#diep2053 Yeşil Dönüşüm Rehberi
Döngüsel ekonomiyle ilgili küresel gündemdeki çalışmalar son yıllarda ivme kazandı. #diep2053 “yeşil dönüşüm” rehberi; Ulusal yeşil mutabakat döngüsel eylem planı referans alarak, küresel regülasyonlara uyum sağlamaya, bunu yaparken de şirketlerin sürdürülebilir iş stratejilerine uygun sosyal medyada yayınlar yapıyor.
Link- Döngüsel ekonomiye geçiş
https://www.instagram.com/p/Cnw-1QHo0hE/
Bu sene altıncısı yayımlanan ve küresel döngüsel ekonomi çerçevesini çizen “The Circularity Gap Report 2023” raporundan alıntı yapacağım.
Küresel döngüsellik oranı, dünya genelinde kullanılan kaynakların döngüsel ekonomi prensipleriyle yeniden döngü içine girme oranını ifade ediyor. 2023 küresel döngüsellik oranı
The Circularity Gap Report 2023 raporunda küresel döngüsellik oranı %7,2 olarak açıklandı.
Döngüsel ekonomi içinde kaynak kullanımını azaltmak her zaman için ilk prensiptir. Sistemlerin baştan tasarlanmasının amacı da tam bu prensip odağında, daha az kaynak kullanımına olanak tanıyan #diep2053 döngüsel inovasyon ekonomisi platformlarının kurulma nedenidir.
Link-2
https://www.circularity-gap.world/2023
Döngüsel ekonomiye geçiş her şeyden önce iklim kriziyle mücadelede hem çevresel hem de sosyal etkilerin azaltılması açısından kritik önem taşıyor. Circularity Gap Report içerisinde de döngüsel ekonomiye dört adımlık bir geçiş modeli paylaşılıyor.
1- Daralt, daha az kullan (Narrow, use less): Lineer ekonominin aksine, ürün veya hizmetlerin tasarım aşamasında nasıl daha az kaynak kullanılacağını hesaplamayı amaçlayan bu strateji sayesinde kaynak kullanımının azaltılması ve çevresel etkilerin bu sayede giderilmesi amaçlanıyor. Burada yer verilen kaynaklar yalnızca malzeme olarak değil, enerji kaynağı ve mekân kullanımı olarak da değerlendirilebilir.
2- Yavaşlat, uzun süre kullan (Slow, use longer): Döngüsel ekonominin özellikle mevcut düzen içinde değişmesini önerdiği en kritik yaklaşım kaynakların daha uzun süreli kullanımının sağlanmasıdır.Daha az ama daha uzun süre kullanımı mümkün olan ürün ve hizmetlerin tasarlanması sayesinde döngüsel ekonomiye geçiş sürecinin hızlanması mümkün olabilir
3- İyileştir, zarar verme (Regenerate, make clean): Mevcut lineer süreçler dolayısıyla verimsiz kaynak kullanımı ve kontrolsüz atık oluşumu küresel bir sorun hâline geldi. Bu da elbette atık oluşumunu tetikleyen en önemli nedenlerin başında geliyor. Döngüsel ekonomi, temiz kaynak kullanımı sayesinde doğa üzerindeki baskının ve kirliliğin azaltılmasını amaçlıyor.
Döngüsel ekonomiye geçiş sürecinde toplumsal ve ekonomik yapıları oluşturan paydaşların doğadan ilham alan, doğaya zarar vermeyen dirençlilik iş modeli tasarlaması şart.
4- Döngü, yeniden kullan (Cycle, use again): Kaynakların döngü içinde tutulması, yeniden kullanım, yeniden üretim süreçlerine dahil edilmesi elbette döngüsel ekonomi içindeki en önemli konseptlerin başında geliyor. Daha az kaynakla üretilen ürün ve hizmetlerin, daha uzun süre kullanılması ve bu uzun süreli kullanımın ardından değerini en uzun süre en üst seviyede korumasını sağlayacak geri kazanım süreçlerinin tasarlanması döngüsel ekonomiye geçiş için kritik önem taşıyor.
Sanılanın aksine geri dönüşüm odaklı değil, geri dönüşümün en son tercih olarak değerlendirildiği döngüsel atık yönetim süreçlerinin tasarlanması, buna paralel olarak değer zinciri boyunca tüm süreçlerin gözden geçirilmesi kaynakların defalarca döngü içine girmesini sağlayacak en önemli adımdır. Sanayileşme ve seri üretim süreçlerinin gündelik yaşantımız üzerindeki olumlu etkileri elbette göz ardı edilemez. Fakat lineer ekonomi anlayışı ile tasarlanan üretim ve dolaylı olarak tüketim süreçlerinin hem çevresel hem sosyal hem de ekonomik etkileri bu olumlu etkilerin önüne geçiyor. Küresel sera gazı emisyonlarının bugün neredeyse %40’ından fazlası üretim ve tüketim süreçleri nedeniyle karşımıza çıkıyor. Ham madde kullanımı açısından da fazlasıyla verimsiz olan mevcut üretim ve tüketim süreçlerinin döngüsel ekonomi prensipleri ile baştan tasarlanması için #diep2053 yeşil dönüşüm rehberine herkes ulaşabilir. Endüstriyel simbiyoz olanaklarının yaygınlaştırmayı hedefleyen #diep2053; üretim süreçlerinde ortaya çıkan atıkların ya da yan ürünlerin farklı şekillerde değerlendirilerek yeniden ekonomiye kazandırılması sanayi atıklarının “ham madde” olarak kabul edilmesi öneriyor.
Şirketler, sahip oldukları finansal güç ve yürüttükleri ekonomik faaliyetler nedeni ile sürdürülebilir bir ekonomi ve toplum oluşturmada kritik rollere sahip. Şirketlerin küresel tedarik zincirleri, insan hakları ve çevre konusunda büyük ihlallere yol açabiliyor. Yapılan bir araştırmaya göre, enerji alanında faaliyet gösteren 100 şirket, 1988 yılından beri gerçekleşen endüstriyel emisyonların yaklaşık %70’ine yol açtı. İklim değişikliği ile ilgili ürkütücü sonuçların biraz daha belirgin hale geldiği günümüzde, hükümetler ve sivil toplumu oluşturan aktörler, çevresel açıdan şirketlerin performanslarına daha fazla önem vermeye başladı. Bu eğilimin somut bir tezahürü olan Avrupa Yeşil Mutabakatı, şirketlerin çevreye ve toplumlara verdikleri zararları sınırlama adına atılan en önemli politik inisiyatiflerin başında geliyor. Kurumsal sürdürülebilirliğin ekonomik faaliyetlere bir norm haline gelmesi adına Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde müzakere süreci devam eden üç önemli düzenleme var;
1-Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi
(Corporate Sustainability Due Diligence Directive)
2-Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi
(Corporate Sustainability Reporting Directive)
3- Sürdürülebilir Ürün İnsiyatifi
(Sustainable Product Initiative)
Bu düzenlemenin ana amaçları; şirket yönetimlerinin sürdürülebilirlik açısından daha sorumlu davranması, ESG (çevre (environmental), sosya (social) and yönetim (governance)) kriterlerini uygun şekilde ekonomik faaliyetlerini sürdürmeleri ve yatırımcıların doğru projelere yönelmeleri için şirket faaliyetlerinin şeffaf bir şekilde rapor edilmesi olarak özetlenebilir.
Kurumsal sürdürülebilirlik, sadece şirketin kâr elde etmesine değil, aynı zamanda sosyal, finansal, etik ve çevresel faktörleri de içerecek şekilde sürdürülebilir amaçlar doğrultusunda genel anlamda ekonomiye ve topluma katkı sunmasına odaklanan bir anlayıştır.
Şirketler, sağlıklı bir şekilde faaliyetlerini sürdürebilmeleri için, içinde faaliyet gösterdikleri büyük ekosistemin işleyişine zarar vermeyecek politikalar benimsemeli.
Forbes’e göre 2021 yılında Carbon Disclosure Project (CDP)’den raporlama yapan 13.000 şirketten sadece %2’si çevresel olarak “A” notunu aldı.
Toplam sermayesi 21 trilyon $ olan 17.000 şirket ise faaliyetlerinin çevresel etkilerini raporlamakta başarısız oldu.
Şirketlerin bir taraftan kendi paydaşlarına değer üretirken, diğer taraftan ise sosyal ve çevresel olarak sürdürülebilir davranışlar (code of conducts) yönetim seviyesinde politikalarına entegre etmeleri gerekiyor.
Şirketler, toplumları oluşturan diğer kesimler tarafından da kullanılabilecek olan doğal kaynaklar (balıklar, ormanlar, madenler, hava, su vb.) üzerinde tasarrufta bulunarak kendi kârlarını maksimize ederken, faaliyetleri nedeni ile oluşan negatif dışsallıkların (sağlık sorunları, hava kirliliği, kimyasal atıklar vb.) meydana getirdiği sorunları toplumların üzerine yükleyebiliyorlar.
Dolayısıyla, şirketlerin daha sorumlu davranmasını sağlayacak olan kurumsal sürdürülebilirlik standartları, bütün insanların refahı açısından önem arz ediyor.
Kurumsal sürdürülebilirlik boyutları, ESG kriterleri olarak ta bilinen çevre (environment), sosyal (social) and yönetim olmak üzere üç ana başlık altında incelenebilir. ESG kriterleri, şirket yapıları ve süreçlerinin daha hesap verilebilir, şeffaf, duyarlı ve geniş katılımlı olmasını sağlayacak şekilde dizayn edilir. ESG kriterlerine göre, gerekli bilgiler toplanarak ve uygun analiz yöntemleri kullanılarak şirketlerin çevresel ve sosyal sorumluluklarını yerine getirip getirmedikleri değerlendirilir.
Sürdürülebilir çevre nedir sorusuna verilebilecek en kapsayıcı yanıt; ekosistemin korunmasına ve biyoçeşitliliğin gelecek nesillere en iyi şekilde bırakılmasına yönelik bir anlayış olacaktır.
Sürdürülebilir çevre biyoçeşitliliğin korunması, geri dönüşüme önem verilmesi ve kaynakların tasarruflu kullanımı anlayışına dayanır. Bir anlamda çevreye duyarlı şirketler oluşturarak doğal sermayenin korunması amaçlanır. Kurumsal sürdürülebilirliğin en önemli unsurlarından biri olan sürdürülebilir çevre; üretimden kaynaklanan kirliliğin sınırlandırılması ve denetlenmesi, doğal kaynakların tasarruflu kullanımı ve ekosistemin işleyişine zarar verilmemesini hedefler.
Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde sürdürülebilirlik raporlamasının ağırlığı Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi ile artırılmak isteniyor. Şirketlerin çevresel performanslarını iyileştirmek için Avrupa Birliği’nin attığı bir diğer önemli düzenleme ise AB Taksonomisi. 12 Temmuz 2020’de uygulamaya giren AB Taksonomisi ile bir ekonomik faaliyetin sürdürülebilir olabilmesi için aşağıda belirtilen katkılardan birisini sağlaması gerekiyor.
İklim değişikliği hafifletme
İklim değişikliği adaptasyon
Su ve deniz kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı ve korunması
Döngüsel ekonomiye geçiş
Kirliliğin önlenmesi ve kontrolü
Biyoçeşitlilik ve ekosistemlerin korunması ve restorasyonu
ESG performanslarının belirlenmesinde başlangıçta en öncelikli emisyon kaynağı olan enerji kullanımından başlamak mantık olacaktır. Kullanılan yenilenebilir enerji oranı veya fosil yakıtlara olan bağımlılık şirketlerin ESG performansları açısından oldukça belirleyici…
Avrupa Yeşil Mutabakatı ile toplumlar üzerinde ciddi çevresel ve sosyal etkileri olan şirketlerin faaliyetlerinin daha sürdürülebilir hale getirilmesi hedefleniyor. Bu çerçevede, şirketlerin uymaları gereken özen yükümlülükleri (due diligence) ve şirket faaliyetlerinin sürdürülebilirlik açısından rapor edilmesi konuları öne çıkıyor. Özen yükümlülüğü ile kast edilen, şirketlerin sadece kendi finansal çıkarlarını önceleyecek şekilde faaliyetlerini sürdürmek yerine, toplumu oluşturan diğer paydaşların çıkarlarını da gözetecek şekilde bir yönetim anlayışının benimsenmesi. Bu sayede şirketlerin daha sorumlu davranması hedefleniyor. Sürdürülebilirlik raporlaması ile ilgili standartların, uluslararası kriterlere uygun şekilde belirlenerek yaptırıma tabi hale getirilmesi ile, özel ve kamu yatırımcılarının daha sürdürülebilir projelere yöneltilmesi hedefleniyor
1-Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi
(Corporate Sustainability Due Diligence (CSDD))
Avrupa Birliği’nde pek çok şirket, genellikle gönüllülük esasına dayalı ve uluslararası standartlara uygun olarak “özen yükümlülüğü (due diligence)” konusunda bazı inisiyatiflere katıldı. AB üyesi ülkeler de, şirketlerin özen yükümlülüğü ile ilgili kendi yasal çerçevelerini oluşturma çalışmalarına başladı. Avrupa Komisyonu, uygulamada uyum ve ahengi sağlama adına, kurumların uyması gereken özen yükümlülüğü ile ilgili yükümlülükleri (yöneticilerin sorumlulukları, hukuki yükümlülükler, raporlama ihlalleri vb.) içeren “Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü (Corporate Sustainability Due Diligence (CSDD)) Direkifi” teklifini sundu. Avrupa Birliği’ndeki özellikle büyük şirketler, karmaşık küresel tedarik zincirlerine bağlı. Bu şirketlerin büyük bir kısmı, tedarik zincirlerinden kaynaklanan çevresel sorunların ve insan hakları ihlallerinin tespitinde ve önlenmesinde çeşitli güçlükler yaşıyor.
IPCC tarafından yayınlanan son rapora göre, tüm gönüllü emisyon azaltma taahhütlerine rağmen 1990’lı yıllardan itibaren sera gazı emisyonları neredeyse iki kat arttı. Bu eğilim, şirketlerin özen yükümlülüklerini yerine getirmeleri için yasal olarak bağlayıcı düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor.
Avrupa Komisyonu tarafından sunulan teklif ile şirketlere; insan hakları ve çevre ile ilgili “fiili (actual) ve potansiyel” olumsuz etkilerinden dolayı bazı sorumluluklar yükleniyor. Şirketler; kendi faaliyetlerinden, bağlılarının faaliyetlerinden ve iş ilişkisi kurduğu tedarik zincirlerindeki kuruluşların faaliyetlerinden kaynaklı çevre ve insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulabilecek.
Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi sayesinde devletler arasında hukuki olarak bağlayıcı olan insan hakları ve çevre ile ilgili uluslararası sözleşmelerin şirketler için de bağlayıcı hale getirilmek isteniyor. Direktif kapsamında sürdürülebilirliğin tanımı; şirketlerin, uluslararası antlaşmalar ve sözleşmeler ile ortaya konan çevre ve insan hakları ile ilgili standartlara kurumsal bağlılık. Direktifin hazırlanmasında temel mantık, söz konusu uluslararası antlaşma ve sözleşmelerin şirketleri de hukuken bağlaması gerektiği. Bu açıdan bakıldığında, direktif ile birlikte sadece devletler için geçerli olan uluslararası metinlerin, şirketler için de hukuken bağlayıcı bir statü alıyor.
Avrupa Komisyonu tarafından teklif edilen “Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (Corporate Sustainability Reporting Directive (CSRD))” ile önceki direktifin kaldırılarak raporlama standartlarının genişletilmesi planlanıyor. CSDD ve CSRD büyük oranda birbiri ile bağlantılı ve “Sürdürülebilir Finans Raporlama Direktifi” ve “AB Taksonomi”ni destekleyecek şekilde dizayn edildi. CSDD ve CSRD kapsamında şirketlere yüklenen raporlama zorunluluğu ile finansal kaynakların doğru yatırımlarda kullanılması için gerekli olan ESG performanslarını da daha sağlıklı bir şekilde değerlendirmek mümkün olacak.
2-Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi
(Corporate Sustainability Reporting Directive (CSRD))
Direktifin ana amacı, sürdürülebilirlik ile ilgili raporlama standartlarının ve önem derecesinin mümkün olduğunca finansal raporlama seviyesi ile aynı seviyeye ulaştırmak. Sürdürülebilirlik raporlaması hazırlanması ise birçok ülkede “çevreci” bir marka imajı oluşturma adına yapılması gereken bir faaliyet olarak algılanıyor. Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi sayesinde şirketlerin çevresel ve sosyal performansları ile ilgili detaylı ve nitelikli bilgilerin karşılaştırmaya yapılmasına imkan verecek şekilde kamuoyu ile paylaşılmasının standart bir uygulama haline getirilmesi isteniyor.Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi’nin sayesinde, tüm AB üyesi ülkelerinde belirli kriterlere uyan şirketler için ortak raporlama standartlarının oluşturulması hedefleniyor.
Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD)’ye tabi şirketlerin sorumluluklarını yerine getirebilmesi için, tedarikçilerinden de bilgi alması gerekecek. Dolayısıyla, büyük şirketlerin ilk derece tedarikçilerinden başlamak üzere, tedarik zincirlerindeki diğer şirketlerin de bir şekilde CSRD düzenlemesinden etkileneceği tahmin ediliyor. Halihazırda Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi’nde görüşmeleri devam eden CSRD kapsamında 2024 yılında büyük şirketlerin ilk raporlamalarını 2023 yılı performanslarına göre yapması bekleniyor
Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi ile şirketlerin “çifte önemlilik (double materiality)” konseptine uygun olarak hem iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik konularının şirket performansına etkileri (örneğim hammadde azlığının üretime etkisi veya aşırı hava olaylarından dolayı üretimin sekteye uğraması), hem de şirketin çevresel etkilerini (tedarik zincirinde insan hakları ihlalleri veya biyoçeşitlilikte kayıp) rapor etmesi gerekiyor. AB Taksonomi’ye uyumlu şekilde çevresel etkilerin rapor edilmesinin yanısıra, insan hakları, rüşvet, yolsuzluk, kadın-erkek eşitliği gibi sosyal etkilerinde de belirtilmesi gerekiyor.
Şirketler sürdürülebilirlik raporlarını hazırlarken Avrupa Finansal Raporlama Danışma Kurulu (European Financial Reporting Advisory (EFRAG)) tarafından hazırlanan raporlama standartlarını kullanacak. Raporlama standartlarının mümkün olduğunca uluslararası standartlara uygun olması için Uluslararası Finansal Raporlama Kurulu (International Financial Reporting Standards (IFRS)) tarafından kurulan Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu (International Sustainability Standards Board)’ın standartların kullanılması planlanıyor. Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSDR)’nin düzenleyici kuruluşlar ve şirketler üzerinde büyük etkisinin olması bekleniyor. Şirketlerin, büyük oranda gönüllülük esasına dayanan daha önceki raporlamalara göre iş modelleri, stratejileri ve tedarik zincirleri hakkında sürdürülebilirlik ile ilgili daha fazla bilgi vermeleri gerekecek. Yatırımcılar nezdinde bu raporlarının daha önemli hale gelmesi nedeniyle şirketlerin yönetim kurullarının karar alma yaklaşımlarında da ciddi değişiklikler bekleniyor.
Sürdürülebilirlik raporlarının hazırlanmasında geçmiş senenin performansının yanında geleceğe doğru da analizlerin yapılması gerekiyor. Bu bağlamda geleceğe dönük sürdürülebilirlik hedeflerini ve bu hedeflere nasıl ulaşacağını raporunda belirtmeli. Şirketler kendi sürdürülebilirlik raporlarını hazırlarken, tedarik zincirlerinde bulunan işletmelerle de yakında koordinasyon kurmalı.
3- Sürdürülebilir Ürün İnsiyatifi
(Sustainable Product initiative )
Avrupa Komisyonu 30 Mart 2022’de genel olarak enerji ile ilgili ürünlere odaklanan mevcut ekodizayn kurallarını yürürlükten kaldıracak olan Sürdürülebilir Ürün İnisiyatifi (Sustainable Product Initiative) teklifini sundu.
“Döngüsel Ekonomi Eylem Planı (Circular Economy Action Plan)” kapsamında daha kapsayıcı kurallar getirecek olan Sürdürülebilir ürün inisiyatifi, AB piyasalarında üretimin her aşamasında döngüsel ekonomi prensiplerini yerleştirmeyi ve bu çerçevede ürünlerin tüm yaşam döngülerini dikkate alan sürdürülebilir bir ekosistemi oluşturmayı hedefliyor.
Getirilen teklif ile, AB iç piyasalarındaki tüm ürünlerin daha dayanıklı, yeniden kullanılabilir, onarılabilir, modifiye edilebilir, geri dönüştürülebilir ve çevreye en az zararlı olmasının sağlanması hedefleniyor. “Sürdürülebilir Ürün İnisiyatifi” ayrıca çerçevesinde getirilen teklif kapsamında, dijital ürün pasaportlarının getirilmesi, yeşil kamu ihale prosedürlerinin hayata geçirilmesi ve satılmayan ürünlerin imha edilmesinin engellenmesi gibi yenilikler de getiriyor dikkat çekiyor.
Sürdürülebilir Ürün İnisiyatifi çerçevesinde getirilen kuralların etkisi ile, daha sürdürülebilir ve şeffaf tedarik zincirlerine yönelecek olan firmalar, rekabet gücü açısından daha avantajlı bir konum elde edebilecekler. Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ) için kısa dönemde sürdürülebilir üretim yöntemlerine geçişin ilave maliyeti olmasına rağmen, uzun dönemde hammaddeye daha az finansal kaynak ayrılması, tüketici sadakati ve yeşil marka imajı sayesinde bu işletmeler için yapılacak yatırımlardan daha büyük miktarlarda kâr elde etmek mümkün olacak.
Avrupa Komisyonu, Sürdürülebilir Ürün İnisiyatifi ile mümkün olan en geniş yelpazede ürünleri kapsamak istiyor. Bu anlamda öncelikli sektörler; elektronik, bilgi iletişim teknolojileri, tekstil, mobilya, çelik; çimento; kimyasallar gibi yüksek etkili ara ürünler. Çevresel etkileri ve döngüsel potansiyelleri dikkate alınarak farklı ürünler Sürdürülebilir Ürün İnisiyatifi kapsamına alınabilecek. Ürünlerin daha dayanıklı, enerji verimli ve onarılabilir hale gelmesi sayesinde tüketicilerin, özellikle çabuk bozulan veya enerji verimliliği düşük ürünler için daha az masraf yapması mümkün olacak. Kimyasal içerikler ile ilgili standartların daha geniş yelpazedeki ürünleri kapsayacak şekilde düzenlenmesi de sağlık sistemi üzerine büyük finansal yük getiren kanser gibi ağır hastalıkların azalmasına katkı sunması bekleniyor.
Mevcut ‘al-yap-değiştir’ ekonomik modeli kaynakları tüketiyor, çevreyi kirletiyor, biyolojik çeşitliliğe zarar veriyor ve iklim değişikliğinin etkilerinin derinleşmesine neden oluyor. Aynı zamanda, Avrupa’yı başka ülkelerden ithal edilen kaynaklara bağımlı kılıyor. Bu yüzden AB, daha sürdürülebilir ürünlere dayalı döngüsel bir ekonomi modeline geçiyor. Sürdürülebilir Ürün İnisiyatifi ile özellikle üreticilere dizayn aşamasında bu tarz tehlikeli maddelerin kullanılmaması açısından büyük sorumluluklar yüklenerek, materyal döngüsünün daha temiz hale getirilmesi hedefleniyor.
Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında bütün ürünlerin döngüsel dizayn kriterlerine uygun şekilde üretilmesine yönelik plan Avrupa Komisyonu tarafından 2019 yılında açıklandı. “Yeni Döngüsel Eylem Planı”na göre, ürünlerin çevresel etkilerinin %80’ni dizayn aşamasındaki eksikliklerden kaynaklanıyor. Çabuk bozulan, tekrar kullanma/onarılma imkanı olmayan, yeterince geri dönüştürülebilir malzeme kullanılmayan ürünlerin tek kullanım sonrasında atık haline gelmesi nedeni ile çevreye oldukça fazla zarar veriyor. Bu sebeple, Sürdürülebilir Ürün İnisiyatifi büyük oranda ürünlerin dizayn aşamasına odaklanıyor.
Avrupa Komisyonu tarafından çalışmalarına devam edilen “Yeşil İddiası (Green Claim)”, tüketicileri bilgilendirilerek daha sürdürülebilir ürünleri desteklemek suretiyle Sürdürülebilir Ürün İnisiyatifini destekleyecek.
“Yeşil İddiası” düzenlemesinin öncelikli hedefi güvenilirlik, karşılaştırılabilirlik ve doğrulanabilirlik imkanlarını artırarak yeşil masal* (green washing*) faaliyetlerini engellemek.
Buna ilave olarak “Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü (Corporate Sustainability Due Diligence)” düzenlemesi ile şirketlerin uymakla mükellef olacakları sürdürülebilirlik standartlarının belirlenmesi, Sürdürülebilir Ürün İnisiyatifi’nin amaçlarına katkı sunacak. Bu sayede AB’de, sürdürülebilirliğin bir norm haline getirilmesi hedefleniyor.Ürün grupları, iklim, çevre ve enerji verimliliğine katkılarına göre gruplara ayrılacak. Ekodizayn kriterleri, üye ülkelerden oluşan uzmanlar ve ilgili kuruluşlardan gelen temsilcilerden oluşan “Ekodizayn Forumu” tarafından sürekli olarak güncellenecek. Bilgi gereksinimleri, ürün pasaportu ve içerikleri gibi gereksinimleri kapsıyor. Ayrıca, tüketiciler için kurulum, bakım, onarım gibi performans gereksinimleri ve geri dönüştürme tesisi gibi atık sürecine ilişkin detaylar da bilgi gereksinimleri kapsamına dahil edilecek. İlgili bilgilerin, ürün üzerinde, ambalaj üzerinde, ürün pasaportunda, kullanım kılavuzu veya internet sitesinde yer alması gerekiyor. Avrupa Komisyonu, performans ile ilgili yanıltıcı bilgi aktaran markaları yasaklama konusunda yetkilendirilecek.Ekodizayn gereksinimlerinin hem performans hem de bilgi gereksinimlerinden oluşması gerekiyor. Dijital ürün pasaportu; üreticiler, tüketiciler, atık operatörleri ve kanun uygulayıcılarının etiketi taratarak kolayca ürünle ilgili detaylı bilgilere erişmesini sağlayan etkili bir araç olacak. Ürünler ile ilgili güvenilir ve sağlıklı bilgilere ulaşan tüketicilerin daha sürdürülebilir ve döngüsel ürünleri tercih etme imkânı artacak.
Sürdürülebilir Ürün İnisiyatifi özellikle dizayn aşamasına büyük önem veriyor. Bu bağlamda yenileşimci teknolojik çözümler ve akıllı tasarımlar konusunda yatırım yapan firmaların gelecek yıllarda AB piyasalarında daha güçlü bir konuma gelmesi bekleniyor. Diğer taraftan, dijital ürün pasaportunun sunduğu karşılaştırma imkânı nedeni ile döngüsel ekonomik modele uyum sağlayamayan firmaların da tedarik zincirlerinde tutunması zorlaşacak.
AB pazarındaki ürünlere yönelik getirilecek olan düzenlemelere Türkiye’den Avrupa Birliğine ihracat yapan firmaların da uyması gerekiyor. Sürdürülebilir Ürün İnisiyatifi’nin uygulamaya geçmesi ile birlikte enerji verimliliği, dayanıklılık vb. ekodizayn kriterlerine uygun olmayan ürünlerin Avrupa Birliği’ne ihraç edilmesi zorlaşacak. Türkiye’deki üreticilerin, dijital ürün pasaportu uygulamasına tabi ürünlere yönelik de hazırlık yapması gerekiyor. Genel olarak AB’deki üreticilerin, karbon ve su ayak izlerini azaltarak kendi rekabet güçlerini korumak için, kirliliğe yol açarak üretim yapan alt üreticileri tedarik zincirlerinden çıkarması bekleniyor.
AB yeşil mutabakat döngüsel eylem planına göre; T.C. DEVLETİ YEŞİL MUTABAKAT EYLEM PLANI na bürokrat ve teknokratlarımız tarafından hazırlanmıştır. Profesyonel beyaz yakalar, mühendisler, üst kademe yöneticilerimiz BM SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA AMAÇLARINA GÖRE sürdürülebilirlik raporlarını hazırlamaktadır. COP 26, COP 27 yi yakından takip eden TİM 1000 şirket mühendisler, yöneticileri, profesyonelleri iklim değişimini önlemek için su ve karbon ayak izini düşürecek düşük karbon teknolojisine yatırım yapmaktadır. T.C. nin yeşil dönüşüm de AB den; ABD ye sağladığı potansiyel o kadar büyüktür ki. Japonya dan, Güney Kore ye ; Merkezi Asya da döngüsel ekonomiye geçiş de o kadar fırsat var ki. Sadece Marmara denizi gibi içimizi kaplayan müsilajı temizlemiz gerek. Mustafa Sarı’nın kitabını okumak gerek.
Müsilaj Ağıt mı?
Müsilaj Umut mu?
Üzüm, üzüme baka baka yeşirir. Mi?
“No nauture, No Future “ diye mesaj veriyor doğa bize, kış ortasında.
Link-3 Antartika da bir buz parçası
https://twitter.com/Kaleagasi/status/1618122651960225792
Bu arada şöyle bir şey de oldu: Antartika’dan bir buz parçası daha koptu; Londra, New York veya Tuz Gölü büyüklüğünde.
Cahit GÜNAYDIN #diep2053