“Amasra Kömür Madeni Kazasında Hayatlarını Kaybeden Kardeşlerimize Allah’tan Rahmet Kederli Ailelerine ve Türk Milletine Sabırlar Dileriz”
Dr. Hilmi ÖZDEN[i]
GÜNDEM: https://teyit.org/analiz[1] sayfasında Sayıştay Raporlarının Amasra’daki maden faciası öncesi tutanaklarının ve uyarılarının maalesef dikkate alınmadığı görülmektedir. https://teyit.org/analiz sitesinde deliller ve belgeler herkesin anlayacağı şekilde açıklanmıştır:
Bartın’ın Amasra ilçesindeki Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü’ne ait maden ocağında yaşanan grizu patlamasında 41 maden işçisi hayatını kaybetti. Maden ocağı ile ilgili 2019 yılında Sayıştay raporlarında grizu patlaması riskinin öngörüldüğüne dair uyarıların yapıldığı iddiaları sosyal medyada hızla yayıldı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın gündeme getirmesiyle bu rapor birçok haber sitesinde de yer almıştır:
İddiaların ardından Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ise bir açıklama yaparak ocağın içerisindeki havalandırma ile kömürün bünyesindeki metan gazının farklı olduğu ve bunun iş sağlığı ve güvenliğini etkileyen bir durum olmadığını ifade etti. Kurum, haberlerde “dezenformasyon” yapıldığını söylemiştir.
Sayıştay uyarılarda bulunmuş
Sayıştay’ın Türkiye Taşkömürü Genel Müdürlüğü ile ilgili denetim raporuna açık kaynaklardan erişilebiliyor. Yavuzyılmaz’ın paylaştığı görüntü raporun 65’inci sayfasına aittir. Sayıştay Amasra’daki üretim derinliğinin sıfırın altında 300 metreye ulaştığı; çalışılan damarlarda gaz içeriklerinin yüksek olduğu, ani gaz degajı ve grizu patlama riskinin arttığını belirtmiştir:
Sayıştay riskleri de göz önüne alarak “İlgili mevzuat hükümlerinin yanı sıra ‘kurum degaj yönergesi’ hükümlerinin titizlikle uygulanması gerekmektedir” önerisini sunmuştur:
Sayıştay’ın önceki yıllarda paylaştığı raporlarda da uyarılar dikkati çekiyor. 2017 tarihli raporda“gaz birikme ihtimali olan yerlerde elektrikle çalışan ekipmanlar yerine basınçlı havalı ekipmanlar kullanılması, solunabilir tozla ve patlayıcı tozla mücadeleye gereken önemin verilmesi, damar gaz içeriklerinin tespiti ve ocakların derinleşmesi ile artan degaj (Ani Gaz ve Kömür Püskürmesi) olasılığına karşı alınacak önlemler konusuna titizlikle önem verilmesi gerekmektedir.” ifadeleri kullanılmıştır.
Öneride ise dikkati çekici bir vurgu vardır. Müessesede 2017 yılında 133 iş kazası meydana geldiği ve bunların yüzde 28’inin göçük, yüzde 56’sının kayma, düşme ve çarpma gibi nedenlerle olduğu bunların önlenmesi için AR-GE faaliyetlerinin artırılması gerektiği belirtilmiştir. Teyit’in ulaştığı TMMOB Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel de Sayıştay’ın gaz içeriğinin yükseldiğini belirterek, bunun kaza riskini artırdığını net biçimde ortaya koyduğunu düşünüyor. Yüksel’e göre müessesenin uyarılara gerek kalmadan gerekli önlemleri alması ve sıfır kazayı hedeflemesi gerekiyor.
Raporda iş güvenliğine ilişkin çok sayıda uyarı var
Ayrıca Sayıştay’ın raporunda sadece grizu patlamasına yönelik değil iş güvenliği önlemlerinin eksikliğine dair de çok sayıda vurgu var. 2019 yılının Temmuz ayından itibaren iş kazalarının arttığı belirtilirken meydana gelen 190 kazanın 72’sinin (yüzde 38) göçükler nedeniyle, 81’inin (yüzde 43) düşme, çarpma, yuvarlanma, kayma gibi muhtelif nedenlerle, 10 tanesinin (yüzde 5) malzeme taşıma, kullanma esnasında, yedisinin el ile nakliyat, dördünün mekanik nakliyat, beşinin makine elektrik nedeniyle olduğu bilgisi paylaşılmış (sf.20). Raporda müessesedeki kaza oranının önceki yıla kıyasla yüzde 70 arttığı ifade edilmiştir. Raporun bulgu ve öneriler kısmında yer alan ve ikinci bulgu olarak tespit edilen “Ayaklarda yeterli sayıda işçi tertip edilememesi nedeniyle üretim ve işgücü verimliliklerinin düşmesi” maddesinde “Müessesede, iş zorluğu nedeniyle kanuni gerekliliklerin yerine getirilmesi durumunda işçilerin derhal emeklilik hakkını kullanması nedeni ile azalan işçi sayısına bağlı olarak, kömür kazı faaliyetinin yapıldığı ayaklarda yeterli sayıda işçi tertip edilemediği, bu durumun başta iş güvenliği olmak üzere üretim ve işgücü verimliliklerini düşürdüğü görülmüştür” uyarısı da yapılıyor (sf.49).
Raporda 2019 yılsonu itibarıyla 2014 tarihli norm kadroya göre belirgin bir işçi açığı olduğu ve üç vardiya tertip yapılamadığı için bu durumun üretim ve iş güvenliğini etkilediği de tespit edilmiştir.
Personel yetersizliğinin gündüz vardiyası dışındaki olası arızalara anında müdahale edilmemesine neden olduğu uyarısının yapıldığı raporda işçi sayısındaki sorunun bir an evvel çözülmesi önerilmiştir.
Raporda ayaklarda yeterli sayıda ekip oluşturulmamasının yeraltı kömür madenciliğinde arzulanmayan durumlara neden olduğu ve göçük, arın akması, arın kayması gibi durumlara duyarsızlaşılmasının iş kazalarına yol açtığı uyarısı da yapılıyor. Gerekli bilimsel ve teknolojik tedbirlerin alınması gerektiği vurgulanmıştır. Maden Mühendisleri Odası başkanı Yüksel’e göre ise Türkiye’de özelleştirme politikaları nedeniyle Türkiye Taş Kömürü Kurumu’nda istihdam sayısında azalma var. Bu da iş güvenliği açısından problemler yaratıyor.
“Tozların sürekli ortamda dolaşması infilak riskini yükseltiyor”
Rapordaki yedinci bulguda tozla mücadele yönetmeliğinde belirtilen maruziyet sınır değerlerinin aşıldığı bilgisine yer verilmiş ve durum yaşanan örneklerle de kayda geçirilmiştir.
Benzer bir bulgu 2018 raporunda da yer almıştır. Raporun 61’inci sayfasında “Müessese işyerlerinde İş Güvenliği ve Eğitim Daire Başkanlığı’nca yapılan toz ölçüm sonuçlarından her ne kadar yıl ortalaması 1.32 mg/m³ olsa da alınan önlemlere rağmen dinamik ortamda zaman zaman ilgili yönetmelik maruziyet sınır değeri olan 2,4 mg/m³ değerinin aşıldığı görülmektedir.” denilmiştir.
İşletmede 2019 yılsonu itibarıyla meslek hastalığı (pnömokonyoz) tanısı konulmuş dört işçinin bulunduğu, 39 işçinin de henüz tanı konulmamasına rağmen şüpheli durumda olduğunun da altı çiziliyor.
Grizu patlaması nedir?
Sayıştay’ın uyarıları ve sonrasında ne gibi önlemler alındığı bilinmese de madendeki gaz oranındaki yükselme büyük risk oluşturuyor. Genellikle kömür ocaklarında görülen metan gazının havadaki oranı yüzde 4 ila 15 civarında görüldüğünde grizu patlaması yaşanabiliyor (sf.12). Geçmişten bugüne madenlerde meydana gelen kazalarda çok sayıda işçi ölümü yaşanmıştır. Yakın geçmişe baktığımızda Türkiye’de 1992 yılında Zonguldak Kozlu’da 262 işçinin ölümü, 301 işçinin yaşamını yitirdiği Soma, 2014’teki Ermenek kazası akıllara ilk gelenlerdendir. 2010’da Şili’deki maden kazası ve 33 madencinin günler sonra kurtarılması ise ortak hafızanın önemli konularındandır[2].
Güncelleme: 18/10/2022
https://teyit.org/analiz-sayistayin-amasradaki-madenle-ilgili-2019-yilinda-uyarida-bulundugu-iddiasi
GİRİŞ
Yerkabuğunun farklı derinliklerinden çıkarılan ekonomik değer taşıyan mineral ve elementler maden (maden ürünü) olarak bilinir. Bazı madenlerden çıkarılan mineraller doğrudan kullanıma girebilir (kömür, taş, mermer, fosfat, kükürt vs), bazıları ise toprak ve taş ile karışık olarak çıkarılan cevherden ayrıştırıldıktan sonra kullanılır (kurşun, demir, bakır, altın vs). Madenler bütün endüstri kollarının temelidir. Hemen bütün ülkelerde bir tür madencilik işi vardır ve bazı ülkeler için madencilik ülkenin başlıca gelir kaynağıdır. Maden yatakları bakımından zengin olan ülkeler ekonomik olarak da zengin olan ülkelerdir. Dünyada ABD, Çin, Güney Afrika, Kanada, Avustralya ve Rusya zengin maden yataklarına sahip olan ülkelerdir. Öte yandan maden üretimine girmemekle birlikte yeraltı kaynağı olan petrol bakımından zengin olan ülkeler arasında Suudi Arabistan, Kuveyt, İran ve Rusya ilk sıralarda yer almaktadır. Madencilik işletmeleri, sayıları çok fazla olmayan büyük işletmelerdir. Dünya maden üretiminin %80’den fazlası az sayıdaki büyük işletmeler tarafından, kalan %15-20 kadarı ise çok sayıdaki küçük işletmeler tarafından yapılmaktadır. Madencilik alanında alt işveren ilişkisi de oldukça yaygındır. Türkiye’de kömür ve linyit madenciliğinde dört çalışandan birisi alt işveren elemanı olarak çalışmaktadır. Türkiye madencilik alanında kendine yeterli ülkeler arasında yer almaktadır. Günümüzde dünyada üretimi yapılan 90 çeşit madenin 60 tanesi Türkiye’de de üretilmektedir. Dünya endüstriyel hammadde rezervle- rinin %2,5’i, 1 kömür rezervlerinin %1’i, jeotermal enerji kaynaklarının %0,8’i ve metalik maden rezervlerinin %0,4’ü Türkiye’dedir. Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) verilerine göre Türkiye, dünyada maden üretimi yapan 132 ülke arasında maden çeşitliliği bakımından 10. sırada, üretim değeri bakımından da 28. sırada yer almaktadır. Madencilik sektörünün yurt içi toplam üretim (GSYH; Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla) içindeki payı %1,5 dolayındadır. Bütün dünyada elde edilen kömür ve diğer madenlerin toplamı her yıl 23 milyar ton dolayındadır. Madenlerin toplam istihdam içindeki payı fazla değildir. Madencilik öteden beri kirli ve tehlikeli bir çalışma alanıdır. Dünya genelinde bütün çalışanların %1 kadarı madencilikte çalışır, buna karşılık ölümle sonlanan iş kazalarının %8’i madencilik sektöründe meydana gelir. Ancak madencilik sektöründeki ücretlerin diğer çalışma alanlarına göre yüksek olması, kaza riskine rağmen bu alanı cazip hale getirmektedir. Ayrıca madenlerle ilgili büyük miktarda atık madde sorunu vardır. Türkiye’de 2014 yılı itibariyle madencilik alanında faaliyet gösteren toplam 6741 işletme vardır. Bu işletmelerin 717 tanesi kömür madenciliği, 942 tanesi metal cevheri madenciliği ve 4555 tanesi de diğer madencilik ve taş ocakçılığı alanında faaliyet göstermektedir. Madencilik alanında faaliyet gösteren işletmeler ülkedeki toplam işyerleri içinde %0,4lük pay almaktadır. Madencilik alanında faaliyet gösteren bu işletmelerde toplam olarak 132 318 kişi çalışmaktadır. Madencilik alanında çalışanların toplam işgücü içindeki payı da %l’dir. Çalışanların en büyük bölümü kömür madenciliği (41 058 kişi) ve diğer madencilik ile taş ocaklarında (56.250 kişi) çalışanlardır[3].
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sanayi devrimi ile ortaya çıkmıştır. Şu an gelişmiş ülkeler 1. ve 2. sanayi devrimi dönemlerinde bugün gelişmekte olan ülkelerin durumunu yaşamış ve geride bırakmışlardır. Tahmin edileceği üzere Türkiye henüz 2. Sanayi Devrimi dönemini yaşamakta 3. döneme ise adım attığı tam söylenememektedir. Nuray Celik & Fatih Öztürk, The Upcoming İssues Of İndustry 4.0 On Occupational Health And Safety Specialized İn Turkey Example, isimli makalelerinde sanayi devrimlerini sınıflandırmışlardır: Nuray Celik & Fatih Öztürk çalışmalarında “Dördüncü Endüstri Devriminde” İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda Türkiye örneğini değerlendirmişlerdir.
Yazarlara göre Sanayi Devrimi, büyük nüfusun şehirlerde birikmesine yol açmış, ülke genelinde tarım ve hayvancılığa dayalı dağınık yerleşim yapısını değiştirmiştir. Kentlerdeki nüfus artışının hem çalışan hem de tüketen insanların çoğalması, yaşam standartlarının iyileşmeye başlaması ve yaşam biçimlerinin değişmesi nedeniyle ekonomik büyüme hızlanmıştır. İnsan hayatında sosyoekonomik ve kültürel değişimlere yol açan Sanayi Devrimi uzun bir zaman diliminde gerçekleşmiştir. Bu açıdan bakıldığında oldukça farklı yapıları ve etkileri olan üç farklı sanayi devriminden bahsetmek mümkündür.
1-) Birinci Sanayi Devrimi
1760-1830 dönemini etkileyen Birinci Sanayi Devrimi, İngiltere’de dokuma tezgâhlarının mekanizasyonu ile etkisini göstermeye başlamıştır. Bu bağlamda, odun yerine maden ve buharın kullanılması, hareket gücünün, mekanizasyonun ve ürünlerin fabrikaya taşınmasının artmasına neden olmuştur. Eski tarz aile işletmeleri ve küçük üretim tesisleri yerlerini büyük fabrikada bırakmıştır.
2-) İkinci Sanayi Devrimi
Buhar, kömür ve demirin yanı sıra çelik, elektrik, petrol ve kimyasalların üretime girmesi, sanayide kullanılan temel hammadde ve enerji kaynaklarının değişmesine yol açmış, bu da ikinci sanayi devrimini beraberinde getirmiştir. Elektrik teknolojisinin gelişmesi ve üretim hatlarında kullanılması, buhar gücünden çok daha güçlü olan bu yeni ve üstün teknolojinin makineleri daha da geliştirmesini ve büyük miktarlarda üretimi artırmasını sağlamıştır. Ayrıca petrol de enerji kaynağı olarak kullanılmış ve petrol bazlı içten yanmalı motorlar da kendini endüstriye yerleştirmiştir. Bu doğrultuda fabrikalara seri üretime geçilmiştir. Bu dönemde seri üretimin en bilinen ve çarpıcı örneklerinden biri Ford Motor Company’den Henry Ford’dur. Henry Ford’un otomotiv seri üretim sistemi hızla sanayileşmeyi geliştirmiştir.
3-) Üçüncü Sanayi Devrimi
1970’lerden günümüze Üçüncü Sanayi Devrimi egemen olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra elektronik, bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle üretimin otomasyonu sağlanmıştır. Programlanabilir lojik kontrolörlerin (PLC) geliştirilmesi sonucunda üretimde otomasyon ilerlemeye başlamıştır.
Birinci Sanayi Devrimi Mekanizması, İkinci Sanayi Devrimi’nin serileştirilmesi, Üçüncü Sanayi Devrimi ise üretimin otomasyonu ve dijitalleşmesi olarak tanımlanmıştır. Enerji kaynağı olarak; Birinci sanayi devriminde kömür, su ve buhar gücü; İkinci Sanayi Devrimi’nde petrol ve elektrik ön plandayken, Üçüncü Sanayi Devrimi’nde güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynakları, yeniden üretilemez kaynaklar ve çevresel kaygılarla daha da önem kazanmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan şirketler ve ülkeler, farklı tüketici tercihlerine cevap verme esnekliğini gösterebilmiştir. İletişim ve ulaşım, ticaret ve sanayideki gelişmeler küreselleşmiştir.
4-) Dördüncü Sanayi Devrimi, endüstride, genellikle makinelere ihtiyaç duyar, böylece kendilerini ve üretim süreçlerini hiç ayrılmadan yönetmeye başlamıştır. Makinelerin bu üst düzey ve güncel yapıları; bilgisayar, iletişim ve internet teknolojilerinin harmanlanmasından doğan, nesnelerin interneti gibi karma teknolojiye bağlı siber-fiziksel sistemlerdir. Bu devrimin benimsenmesi ve insanlık tarafından kabul edilmesi sonucunda, sanayinin geleceği için öngörülen seviye, üretimi gerçekleştiren fabrikaların kendi kendini yönetmesidir. Müşterinin siparişinin alınmasından ürünün müşteriye teslimine kadar geçen sürenin tam otomasyonunun sağlanması amaçlanmaktadır. Yine makineler arızalandığında bir teknisyen aracılığıyla değil kendi kendilerini tamir edebiliyorlar. Öngörülebilir gelecekte, verimliliği ve tasarrufu artıracak -aydınlatma ve ısıtma sistemlerinin olmadığı– karanlık fabrikalar bu devrimi gerçekleştirebilecektir. Yeni bir kavram olarak Endüstri 4.0, ilk olarak 2011 yılında Hannover Endüstri Fuarı’nda tanıtılmış, ardından Alman hükümeti tarafından desteklenmiştir. Dördüncü sanayi devrimi, önceki üç sanayi devrimiyle karşılaştırıldığında, CPS (siber-fiziksel sistem) ve “Nesnelerin İnterneti” ilkelerine dayalı akıllı üretimi hedefliyor. Endüstri 4.0, modüler akıllı fabrikalarda fiziksel süreçleri siber-fiziksel sistemlerle izleyerek nesnelerin birbirleriyle ve insanlarla iletişim halinde kalmasını ve merkezi olmayan kararlar almayı hedefliyor. Üretim süreçlerine yepyeni bir boyut kazandıracak Endüstri 4.0, fuarda duyurulmadan önce Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanlığı (BMBF), ülkenin mevcut konjonktürde ve öngörülebilir kalkınmasını güçlendirmek için bazı çalışmalar yapmıştır. “Gelecek Projesi” olarak bilinen bu projeler, “Yüksek Teknoloji Stratejisi 2020’nin Gelecek Projeleri” başlığı altında yayınlanmıştır[4].
Dünyada ve ülkemizde sanayileşme ve teknolojik gelişmelere paralel olarak özellikle işyerlerinde üretken faktör olan çalışan kişilerin sağlığı ve güvenliği ile ilgili bir takım sorunlar ortaya çıkmıştır. Başlangıçta fazla önemsenmeyen bu sorunlar iş verimini ve işletmeyi tehlikeye sokmasıyla önem kazanmış ve üzerinde düşünülmesi gerekliliği doğmuştur. Günümüzde, iş ortamında sağlıklı ve güvenli çalışma koşulları yaratarak; iş kazaları ve meslek hastalıkların en alt düzeye indirmek böylece maddi kayıpları önleme, iş verimliliğini artırma hedefleri ile hareket edilmektedir. İşçi sağlığı sağlıklı bir yaşam çevresi için gereken sağlık kurallarını içerirken; iş güvenliği, daha çok işçinin yaşamına ve vücut bütünlüğüne yönelik tehlikelerin ortadan kaldırılması için gerekli teknik kuralları ele alır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği uygulaması Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) gibi kuruluşların sözleşme, direktif ve bildirgeleri nedeniyle de birçok ülkede yasal bir gerekliliktir. WHO ve ILO’nun 1950 yılında yaptığı işçi sağlığı ve güvenliği tanımına göre “işçi sağlığı ve iş güvenliği” şöyle tanımlanmaktadır; “tüm çalışanların bedensel, ruhsal, toplumsal sağlık ve refahlarının en üst düzeye yükseltilmesi ve bu durumun korunması, işyeri koşullarının, çevrenin ve üretilen malların meydana getirdiği sağlığa aykırı sonuçların ortadan kaldırılması; çalışanların yaralanmalara ve kazalara maruz bırakacak risk etmenlerin önlenmesi, yine çalışanların bedensel ve ruhsal özelliklerine uygun işlere yerleştirilmesi ve sonuç olarak işçilerin bedensel ve ruhsal gereksinimlerine uygun bir iş ortamı yaratılmasıdır”. İş sağlığı bütün çalışanların sağlığını koruma, sürdürme ve üst düzeye ulaştırma çalışmalarını kapsar. Çalışanlar deyimi aslında değişik sektörlerin tümünü kapsar. Tarımda, sanayide, ticarette ve hizmet sektöründe çalışanların tümü iş sağlığının konusu içinde ele alınırlar. Ancak, sanayide çalışanlar iş yerlerindeki çevresel koşullar nedeniyle daha çok sayıda, daha ağır sağlık tehlikeleriyle karşı karşıya bulundukları için iş sağlığında bu sektöre öncelik tanınmıştır. O nedenle kimi zaman, iş sağlığı ile endüstri sağlığı terimleri eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. İş sağlığı hizmetleri sonucunda işçiler sağlıklı oluşlarını sürdürecekleri için, hastalık ve sakatlıklar nedeniyle işten geri kalma sorunu ortadan kalkar. Ayrıca, iş ortamının daha güvenli ve sağlığa uygun duruma getirilmesi sonucu işçilerin işlerine karşı olan bağlılıkları artar. Bu gelişmeler sonucunda iş yerindeki üretim ve verim yükselir.
İş ve işçi Sağlığının Amacı;
-İşçilerin fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam iyilik durumlarının (yani sağlıklarının) en yüksek düzeye çıkmasına çalışmak
-İş ve işçi uyumunu sağlamak
-Çalışma ortamındaki sağlık tehlikelerini belirlemek ve bunları ortadan kaldırmaya çalışmak
-İşçilerin sağlıklarının bozulmasını önlemek
Bu amaçlardan da anlaşıldığı gibi, iş sağlığı yalnızca çalışma koşullarına bağlı sorunlarla ilgilenmez, işçinin ve ailesinin sağlığını bozabilecek diğer sosyal ve ekonomik koşullarla da ilgilenir. Çünkü sosyal ve ekonomik sorunlar işçinin hastalanmasına ve iş veriminin azalmasına neden olur. Bu durumdaki bir işçi işini kaybedebilir, dolayısıyla, sosyal sorunlar daha da ağırlaşabilir. Sonuçta, yalnızca işçinin kendisini ve ailesinin sağlığı bozulmakla ve iş verimi düşmekle kalmaz, bu durum toplumun genelini ilgilendiren bir sorun olur. Bu boyutu nedeniyle işçi sağlığı toplumun tümünü ilgilendiren bir “halk sağlığı” konusudur[5]. Türkiye’de Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Yerel Yönetimler, Sivil Toplum Kuruluşları ve Sendikaların iş birliği ile Koruyucu Hekimlik, Halk Sağlığı ve İş Yeri Hekimliği’nin güçlendirilmesi, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği sorunlarının çözülmesini kolaylaştıracaktır. Teknolojik afetlerde doğal afetlerde olduğu gibi risk yönetimi kriz yönetimden önce gelmektedir. Kurumlar elemanlarını sadece kriz yönetimine göre yetiştirilirse her afette can kaybı daha çok olacaktır. Türkiye risk yönetimine önem vermeli İşçi Sağlığı ve İş güvenliği buna göre planlamalıdır.
KÖMÜR MADENCİLİĞİ ve KAZALAR
Fatih Yilmaz & Selcuk Alp, “Underlying Factors of Occupational Accidents: The Case of Turkey”, isimli çalışmalarında, Türkiye Örneğinde İş Kazalarının Altında Olan Faktörleri özetlemektedir: Kömür Madenciliği Sanayi için “Çalışan Katılımının Yetersizliği” ölçütü ön plandadır. Ardından “Eğitim Yetersizliği” ve “İdame Yetersizliği” gelir. Türkiye’de kömür madenleri kırsal kesimde, eğitim ve ücret düzeyi düşük işçilerle ve kötü koşullarda işletilmektedir. Bazı kömür madenleri eskidir ve teknolojiden yoksundur. Kömür işletmeleri, artan enerji talebini çözmek için üretimi artırmak ve buna bağlı olarak iş yükünü artırmaktadır. Bazı kömür madeni işletmecilerinin madencilik konusunda deneyimi yoktur ve güvenlik, deneyim ve hassasiyetle ilgili konularda yeterli bilgiye sahip değildir. Sonra Türkiye’de kömür madenlerinin özelleştirilmesinde, özel sektör işletmeleri de özelleştirme sonrası gerekli önlemleri almamıştır. Madenlerde yeterli iş teftişi yoktur. Bu nedenle kömür madenciliği sektörü, Türkiye’de en çok iş kazasının meydana geldiği sektör haline gelmiştir. Böylece özellikle Soma ve Ermenek’te 2014 yılında meydana gelen büyük kazalar sonucunda 354 işçi hayatını kaybetmiştir. Türkiye’deki istatistiklere bakıldığında, güvenlik ve sağlık uygulamaları beklenen faydaları sağlayamamaktadır. Mevzuat dışında, güvenlik uzmanlarının görevlendirilmesi, risk analizi ve diğer önleyici faaliyetler yetersizdir. İşletmelerin önlemler için gerekli mali kaynakları ayırmaları, tüm işlerin denetlenmesi için sürekli bir izleme sistemi oluşturmaları, iş disiplini oluşturmaları, yeterli teknik eleman ve mühendisleri görevlendirmeleri, yeterli iş teftişi ve iş gücü denetimi yapmamaları gibi gerekli önlemleri almamaları durumunda iş kazalarının önlenmesi mümkün değildir. İş yerindeki kazaların kayıtlarını tutmakla Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliğine genel bir bakışla yaklaşılmaktadır. Tüm sektörleri kapsayan tek tip düzenlemeler yapılmaktadır. Farklı sektörlerdeki üretim koşulları ve araçları, çalışanların durumu, bölgesel farklılıklar, farklı sektörlerdeki riskler ve etki düzeyleri sonuçları etkilemektedir. Bu eksiklikler aynı zamanda düzenlemelerin ve iş teftişinin etkinliğini de azaltmaktadır. İstatistiklere göre kömür madenciliği, inşaat ve metal ürünleri gibi riskli sektörler için ayrı bakış açılarına, politikalara ve planlamaya ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. Madenlerde ve şantiyelerde risk analizi yapılmalı, çok kötü durumda olan işletmeler durdurulmalıdır. Özellikle madencilik ve inşaat sektöründe, gerekli tüm güvenlik koşulları tam olarak sağlanıncaya kadar işletmelere ruhsat verilmemelidir. Koruyucu sağlık ve güvenlik hizmetleri zaman ve kalite açısından yetersizdir. Kontrol mekanizmasının etkinliğini azaltır ve kaza riskini artırır. Ayrıca birçok “Dış İSG (İş Sağlığı ve Güvenliği) Birimi” personel, teknik imkânlar ve uzmanlık açısından yetersizdir. Dış İSG birimlerinin hizmet fiyatları piyasadaki rekabet tarafından belirlenir. Bu durumda dış İSG birimlerinin risk değerlendirme raporları, acil eylem planları, güvenlik uzmanı sözleşmeleri, güvenlik eğitimi gibi gerekli belgeleri ücret karşılığında hazırlayıp işyerlerine göndermekten başka bir görevi yoktur. İş müfettişlerinin ve teftiş sürelerinin yetersizliğinden dolayı yüz binlerce işletme hiçbir şekilde teftiş edilememektedir. Bu durumda yükümlülükler ve cezalar uygulanmamakta ve iş kazalarının önüne geçilememektedir. Risk değerlendirmesi, Türkiye’deki tüm işyerleri için yasal olarak zorunlu hale gelmiştir. Ancak uygulamada bir bütünlük yoktur. Sektör, işletme türü, çalışan sayısı, kullanılan hammadde ve donanım gibi çeşitli parametrelere göre hangi risk değerlendirme yönteminin kullanılacağı ve hangi aralıklarla yapılacağı net olarak belirlenmemiştir. İşverenlerin, iş güvenliği uzmanlarının ve hekimlerin bu konudaki bilgi ve deneyimleri yetersizdir. Ayrıca bu konudaki düzenlemeler kötü hazırlanmış ve yol gösterici değildir. Kurumsal firmaların iş yerlerinde yapılan iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinde güvenlik kültürü vurgulanmaktadır ancak çoğu orta ve küçük işletme bu konuda yetersiz kalmaktadır. Eğitim pek çok işyerinde yasal bir zorunluluk olarak görülmektedir. Bu hizmetleri sunan dış İSG birimlerinden başlayarak özellikle KOBİ eğitiminde “eğitim katılım belgeleri” hazırlanarak arşivlenmiştir. Türkiye’de son yıllarda önemli bir eksiklik olan “çalışan katılımı” konusunda düzenlemeler yapılmıştır. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na göre Türkiye’de “İSG Temsilcileri” önemli bir işleve sahiptir. Temsilciler, iş güvenliği ile ilgili tehlikeleri işverene bildirme ve hükümete ve önleyici faaliyetleri talep etmek hakkına sahiptir. Ancak işverenler ve yöneticiler bu konuya yeterince önem vermemektedir. Bu konu iş müfettişleri tarafından yeterince incelenmemektedir. Hem genel hem de sektörel ağırlık taşıyan önleyici faaliyetler birbirinden farklılık göstermektedir. Türkiye’de son yıllarda önleyici İSG hizmetleri ve risk değerlendirmeleri konusunda önemli çalışmalar yapılmıştır. Ancak, iş teftişi, bakım, eğitim, çalışan katılımı ve işyeri denetimi gibi diğer gerekli önlemler yeterince uygulanmamaktadır. İş sağlığı ve güvenliği hem işletmelerin hem de ulusal düzeydeki bir sistemdir. Bu sistemin herhangi bir aşaması yetersiz kalırsa, diğer önlemlerin önleme düzeyini düşürür[6].
Yücel Demiral & Alpaslan Ertürk (2013), Safety And Health İn Mining İn Turkey, Türkiye’de Madencilikte İş Sağlığı ve Güvenliği isimli makaleleri, Onaltı Maden Ülkesindeki Duruma İlişkin Madencilikte İş Sağlığı ve Güvenliği isimli eserde yayınlanmıştır.
Yücel Demiral & Alpaslan Ertürk’e (2013) göre Türkiye’de 2010 verilerinde maden işletmelerinin yaklaşık %80’i küçük ölçeklidir. 2010 istatistiklerine göre madencilik sektörlerinde 125.500 işçi istihdam edilmiştir. Bunların %42’si taş ocaklarında %40’ı kömür ve linyit madenciliğinde ve %16’sı metalik cevher madenciliğinde çalışmıştır. Çalışanların %6’sının kayıt dışı çalıştığı tahmin edilmektedir. Ocaklar hariç, maden işçilerinin %1’den biraz fazlası yardımcı işlerde çalışan kadındır. İş Kanunu’na göre, madencilik dâhil tehlikeli endüstrilerde kadınların istihdamı birçok alanda sınırlandırılmıştır. %96’sı çoğunlukla küçük ve orta ölçekli özel şirketler olan 1.768 maden iş birimi bulunmaktadır. Türkiye’de meslek hastalıkları teşhisi olması gerekenin çok gerisinde kalmaktadır. Beklenen meslek hastalığı sayısının 25.000 ile 90.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir, ancak her yıl yalnızca 500 kadarı bildirilmektedir. Türkiye’de en çok meslek hastalıkları madencilik sektöründe görülmektedir. Örneğin, 2007 yılında 1.208 hastalıktan 1.001’i, Türkiye’de 2009 yılında 539’dan 328’i ve 429’dan 300’ü madencilik sektöründen bildirim almıştır. Madencilik faaliyetlerinde bu yüksek bildirim oranlarının nedeni, kamu sektörünün madencilik faaliyetlerinin diğer endüstriyel faaliyetlere göre payıdır. Üstelik yakın zamana kadar tüm ülkede meslek hastalıkları konusunda uzmanlaşmış sadece üç hastane vardır. Bunlardan biri yoğun madencilik faaliyetlerinin olduğu Karadeniz Bölgesi’ne tahsis edilmiştir. Bu nedenle, vakaların çoğu, özellikle pnömokonyoz olmak üzere madencilikle ilgili hastalıklarda iyi deneyime sahip bu özel hastaneden bildirilmiştir. Türkiye’de yıllık genel meslek hastalığı insidans oranı %0,01 iken, kömür madenciliği sektöründe bu oran %0,20’dir. Pnömokonyoz, madencilikte meslek hastalıklarının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Türkiye’deki linyit madencilerinin %14’ünün pnömokonyozdan muzdarip olduğu görülmektedir. Uzun vadede Türkiye, dünya pazarlarında hammadde üreten ve satan bir ülke olmaktan çıkıp, katma değeri yüksek kaliteli ürünlerin ihracatçısı konumuna geçmelidir. Bunun, çalışma koşulları ve işçiler için iş sağlığı ve güvenliği sağlama olasılığı üzerinde büyük etkileri olacaktır. Kısa vadede, Türkiye’de madencilikte iş sağlığı ve güvenliğinin (İSG) geliştirilmesi için öncelik olarak kabul edilebilecek birçok konu bulunmaktadır. Bu öncelikler iki ana düzeye ayrılabilir: politika düzeyi ve çalıştay düzeyinde uygulamalardır. Bu iki seviye ayrı varlıklar değil, daha çok birbiriyle bağlantılıdır ve birbirlerini etkilerler. Çalışma hayatındaki son eğilimlerin bir sonucu olarak, Türkiye’de madencilik sektöründe taşeronluk ve taşeronluk uygulamaları yaygınlaşmıştır. Bu olgunun madencilik endüstrisindeki sağlık ve güvenlik uygulamalarını olumsuz etkilediği iyi bilinmektedir. İki sorunun ele alınması gerekmektedir. Birincisi, taşeronlaşma Türkiye’de zaten düşük ve zayıf olan sendikalaşma oranını olumsuz etkilemektedir. Toplu pazarlık taraflarına genellikle ulusal standartların belirlenmesi ve denetim üzerinde önemli ölçüde prosedürlere önem verilmelidir. Sendikaların gücünün azalması da güvenli koşullarda çalışma talebinin azalmasına neden olabilir. İkinci olarak, taşeronluk, işyerinde iş sağlığı hizmetlerinin sunulmasını engellemektedir. İSG hizmetleri açısından taşeron ve asıl işverenin sorumluluklarını tanımlamak güçtür. Bazı durumlarda, birincil işverenler, İSG uygulamalarından kaçınmak için alt yüklenicilerle çalışır. Alt yüklenicilerdeki değişiklikler de denetim hizmetlerini karmaşık hale getirebilir. Ayrıca, yasa ve standartların uygulanmasını sağlamak için şirket düzeyinde ikili güvenlik komiteleri oluşturulmalıdır. Bunu başarmak zordur. Bu nedenle, taşeronluk sıkı bir şekilde düzenlenmeli ve çekirdek madencilik faaliyetlerinde yasaklanmalıdır. ECC 89/391[7] dâhil olmak üzere İSG ile ilgili bir dizi Avrupa Birliği direktifi Türkiye’nin AB’ye katılım döneminde yayınlanmıştır. Bu direktifler sadece Türkçe’ye “çevrilmiştir” ve yerel yönetmeliklere uyarlanmamıştır veya uyumlaştırılmamıştır. Hükümet, bu direktifleri yerel yönetmeliklerle uyumlu hale getirmek ve işyerlerini bunların uygulanmasına hazırlamak için yeterli zaman ve çabayı harcamamıştır. Bu durum “çevrilmiş” ve “ulusal” düzenleyici altyapı arasında uyumsuzluklara neden olmuştur. Bu nedenle düzenlemeler uygulamaya konulamamıştır. Bu direktifler çerçeve yönergeler olarak alınabilir ve geleneksel düzenleyici altyapı içinde yerel ihtiyaçlara cevap veren sağlam düzenlemeler oluşturulmalıdır. Yeni İSG kanunu, özellikle küçük işletmeler için İSG hizmet hükümleri açısından net bir çerçeve sağlamamaktadır. Hükümet, İSG alanında piyasa odaklı politikaların kullanımını başlatmıştır. İş sağlığı profesyonellerine yönelik eğitim ve öğretim faaliyetleri ile İSG uygulamaları özel şirketlere açılmıştır. Son yıllarda yapılan düzenlemeler sonucunda, standartlaştırılmamış eğitim ve öğretim programları, eğitim programlarının kalitesi ve kursiyerlerin yetkinliklerine uygunluğu sağlanmadan kontrolsüz bir şekilde artmaktadır. Sağlık Bakanlığı’ndan (SB) farkındalık yaratmak için bazı çabalar olmasına rağmen meslek hastalıklarının teşhisinde hala birçok yapısal zafiyet bulunmaktadır. Öncelikle Sağlık Bakanlığı iş güvenliği ve iş güvenliği konusunda güçlü bir kurum ve birim kurmalıdır. Halk Sağlığı Kurumu bünyesinde “Tüketici ve Güvenlik Daire Başkanlığı” başlıklı tek bir bölüm bulunmaktadır. Ayrıca İSG ile çalışan taşra kurumu bulunmamaktadır. Sağlık Bakanlığı, özellikle organize sanayi bölgelerinde taşra teşkilatlarını da içeren güçlü bir daire oluşturmalıdır. Türkiye’de akredite iş sağlığı ve güvenliği ekipmanları kalibrasyon ve test üniteleri bulunmamaktadır. Bunu geliştirmek için devlet kurumları inisiyatif almalı ve sorumlulukları profesyonel sivil toplum kuruluşları ile paylaşmalıdır. İş müfettişlerinin sayısının yetersiz olduğu dikkate alındığında, meslek örgütlerin yanı sıra işçi sendikaları da yer almalı ve madencilik sektörü için ek uzmanlık hizmetleri sağlamalıdır. Türkiye’de sağlık ve güvenlik kültürü hala çok zayıf ve güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu, hızlı bir şekilde çözülemeyecek bir sorundur. Uzun vadeli ortak çabalar gerektirir ve sendikalar, meslek birlikleri ve ilgili hükümet ve sivil toplum kuruluşları tarafından dayanışma oluşturulmalıdır[8].
Yücel Demiral & Alpaslan Ertürk’ün 2013 yılında yayınladıkları Safety and health in mining in Turkey (Türkiye’de madencilikte güvenlik ve sağlık) çalışmasının üzerinden üç yıl sonra Matteo Spada& Peter Burgherr’in (2016) “An aftermath analysis of the 2014 coal mine accident in Soma, Turkey: Use of risk performance indicators based on historical experience[9]” “Türkiye Soma 2014 kömür maden kazasının ardından bir analiz: Tarihsel deneyime dayalı risk performans göstergelerinin kullanımı isimli) araştırmasında Soma olayı gibi dünyada son yıllarda görülmemiş feci bir kömür madeni kazasının istatistiksel anlamda sonuçları tarihsel gözlemlere dayalı olarak analiz edilmiştir. Araştırmacılara göre Türkiye için yıllara göre, hem kaza sayısında hem de ölümlerde önemli bir artış göstermekte ve bu da güvenlik seviyelerinin zaman içinde iyileşmediğini göstermektedir. Görünen o ki, 2002 yılındaki özelleştirme, işletmecilerin güvenliğe yatırım yapmaması ve düzenleyici tarafından denetim ve müdahale eksikliği nedeniyle durumu daha da kötüleştirmiştir (Türk Kömür İşletmeleri, 2013). Kamu sektöründe işçi sayısı 1995’ten beri neredeyse sabit kalırken (yaklaşık 15.000 işçi), özel sektörde işçi sayısı aynı zaman diliminde neredeyse dört katına çıkmıştır(1995’te yaklaşık 10.000 işçi 2008’de yaklaşık 40.000’e), Maden Mühendisleri Odasına göre (TMMOB) (2010), aşırı kaza ihtimali muhtemelen bu sebeple artmış olabilir. Bu ifade beklenti analizinin Türkiye’de Soma tipi feci kömür madeni kazalarının diğer OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) ülkelerine göre daha yüksek olduğunu göstermesiyle açıklanabilir. Soma tipi aşırı yıkıcı olayların önlenmesi için kömür madeni sektöründe güvenlik ve yatırımlar öncelikli konu haline gelmelidir. Bunu başarmak için, hükümet ve politikaları tarafından da desteklenen düzenleyicinin güçlendirilmesi gerekmektedir. Böyle bir girişim bir yandan birçok kömür madeni işçisinin hayatını kurtarabilir, diğer yandan Türkiye kömürünün güvenliğinin artmasına katkıda bulunacaktır:
Türkiye’nin yerli enerji kaynakları çoğunlukla elektrik üretimi için kullanılan kömürden oluşmaktadır. Bu nedenle, ülke, örneğin petrol ve doğal gaz ithalatına büyük ölçüde bağımlıdır. Uluslararası Enerji Ajansı’na (2014) göre, yerli kömür üretimi son 20 yılda %44 oranında güçlü bir artış göstererek 2013 yılında toplam 68 Mt’a (milyon ton) ulaşmıştır. Kömür (her biri 2 Mt) ve koklaşabilir taş kömürü[10]dür (1 Mt). Ayrıca, kömür ithalatı son 20 yılda artan bir eğilim göstererek toplam yaklaşık 2013 yılında ithal edilen 50 Mt taşkömürü (30 Mt), buhar kömürü (24 Mt) ve koklaşabilir taş kömürü (6 Mt) olmak üzere (International Energy Agency, 2014) açıklanmıştır. Türkiye, linyit konusunda Almanya (2013’te 183 Mt), Rusya (2013’te 73 Mt), ABD (2013’te 70 Mt) ve Polonya’dan (2013’te 66 Mt) sonra dünyanın en büyük üreticileri arasında yer almaktadır (Uluslararası Enerji Ajansı, 2014). Soma kömür madeni hem arazi kullanımı (18000 ha) hem de yıllık üretim (2,5 Mt linyit/yıl) açısından en büyük madenlerden biridir. Soma’da linyit içeren tortul havza, Miyosen[11] boyunca gelişen kıta içi genişlemeli tektonik sürecin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Soma havzası, Miyosen yaşlı alüvyon/akarsu göl yatakları içinde yer alan üç linyit istifinden (Alt, Orta ve Üst) oluşmaktadır. Bununla birlikte, yalnızca daha düşük kömür dizisi, kullanılabilir bir damar içerir. Kömürün damarı, ortalama %60,05 kül içeriğine sahip, düşük kalorifik değerli (1840 kcal/kg) 20 m kalınlığında alt bitümlü linyittir (KM2). Soma’da konvansiyonel madenciliği hâlâ baskın yöntem olmasına rağmen, bazı panellerde tamamen mekanize bir yöntem başlatılmıştır. Konvansiyonel sistemde kömür, kömür damarının doğrultusuna dik olarak oluşturulan panellerden çıkarılır. Kömür damarı oldukça kalın olduğu için (yaklaşık 20 m), bahsedilen sistemde kömür damarının dilimlere bölündüğü ve aynı anda hem asma hem de ayak duvarından çıkarılan çok seviyeli yöntem kullanılmaktadır. Öte yandan, mekanize sistemde paneller, konvansiyonel sisteme göre daha uzun panel uzunluklarına sahip olacak şekilde doğrultu boyunca inşa edilir. Bu sistemde tamburlu kesici, zırhlı bir yüz konveyörüne (AFC) düşen kömürü keserken, çatı şerit bağlantılı kalkan tipi elektrikli ekipman tarafından desteklenir. 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma kömür madeninin ana girişinden 270 m derinlikte ve 2000 m uzaklıkta eski bir panoda kendiliğinden alev alan yangın yeni panolar için havalandırma havası ile karışarak açık aleve dönüşmüştür. Yeni panellerden biri madenin giriş havası yolundadır ve madendeki ana kapı yollarında bantlı konveyörler, ahşap destekler, elektrik kabloları ve PVC’den yapılmış su hatları yanmaya başlamıştır. Yangın ürünleri (duman ve dumanlar) madenin havalandırma havası yoluyla dağıtılarak karbon monoksit ve metan gazı zehirlenmesi nedeniyle 301 ölüm ve 80’den fazla yaralanma meydana gelmiştir. Yangın, madenin vardiya değişimi sırasında meydana gelmiş ve kaza anında 787 işçi yeraltındadır. Bu kaza 1970 yılından bu yana dünya genelinde ve özellikle Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülke grubunda bir kömür madeninde meydana gelen en kötü olaylardan biri olarak kabul edilmektedir. Türkiye’deki kömür madenciliği sektörü, zayıf güvenlik siciliyle tanınmaktadır. Türkiye’deki kömür madenlerinin, 2000-2008 döneminde Türkiye’de üretilen Mtof kömür başına (ortalama 6) Çin’den (ortalama 3) daha fazla ölüm olduğunu bildirilmektedir. Bu durum Türkiye’nin diğer ülkeler arasında, OECD güvenlik standartlarına ulaşması ve Avrupa Birliği’ne tam üyelik için açık bir engeldir. Türkiye özelinde, farklı araştırmalar, genel olarak yeraltı kömür madenciliği endüstrisinin, bir kaza nedeniyle ölümlerin sayısını azaltmak için güvenliği artırmaya yönelik stratejiler gerektirdiği sonucuna varmıştır. Bu bağlamda, bu amaca ulaşmak için, örneğin mekanize paneller için üretkenlikteki iyileşmenin, güvenlikteki iyileşmeden daha belirgin olduğu bulunmuştur. Enerji İle İlgili Ciddi Kaza Veritabanı (ENSAD)[12] 1990’ların sonlarında enerji sektöründeki geçmiş kazaların kapsamlı, dünya çapında bir veri setini tanımlamak için geliştirilmiştir, çünkü mevcut diğer veritabanlarının çoğu öncelikle bu sektörü hedeflememiştir. ENSAD veri tabanı, çok sayıda ticari ve ücretsiz olarak erişilebilen birincil bilgi kaynaklarından oluşturulmuştur ve Matteo Spada& Peter Burgherr’in (2016) çalışması 1970–2014 dönemi kapsamaktadır. Kazalar yalnızca gerçek güç üretim adımında meydana gelmediğinden, ENSAD tam enerji zincirlerini dikkate alır ve her kazayı belirli bu zincirlerdeki faaliyetlerle açıklar. Ayrıca, ağır kazaların kapsamlı bir küresel kapsamını elde etmek için konum, kaza türü ve farklı sonuç türleri (örn. insan sağlığı, çevresel ve ekonomik etkiler) hakkındaki bilgiler kodlanmıştır. ENSAD veritabanı, ciddi ve daha küçük kazaları ayırt etmek için kriterler kullanır. Bu kriterler arasında en az 5 ölümlü kazalar önemlidir çünkü yüksek ölüm sayısı Türkiye’deki kömür madenlerindeki temel sorundur[13].
Tablo-1: 1970-2014 Yılları İçin Grup Başına Analiz Edilen Alt Kümelere Genel Bakış
Kaza başına ciddi (≥5 ölümlü) kaza sayıları, bunlara karşılık gelen ölümler verilmiştir.
Country/group: Ülke/grup
Accidents: Kazalar
Fatalities: Ölümler
Fatalities/accident: Ölümler/kaza oranı
OECD: Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı Ülkeleri
OECD w/o Turkey: Türkiyesiz OECD Ülkeleri
Türkiye
USA
Matteo Spada& Peter Burgherr’in (2016) çalışmasında kömür madeni kazalarına genel bir bakış, risk, bir kazanın sıklığı ile şiddeti arasındaki ürün olarak tanımlanmaktadır. İlki, zaman içindeki teknolojik ve düzenleyici değişikliklerle yaygın olarak ilgili geçici eğilimlerden etkilenen yıllık kaza sayısı iken, ikincisi, belirli bir şiddette (örneğin ölümler) bir sayıdan etkilenen kaza sayısıdır. örneğin, kazanın çevresindeki insan sayısı gibi parametreler vardır. Bu çalışma, 1970-2014 döneminde, Soma kazasından önce, OECD ülkelerinde ve özellikle Türkiye’de kömür madenlerinde meydana gelen kazalara dayanmaktadır. Bu seçim, OECD grubu, Türkiyesiz OECD, Türkiye ve karşılaştırma yapmak gerekirse, OECD Türkiye veri setinde en fazla kazaya sahip ülke olduğu için ABD (15) sonuçlarını karşılaştırmak için yapılmıştır. Almanya ve Rusya’dan sonra dünya çapında üçüncü büyük linyit üreticisidir (Uluslararası Enerji Ajansı, 2014). OECD ülkelerinde kömür madenleriyle ilgili hem kazaların hem de ölümlerin yaklaşık üçte biri Türkiye’den gelmektedir. Toplam kaza başına tesis oranı 30’dur. Bu değer, OECD, Türkiye hariç OECD ve sırasıyla 25, 22 ve 23 olan kaza başına toplam ölüm oranından önemli ölçüde yüksektir. OECD ve OECD arasındaki fark Türkiye’siz olarak 1970–2014 döneminde kaza başına 3 ölüm olduğundan, bu değerler Türkiye’nin tahmini oran üzerindeki önemli etkisini açıkça göstermektedir. OECD ülkeleri arasında özellikle en ciddi kazaların ABD (12), Türkiye (10) ve Japonya’da (9) gerçekleştiğini gösterirken, 2000-2014 yılları arasında Türkiye 12 ciddi kaza ile baskın konumda bulunan ülke olmuştur. Onu 5 ile Meksika (1994’ten beri OECD üyesi) izlemektedir. Şiddetli kazaların neden olduğu yıllık ölümlerin sayısı benzer bir model göstermiş yani 1990’dan sonraki ölümlerin çoğu Türkiye’ye atfedilebilmektedir. Aslında, Soma’dan önceki en uç olay da Türkiye’de yaşanmış ve 1992 yılında 263 ölümle sonuçlanmıştır (TMMOB Maden Mühendisleri Odasi, 2010). 1997-2013 yılları arasında Türkiye’de ciddi kazalarda toplam 150 ölüm kaydedilmiştir. 106 ölümle Meksika tarafından izlenmiştir. Son olarak, ölümlerin bir fonksiyonu olarak kaza sayısı görülmektedir (şiddet dağılımı). Türkiye olmadan OECD ve Türkiye için kazaların çoğu 5-50 ölümle sonuçlanmıştır. Bununla birlikte, 50’den fazla ölümle sonuçlanan olaylar, 70’li ve 80’li yıllarda çoğunlukla Türkiye ve Japonya’da (her biri 3) ve ABD, Almanya ve Meksika’da (her biri 1) meydana geldiğinden, Türkiye’yi ağırlıklı olarak OECD’nin geri kalanından ayıran bir eşik olarak görülmektedir. ABD (125 ölüm/1972), Japonya (93/1981, 83/1984, 62/1985) ve Almanya’daki (51/1988) kazalar gözlem süresinin ilk yarısında gerçekleşmiştir. Japonya örneğinde, kömür üretiminin 1980’lerden ve özellikle 2001’den bu yana güçlü bir şekilde düştüğünü belirtmek önemlidir. Bu, bir yandan Kyushu bölgesindeki düşük kaliteli kömür nedeniyle, diğer yandan, Japonya’daki iki ana kömür çıkarma bölgesi olan Hokkaido bölgesindeki karadaki madenlerden kömürün taşınmasındaki zorluklardır (International EnergyAgency, 2014). Meksika’nın daha sonra OECD’ye kabulü nedeniyle, 50’den fazla ölümlü tek kaza 1990’dan sonraki döneme denk gelmektedir (66/2006). Son olarak, Türkiye’de 1970’den 2014’e kadar 106 (1983), 68 (1990) ve 263 (1992) ölümlü üç kaza meydana gelmiştir. Bunlardan sonuncusu, Zonguldak kömür madenciliği alanında Soma’daki 2014 etkinliğinden önce OECD’deki en kötü kazadır[14].
Tablo-2. Türkiye’de en çok iş kazasının meydana geldiği sektörlerdeki kazalar ve ölümler[15].
Grafik -1: Türkiye’de iş kollarında iş kazası oranlarının yıllık değişimi[16]
Coal Mining: Kömür madenciliği
Metal Products: Metal ürünleri
Construction: İnşaat
Transportation: Taşımacılık
Textile: Tekstil
Tablo-3: 1983-2014 Arası Kömür Madenciliği Kazaları, sebepleri ve hayatını kaybedenler[17]
Place: Yer
Year: Yıl
Cause: Neden
Death toll: Ölü Sayısı
Methane explosion: metan patlaması
Fire because of methane explosion/CO poisoning: Metan patlaması/CO zehirlenmesi nedeniyle yangın
Fatih Yılmaz ve Selcuk Alp’in birlikte yaptıkları çalışmalarındaki tabloda farklı iş kollarında kaza (accident) ve ölüm (fatal) sayıları verilmiştir. Fatih Yılmaz’ın kendi çalışmasında ise iş kollarındaki kazaların yıllara göre artışı kömür madenciliğinde görülmektedir. Arif Emre Dursun’un kömür madenciliği kazalarının 1983- 2014 yılları arasındaki tablosunda ölüm nedenleri ve can kayıpları açıklanmıştır. 28 Ekim 2014 tarihinde, karaman ili Ermenek İlçesi Pamuklu köyü yakınlarında özel bir şirkete ait kömür madeninde su baskını sonucu 18 işçinin mahsur kalarak hayatını kaybetmiştir. 14 Ekim 2022 Bartın–Amasra’da Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK)’na ait maden ocağında ise 14 Ekim 2022 günü grizu patlaması sonucu 41 madenci hayatını kaybederken 11 madenci de yaralanmıştır. Türkiye Taşkömürü Kurumu İş Sağlığı, Güvenliği ve Eğitim Dairesi Başkanlığı’nı Şubat 2019 Yılında Yayınladığı Ani Gaz Ve Kömür Püskürmesi (Degaj) Olaylarına Karşı Alınacak Emniyet Tedbirleri Yönergesi’[18]ne göre günümüzde Amasra’da yaşanan olayların vuku bulmaması gerekmektedir. Demek oluyor ki ister yönergeler, isterse kanunlar olsun, yazılanların mükemmel olmaları yeterli olmamaktadır. Aynı zamanda kurumların denetlenme ve hesap verme özelliklerinin yanında uygulanmalarının takibi gerekmektedir.
TARTIŞMA ve SONUÇ
Arif Emre Dursun, Statistical analysis of methane explosions in Turkey’s underground coal mines and some recommendationsfor the prevention of these accidents[19] isimli çalışmasında “Türkiye’nin yeraltı kömür madenlerinde meydana gelen metan patlamalarının istatistiksel analizi ve bu kazaların önlenmesine yönelik bazı öneriler” de bulunmaktadır:
Yeraltı kömür madenciliği, içerdikleri doğası gereği yüksek risklere sahip dünyanın en tehlikeli işyerlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bunun nedeni, Metan gazı, varlığın çoğu yeraltı kömür madeninde doğal olarak değişmez bir gerçektir. Bu nedenle, yüksek riskli koşullarda çalışmanın yanı sıra, yeraltı kömüründe doğa ile mücadele etmek madencilik, özellikle metan patlamaları başta olmak üzere maden kazası olasılığını da beraberinde getirmektedir. Sonuç olarak, hem madenciler hem de çevre için patlama riski nedeniyle kömür madenciliğinde metan yeraltı için en ölümcül tehlikelerden biri olarak kabul edilmiştir. Türkiye’nin yeraltı kömür madenlerinde en sık meydana gelen aniden ortaya çıkan ve büyük hasara neden olan kazalardan biri metan patlamalarıdır. Son yıllarda, Türkiye’nin yeraltı kömür madenleri, birçok madenciliğin meydana gelmesi nedeniyle madencilerin yaşamları için hala ciddi tehditler oluşturmaya devam etmektedir. Gaz kazaları Arif Emre Dursun’un çalışmasında 2010-2017 yılları arasında Türkiye’nin yeraltı kömür madenlerinde meydana gelen metan patlaması kazaları istatistiksel olarak analiz edilmiştir. Yapılan analizler, 2010-2017 yılları arasında Türkiye’nin yeraltı kömür madenlerinde ölüm sayısının 578 olduğunu ve ölüm oranının %92,63 olduğunu göstermiştir. Metan patlamaları oranı ve diğer gazla ilgili kazalardan kaynaklanan ölüm oranı %68,342dür. Türkiye, yeraltı kömür madenlerinde ölümlü kazaların meydana gelme sıklığı en yüksek olan ülkelerden biridir[20].
Kaj Elgstrand & Eva Vingård, Occupational Safety and Health in Mining Anthology on the situation in 16 mining countries isimli çalışmalarında Madencilikte İş Sağlığı ve Güvenliği üzerine 16 maden ülkesindeki duruma ilişkin yayınlardan oluşturdukları eserlerinde: “Türkiye’de sağlık ve güvenlik kültürü hâlâ çok zayıf ve güçlendirilmesi gerekmektedir” demektedir. Kaj Elgstrand & Eva Vingård’ya göre bu, hızlı bir şekilde çözülemeyecek bir sorundur. Uzun vadeli çalışmalar gerektirmektedir. Türkiye’den gelen bulgularda madencilik faaliyetlerinde taşeronlaştırmanın sıkı bir şekilde düzenlenmesi ve yasaklanması önerilmektedir. Sendikalar, meslek birlikleri ve ilgili resmi ve sivil toplum kuruluşlarının ortak çabası ve dayanışması gerekmektedir. Türkiye’de iş müfettişlerinin yetersiz olduğu göz önünde bulundurularak, meslek kuruluşlarının yanı sıra sendikaların da yer alması ve madencilik sektörüne ek uzman hizmetleri sunması önerilmektedir. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın taşra teşkilatları da dahil olmak üzere iş sağlığı ve güvenliği için güçlü bir Ulusal ajans kurması gerektiğine inanılmaktadır[21].
Arif Emre Dursun (2020), Statistical analysis of methane explosions in Turkey’s underground coal mines and some recommendationsfor the prevention of these accidents: 2010–2017, Natural Hazards, isimli çalışmasına göre 2010-2017 yılları arasındaki verilere göre Türkiye’de toplam 1003 maden işçisi madencilik faaliyetleri (linyit ve taşkömürü madenciliği, metal cevheri madenciliği, diğer madencilik ve taşocakçılığı) sırasında yaşamını yitirmiştir. Bu ölümlü kazalar incelendiğinde en çok kazanın yeraltı kömür madenlerinde meydana geldiği ve bu kazaların en sık sebeplerinin metan patlamaları ve diğer gaz kaynaklı kazalar olduğu görülmektedir. Bu 8 yıl içinde yeraltı madenlerinde toplam ölüm sayısı 578, ölüm oranı ise %92,63 olarak bulunmuştur. Ayrıca metan patlamaları ve diğer gazla ilgili kazaların neden olduğu ölüm oranının %68,34 olduğu tespit edilmiştir. Metan patlaması tehditlerini ve gaz kaynaklı diğer kazaları ortadan kaldırmak için Türkiye’deki yeraltı kömür madenlerinde tehlikeli gazların sürekli izlenebileceği kontrol ve erken uyarı sisteminin kurulması gerekmektedir. Elektronik teknolojisindeki ilerlemeyle birlikte yeraltı madenciliğinde uzaktan izleme ve kontrol sistemlerinin kullanımı oldukça yaygınlaştığından, bu sistemlerin kullanımı çoğu gelişmiş ülkede yasal bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu nedenle Türkiye’deki yeraltı kömür madenlerinin sürekli izleme sistemleri ile izlenmesi gerektiği önerilmektedir. Ayrıca gaz kaynaklı kazaların, yangınların ve diğer tehlikeli olayların kurtarma departmanlarına, hastanelere ve bakanlığın diğer büyük kurtarma departmanlarına erken bildirimi için kablosuz sensör ağ teknolojisinin kullanılmasını gerekmektedir. Kablosuz sensör ağı teknolojisini kullanarak CH4, CO ve CO2 gibi bazı zehirli veya patlayıcı gazlar tarafından kontrol edilmelidir[22].
Yaşar Kasap (2011) ,The Effect Of Work Accidents On The Efficiency Of Production İn The Coal Sector isimli makalesinde Kömür sektöründe iş kazalarının üretim verimliliğine etkisini araştırmıştır. Yaşar Kasap’a göre de Madencilik, diğer sektörlere göre iş kazası oranlarının en yüksek olduğu sektörlerden biridir. Bu tür kazalar ülke ekonomisini de olumsuz etkilemektedir. Hem işgücü hem de iş günü kayıplarına neden olmaktadır. Madenciliği diğer sanayi kollarından ayıran şey, çalışma ortamlarının sürekli değişmesi ve çalışma koşullarının ağır olmasıdır. İş kazaları açısından risk faktörlerinde artışa neden olan emek yoğun yeraltı üretim yöntemlerinin uygulanması ve kömürün giderek artan enerji talebini karşılamayan önde gelen bir kaynak olmasına rağmen 1987-2006 yılları arasında Türkiye Taşkömürü İşletmesi’nde (TTK) üretim verimliliğini kazalar etkilemiştir[23].
Yılmaz Fatih (2015), The Relationship between Privatization and Occupational Safety in Coal Industryin Turkey; A Statistical Review of Coal Mine Accidents, (Türkiye’de Kömür Sektöründe Özelleştirme ve İş Güvenliği İlişkisi; Kömür Madeni Kazalarının İstatistiksel Bir İncelemesi) isimli araştırmasına göre birçok çalışma, Türkiye’deki kömür madenlerinde güvenli bir üretim ilerlemesini kısıtlayan ciddi iş güvenliği eksiklikleri olduğunu göstermiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (2012) denetim sonuçlarına göre; madenlerin %7’sinin, %23’ünün ve %83’ünün teknik amiri, %23’ünün ve işletme izin belgesinin bulunmadığı, madenlerin %43’ünün düzenli gaz ölçümü yapmadığı, %26’sının, %32’sinin ve %21’inin gaz ölçümü yapmadığı tespit edilmiştir. madenlerde sırasıyla işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve iş sağlığı ve güvenliği kurulu bulunmamaktadır. Aynı raporda, kömür madenlerinin bulunmadığı da belirtilmektedir. Uygun ve yeterli tahkimat, yeterli havalandırma sistemi ve kaçış yolları. Madenlerde genellikle gaz izleme ve uzak sinyal sistemleri ve devre kesiciler bulunmamaktadır. Denetlenen 64 işyerinden sadece 7’sinde herhangi bir eksikliği yoktur[24].
Tüm sektörlerde olduğu gibi yeraltı kömür madenciliği sektöründe de öncelikle iş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı önlem alınması gerekmektedir. Arif Emre Dursun, çalışmasında Türkiye’deki yeraltı kömür madenciliği endüstrisinin önde gelen sorunu olan metan patlamaları ve diğer gaz kaynaklı kazalara karşı önleyici tedbirlerin yanı sıra yeraltı kömür madenciliği işletmelerinde sağlık ve güvenlik sorunlarına dikkat çekmeyi amaçlamıştır. Bunun için Türkiye’deki gaz kazalarını analiz etmiş ve metan patlamaları ve diğer gazla ilgili kazaların önlenmesi için bazı önerilerde bulunulmuştur. Bu nedenle gaz kazalarının önlenmesine yönelik güvenlik önlemleri, yeraltı kömür madenlerinde dikkat edilmesi gereken en kritik konulardan biridir:
Türkiye’nin yeraltı kömür madenlerinde yapılan güvenlik hataları[25]
TMMOB (2010) ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK 2011) tarafından Türkiye’nin yeraltı kömür madenlerine ilişkin raporlarında, ekipmanın yetersiz olduğu, kömür üretim yöntemlerinin gelişmediği, güvenlik kurallarının yetersiz olduğu ve risk değerlendirmelerinden bahsedilmiştir. Bu yetersizlikler, Türkiye’deki birçok maden kazasının nedenidir. Ayrıca, uluslararası kural ve düzenlemelere tam olarak uyulmaması ve ulusal yasa ve yönetmeliklerin birçok eksikliği nedeniyle Türkiye’nin yeraltı kömür madenlerinde çok sayıda ölümlü maden kazasının meydana geldiği de raporlarda açıklanmıştır. Ayrıca bu raporlarda güvenlik kuralları ile ilgili yapılan hataların bu ölümlü kazaları artırdığına değinilmiştir. TMMOB’un iş kazaları raporuna göre, Türkiye’deki yeraltı kömür madenlerinde güvenlik kurallarına uyulmaması büyük bir sorundur. Bu raporlar, Türkiye’de maden işçilerinin sağlık ve güvenliğinin denetimini düzenleyen yasa ve yönetmeliklerin içeriklerinin, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve İşyerlerimde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği gibi birçok eksikliğin bulunduğunu vurgulamıştır. Ayrıca, gaz kazalarına karşı önlemler ve yeraltı madenlerinde güvenlik kuralları Türk hukukunda yetersizdir. Türkiye’nin yeraltı kömür madenlerinde yapılan güvenlik hataları aşağıda verilmiştir[26]:
- Kömür madenlerinde aydınlatma ve güç kaynağı olarak kullanılan elektrikli ekipman veya cihazlar anti-metan değildir ve metan patlaması riskine karşı yetersizdir.
- Kömür ocaklarında kullanılan elektrikli cihazlar gazlı havaya uygun değildir ve gaz patlamalarına karşı korumasızdır.
- Türkiye’deki birçok kömür madeninde, maden içindeki CH4 gazı %1,5’i geçmesine rağmen kesici sensörler enerjiyi otomatik olarak kapatamamaktadır.
- Birçok kömür madeninde gaz yönetimi için erken uyarı sistemleri yoktur. CH4 gazı tehlikeli seviyelere ulaşsa da gerekli ve yetkili kişiler uyarılmamaktadır. İzleme merkezi ile kömür madeni arasında on-line iletişim sisteminin olmaması nedeniyle çalışanlar zamanında tahliye edilememektedir
- Gaz izleme sistemlerinin yetersizliği nedeniyle kömür madenlerinin çoğunda günlük ve aylık CH4 gazı ölçümleri kayıt altına alınmamaktadır.
- Kömür ocaklarının içindeki gaz sensörleri, ayarların değişmesine ve sensörlerin yanlış kullanılmasına neden olabilecek, kolay ulaşılabilen ve kullanılabilen alanlara yerleştirilmiştir.
- Yeraltı kömür madenlerinde çalışan maden mühendisleri ve diğer yetkili personelin yeterli ve uygun gaz ölçüm aparatlarına erişimi yoktur ve ayrıca kömür madeninde uygun yerlere otomatik gaz ölçüm sensörleri yerleştirilmemiştir.
- Günlük tehlikeli gaz değerleri ölçülmemekte ve düzenli olarak takip edilmemekte, gazların sınır değerleri kaydedilmemektedir.
- Türkiye’deki yeraltı kömür madenlerinde henüz otomatik gaz ölçüm sistemleri kurulmamıştır. Bu durum güvenlik kurallarına uygun değildir ve gazlı kömür madenleri için büyük bir sorundur. Bu nedenle kömür madenlerinde nitelikli bir gaz ölçüm sensörü veya cihazı kurulmalı ve her vardiyada düzenli olarak gaz değerleri ölçülmelidir.
- Kömür madenlerinin birçoğunda ilk yardım ve tahliye istasyonları bulunmamaktadır. Bu istasyonlar bir acil durum veya kaza durumunda gereklidir. Bu nedenle Türkiye’deki tüm kömür madenleri bu istasyonları inşa etmek zorundadır.
- Eğitim ve uygulama eksikliği nedeniyle birçok çalışan güvenlik kurallarıyla ilgili ciddi hatalar yapmaktadır. Ayrıca, sağlanan ekipman sağlık ve güvenlik için çoğunlukla kullanılamamaktadır. Bu durum Türkiye’nin yeraltı kömür madenlerinde ölümlerin artmasına neden olmaktadır.
- Risk değerlendirmesi yapılmaması, taşeronluk, taşeronluk, üretim baskısı ve geçmiş kazalardan ders alınmaması gibi bazı yanlış uygulamalar Türkiye’deki yeraltı kömür madenlerinin temel sorunlarıdır.
- Türkiye’deki kömür madenlerinde risk analizi profesyonel sağlık ve güvenlik uzmanları tarafından yapılmamakta ve acil durum planları bulunmamaktadır.
- Diğer önemli sorunlar ise kömür madenlerinde denetim (iç denetim) hizmetlerinin etkin olmaması, teknik müfettişlerin deneyimsiz olması, kamu kurumlarının denetimlerinin etkin olmaması, mesleki eğitim ve güvenlik kültürünün olmamasıdır. Ayrıca devlet adamlarının neden olduğu formaliteler kurtarma operasyonlarını yavaşlattığı için bu sorunun da çözülmesi gerekmektedir[27]. Birçok vakada ister maden faciaları yahut afetlerde risk ve kriz yönetimi açısından siyasiler müdahil olmakta yanlış yönlendirmeler ortaya çıkmaktadır. Devlet memurlarının risk ve kriz konusunda deneyim ve bilgileri yeterli düzeyde değildir. Bunun bir an önce telafi edilmesi gerekmektedir.
Gaz patlaması kazalarının önlenmesi için bazı öneriler[28]
İş sağlığı ve güvenliğinin amacı önleme ve koruma olduğundan, toplu ölümlere neden olan metan patlamaları ve diğer gaz kaynaklı kazaların önlenmesi, yeraltı kömür madenlerinde sağlık ve güvenlik kuralları açısından alınması gereken en önemli tedbirlerdendir. Metan varlığı, çoğu yeraltı kömür madeninde doğal olarak değişmez bir gerçektir. Bu nedenle, madende bulunan metan ile çalışmayı öğrenmek ve metan risklerine karşı önlem almak, kazasız çalışma ortamında verimli bir üretim yapılmasına yardımcı olabilir. Metan patlamalarının önlenmesi için gerekli verilerin toplanması ve çalışmaların önceden ve zamanında yapılması esastır. Bu tedbir gazla ilgili kazaları ve olumsuz sonuçlarını en aza indirgemektir.
Türkiye’de metan patlamaları ve gazla ilgili diğer kazaları önlemek için alınması gereken bazı öneriler[29]
Türkiye’nin yeraltı kömür madenleri aşağıda verilmiştir:
- Türkiye’deki kömür madenlerinin çoğunluğu küçük kömür madenleridir ve genel olarak kömür üretim yöntemleri az gelişmiş, güvenlik kuralları ve ekipman yetersizdir. Önleyici risk değerlendirmesi önlemleri yoktur. Sonuç olarak, Türkiye’nin yeraltı kömür madenleri, gelişmiş ekipman ve mekanize kömür üretim yöntemleri ile yüksek madencilik teknolojisi ile donatılmalı ve aynı zamanda en üst düzeyde iyileştirilmiş güvenlik kurallarına sahip olmalıdır.
- Öncelikle güvenlik teknolojisi, özellikle gaz izleme sistemi Türk Devleti tarafından istenmelidir. Yeraltı kömürlerinde anormal gaz biriktirdiği bilinen madenler için gaz izleme sistemleri kurulmalıdır. Ayrıca madenlerdeki gaz konsantrasyonunun, belirlenen sınır değeri aşması durumunda anında tespit edilmesi ve zamanında müdahale edilmesi gerekmektedir. Kömür madenlerindeki tehlikeli gazların sürekli izlenmesi, sağlıklı kömür üretimi için temel bir güvenlik önlemidir. Birçok ülkede, kablosuz sensör ağları tekniği, artık yeraltı kömür madenlerinde tehlikeli gaz konsantrasyonlarının izlenmesi için yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle, izleme için kablosuz algılayıcı ağ teknikleri kullanılmalıdır.
- 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile İş Yerlerimde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği gaz patlamasından korunma kontrol ekipmanları ve güvenlik denetimleri için yetersizdir. Bu nedenle gaz patlamasını önleyici ekipman ve güvenlik önlemleri kanunla artırılmalıdır.
- Türkiye’nin yeraltı kömür madenlerinde emniyet ve gaz kontrol yönetimi yetersizdir. Yeraltı kömür madenlerinde bazı tehlikeli gazlar mevcuttur. Bunlar işçi sağlığı ve madenlerin kendileri için son derece tehlikeli gazlardır. Bu gazların yanıcı, boğucu ve zehirli olma gibi çeşitli tehlikeli özellikleri vardır. Bu bağlamda, yeraltı kömür madenlerinde atmosferi güvenli tutmak için birincil gereklilik, maden havasındaki CO, CO2, H2S ve CH4 gibi tehlikeli gazların konsantrasyonlarını sürekli ve düzenli olarak izlemektir. Bu dört gaz, güvenli gaz yönetimi teknolojisi kullanılarak kontrol edilmelidir. Bu nedenle yeraltı kömür madenlerinde gaz kazası önleme ve kontrol teknolojisi açısından sürekli gaz izleme ve hızlı veri alma sistemleri kullanılmalıdır. Gazların sınır değerlerinin aşılması durumunda ilgili birimlere otomatik olarak acil durum sinyali gönderilmeli ve patlama meydana gelmeden tehlike belirlenmelidir. Patlamaya neden olabilecek tutuşturma kaynaklarının kontrolü ve yönetimi yeterli olmalı, patlamayı tetikleyebilecek tutuşturucu ekipmanlar kaldırılmalı, elektrikli ekipmanlarda elektrik arklarını ve kıvılcımları önlemek için ex-proof (patlamaya karşı koruma sağlayan) malzemeler kullanılmalıdır.
- Türkiye’deki kömür madeni çalışanlarının çoğunluğunun madendeki tehlikeli gazlar hakkında herhangi bir sağlık ve güvenlik eğitimi bulunmamaktadır; Bu nedenle, çalışanların bilgi konusunda eğitilmesi gazla ilgili kazaların sayısının azalması açısından özellikle önemlidir. Bu nedenle işçiler gazların tehlikesi ve yeraltı kömür madenlerinin güvenlik koşulları konusunda eğitilmelidir.
- Madende gaz konsantrasyonunun aniden yükselmesini önlemek için alınacak en önemli önlemlerden biri kontrol kuyularının bulunmasıdır.
- Gaz sensörlerinin yeri gaz gelirine göre ayarlanmalıdır.
- Patlamaları önleyen yangın barajları (su ve toz) mevzuata dâhil edilmelidir.
- Havalandırma sistemleri bilgisayar destekli tasarımlarla yapılmalı ve gerçekçiliği bilimsel olarak kanıtlanmalıdır.
- Yönetmeliklerde belirtilen gazların sınır değerleri uluslararası güvenlik standartlarına uygun olacak şekilde yeniden düzenlenmeli ve yönetmeliklerde yer alan gazların sınır değerleri mevzuata eklenmelidir.
- 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile İş Yerlerimde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği gaz oluşumunun önlenmesi için yeniden düzenlenmelidir.
Kazalar ve güvenlik yönetimi teknolojisi için uluslararası standartlar yönetmeliklere girmelidir[30].
Şüphesiz yönetmelikler ve kanunlar işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından uluslar arası standartlara kavuşturulmalıdır. Fakat sözleşmelerin ve yönetmeliklerin kanunlar çerçevesinde hayata tatbik edilmesi insan faktörü ile özellikle de yöneticilerin bu yönetmelik ve kanunlara uyması ile doğrudan bağlantılıdır. Henüz (14-Ekim- 2022) Amasra maden kazasının hukuki süreci devam etmektedir. Bununla beraber Türkiye’de Soma faciasında sadece uzmanların çözmesi gereken süreçlere siyaset müdahil olmuştur. Siyaset biliminim dışında kalan bu alışkanlıktan vazgeçilmediği sürece korkulur ki Türkiye her alanda liyakat kaybına uğrayacaktır. Hukukun Üstünlüğü, Katılımcı Demokrasi, Sivil Toplum Kuruluşları, İşçi ve Memur Sendikaları ile sanayileşme süreçlerini üst aşamalara taşımış ulusların bilim ve teknolojik gelişmelerine uygun insan hakları ve özgürlüklerin güçlendirildiği bir Türkiye’ye ihtiyaç vardır. Aksi halde yanlışların hiç eleştirilmediği sürekli olarak “dezenformasyon” (bilgi çarpıtma) itham ve suçlaması ile uzmanların susturulduğu bir ülkede yanlışlıklar asla düzelmeyecek ve düzeltilemeyecektir. İş yeri Hekimi işverene bağlı olacak, Sayıştay gibi köklü kuruluşların tuttuğu raporlar dikkate alınmayacaktır. Soma maden faciası asla unutulmamalıdır. Maalesef hukuk, sendikalar ve bilim insanlarının sözlerine kulak asılmamaktadır. Yurt içi ve yurt dışı binlerce bilimsel çalışmaya itibar edilmemektedir. İstatistiklerin ortaya koyduğu gerçeklere gözlerin kapatılması asla ciddi ve bilimsel bir tavır değildir. İnsanların yaşam hakkını öncelemeyen yöneticiler asla topluma huzur ve mutluluk getiremezler. Kendileri de huzur ve mutluluğu yakalayamazlar. “İşçinin hakkını alnının teri kurumadan önce veriniz” diyen Hz. Peygamberin (O’na, Ashab-ı Güzine ve Ehl-i Beytine selam olsun) ümmeti olmanın manasını keşfeden insanlar bu sözün işçi hakları, işçi ücretlerinden, işçi sağlığı ve iş güvenliğine kadar birçok mesajı kapsadığını anlamış olmaları gerekmektedir. Günü geldiğinde şüphesiz yeryüzünde sadece fikir işçileri kalacaktır. Madenler dâhil insan gücüne ihtiyaç duymadan, sağlıkları tehlikeye atılmadan ileri düzey endüstri devrimleri gerçekleşecektir. O zaman bilgi, bilişim, ağ toplumları bile çok gerilerde kalacaktır. Bunun ise her ülkede aynı anda ortaya çıkması da mümkün değildir. Şu anda Türkiye 4. Dönem Endüstri Devrimini yakalamadıysa bunun sebebi çağın gerçeklerinden kaçması ve ilime gereken önemi vermemesidir. İlmin ışığına gözlerini kapatanlar daima yollarını kaybedecek ve zamanın dışına itileceklerdir. Konuşma özgürlüğünden ifade özgürlüğüne kadar kontrol altında tutulan toplumlar “kurşun asker” üreten düşünceyi terk eden kalabalıklar olurlar. Türkiye’nin yeniden düşünce, çalışma, ilim, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü ve hürriyet gibi değerlerle aidiyet algısını güçlendirerek yeniden millet olma şuurunu birlik ve beraberlik içinde tesis etmesinin zamanı gelmiştir. Kömür madeni kazalarından iktisadi krizlere kadar başımıza gelenler bu değerlerin ışığından ayrılmamızdır. Liyakat sahibi işin ehli olan, adaletten ayrılmayan, hukuka saygı duyan, okumayı ve düşünmeyi ibadet şuuru içinde idrak eden insanlara ihtiyaç bulunmaktadır. Her türlü yanlışı “kadercilik” anlayışı içinde kulun sorumluluğunu Allah’a fatura etmenin mübarek dinimiz İslam açısından izahı mümkün değildir. Kader kavramı miktar: ölçü anlamında ele alınmaktadır. Kader ölçülü yaşamak akla uygun hareket manalarına geldiği unutulmamalıdır.Maden facialarında fedakâr, cefakâr, yiğit canlarını kaybetmiş, yavrularını yetim, ailelerini, dostlarını ve Türk Milletini gözü yaşlı bırakmış tüm işçi kardeşlerimiz büyük ihmallerin sonucu hayatlarını kaybetmişlerdir. Bilinen bu ihmallerin sonucu Türkiye maden kazalarında birinci sıradaki ülkelerle anılmaktadır. Bu övünülecek değil ağlanacak bir sonuçtur. Gelecek günlerde “Fikri hür vicdanı hür” hukukçular, yöneticiler, sendikalar, köylüler, çiftçiler, işçiler, memurlar, tecrübe sahibi yaşı kemale erenler, geleceğin emaneti gençler, işverenler ve bilim insanları Türkiye’yi hep birlikte hep beraber insanlık burcunun zirvesine taşıyacaktır. Sosyal adaletin sağlandığı gelir dağılımın hakça olduğu, yaşam, sağlık ve her türlü insan hakkının korunduğu bir Türkiye’nin kurulacağı günler için Şair Nazım Hikmet’in “Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu,bu dâvet bizim….
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim…” mısraları Aziz Türk Milletine sözümüz olmalıdır.
KAYNAKLAR
https://teyit.org/analiz-sayistayin-amasradaki-madenle-ilgili-2019-yilinda-uyarida-bulundugu-iddiasi Güncelleme: 18/10/2022
Nazmi Bilir, İş Sağlığı ve İş Güvenliği, Güneş Tıp Kitapevleri, Ankara, 2016, Madenlerde iş sağlığı ve iş güvenliği, 371- 372.
Nuray Celik &Fatih ÖZTÜRK, The Upcoming İssues Of İndustry 4.0 On Occupational Health And Safety Specialized İn Turkey Example, International Journal of Economics, Business and Management Research Vol. 1, No. 05; 2017, pp.236-256.
Cengiz Yakıncı, Erdem Yeşilada (Editörler), Koruyucu Sağlık Rehberi, Türk Eczacılar Birliği Eczacılık Akademisi Yayınıdır, Ankara, 2012.
Fatih Yilmaz& Selcuk Alp Underlying Factors of Occupational Accidents: The Case of Turkey, Open Journal of Safety Science and Technology, 2016, 6, 1-10.
Yücel Demiral & Alpaslan Ertürk, Safety and health in mining in Turkey, Ed. Kaj Elgstrand and Eva Vingård, Occupational Safety and Health in Mining Anthology on the Situation İn 16 Mining Countries, Arbete Och Hälsa | Vetenskaplig Skriftserie, University of Gothenburg, 2013. s.87-93.
Matteo Spada& Peter Burgherr, An aftermath analysis of the 2014 coal mine accident in Soma, Turkey: Use of risk performance indicators based on historical experience, Accident Analysis and Prevention 87 (2016) 134–140.
Wansub Kim, Peter Burgherr, Matteo Spada, Peter Lustenberger, Anna Kalinina & Stefan Hirschberg , Energy-related Severe Accident Database (ENSAD): cloud-based geospatial platform, Big Earth Data, DOI: 10.1080/20964471.2019.1586276, pp: 1-27.
Peter Burgherr Stefan Hirschberg, Comparative Risk Assessment Of Severe Accidents İn The Energy Sector, Energy Policy(2014), pp:1-12. http://dx.doi.org/10.1016/j.enpol.2014.01.035i.
Fatih Yilmaz, Selcuk Alp, Underlying Factors of Occupational Accidents: The Case of Turkey, Open Journal of Safety Science and Technology, 2016, 6, 1-10.
Fatih Yilmaz, The Relationship between Privatization and Occupational Safety in Coal Industry in Turkey; A Statistical Review of Coal Mine Accidents, Journal of Scientific Research & Reports5(4): 265-274, 2015; Article no.JSRR.2015.094, p. 271.
Arif Emre Dursun, Statistical analysis of methane explosions in Turkey’s underground coal mines and some recommendationsfor the prevention of these accidents: 2010–2017, Natural Hazards (2020) 104:329–351
http://www.taskomuru.gov.tr/file/bilgi/ttkgm.agvkpokaety.pdf
Kaj Elgstrand and Eva Vingård (Ed)., Occupational Safety and Health in Mining Anthology on the situation in 16 mining countries, Arbete Och Hälsa | Vetenskaplig Skriftserie, University of Gothenburg.
Yaşar Kasap ,The effect of work accidents on the efficiency of production in the coal sector S Afr http://www.sajs.co.za J Sci 2011; 107(5/6)
Yılmaz Fatih, The Relationship between Privatization and Occupational Safety in Coal Industryin Turkey; A Statistical Review of Coal Mine Accidents, Journal of Scientific Research & Reports, 5(4): 265-274, 2015; Article no.JSRR.2015.094
[1] https://teyit.org/analiz-sayistayin-amasradaki-madenle-ilgili-2019-yilinda-uyarida-bulundugu-iddiasi Güncelleme: 18/10/2022
[2] https://teyit.org/analiz-sayistayin-amasradaki-madenle-ilgili-2019-yilinda-uyarida-bulundugu-iddiasi Güncelleme: 18/10/2022
[3] Nazmi Bilir, İş Sağlığı ve İş Güvenliği, Güneş Tıp Kitapevleri, Ankara, 2016, Madenlerde iş sağlığı ve iş güvenliği, 371- 372.
[4]Nuray Celik &Fatih ÖZTÜRK, The Upcoming İssues Of İndustry 4.0 On Occupational Health And Safety Specialized İn Turkey Example, International Journal of Economics, Business and Management Research Vol. 1, No. 05; 2017, pp.236-256.
[5] Cengiz Yakıncı, Erdem Yeşilada (Editörler), Koruyucu Sağlık Rehberi, Türk Eczacılar Birliği Eczacılık Akademisi Yayınıdır, Ankara, 2012.
[6] Fatih Yilmaz& Selcuk Alp Underlying Factors of Occupational Accidents: The Case of Turkey, Open Journal of Safety Science and Technology, 2016, 6, 1-10.
[7] 89/391/EEC sayılı Direktif, işyerinde çalışanların güvenliği ve sağlığında iyileştirmeleri teşvik etmek için önlemler getirmeyi amaçlayan bir Avrupa Birliği direktifidir. Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı tarafından iş sağlığı ve güvenliği (İSG) için bir “Çerçeve Direktifi” olarak tanımlanmaktadır.
[8] Yücel Demiral & Alpaslan Ertürk, Safety and health in mining in Turkey, Ed. Kaj Elgstrand and Eva Vingård, Occupational Safety and Health in Mining Anthology on the Situation İn 16 Mining Countries, Arbete Och Hälsa | Vetenskaplig Skriftserie, University of Gothenburg, 2013. s.87-93.
[9] Matteo Spada& Peter Burgherr, An aftermath analysis of the 2014 coal mine accident in Soma, Turkey: Use of risk performance indicators based on historical experience, Accident Analysis and Prevention 87 (2016) 134–140.
[10] Kömürleşme derecesi yüksek olanlar (taşkömürleri) ısıl işlem altında önce yumuşarlar. Daha sonra şişerek gazlarını çıkartırlar ve yeniden sertleşirler. Bu olaylar sonucunda oluşan oldukça gözenekli ve hafif maddeye “kok kömürü” adı verilmektedir. https://www.tki.gov.tr/enerji-ve-komur
[11] 23.03 ile 5.3 milyon yıl önce arasında yer alan bir jeolojik devirde çökelerek oluşmuş katmanlar
[12] Geniş Bilgi için Bakınız:
I-Wansub Kim, Peter Burgherr, Matteo Spada, Peter Lustenberger, Anna Kalinina & Stefan Hirschberg , Energy-related Severe Accident Database (ENSAD): cloud-based geospatial platform, Big Earth Data, DOI: 10.1080/20964471.2019.1586276, pp: 1-27:
II-Peter Burgherr Stefan Hirschberg, Comparative Risk Assessment Of Severe Accidents İn The Energy Sector, Energy Policy(2014), pp:1-12. http://dx.doi.org/10.1016/j.enpol.2014.01.035i
[13] Matteo Spada& Peter Burgherr (2016). A. g. m., pp: 134-140.
[14] Matteo Spada& Peter Burgherr, (2016), a. g. m. pp. 134–140.
[15] Fatih Yilmaz, Selcuk Alp, Underlying Factors of Occupational Accidents: The Case of Turkey, Open Journal of Safety Science and Technology, 2016, 6, 1-10.
[16] Fatih Yilmaz, The Relationship between Privatization and Occupational Safety in Coal Industry in Turkey; A Statistical Review of Coal Mine Accidents, Journal of Scientific Research & Reports5(4): 265-274, 2015; Article no.JSRR.2015.094, p. 271.
[17] Arif Emre Dursun, Statistical analysis of methane explosions in Turkey’s underground coal mines and some recommendationsfor the prevention of these accidents: 2010–2017, Natural Hazards (2020) 104:329–351
[18] http://www.taskomuru.gov.tr/file/bilgi/ttkgm.agvkpokaety.pdf
[19] Arif Emre Dursun, (2020), a. g. m., pp:329–351
[20] Arif Emre Dursun, (2020), a. g. m., pp:329–351
[21] Kaj Elgstrand and Eva Vingård (Ed)., Occupational Safety and Health in Mining Anthology on the situation in 16 mining countries, Arbete Och Hälsa | Vetenskaplig Skriftserie, University of Gothenburg.
[22] Arif Emre Dursun (2020), a. g. m., pp: 329–351
[23] Yaşar Kasap ,The effect of work accidents on the efficiency of production in the coal sector S Afr http://www.sajs.co.za J Sci 2011; 107(5/6)
[24] Yılmaz Fatih, The Relationship between Privatization and Occupational Safety in Coal Industryin Turkey; A Statistical Review of Coal Mine Accidents, Journal of Scientific Research & Reports, 5(4): 265-274, 2015; Article no.JSRR.2015.094
[25] Arif Emre Dursun (2020), a. g. m., pp: 329–351
[26] Arif Emre Dursun (2020), a. g. m., pp: 329–351
[27] Arif Emre Dursun (2020), a. g. m., pp: 329–351
[28] Arif Emre Dursun (2020), a. g. m., pp: 329–351
[29] Arif Emre Dursun (2020), a. g. m., pp: 329–351
[30] Arif Emre Dursun (2020), a. g. m., pp: 329–351
—————————————————-
[i] Prof.Dr., ESOGÜ Tıp Fakültesi Anatomi ABD Öğretim Üyesi