Yazımızın ilk bölümünde, rahmetli Sezai Karakoç’un dergisinde parça parça yayınladığı “Hatıralar” adlı otobiyografik eserinin bir editörün elinden geçtikten sonra kitaplaşması tavsiye edilmişti. “Dikkatli bir editör tarafından somut veriler ışığında gözden geçirilerek düzeltilmesi” önerilmişti. “Hatıralar” üzerinde değişiklik yapılmadan iki cilt halinde kitap olarak yayınlandı. Yazımızın ikinci bölümüne devam edelim:
1-) Sezai Karakoç’un hatıratında Fethi Gemuhluoğlu hakkında en azından “nötr” kaldığı tek ifade, aşağıdaki satırlardır: “İstanbul’da yine Laleli ve Marmara kahvelerinde akşamları arkadaşlarla buluşuyor, gittikçe alevlenen olayları aramızda yorumlayıp tartışıyorduk. Gece geç vakitler, bazen, Spor Sergi Sarayı Müdürü olduğu için geceleri de orada kalan Fethi Gemuhluoğlu’na uğruyorduk.” (Sezai Karakoç, Hatıralar-II, 2022, s.140)
Fethi Gemuhluoğlu’na yapılan bu ziyaretlerin, 1955-1959 yılları arasında olduğunu çıkarmak mümkündür. Geceleri geç vakit ziyaretine gidecek kadar aralarında samimiyet olduğu anlaşılıyor.
2-) Sezai Karakoç, Tercüman, Necip Fazıl, Ergun Göze ve Fethi Gemuhluoğlu ile ilgili olarak şöyle yazmıştır: “Fakat birtakım kişiler gelip Tercüman’ın Üstad Necip Fazıl Bey’e ve bana yazdırmayı düşündüğünü söylediler. Sonra güya Fethi Gemuhluoğlu devreye girmiş: ‘Bunlar keskin insanlardır. Yazıları gazeteye zarar getirir, bunları almayın. Falanı filanı alın.’ demiş. Tabii, bütün bunlar birtakım söylentilerdi. Gemuhluoğlu’nun Ergun Göze’yi tavsiye etmiş olması normaldir. Gemuhluoğlu, kendine minnet duyacak birini tavsiye ederdi. Nitekim, Ergun Göze de her vesileyle ona bu minnet borcunu ödemiştir.” (Sezai Karakoç, Hatıralar-II, 2022, s. 336)
Fethi Gemuhluoğlu’nun Sezai Karakoç’un ve Necip Fazıl Kısakürek’in Tercüman’a alınmasını engellediği şeklindeki Sezai Karakoç’un ifadesi, üstü kapalı bir bühtandır. Ergun Göze ise kendi hatıratında Tercüman’da yazarlığa başlamasını geniş bir şekilde yazmıştır: “1969 yılının galiba Nisan ayındaydık. Esasen Babıali’de Sabah gazetesinden ayrılırken, ciddi bir gazete olmadıktan sonra, artık hiçbir yerde yazmamaya kesin karar vermiş ve avukatlığa dönmüştüm… Birdenbire içime bir ilham geldi adeta. Tercüman’da yazabilirdim… Fethi Ağabeyin [Tercüman’ın sahibi] Kemal Ilıcak’la arası iyi olduğuna göre yapılacak şey belliydi. Bu düşüncemi ona açmalıydım… Bir süre sohbet ettikten sonra Tercüman projemi ona açtım. Teklifin zamanıydı çünkü Tercüman’ın yeni bir kadro ile saflarını genişletmek niyetinde olduğunu da duymuştum… Rahmetli aziz dostum, uzun bir sükûttan ve yanaklarına sarkan gözlüklerini düzelttikten sonra merakla bakan gözlerime gözlerini dikti ve ‘Biz bunu şimdiye kadar nasıl oldu da düşünemedik?’ diye hayıflandı. Enikonu heyecanlanmıştı. Eski yazılarımdan üç beş tane istedi ve hemen randevu alıp Kemal beyle görüşeceğini söyledi… Görüştü ve memnun döndü. Görüşme iyi geçmişti…” (Ergun Göze, Yaşasın Hatıralar, Kubbealtı Yayınları, 2007, s. 44-49) Sezai Karakoç hayattayken 2007 yılında yayınlanan Ergun Göze’nin hatıratında, Tercüman’da yazarlığa başlamasının bütünüyle kendi fikri olduğunu ve Fethi Gemuhluoğlu’nun başkalarını engellemek maksadıyla değil tamamen Ergun Göze’nin talebi üzerine Tercüman’ın patronuyla konuştuğunu ayrıntılı olarak anlatması üzerine, Sezai Karakoç‘un daha sonra Fethi Gemuhluoğlu ve Ergun Göze için yazdığı mesnetsiz ithamı telafi etmek için çaba göstermesi gerekirdi.
Ergun Göze’nin Sezai Karakoç’a bir kitabından dolayı açılan davada avukatı olması ve bu davadaki avukatlığından ücret almaması (Sezai Karakoç, Hatıralar-II, 2022, s. 332) ayrıca not edilmelidir.
3-) Sezai Karakoç, Necip Fazıl ve Fethi Gemuhluoğlu ile ilgili olarak şöyle yazmaktadır: “Necip Fazıl Bey’in 50. yıl jübilesinde (yazarlığının 50. yıl kutlamasında) Gemuhluoğlu merhum Üstadı çok öven bir metin okumuş. Bu metin, 1972 yılında çıkan Yeni Sanat dergisine yazdığı mektupta (bu mektup o dergide yayınlandı) benim için sarf ettiği sözlerin aynıydı. O dergi çıkışında (birçok derginin ilk çıkışlarında yaptıkları gibi) hakkımda yazılar yazılmıştı. Gemuhluoğlu onları bu sebeple kutluyor, benim hakkında (sonradan Üstad hakkında da söylediği): “Sezai bir sur’dur.” şudur budur diyerek sitayişle sözler ediyor ve anlamlı (ve o sıralar bozuştuğu anlaşılan grubu ima ederek), edebiyatı “edebiyat komisyoncuları”nın elinden kurtarın diyordu. Gemuhluoğlu’nun bu övgüsü ancak bir kişiye yöneltilebilecek bir övgüdür. Ben, elbet bana değil Üstada yönetilmesini ister ve doğru bulurum. Gemuhluoğlu’yla, daha sonraki yıllarda hiç karşılaşmadık. Sanırım yine grubuna dönmüştü. Zaman zaman bozuştuğu grubuna. O gruptakiler ki Diriliş’ten kopmuşlar, MSP’nin sağladığı büyük imkânlara gark olmuşlardı.” (Sezai Karakoç, Hatıralar-II, 2022, s.457).”
Fethi Gemuhluoğlu Necip Fazıl’ın Jübilesi’nde önceden hazırlanmış bir metin okumadığı gibi, Fethi Gemuhluoğlu’nun ismi önceden belirlenmiş konuşmacılar (İsmail Müftüoğlu, Hasan Aksay, Ayhan Songar, Süleyman Yalçın, Sabahattin Zaim, Recep Doksat, Selçuk Özçelik) arasında da bulunmamaktaydı. Fethi Gemuhluoğlu, bütün konuşmacılardan sonra Süleyman Yalçın’ın ısrarıyla söz alarak irticalen konuşmuştur. İrticalen yapılan bu konuşmanın kayıt kalitesi iyi olmadığı için, konuşmanın tamamı deşifre edilememiş, deşifre edilen kısmı ise “tamir” edildikten sonra yazıya aktarılabilmiştir.
Sezai Karakoç’un 1972 diye hatırlamasına karşın Nisan 1974 tarihinde dergide yayınlanan Sezai Karakoç hakkında yazılan mektupta, “Sezai bir sur’dur” gibi ifade yoktur. Mektuptaki övgüler şöyledir: “Sezai son devirde kendine özgü değil, cümle için mürtefi bir noktadır. Doruktur. “Yeniden Dirilme”dir. Kıyamdır. Davettir ve Davete icabettir.” Fethi Gemuhluoğlu’nun 23 Kasım 1975 tarihli jübilede yaptığı konuşmanın baş tarafında, “sur” sözü vardır ama bağlamı net değildir: “İsrafil’in suru gibi, sur-u İsrafil… Basu badel mevt, mahşer… Yeniden doğuş…” Görüldüğü gibi “sur”la ilgili anlamlı bir cümle oluşmamaktadır. Ne Üstad Necip Fazıl için, ne de Sezai Karakoç için “sur” benzetmesi söz konusu değildir.
Fethi Gemuhluoğlu’nun kullandığı “Edebiyat komisyoncuları” tabiri geniş bir yelpazeyi kapsayan bir genelleme olmasına rağmen belirli bir “grup”u kastettiğini ısrarla işaret eden Sezai Karakoç’un ifadesinden bu “grup”un “Mavera” dergisi çevresi olduğunu tahmin etmek mümkündür. Edebiyat dergisi çevresi ise söz konusu değildir. Oysa Fethi Gemuhluoğlu’nun her iki “grup”la da, Sezai Karakoç’un tabiriyle “bozuşması” varid değildir.
4-) Sezai Karakoç, üstadı olan Necip Fazıl’ın 23 Kasım 1975 tarihinde gerçekleştirilen 50. Yıl Jübilesine konuşmacı olarak katılmadığı gibi, dinleyici olarak da katılmadığını belirtmek durumundayız. Fakat Fethi Gemuhluoğlu ile Necip Fazıl Kısakürek ilişkisine bakınca, daha farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz: Necip Fazıl, Fethi Gemuhluoğlu’nun 22 Kasım 1975 tarihinde “Dostluk Üzerine” konuşmasını yaptığı konferansa bizzat gelip başından sonuna kadar konuşmayı dinlemiştir. Fethi Gemuhluoğlu da, bir gün sonra 23 Kasım 1975 tarihinde yapılan Necip Fazıl’ın Jübile’sine katılıp bütün konuşmacılardan sonra söz alıp irticalen konuşmuştur.
5-) Necip Fazıl’ın Fethi Gemuhluoğlu’na olan dostluğu hakkında daha net fikir edinebilmek için, yazdıklarına bakmak yeterli olacaktır. Bu noktada, Necip Fazıl’ın tanıdığı kişiler hakkında -hayattayken veya vefatından sonra- övücü sözler yazmasının çok nadir olduğunu belirtelim. Necip Fazıl Fethi Gemuhluoğlu hakkında 1975 tarihli Babıali adlı otobiyografik eserinde şöyle yazmıştır: “Kendisine hiçbir tecelli zemini aramayan bir tevekkül zarfına bürülü, sessiz ve sedasız ortada görünenlere su taşıyıcı fikir sakası Fethi Gemuhluoğlu…” Necip Fazıl’ın bu hatırat kitabının aynı yıl yapılan Jübilesi’nden önce basıldığını hatırlatalım.
Bir yıl sonra 1976 tarihli Rapor 1 isimli kitabında ise Necip Fazıl şunları yazmıştır: “‘Babıali’ isimli eserimde faaliyet tarzını kısa resmettiğim Fethi Gemuhluoğlu… Bu zat ortaya çıkmaktan ve meydan yerinde görünmekten çekinir ve evvelce belirttiğim gibi harp meydanının üniformalı askerlerine, sırtında ne bir üniforma, ne bir şey, levazım subayı vazifesi görür bir mizaç… Çarpışanlara su, ekmek ve mühimmat taşır, hatta talim ettirici müstesna bir zevk ve idrak sahibi ve bütün yarım oluşlardan tiksinici bu zat…”
Fethi Gemuhluoğlu’nun vefatında cenaze namazı için 7 Ekim 1977 tarihinde Fatih Camii’ne giden Necip Fazıl Kısakürek, orada kendisine rastlayan Abdülkadir Sezgin “Üstad, ne diyorsunuz rahmetli için?” diye sorunca Necip Fazıl hayıflanarak şöyle der: “Bugün bir lügat kaybettik.”
Necip Fazıl Fethi Gemuhluoğlu’nun vefatının ardından köşesinde yazdığı yazısında Fethi Gemuhluoğlu’nu şöyle anıyordu: “Onu meydan yeri tanımaz. Fakat meydan yerinin tanıdığı politikacılar, muharrirler, fikirciler, hususiyle ‘sağ’ yaftasının belirttiği çerçeve içindekiler çok iyi tanır. Bâbıâli kitabımda özleştirmeye çalıştığım gibi, Fethi Gemuhluoğlu, harp meydanında görünmeyen, fakat ateş hattındakilere sakalık eden, nakliye ve levazım kollarına yön veren, hususî çevrelerde mayası halis bir gençlik yoğuran, gönlü tasavvuf kokusiyle ıtırlı ve dili en murassâ Osmanlıca zarfı içinde İslâmî zevk mazrufiyle nakışlı, son turfanda bir tipdi…” (Necip Fazıl Kısakürek, “Bir Ölüm Münasebetiyle”, Sabah, 11.10.1977)
Yazımızın genelinde daha çok Fethi Gemuhluoğlu ile Sezai Karakoç ilişkilerine odaklanmaya çalıştık. Sezai Karakoç ile ilgili bazı rivayetleri de bu yazının çerçevesi dışında kalacağı için almadık. Sezai Karakoç’un “Hatıraları”, kuşkusuz edebiyat tarihi bakımından incelenecek ve bir edebiyat türü olan hatırat türü içindeki yeri değerlendirilecektir. Sezai Karakoç’un kaleme aldığı hatıratında 5-6 yerde geçen Fethi Gemuhluoğlu ile ilgili konulara veya olaylara da değindik, hepsini teker teker irdelemekten çok Sezai Karakoç’un ve Fethi Gemuhluoğlu’nun yaklaşım tarzını göstermekle yetindik.