Evet, dil, sadece dil değildir; o dili konuşan, o dilin sahibi olan milletin kültürünün kabıdır. Yani, dil, o dilin sahibi olan milletin yüzyıllar boyunca geliştirdiği, biriktirdiği ve koruduğu değerlerin, o milletin dünya görüşünün, olaylara bakarak değerlendirişinin taşıyıcısı, aletidir. Kişi, anadilini öğrenirken, sadece konuşmayı öğrenmez; milletinin değerlerini, dünya görüşünü, farkına bile varmadan benimser. Bunun tipik misalini, ateist (Tanrı tanımazlığı savunan) olduğu, yani inançsız olduğu bilinen; bazısı, bu durumunu açıkça söyleyen bazı vatandaşlarımızın, konuşurken, “Allah göstermesin”, “inşallah”, “maşallah”, “Allah aşkına”, “şeytana uydum”, “yazık, günah” gibi sözleri kullanmalarında görürüz.
Kendi milletinin dilinden başka, yani YABANCI dil öğrenen kimse de, farkına bile varmadan, veya, öğrenmekte olduğu dilin sahibi millete yakınlık duyduğu için, o dildeki kavramları, o dilin sahibi milletin değerlerini, dünya görüşünü benimser, benimsemezse bile, etkilenir.
Her Türkün, en çok da “yetişmekte olan”, “ülkede söz sahibi olacak olan” çocukların, gençlerin, HER ŞEYDEN ÖNCE kendi dilimizi, Türkçeyi, ÇOK İYİ bilmesi gerektiği GERÇEĞİNİ unutmamalıyız.
Günümüzde, okullarda ne yapılıyor?
Sanki İngilizler veya Amerikayı işgal etmiş olan Avrupalıların günümüzdeki torunları, -Allah göstermesin- asker göndererek Türkiye’yi işgal etmişler de dillerini, kültürlerini SÖMÜRGE HALKINA BENİMSETMEK İÇİN açtıkları okullarda ingilizce öğretme işine girişmişler gibi bir DURUM yok mu?
Daha doğru dürüst Türkçe dilbilgisini öğrenmemiş olan Türk çocuklarına, bırakalım orta okul ve liseyi, daha ilkokulda ingilizce öğretme gayretine, şaşkınlığına, çılgınlığına ne demeli? Üstelik, bu şaşkınlık, “çağdaşlık”, “ilericilik” adına yapılmakta, yadırganmak, ayıplanmak, tiksinilmekle değil, bir çoklarınca takdirle, beğeni ile karşılanmaktadır. Kültür İstilası, asker işgalinden ÇOK DAHA KORKUNÇTUR ve “çağdaşlık”, “ilericilik” adına yapılan bu işlerin “Kültür İstilası” olduğunun farkına bile varamayan, “aydın” olarak kabul edilen diploma hamalları topluluğu ortalığa hakimdir. Bu, ingilizceye olan yaygın sarhoşluğun bir tezahürü olarak, interneti her açtığınızda, artık bıktıran bir sıklıkla karşınıza çıkan “hemen öğretelim” reklamlarını görüyoruz.
Yabancı dili, KİM, NE ZAMAN öğreniyor?
Her okumuşun yabancı dil bilmesi GEREKMEZ, buna ihtiyacı yoktur. Hukuk Fakültesi mezunu, Ardahan’da görevli bir hakimin, Tıp Fakültesini bitirmiş, Sinop’ta görevli bir doktorun, Teknik Üniversiteden mezun olmuş Çorum’da inşaat yapan bir mühendisin, Edebiyat Fakültesi mezunu, Kütahya Lisesinde görevli bir Tarih öğretmeninin, Tekirdağ’daki polis memurunu, Bitlis’te görevli Fen Bilgisi öğretmeninin, sağlık ocağında görevli hemşirenin, devlet dairesinde veye belediyede görevli bir memurun, müdürün ingilizce bilmesi gerekir mi? Misalleri alabildiğine çoğaltabilirsiniz. Yetişmekte olan gençleri, ileride hiç ihtiyaç duymayacakları bir bilgiyi yüklenmeğe mecbur etmek, akıllı bir insanın yapacağı iş midir?
Yabancı dile ihtiyacı olan, bu ihtiyacı duyduğu zaman, onu öğrenmenin yollarını aramağa koyuluyor. Devlet’e, yöneticilere düşen: yabancı dil öğrenmeğe gerek duyanlara yardımcı olmaktır. Bu yardım, ŞÖYLE olabilir:
Belli merkezlerde, sözgelişi, bütün il merkezlerinde; gereksinmeye, isteğe göre ingilizce, almanca, arapça KURS MERKEZLERİ açılır. Bu dillerden birini öğrenmesi gerektiğini gören memur, müdür, mühendis, tabip … izinli olarak 1 yıl o dili öğrenmek için o merkezdeki kursa devam eder.
Orta öğretimden, ve pek tabii olarak, aşşşşşşşağılık duygusu ve şaşkınlık göstergesi olan, ilköğretimden ingilizce ve Batı dili KALDIRILIR. Öğrenciler, kopya çekerek sınıf geçme külfetinden kurtulur. Bu dillerin öğretmenleri, illerdeki bu dil öğretim merkezlerinde görevlendirilir, Devlet, yapılmakta olan masraftan kurtulur. Kafalarındaki görünmez ağların farkında olmayanlar, alışkanlığı “fikir”,”görüş” zanneden düşünme özürlülerin itirazına kulak asmadan, aklın gerektirdiği yapılmalıdır.
Bu konuda, güçlü hatip İsmayıl (adını böyle yazardı) Hakkı Baltacıoğlu ve değerli eseri Türke Doğru hatıra geliyor. Türkçeye ve Türk gibi davranmağa büyük değer veren bu zat, Türke Doğru adlı eserinde, “Türk gibi davranma”yı görmek için, Türk halkına, köylüsüne bakmak gerektiğini israrla belirtirdi. Evlerimizde, Türk köylerindeki gibi, tahta raflara tabaklar, sahanlar dizilmesini, o “dekor” içinde yaşamamızı salık verirdi. Gerçekten de, halktan iyice uzaklaşmış, bir Batı dilini mükemmel olmasa da, iyiye yakın derecede öğrenmiş bazı diplomalılarımızın, Avrupa’lıya özenerek, konuşurken onun gibi -affedersiniz; öğürürcesine- ikide bir ıııııııııııı, eeeeeeeee diye tuhaf (tiksindirici de diyebilirsiniz) bir şekilde konuştuğunu gördükça, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun, yıllaaar önce yaptığı tavsiyenin ne kadar isabetli olduğunu anlıyoruz.
Yabancı dil öğrenmeyelim mi?
Gücümüz yetiyorsa, 10 yabancı dil öğrenelim; ama, Türkçeyi İYİ öğrendikten sonra!
Tekrar edelim:
Her seviyede Türkçe öğretmekte olanlara, 25 yıl müddetle, şimdiki aylıklarının 2 katı aylık ödenmelidir; eşitlik, vb… yaygaralarına pabuç bırakılmamalıdır.
Türkçeyi bilmiyor muyuz? diyeceklere:
Türkçeyi NE KADAR biliyorsunuz? Konuşmanızda, yazınızda, her gün KAÇ nesebi gayrı meşru kelime kullanıyorsunuz? -sel, -sal ile biten sözleri niçin kullanıyorsunuz?
Türkçeyi BİLEN, böyle yapar mı?
***
16 Ekim 2022