Yeni bir anayasa kaçınılmaz olarak seçmen gözünde şimdikinden bir geri dönüş olarak algılanacağı için ve ayrıca daha uzun hazırlık süreleri gerektirdiği için anayasayı halkoyuna sunmak, sonuç almak açısından daha müşkül görünüyor. İktidara %51 oy vermeyen seçmenin iktidarın anayasa teklifine %51 oy vereceğini beklemek fazla iyimserlik gibi. O halde anayasa değişikliği işini muhalefetle birlikte meclis içinde halledip onları da tatmin edecek değişikliklerle hızlıca kotarmak ve böylece değişiklik için anayasaca öngörülen yüksek oranlı çoğunluğu sağlayarak meclisten geçirmek, sonra erken seçime gitmek daha akıllıca bir alternatif görünüyor.
*****
Altay ÜNALTAY
Erken seçim tartışmaları, erken seçim olmayacağına dair iktidar açıklamalarına rağmen sürüp gidiyor.. Öte yandan anketlerde iktidar bloğunun hükümet kurmak için gerekli %51`i (yani %50+1’i) çıkaramayacağı, %35-40’lar arasında (anketine göre!) bir yerlerde durduğu tesbitleri yer alıyor. Oranlardaki bu düşüş 2 yıldır sürüyor ve geçen sene iktidarın birçok büyük belediyeyi muhalefete bırakmasıyla sonuçlandı. Geleceğe dair ekonomi, eğitim, bilim, toplum ve diğer alanlarda iktidara oy olarak yarayacak bir yükseliş ümidi de görünmediğine göre bundan önce iktidarın hep yaptığı gibi, bir erken seçimle güven tazeleyerek yeni bir iktidar döneminde eksik ve hatalarını düzeltecek bir imkân arama yoluna gideceğine inanmak için elde güçlü tarihi sebepler var. O halde bu konuyu genişçe bir masaya yatırıp incelemenin de zamanı.
Tesbit ettiğimiz gibi, başkanlık sistemi, ( devlette yol açtığı tartışılan diğer mahsurların yanı sıra) iktidar namzetlerini zora sokmuş bir düzendir. Bir önceki anayasal düzen ve seçim sisteminde %35-40 oy ile parlamentoda %51-55 çoğunluk sağlayıp iktidar olmak mümkün iken %50+ oy şartı ile içine düşülen bu sıkıntı, iktidar kesimlerini de derin derin düşündürüyor olsa gerek.
Şu an tüm dünyada hüküm sürmekte olan korona hastalığının yol açtığı küresel kriz ve sureta göz gözü görmez fırtına dindiğinde, tüm dünyada ve dolayısıyla Türkiye’de bir ekonomik enkazla karşılaşacağımız kimsenin meçhulü değil. Krizde ABD gibi ekonomik devlerin de 40 milyonu bulmuş işsiz sayısıyla (%25 işsizlik, tüm ABD tarihinde rekor!) çok olumsuz etkilendiği dikkate alındığında Türkiye için kimse olumlu tablolar beklemiyor ve ortaya çıkan manzara da en çok baştakileri sıkıştıracak. O halde, dikkatler ekonomiye fazlaca dönmeden, düşen oy oranlarına rağmen durumu toparlamak için hızlı hareket etmek, gerekli yasal-anayasal değişiklikleri hızla yaparak ardından erken seçime gitmek, bununla yeni bir dönemde istikrarı yakalamaya çalışmak gerekli.
Yeni bir anayasa kaçınılmaz olarak seçmen gözünde şimdikinden bir geri dönüş olarak algılanacağı için ve ayrıca daha uzun hazırlık süreleri gerektirdiği için anayasayı halkoyuna sunmak, sonuç almak açısından daha müşkül görünüyor. İktidara %51 oy vermeyen seçmenin iktidarın anayasa teklifine %51 oy vereceğini beklemek fazla iyimserlik gibi. O halde anayasa değişikliği işini muhalefetle birlikte meclis içinde halledip onları da tatmin edecek değişikliklerle hızlıca kotarmak ve böylece değişiklik için anayasaca öngörülen yüksek oranlı çoğunluğu sağlayarak meclisten geçirmek, sonra erken seçime gitmek daha akıllıca bir alternatif görünüyor.
Bir anayasa değişikliğini meclisten geçirmek için muhalefetle anlaşmak ise, hoşuna gitmese bile AKP’nin bir seri tavizler vermesini gerektiriyor: 1) Muhalefet anayasa değişikliğinde parlamenter demokrasiye dönmek istediğini baştan beridir beyan etmiştir ve başka türlüsüne yanaşmayacaktır. O halde AKP’nin ilk vereceği taviz bu olacaktır. 2) Parlamenter demokratik düzen tarafsız bir cumhurbaşkanı gerektirdiği için yeni düzende parti başkanı ise seçilen cumhurbaşkanının parti başkanlığını terk etmesi istenecektir. 3) Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi %51 seçmen oyu sorununu tekrar gündeme getireceği için az oy ile mecliste çok sandalye sağlamayı amaçlayan iktidar blokunun cumhurbaşkanının da meclisçe seçilmesi isteğine itiraz etmeyeceği, hatta bunu kendisinin teklif edeceği öngörülebilir. 4) Muhalefete şirin görünmek ya da gerçekten demokrasi istediğini ispat etmek için iktidarın başka tavizler de vermesi ve politikasında değişiklikler yapması gerekiyor. Bunlar arasında siyaset dilini yumuşatmak, genel af ilan ederek düşünce suçlularını salıvermek, muhalif medyanın şartlarını yumuşatmak ve imkânlarını geliştirmek, kendisinin gerekirse sertçe eleştirilmesine müsamaha göstermek, cumhurbaşkanı ve muhalefet liderlerinin bir araya gelerek kopan ilişki ve barış ortamını tekrar kurmaları da sayılmalıdır. Ancak bu durumda iktidar muhalefeti getirdiği bir anayasa değişikliğine onay vermeye ikna edebilir.
Bu durumda yeni anayasayı kabul eden meclis ardından erken seçim kararı alır ve tekrar toplanınca bir cumhurbaşkanı seçer ve yeni bir hükümet atar.
Muhalefetle pazarlığın bir unsuru olarak cumhurbaşkanlığına tekrar seçilme sayısının geçici maddeyle artırılması iktidarca istenebilir; belki de şimdiki cumhurbaşkanı başbakanlık makamını kendi açısından daha avantajlı görüp AKP kökenli bir başka siyaset arkadaşını cumhurbaşkanlığına aday göstererek Rus devlet başkanı Putin’in yöntemini taklit edebilir.
İktidar blokunun üzerinde önemle duracağı gerçekten önemli bir konu da (başta bahsettiğimiz gibi az oy ile çok meclis sandalyesi sağlayan) bir seçim kanunu hazırlamak olacaktır. Tahminimiz İngiliz usulü tek turlu bir dar bölge seçim sisteminin kabul edilmesi için iktidarın uğraşacağıdır. Bu tür bir seçim sistemi, iktidarın az oy ile çok sandalye sağlamasına ve iktidarını sürdürmesine imkân verir. Bu seçim sistemi hakkında kısa bir bilgi verelim: 1 seçim bölgesinden 1 milletvekili seçilir. Seçimin kuralı “en önde giden ipi göğüsler”dir. Bunun anlamı 1 bölgede en çok oy alan 1 kişinin diğer adaylar arasından vekil olarak seçilmesidir. Bu kişinin çoğunluk oyunu alması gerekmez; bizdeki belediye başkanlığı seçimlerinde olduğu gibi bir adayın diğer adaylardan daha çok oy alması yeterlidir. Bu usulle %25-35 gibi oy oranları ile bir parti seçim 1 bölgesinden 1 milletvekili çıkarır. Ülke genelinde %35-40 gibi oy oranları parlamentoda %51-60 (dağılıma göre) bir çoğunluğu garanti eder. Bu ise hem cumhurbaşkanı seçmeye hem de hükümet atamaya yeter.
Yeni seçim kanunu ile seçim barajlarını da kaldırmak küçük partileri bu değişiklik safına çekecektir. Mecliste hatırı sayılır sandalyeyi elde tutan MHP, İyi Parti ve HDP bir seçim barajına takılma endişesinden hala çok uzakta sayılmaz, böyle bir değişiklik onların da yeni kanuna destek vermesini kolaylaştırır. Öte yandan İngiliz dar bölge sisteminin, küçük partilerin güçlerini avantajlı gördükleri bölgelere teksif ederek oradan milletvekili çıkarabilmesine izin verdiği bilinmektedir. Son olarak bu seçim kanununu “demokrasinin beşiği İngiltere’den getirdik, daha ne istiyorsunuz?” diyerek savunmak da AKP jargonuna uygundur!
AKP açısından zaman kısıtlıdır. Sürekli düşmekte olan oy oranları, ileride bu değişiklikler yapılsa dahi bir iktidarı garantilemeyebilir. Öte yandan korona krizini başarılı şekilde yönettiği yönünde halkta oluşmuş nisbi kanaat nedeniyle anketlerdeki oy oranları bir miktar artmış olsa da korona salgını geçtikten sonra (bu satırların yazarı 2. dalga bir salgını pek mümkün görmüyor) ortaya çıkan iktisadi manzara tekrar halkın teveccühünde ciddi düşüşler getirebilir. Dolayısıyla anayasa değişikliği ve seçim için dar bir zaman penceresi var.
Tabi tüm bunlara karşın iktidar hiçbir şey yapmayarak 2023’ü de bekleyebilir, ama o durumda rahat bir iktidar dönemi geçirmesi ve gelecek seçimleri %51 oy ile kazanması çok muhtemel görünmüyor. Geç kalmış değişikliklerle daha düşük oy oranlarıyla iktidara gelme çabaları dahi vakti geçtiğinde başarısız kalabilir. Tartıştığımız seçeneğin iktidara (belki de çok lazım olan) hali hazırdaki krizli durumdan “güvenli çıkış stratejisi” sunduğu da açıktır. İktidar ne yapacak? Bekleyecek ve hep birlikte göreceğiz.
—————————————————-
Kaynak:
https://www.fikircografyasi.com/makale/erken-secim-ve-yeni-bir-anayasa-uzerine-ongoruler