Bağlama, Türk’ün gönül dünyasının aynasıdır. Telli tezeneli bağlamanın sesiyle önce kalpler titrer. Adı; yörelere ve boyutlarına göre kopuz, cura, saz, çöğür, dombra, ikitelli, tambura, tar, tutar olarak Türk coğrafyasının her tarafında yaygındır. Mızrapla ses verir, şelpe ve dövme ile saklı duyguların kapısını açar.
Fuat Köprülü, bağlamanın atasının kopuz olduğunu belirtir: “Her milletin ilk nağmelerini terennüme mahsus millî bir sazı vardır ki esatirine girer ve hatırası asırlarca saklanır. İşte en eski Türk baskı- ozanlarının sagular destanlar okunurken yahut diğer yarı dinî ayinlerde kullandıkları en eski millî musiki aleti kopuzdur.’’ Kolca kopuzdur bağlamanın adı, Dede Korkut’un üstüne söz söyleyip öğüt verdiği.
Ahmet Caferoğlu, Türk coğrafyasıyla Türk milletinin müzik ruh ve zevkinin kopuzda birleştiğini ifade eder: “Hiç şüphe yoktur ki, her bir iptidai kavimde olduğu gibi, kadim Türklerin de kendi millî ruh ve zevklerini tatmin, millî nağmelerini terennüm etmeğe mahsus bir musiki âletine malik olmaları lazım gelirdi. Hele iptidai cemiyetlerde nazımla beraber, musikinin de aynı derecede rağbet bulması nazarı dikkati alınırsa, Sibirya yaylalarındaki göçebe Türk’ün, tabiat ilhamıyla vücuda getirdiği manzum mahsulünü, ezici ve monoton bozkırlarda, bir musiki aletiyle okşaması ve terennüm etmesi kadar tabiî hiçbir şey olamaz.”
Karacaoğlan’ın yeğnine çaprazlama sarıp dağ-bayır gezerek eşliğinde güzellikleri övdüğü…
Tezenesi teline dokununca âşıkların dillerinin çözüldüğü bağlamadır bu…
Kimi çöğür der, kimi cura, dolaşır Türk ülkelerini hüzünlü nağmeleri ve kederli sözleriyle.
Er dolusu içen erce haykırır,
Pir dolusu içen pirce seslenir.
Bağlama dert ortağıdır, güvenilir bir sırdaştır:
“Ben giderim sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı âşikár etme.
Lal olsun dillerin söyleme yâda
Garip bülbül gibi ah-u zar etme
Gizli dertlerimi sana anlattım
Çalıştım sesimi sesine kattım
Bebe gibi kollarımda yaylattım
Hayali hatır et beni unutma”
İnleşerek Veysel’in dilinde bağlama petek, âşık arı, ortaklaşa yapılan ürün ise baldır.
Şiir, ezgiyle birleşince daha da güçlenir, etkisi artar.
Ozan, baskı, âşık, abdal gibi değişik isimler alan ve bağlama ile çalıp söyleyen bu gezginci, gurbetçi kişiler, büyük bir kültürel gayreti de yerine getirmişler, Türk Milletinin kaynaşıp birleşmesini sağlamışlardır.
Duru Türkçe ile söylenen şiirler, kültürel yozlaşmanın, yabancı dil egemenliğinin önüne geçmiştir.
Göçebe topluluklar arasında, asker ocaklarında, sınır boylarında ilden ile, dilden dile Türkçe söylenerek kültürel bütünleşme aktarmalarla zenginleştirilmiştir. Yetik Ozan’ın şiirinde bağlama, uzak gönüllerin uçurumuna köprü kurar:
“Her sevgi bir düğüm atmış koluna
Dokundukça inler, yarası vardır.
Irak gönüllerin uçurumuna
Ezgiden bir köprü kurası vardır.”
Bağlamasını kucağına alıp söylemeye başlayan âşık;
halkın yaşadığı,
düşündüğü, hayal ettiği,
çektiği… ne varsa dillendirir
Bağlama;
Bazen bir ağıttır, sızısı yüreği kanatan.
Bazen bir zaferdir, tuğlar-sancaklarla
görkemi artan.
Bazen bir yenilgidir, acısı gözlerden damlayan.
Kaybedilmiş vatanlarda Yetik Ozan’ın mahzun duruşlu yetimleridir bağlama.
“Gence’de topraksız lale örneği
Tebriz’de bayraksız kale örneği,
Kerkük’te ceylansız bala örneği
Öksüz tarı, tutsak curası vardır.”
Derdi, kederi ile bir kalem şairinden O. Seyfi Orhon bağlamayı kelimelerle nağmelendirir:
“Giden gitti, benim için yaz bugün.
Götür beni, bam teline as bugün.
Ağıt yakma hatır için sus bugün
Kendisi dut, sapı ardıç, bağlama
Kirve, sağdıç, arkadaş, dost, ağlama
Eskilerden hangi miras, iz kaldı?
Sana bir hoş seda, bana söz kaldı.
Benim adım şair, senin saz kaldı.
Ey kurumuş kalmış kırık bağlama!
Benim için buruk buruk ağlama!”
Türkülerimize bağlamanın yanık nağmeleri eşlik eder. Bağlamasız söylenen türkü, eksiktir, yarımdır. Bağlama eşliğinde havalanan türküler milli kültürün engin bir deryasıdır. Kültür değerleri asırlarca bin bir zahmetle oluşmuştur. Birike birike, halkın muhayyilesinden geçip, çeşitli tecrübelerle son şeklini almıştır. İçerisinde bulunan yabancı unsurlar, sosyal elekten geçirip ayıklanmıştır. Bütün bunlar bir anda olmamış, bütün nesillerin seferberliğiyle emek verile verile bugünlere ulaşmıştır.
Yüzyıllardır Türk’ün duyguları, düşünceleri hep türkülerle dile getirilmiştir Dertler, özlemler türkülerle anlatılmıştır İnsana huzur veren o nağmeleri dinlerken temiz, mübarek bir Türkçe eşlik eder. Nağmesi, sözü buram buram Türkçe kokmaktadır, buram buram Turan yurtları.
Ahmet URFALI