1501 yılında, Anadolu’dan giden Türkmenler, İran’da Safevi Devleti’ni kurdular. Bu devleti daha 15 yaşında kuran Şah İsmail, Hatayi mahlasıyla şiirler yazıp deyişler söylüyordu. O, bugün bile Anadolu Alevileri için çok kutsal bir kişiliktir. Cem törenlerinde Hatayi’nin üç nefesi okunmazsa tören yürütülemez.
Şah İsmail, İran’daki devleti, Anadolu’da bulunan şu Türkmen boylarının yardımı ile kurmuştur: Ustaclu, Şamlu, Bayat, Afşar, Beğdili, Döğer, Yüreğir, Kınık, Bayındır, Salur, Eymir, Halep Türkmenleri, Rumlu, Çepni, Musullu, Tekelü, Bayburdlu, Karadağlu, Çapanlı, Turgutlu, Karamanlı, Dulkadırlı, İspirli, Hınıslı, Tokaçlı, Varsaklar…
Bu aşiretlerin büyük bölümü Alevi idi.
(Bu konudaki ayrıntılar için Bakın: Prof. Faruk Sümer; Safevi Devleti’nin Kuruluşunda Anadolu Türklerinin Rolü, TTK Yayını).
***
1514 yılında Çaldıran Ovası’nda Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim ile İran’daki Türk Safevi Devleti’nin sultanı Şah İsmail kapıştılar. Savaşı; Osmanlı kesimi kazandı.
Bu çatışmada Anadolu’daki göçebe Türkmenler (Alevi Türkmenler), Şah İsmail’in yanında yer almışlardı.
Kürt aşiretleri ise Osmanlı Devleti’nin tarafında kılıç sallamışlardı. Kürtlerin bu yardımı yüzünden Yavuz Sultan Selim, İdrisi Bitlisiyi Diyarbakır Kadıaskeri yaparak (1517-1520) Doğu ve Güney Doğu Anadolu’yu aşiret reislerine taksim etti.
Akkoyunlu Türkmenlerin topraklarına el koyuldu, sünnileşmek şartıyla İrandan getirilen Kürtler, Araplar ve Acemlere verildi. Gelen Kürt beyleri artık bulundukları şehrin hâkimi olacaklar; bu mülkiyet hakkı babadan oğula kalacak ve dışarıdan kimse onlara karışamayacaktı
***
Fakat Yavuz Sultan Selim’in bir isteği vardı: Kürt aşiretleri Şah İsmail adlı Kızılbaş’a yardım eden bu Türk aşiretlerin hakkından gelecekler; onlara aman vermeyeceklerdi.
Bugün Alevi Kürt denilen aşiretlerin büyük bölümünü işte bu Osmanlı Devleti ile Kürt aşiretlerinin ezdiği Alevi Türk aşiretleri oluşturmaktadır.
Örneğin, Prof Yusuf Halaçoğlu’na göre Türkiye’nin 1/7 si olan Afşarların Doğu’da kalan bir kolu zaman içinde Kürtleşmiştir.
Afşarlar Türk, Fars ve Arap kaynaklarında geçen ve padişah çıkartan çok büyük bir Türk boyudur. Afşarların bu özelliğini öğrenmek isteyenler Prof. Faruk Sümer’in “OĞUZLAR (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanlar” isimli kitaba bakabilirler.
***
Hülya Avşar, ailesi Afşar boyundan ise, kesinlikle Türk’tür. Ailesinde Kürtçe konuşuluyor olması, sözünü ettiğimiz bu tarihsel değişimin ürünüdür.
Diğer bir örnek de Beğdili (Beydili: Badıllı) aşiretidir. Alevi olan bu aşiret de Oğuz boylarından birisidir. Bu aşiretin Balaban Kolu tarihsel kayıtlarda 100 aile olarak yer almaktadır. İşte bu Balabanlı kolundan olan ve DTP’den milletvekili seçilen Sabahat Tuncel de bugün kendisini Kürt sanmaktadır. Kürt Alevisi denilen bu insanlar aslında Türk Alevisidir.
Bugün Doğu Anadolu’daki kolları Kürtleşmiş olan Iğdır, Bayat, Eyva (Yıva) gibi boylar da hakiki Türk topluluklarıdır.
Bugün Kürt sayılan Şikak aşireti, Kürt tarihi Şerefnâme’de, Türk aşireti gösterilmiştir. Bu aşiretin sol kolunu oluşturan ve Hakkâri yöresinde bulunan Ertuşîler de Türk’tür. Ertuşlu demek olan bu isim; İrtişli anlamına gelir. İrtiş, Türklerin anayurdundaki ırmaklardan birisidir.
Günümüzde Tunceli yöresinde yaşayan Aleviler ise Türkler’in Hun kolundandır. Tunceli halkı ile Bitlisli İdrisinin getirttiği Kürtler arasında ne dil, ne kültür ne tarih bağı vardır.
Ünlü Türkmen boylarından Karakeçili aşiretinin Batı’daki kolu Türkçe konuşurken Urfa bölgesindekiler Kürtçe konuşmaktadırlar.
Küresinliler Samsun bölgesinden Van civarına yerleştirilmiş Türkler olmalarına karşın zamanla dillerini yitirmişlerdir.
Kürt kökenliler ile sonradan Kürtleşenler arasında bir statü farkı bile oluşmuş idi.
Van çevresindeki Kürt aşiret reislerinden Kinyas Kartal. Kürtleşmiş Türkler ile ilişki kurmadıklarını, onlara kız vermediklerini dile getirmiştir. (Bakınız: Macit Gürbüz; Kürtleşen Türkler, s. 149).
Örneğin, Türkan adı Türkler anlamına gelen aşiret bile Kürtleşmiş bulunuyor. Kürdili oymağının da Barak Türkmenlerine bağlı olduğu biliniyor. Öz Türk boyu olduğu adından bile anlaşılan Döğer aşireti de Urfa bölgesinde Kürtleşmiştir.
Ayrıca Gaziantep ve Kilis dolaylarında Musabeyli, İlbeyli, Okçu İzzeddin boyları; Şanlıurfa’da Torunlar; Sincar Dağı çevresindeki Saçlılar; Sekiz Büklüler, Amik Ovası’ndaki Kırıklar ve hatta Akkoyunlu, Karakoyunlu gibi büyük Türk boyları bugün Kürtleşmiş durumdadır.
Sivas yöresinde Koçgiri diye bilinen büyük aşiret de bâzılarınca Kürt sayılıyor. Gel gör ki dünya çapında bir otorite olan Türkiyatçı İrene Melikoff bu bölgede yaptığı araştırmada bunların Türk kimliğini net biçimde tespit etmiştir.
Ermeni halkı, milâttan öncesinden beri Kuzeydoğu Anadolu ile Kafkas hattında yaşamaktadır. En eski Hristiyanlardan biri Ermeni halkıdır ve bunlar dinlerini asla terk etmemişlerdir. Türkler bölgeyi ele geçirdikten sonra Ermenilerle dost olarak yaşamaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti, Türkmenleri topluca katlederken; Ermenileri “Millet-i Sâdıka (Sâdık Millet)” ilan etmiş, devletin yönetim katında bunlara her türlü olanağı tanımıştır. Meşhur 1915 sürgünü; Ermenilerin devlet içinde olay çıkarmaması için yapılmıştır.
Bu sürgünden kaçanlar, kendilerini gizleyenler, hemen hemen yok denecek kadar azdır. Kalan Ermeniler, devletin ve halkın bilgisi dâhilinde kalan ailelerdir. Bunları Alevilerin içine gizlenmiş olarak göstermek tarihi çarpıtmaktır.
Kürtler ise tarihte, adı çok az geçen Turani bir kavimdir.
M.Ö. Dönemdeki tarihçiler Kürtlere için Turanidir demişlerdi, Mısırlılar Turani bir ırk demişlerdi, Herodot, Turani bir ırk demişti. Ve yine Anabiritanica Ansiklopedisi 1916 yılına kadar “Kürtler Turanidir” diye yazmıştır. Bu tarihten sonra aniden kaldırdılar!
Günümüzde dünya çapında tarihçiler, arkeologlar, dil bilimciler, nümismatikçiler de Kürtler Turanidir diyorlar. İngiliz Rawlinson’dan FRANSIZ Oppert’e kadar hepsi Kürtler Turanidir diyorlar. Konuya dair Prof dr Mehmet Bayrakdar/Yeditepe Ünv Öğr üyesi / Medler ve Türkler kitabında geniş referanslı analizi bulacaksınız.
Tarihi realitenin ışığında günümüzde Kafkasya coğrafyasında ve ön Asya’da yüzbinlerce Kürt yaşamakta ve ağırlıkla kurmanc lehçesi ile ülkenin hâkim dilini birlikte kullanmaktadırlar.
M.Ö 1000 yıllarında Ukrayna’nın Batı’sında Dinyester Irmağının kuzeyinde Ternopil şehrinde bir Kürt beyliğinin yaşadığını Ukraynalı araştırmacı E. Albay Valeri Stesyuk ortaya koymuştu. (Prof Anıl Çeçen hocanın Türkiye’nin B PLANI kitabında geniş analizi var)
Ve yine: bugün Azerbaycan’dan Rusya’ya, Ukrayna’dan Kazakistan’a, Tacikistan’dan Kırgızistana, Türkmenistan’a kadar her ülkede onbinlerce Kürt yaşamaktadır. Azerbaycan’a gidenler bilir, Kelceber, Kubatlı, Laçin, Gence şehirlerinde Kürtler var, yine Kazakistan’ın Çimkent bölgesinden, Tacikistan’ın Dangara eyaleti ve Klobi gibi şehirlerinde de Kürtler halen yaşamaktadır.
M.S. 720 yılında Kırgızistan’ ın içinden geçen Yenisey Irmağının kenarına dikilen meşhur ELEGEŞ ANITINDA “ey Kürtlerin arslan kağanı Urungu Han” demiyor muydu? (Farklı okuyanlar da var)
Tüm bunlardan kültürel farklılaşma olsa da Kürtlerin de bir Türk boyu olduğu ortaya çıkıyor.
Nitekim Macar Prof Németh Gyula’ya göre; Macaristan’ın kuruluşunda yer alan 7 Türk boyundan birinin adı Kürt’tür. Bunlar Mezopotamya’dan değil Ortaasya’dan Türkistan’dan Orta Avrupa’ya gitmişlerdi.
Bu boyların isimleri ise şunlardır:
“Kabar, Kürt, Gyarmat, Taryan, Yene, Ker ve Keszi” bu 7 Turanı boy Macaristan’ı oluşturmuşlar.
(Kaynak, Gyula Németh/Atilla ve Hunlar kitabı ve yine , Büyük tarihçi Zeki Velidi Togan’ın /Umumi Türk Tarihine Giriş, İş Bankası yayınları, sayfa, 218)
Anadolu’ya ise Sakalar/İskitlerden sonra ve Sakaların sayesinde Kafkasya’dan ve bir kolu da Hindistan’dan ve İran’dan gelen Kürtler Doğu Anadolu’nun dağlık kesiminde yaşayan göçebelerdi zamanla şehirleştiler. (Prof Dr Mehmet Bayraktar/Medler ve Türkler) Devlet kuramadılar ama 1520’den sonra aşiret reisleri bölgesel güç kazanmışlardır.
Ve yine; Kürtler inanç olarak İslâm’ın Şâfii kolundandır. Tarikat olarak da büyük ölçüde Nakşibendîliği seçmişlerdir. Bu yönüyle de Aleviler ile Kürtler arasında derin uçurum bulunmaktadır.
Özetle;
Osmanlı’da 1517-1520 Bitlisli İdris fermanlarıyla Anadolu’ya getirilip çeşitli imtiyazlar verilen Kürtler ile bölgede çok daha önceden beri yerleşen Türkmen-Oğuz aşiretlerinin bir kısmı, son 300 yıllık süreç içerisinde çeşitli etkileşimlerle ve siyasi sebeplerle benzeşmiştir.
Ali Rıza Özdemir’in Kayıp Türkler/Kürtleşen Türkmenler kitabına göre, Horosan üzerinden asırlar boyu Anadolu’ya taşınan 1500 kadar Türkmen/Oğuz aşiretinin 1/5 i dil farklılaşması yaşayarak “kürtleşmiştir”.
1924 yılından sonra ise;
Türk-Kürt evlilikleri 3,7 milyonu aşmıştır. Bunlar iki çocuk yapsa minimum 10 kişilik bir akraba, çekirdek aile oluşmuştur.
3.7 milyon ile çarparsak da 37 milyon akraba oluşmuştur. Dünya’nın en büyük Kürt nüfusu ise İstanbul’da yaşamaktadır.
Hdp/pkk gibi etnik bölücü projelerinin tutmaması da bu akrabalık ve kaynaşma yüzünden olduğu açıktır. Çünkü bu akrabalık, ilişkisi halen devam etmektedir. Türk-Kürt evliliği devam etmektedir. Herhangi bir dükkâna girerken bunun sahibi Türk mü, Kürt mü diye kimse sormamaktadır. Ticari ilişkiler ve komşuluk ilişkileri de devam etmektedir.
Olay tam da Prof Dr Mustafa Aksoy’un dediği gibidir. Hoca tivitinde şöyle demiştir:
“Ben Avşar boyunun Torun oymagından yani aşiretindenim. Bizim aşirette Kürtçe, Zazaca ve Türkçe konuşanlar var. Aşiretimin bazıları Sünni bazıları Alevi. Bu durumda benim aşiretim ne oluyor? Bu soruya sağlıklı cevap verilirse Türkiye’deki kimlik sorunu çözülür.”
https://twitter.com/SosyologAksoy/status/1499110704879742979?t=rB9kU5TSCYTCw_t5Tz6ocw&s=19
ANADOLU ALEVİLİĞİ
Anadolu’daki Alevilik özü itibarıyla Türk kimliklidir. Bu topraklardaki Aleviliğin kendisini anlatma aracı, “bağlama”dır. Bu saz Türk’e özgüdür. Aleviler, bağlamayı kutsamış; ona “Telli Kur’ân” denilmiştir. Kürtlerde bağlama olmadığı gibi onun kutsanması da yoktur.
Anadolu Alevilerinin ibâdeti olan Cem töreni de Türkçe ibâdet biçimidir. Bu topraklarda asla Kürtçe Cem yapılmamıştır. Bugün Kürt Alevisi diye bilinen veya kendilerini öyle sananlar bile cemlerini Türkçe yapmaktadırlar. Sâdece bu olgu bile Kürt Alevisi olmadığını bunların Türk Alevisi olduğunu göstermeye yeter. (Bakınız Boyasını Kazıyınca/İbrahim Okur)
Yine Anadolu Aleviliğinin “Yedi Ulular” diye kutsadığı ozanların tümü Türk’tür.
Seyyit Nesimi, Hatayi (Şah İsmail), Yemini, Virani, Pir Sultan Abdal, Fuzuli, Kul Himmet Türkçe yazan ozanlardır.
Günümüzde bile Kürt kökenli bir Alevi ozanı yoktur. Anadolu Alevilerinin kutsal kişileri arasında Kürt kökenli kimse bulunmamaktadır.
Kürtlerde kadının durumu ile Alevilerde kadının durumu birbirine hiç benzememektedir. Ayrıca sivil yaşam modeli de birbirine taban tabana zıttır.
Bu yüzden Anadolu’da dikkat çekecek bir kitle olarak Kürt Alevisi veya Alevi Kürt olmamıştır. Bu terimler, son yirmi-otuz yılda ortaya çıkmıştır. Bir taraftan Osmanlı zihniyetindeki resmi tarihçiler; bir taraftan, Alevileri de Kürt göstermeye çabalayan Hdp/pkk vb ideolojik projeleri Alevi Kürt terimini icat etmişler aklınca Alevileri de etnik bölücü projelerinde kullanmayı amaçlamaktadırlar. Lakin aklıselim kürtlerde, aleviler de bu tuzağın farkındadırlar.
1826’da Osmanlı padişahı 2. Mahmut, Yeniçeri Ordusu’nu kaldırdıktan sonra bütün Alevi dergâhlarını yıktırıyor; Bektaşi babalarını astırıyor; dedeleri sürüyor; imparatorluk içinde Alevileri yeniden dağlara kaçırıyordu. Dağ başlarına sığınan çâresiz insanlar, meşe ağacının palamutlarını öğütüp yiyerek hayatta kalmaya çalışıyorlardı. Bu dönem Süleymaniyeli Şeyh Halid’in Nakşibendi tarikatı Osmanlı sarayına giriyordu. Detay için bakınız: Rıza Zelyut /Tarikat Kuşatmasındaki Türkiye, “Halidi Cehennemi”
Dönemi ve Türkmen/Oğuzlara yapılanları anlamak için lütfen ekteki bilgiselden;
Kırşehir şeriat mahkemesinde, 1826 yılında idamla yargılanan Alevi dedesi Hamdullah Çelebi’nin meşhur Savunmasını okuyunuz.
https://twitter.com/Saka_larr/status/1221448476967546881?t=lUhLxIJL_RNsIY6dRKu4jQ&s=19
Ve o süreci anlatan eski bir yazıma göz atınız.
http://turkiye.net/yelpaze/konuk/hangi-osmanliyiz/
Alevi Türklere yönelik yeni bir saldırı dalgası da Osmanlı’nın son döneminde Hamidiye Alayları ile geliyordu. Padişah 2. Abdülhamit, 1894 yılında Doğu Anadolu’da Kürt aşiret reislerine 65 civarında alay kurdurttu.
Bu alaya girenler; uzun ve tehlikeli askerlik hizmetinden ve vergi vermekten kurtuluyorlardı. Ayrıca bölgede astığı astık, kestiği kestik hale geliyorlardı.
Ermeni isyanlarına karşı kurulduğu iddia edilen Hamidiye Alayları, bulundukları yerde direnen son Türkmen Alevi aşiretlerini de bastırıp yağmaladılar. Çünkü bu aşiretler Şafii Kürtlerden oluşturulmuştu.
Bugün Kürt gösterilen Alevi aşiretlere bu hak verilmemişti. Hamidiye Alayları’na ilişkin ayrıntılı bilgiler, o günleri yaşayan M. Şerif Fırat’ın “Doğu İlleri ve Varto Tarihi” adlı kitabında bulunmaktadır.
300-350 sene süren bu ezme politikası sonucunda Alevi Türkmenler, canlarını kurtarmak için dillerini unutup Kürtçe konuşmaya başladılar. Öz be öz Türk olan bu Aleviler zamanla kendilerini Kürt sandılar.
Türkiye üzerinde bölücü faaliyet yürüten odaklar, bir yandan Aleviliği ayrı bir ırk ve ulus olarak nitelerken öte yandan öz be öz Türk olan Alevileri de “kürtçü siyasetin” güdümüne sokmaya çalışmaktadırlar.
İşin daha da ilginç tarafı; kürtçü ve bölücü kürtlerde kendilerini Yahudilerin Arz-ı Mev’ud için geliştirdikleri bir savdan hareketle ” KAYIP 38. Yahudi kolu” olarak görmektedirler veya işlerine öyle gelmektedir.
Güzelim ülkemiz için Vatikan, “bin yıl sürecek olsa da” “Anadolu yeniden kutsal Hırıstiyan toprağı yapılacak!.” diye büyük ve iddialı proje ortaya attı! Dinler arası diyalog safsatasıyla, başta fetoşgiller de bizim imamları kandırıp, azınlık kilise vakıflarının mülklerini Lozan’da ki Mütekabiliyeti yok sayıp iade edince, bu misyonerler iktidar eliyle ihya edilerek, “Apartman kiliselerinin, milli servetimiz ile finansmanı sağlanmış oldu!” …
Yıllardır ülkemizde misyonerler cirit atıyor.
Bu konuda Ramazan Kaan Kurtoğlu/Aydın Ünv. öğretim üyesi / Hollywood ve Kabala’nın 13. Havarisi EVANJELİZM Dünya İmparatorluğu ve Türkiye kitabı tarihe not düşer niteliktedir.
Zehirlenmeden önce Aytunç Altındal kitaplarında ve Habertürk / Öteki gündem proğramında, 1453 yılından meşhur Yunan’lı tarihçi leonidis’in, “Osmanlı imparatorluğunun yıkılışına dair kehanetlerini” yazdı ve anlatmıştı. Ve bu 17 kehanetin 16′ sının gerçekleştiğini son kehanetin de (Türkiye’nin yıkılışına dair) böyle gidersek maalesef gerçekleşeceğini söylemişti.
Detayını izleyiniz;
Sonuç: büyük resim şunu söylüyor;
Ülke tepeden tırnağa büyük bir kuşatmanın altındadır. Kültürel farklılıklarımız zenginliğimizdir. İvedilikle ümmetciliği ve mezhepçiliği ve etnik bölücülüğü bırakıp, Atatürk’ün bölgesel ittifaklar ve ulus devlet projesine geri dönemezsek, kenetlenmezsek, maalesef 17. Kehanet de gerçekleşecek ve Anadolu tarihinden bizi silecekler. Tüm senaryoların, iç çatışmaların sebebi budur.
Ne demişti Bilge Atatürk:
“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”
“Ey Türk! Titre ve Kendine Dön….”
Bilge Kağan
Derleyen Bahtiyar Aydın/25 Ocak 2018
(10 Mart 2022’de Güncellendi)
http://www.haberalp.com/gundem/bahtiyar-aydindan-okunmaya-deger-bir-derleme-h84339.html.