Yazar: Derviş Ahmet Âşıkî
Hazırlayan: Hüseyin Nihal Atsız
Yayınevi:Ötüken Neşriyat
ISBN: 978975437868-9
Sayfa Sayısı: 218
Yayım Tarihi: 1970
Baskı: 4
Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, (E) Öğretmen
AŞIKPAŞAOĞLU TARİHİ
Âşıkpaşaoğlu Tarihi’ni hazırlayan Hüseyin Nihal Atsız’ın ifadesiyle, “dil ve üslûp bakımından Dede Korkut Kitabı’nı aratmayan” bu metin; Osmanlı Hanedanı’nın Fatih Sultan Mehmed Han’a kadarki yedi hükümdarının dönemini kapsıyor. Bunun dışında, Âşıkpaşaoğlu’nun Oğuz Kağan’a kadar şeceresini verdiği Ertuğrul Gazi ve diğer kudretli beylerle birlikte Kayı boyunun Anadolu’ya gelişi ve burada yurt tutuşu da fevkalade ayrıntılarla anlatılıyor. Âşıkpaşaoğlu, sadece padişahların katıldığı savaşları değil, dönemin insan ilişkilerini, şehirlerin sosyal dokularını, padişahların ilim adamlarına yaklaşımını, savaşlarda izlenen usûl ve teamülleri de canlı bir dil kullanarak aktarıyor. Âşıkpaşaoğlu Tarihi; beğlerin ve paşaların akçeli işlerle zor imtihanına da yer vererek, gaza ruhuyla hareket eden bir kitlenin bünyesinde boy vermeye başlayan aksaklıklara işaret etmesi bakımından da büyük bir önem taşıyor.
Bu tarih, o zamanın Türkçesiyle yazılmış bir eser olup tarihî değerinden başka dil bakımından da büyük kıymet taşımaktadır. Dili ve üslûbu Dede Korkut kitabının dilini ve üslûbunu andırmaktadır. Kitaba, müellifin ölümünden sonra da bazı kimseler, ihtimal Aşıkpaşaoğlu’nun müritleri tarafından eklemeler yapılmıştır. Ben o parçaları buraya almadım. (Kitap tanıtım yazısı)
*****
Orijinal ismi Tevârîh-i Âli Osman olanAşıkpaşaoğlu Tarihi Osmanlı tarihini anlatan en önemli kaynaktır.Türkçe olarak 15. yüzyılın sonlarına doğru yazılan eser, Osmanlıların soy kütüğünü verdikten sonra- ki bunu Oğuza kadar götürür- kuruluştan başlayarak 15. Yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı tarihini, o devirdeki yaşayış tarzını, bilgi, görgü ve kültürünü de anlatır. Aşıkpaşaoğlu; Mehmet Çelebi , Musa Çelebi mücadelesinde olaylara bizzat şahit olmuş, II. Murat ve Fatih devirlerinde yaşayarak bu esnada bazı görevler yürütmüş, bazı “gâzâ”lara katılmıştır. Yaşadığı tarihteki olayaları şahidi olarak, kuruluştan Yıldırım Beyazıt’a kadar olan olayları Orhan Gazi’nin imamının oğlu Yahşi Fakihten dinleyerek bir araya getirip yazmıştır.
O zamanın Türkçesi ile yalın duru bir dille yazılan eser Dede Korkut kitabının uslȗbunu andırır.
Eser,” Bu bâb onu beyan eder ki…” diye başlayan bâblar (bölümler) halinde yazılmış her bâbda bir vaka anlatılmıştır. Anlatımda sadece olayların akışı değil olayın sebebi-sonucu verildikten sonra ilgili şahsiyetle ilgili bilgiler de verilmiştir. Olayların yorumları, korkusuzca yapılan eleştiriler kitaba ayrı bir değer katmıştır .
KİTAPTAN
Eserinin yazılış sebebini şöyle ifade eder: “Kostantiniyye’de, her şeyden el etek çekmiş bir halde, rızaya teslim olarak sabır hırkasını giyip, hiçlik köşesinde oturmuştum. Ansızın bir topluluk Al-i Osman’ın tarihinden ve menkıbelerinden bahsettiler. Ben fakire de sordular. (Orhan Gazi’nin imamı İshak Fakih’in oğlu Yahşi Fakih’in yanında Sultan Bayezid dönemine kadar gerçekleşen olayları yazılmış buldum. Fakir dahi bilip işittiklerimden bazı hallerinden ve sözlerinden/menkıbelerinden özetleyerek kalem diline verdim (yazdım). Kalem dahi, o engin sahranın safhalarını beyaz kalbe söyledi. Ben fakir de can kulağıyla işittim. Gönlüm hayrette kaldı. Söyledim:……
Al-İ Osman Soyu
Mücahitlerin Sultanı Sultan Bayezid (II) Han Gazi, onun babası Sultan Mehmed (II) Han Gazi, onun babası Murad (II) Han Gazi, onun babası Mehmed (I)Han Gazi, onun babası, Bayezid (I)Han Gazi, onun babası Murad (I) Han Gazi, onun babası Orhan Gazi, onun babası Osman Gazi. Osman Gazi’nin babası Ertuğrul, onun babası Süleyman Şah Gazi, onun babası Kaya Alp, onun babası Kızıl Boğa, onun babası Bayıntur, onun babası Aykluğ, onun babası Doğan, onun babası Kaytun, onun babası Sungn, onun babası Bakı, onun babası Sungar, onun babası Tok Temür , onun babası Basuk, onun babası Gök Alp, onun babası Oğuz, onun babası Karahan, onun babası Aykutluk, onun babası Tuzak, onun babası Karahan, onun babası Baysub, onun babası Kamarı, onun babası Kızıl Boğa, onun babası Yamak, onun babası Baş Boğa, onun babası Baysuğ,….
Kuruluştan
“Kardeşim sen dildiğin gibi yap, ne yaparsan ben kabul ederim” dedi. Aladdin Paşa, “Çevredeki beylerin börkü kızıldır. Seninki ak olsun” dedi. Orhan Gazi emretti Bilecik’te börk işlediler. Gaziler ve ona tabi olanların tümü ak börk giydiler. Orhan Gazi vilayette askerini artırmak istedi. Kardeşi “Onu gazilere danış” dedi. O zamanlar Muallim Edbali’nin kavminden olan Çandarlı Kara Halil Bilecik ‘ te kadıydı. Ona da danıştılar. O “ilden yaya asker çıksın” dedi. O zaman birçok kişi “Beni de yaya yazdır” diye kadıya rüşvet verdiler. Onlara da ak börk giydirdiler. Soru: Yayaya niçin enük dediler? Cevap: Sultan Mehmed Han’ın oğlu Sultan Murad Han sefere gidereken bir yaya, bir oğlanın malını çalmış. Sahibi enüğüni bulmuş, “Enüğümü sen mi doğurdun ki çalarsın, hay enük yaya” diye sövmüş, kavga etmişler. Halk bundan dolayı ona “enük yaya ‘ ‘ dediler. Burma tülbend giyilmesi de Orhan zamanında gelenek oldu. (Divana gelecek beylerin burma tülbendi olmasa ayıplarlar ) “Hani burma tülbendin” derlerdi.
Divanda burma tülbend giyerlerdi. Sefere gidenler de börk giyerlerdi. Börkün altına şebkülah giyerlerdi. Soru: şebkülah nedir? Cevap: Önü kısa ve arkası uzun (bir takkedir. İçi deri kaplıdır.) Al-i Osman’da garip işler çoktur. Fakir kısaltarak anlattım. O zamanlar onu yapıyorlardı. Şimdi de bunu adet edindiler. Eski zamanda ( üstadane) taraklar ve saygıdeğer sakallar olurdu. Padişah bir kişiye öfkelendiğinde sakalını kesip eşeğe bindirirdi. Bugün ise sakallarını kendileri keserler. Eşeğe binmeyi de adet edindiler. Sakal kesmek adeti eski Franklar’dan kalmıştır. Frank’dan cünüp ışıklar (aşıklar) almış idi. Şimdiki zamanda mübah görülür oldu. Kadınlar saçını, erkekler de sakallarını keserler.