Hazırlayan: Mehmet Memiş, (E) öğretmen.
17 Kasım 1880 tarihinde İstanbul Kocamustafapaşa’da doğdu. Aslen Ürgüplü olan ve Kalelizâde lakabıyla tanınan bir ailenin çocuğudur. Babası Kādiriyye tarikatı şeyhlerinden Cerrahpaşa Camii imamı Hâfız Mehmed Ârif Efendi, annesi Atiye Hanım’dır. Mehmet Şerefettin, Fîruz Ağa Sıbyan Mektebi’nde okuduktan sonra hâfızlık yaptı. Dâvud Paşa Rüşdiyesi ve Dârülmuallimîn’den mezun oldu (1899). Beyazıt ve Fâtih camilerinde Kastamonulu Süleyman Efendi, Trabzonlu Hüsnü Efendi ve Arapkirli Hüseyin Avni Efendi’den medrese tahsili görerek icâzet aldı (1902). Manastırlı İsmâil Hakkı Efendi’den tefsir, Şirvanlı Mehmed Hâlis Efendi’den Maḳālât okudu; Arap edebiyatı mütehassısı ve kitâbiyat âlimi İsmail Saib Efendi’nin (Sencer) derslerini takip etti. Sicil kayıtlarında Türkçe, Arapça ve Farsça konuşup yazdığı, Fransızca’ya da âşina olduğu belirtilmektedir.
Mehmet Şerefettin Efendi, ilk müderrislik ve dersiâmlık ruûsu imtihanında başarılı olamayınca Sadeddin ve Rebiî paşaların desteğiyle Harbiye Nezâreti Muhâsebat Dairesi Tahrirat Kalemi’nde 3,20 lira maaşla kâtip olarak memuriyete başladı, bu görevi yaklaşık iki yıl sürdü (1904-1906). Dârü’l-ilm ve’t-ta‘lîm adlı özel mektepte ders nâzırlığı yaptıktan sonra (1908-1909) Bandırma Numune Rüşdiyesi’nde başmuallimlik görevinde bulundu. Ruûs imtihanını verince Beyazıt Camii’nde derse çıktı (1912). 1914’te neticelenen medrese ıslahatı çalışmalarına katıldı. Medreselerde mantık, Arap edebiyatı, tefsir, hitabet ve mev‘iza dersleri; Gelenbevî, Dârüşşafaka, Vefa liseleriyle Kandilli Kız Lisesi’nde Arapça, Farsça, edebiyat ve din dersleri okuttu. Bu sayede hem medreseleri hem de modern eğitim kurumlarını yakından tanıdı; din eğitimi ve öğretimi açısından imkânlarını ve problemlerini gördü. Bir yıl kadar Kütübhâne-i Umûmî birinci hâfız-ı kütüblüğü görevini yürüttü. Dârülfünun İlâhiyat Fakültesi’nde açıldığı tarihten üniversite reformuyla kapatılışına kadar (1924-1933) kelâm tarihi, İslâm dini ve felsefesi müderrisliği yaptı. Kelâm tarihi ders notları yazdı. Fakültenin dergisinde kelâm, İslâm felsefesi, Arap edebiyatı, mezhepler tarihi, tasavvuf tarihi alanlarında tercüme ve telif makaleler yazdı. Üniversite reformuyla İlâhiyat Fakültesi kapatılınca ordinaryüs profesör unvanıyla İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesinde kurulan İslâm Tedkikleri Enstitüsü müdürlüğüne getirildi. Fakültenin Tarih ve Arap-Fars Dili bölümlerinin bazı derslerine yardımcı oldu. Akademik kariyer ve Türk düşünce tarihi çalışmaları için teşvik ettiği Hilmi Ziya Ülken’le birlikte iki sayı yayımlanabilen Felsefe Yıllığı mecmuasını çıkardı (1932-1935). Abdülhak Adnan Adıvar’la, İstanbul’da bulunduğu yıllarda Henry E. Corbin’le ve A. Süheyl Ünver’le Türk ilim tarihi, İslâm felsefesi ve tıp alanlarında ortak çalışmalar, tercümeler yaptı, Arapça ve Türkçe neşirler hazırladı. Soyadı kanunu çıkınca ailenin Kalelizâde lakabı dolayısıyla Yaltkaya soyadını aldı. 19 Kasım 1938 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda sınırlı sayıdaki cemaate imam olarak Mustafa Kemal Paşa’nın cenaze namazını kıldırdı. İlk Diyanet İşleri reisi Rifat Börekçi’nin vefatı üzerine muhtemelen yakın dostlarından Hasan Âli Yücel’in de etkisiyle 14 Ocak 1942’de Diyanet İşleri reisliğine tayin edildi ve bu görevde iken Ankara’da 23 Nisan 1947’de vefat etti; ertesi gün Hacı Bayram Camii’nde kılınan namazdan sonra Cebeci Asrî Mezarlığı’na defnedildi. Vasiyeti gereği kütüphanesi Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne verilmiştir.
Şerefettin Yaltkaya, Osmanlılar’ın son dönemlerinde hem medrese hem mektep eğitimi alarak yetişmiş ve önemli eserlerini Cumhuriyet devrinde vermiş âlimlerden ve üniversite hocalarından biridir. Çalışmaları Arap edebiyatı ve kelâm-felsefe alanlarında yoğunlaşmış, tasavvuf, Türk düşüncesi tarihi ve ilmiye sınıfı-medreseler tarihi ile de ilgilenmiştir. Ayrıca Şeyh Bedreddin, Molla Lutfi, İbn Sînâ, İbn Seb‘în, İslâm tıp tarihi ve medreseler gibi önemli kişi ve konulara dair ilk dikkatli ve ayrıntılı araştırmaları yapanlardan biri olarak haklı bir şöhrete kavuşmuştur. Muhtemelen İsmail Saib Efendi sayesinde erken teşekkül ettiği anlaşılan yazma eserlere âşinalığı, kitabiyata vukufu, biyografi okuma ve yazma merakı birçok çalışmasını beslemiş, Arapça metinlerin tahkikli neşri sahasında başarılı örnekler vermiştir. İlk kitapları biyografilerle ilgilidir. Yayımladığı metinlerde ve dipnotlarında müellif, eser ve kavramlara dair uzun teknik bilgiler yer almıştır. Şeyh Bedreddin ve Molla Lutfi adlı çalışmaları başta olmak üzere bazı önemli kişilere, Benî Mûsâ ve İbn-i Esîrler gibi bazı ulemâ ailelerine dair ilk biyografi denemeleri bu çerçevede düşünülmelidir. Babasından aldığı tasavvufî neşve ve terbiye hem çalışmalarında kısmen devam etmiş, hem de bütün hayatı boyunca ilim irfan sahibi tarikat mensuplarıyla yakın münasebetinin devamını sağlamıştır. İçinden gelen biri olarak medrese sistemini çok iyi bilmesine rağmen bu konuda yazdıkları esas itibariyle döneminin genel olumsuz tavrını benimseyip sürdüren bir özellik taşır (“Tanzimattan Evvel ve Sonra Medreseler”, Tanzimat 1, s. 463-467, 1940). Kelâm, felsefe ve klasik dönem Arap edebiyatı sahasında yaptığı tercümeler metin içinde açıklamaya yer vermeyen, bu anlamda klasik tercümelerden ayrılan, teknik bakımdan sağlam, dipnotlu ve dönemin ruhuna uygun yeni kelimeleri kullanma istikametinde bir çaba taşıyan, alan dili açısından gelişmiş çalışmalardır. Ayrıca edisyon kritiğin hakkını vermeye doğru giden Arapça metin neşirleri döneminin şartları hesaba katıldığında ileri hamleler ve başarılı örnekler olarak görülmelidir. Bu çalışmalar aynı zamanda üniversite ve hocalık hayatının kurumları, hocaları ve talebelerini de hesaba katan, onlara üst düzeyde ilmî ve dönemin taleplerine paralel malzemeler hazırlayan çabaların ve arayışların neticesidir. Üç kitaptan oluşan Kelâm Tarihi ders notlarını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Yaltkaya’nın Diyanet İşleri başkanlığının özellikle son yılları Türkiye’nin II. Dünya Savaşı sonrası şartlara uyarlandığı, tek parti idaresinin ve katı laiklik politikalarının tâdil ve tashihe tâbi tutulduğu bir döneme rastlamasına rağmen aktif ve başarılı sayılmaz. Siyasete pek yatkın olmayan mizacı ve ilmî çalışmalarla örülmüş şahsiyeti kadar yaşlılık ve hastalıkları da onu kurumda beklenen atılımları yapmaktan alıkoymuş gibidir. Bununla beraber II. Meşrutiyet devrinden itibaren giderek canlanan ve kuvvetlenen milliyetçi temayüllerine ve Cumhuriyet ideolojisinin açık veya örtülü taleplerine paralel giden yahut doğrudan teklifleri karşılamaya yönelik bazı araştırmalar ve tercümeler yapmıştır. Kitap halinde neşredilen Baypars Tarihi ve Târîhu muhtasari’d-düvel tercümeleriyle “Risâle fî Fezâili’l-Etrâk”, Câhiz’den tercüme, Türk Yurdu, “Karâmita ve Sinan-Râşidüddin, “İslâm’da İlk Fikrî Hareketler ve Dinî Mezhepler”, “Türk Kelâmcıları”, “Tanrı Bu Varlığı Niçin Yarattı”, “Mevlâna’da Türkçe Kelimeler ve Türkçe Şiirler”, “Türklere Dair Arapça Şiirler” gibi makaleleri, “Türk filozofu İbn Sînâ” vurgulu çalışmalara aktif biçimde katılması ve nihayet II. Türk Tarih Kongresi’ne sunduğu “Eski Türk An‘anelerinin Bazı Dinî Müesseseler Üzerine Tesiri” başlıklı tebliği bu ilişkilerin ve eğilimlerin açık göstergeleridir. 1932’de kararlı bir siyasî hareket şeklinde yeniden ortaya çıkan Türkçe ibadet tartışmalarında yumuşak ve esas itibariyle uyumlu bir tavır takınmış, bu meyanda kırk altı sûrenin Türkçe tercümesini yapmış, ayrıca 1934 yılında Yusuf Hikmet Bayur imzasıyla kendisine ve İsmail Hakkı İzmirli’ye yapılan başvuru üzerine Kur’an’ın Türkçe tercümesinin namazda okunabileceğine dair bir metin kaleme almıştır. Kendisini yakından tanıyan Hilmi Ziya Ülken’in onu “sarıklı bir Türkçü, uyanık ve milliyetçi bir bilgin” diye nitelemesi bu çabalarıyla ilgili olmalıdır.
Eserleri: İbn-i Esîrler ve Meşâhîr-i Ulemâ /1906),
Meşâhîr-i Mühendisîn-i Arabdan Benî Mûsâ’nın Tercüme-i Halleri ile Bazı Ameliyyât-ı Mahsûsaları
, Târîh-i Kur’ân-ı Kerîm
, Kelâm Tarihi
, Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin ,
İlâhiyat (Bağdatlı Ebü’l-Berekât Namındaki Feylesofun Kitâbü’l-Muteber’inin Üçüncü Kısmının Tercümesini Muhtevidir),
İbn Seb’în-el-Kelâm ale’l-Mesâili’s-Sıkıliyye-Correspondance Philosophique avec l’Empereur Frédéric II de Hohenstaufen (Arapça metnin tahkiki),
“İbni Seb‘în-Sicilya Cevaplarının Tercümesi”,
Kitâbü’s-Saydele fi’t-tıb Mukaddimesi (Bîrûnî’den tercüme),
Molla Lütfi’l-Maktul, Risâletü Taz’îfi’l-mezbah-La Duplication de l’Autel-Platon et le Problème de Délos (“Delos problemi” adıyla bilinen, bir küpün iki katına çıkarılması problemini ele alan Arapça metnin neşri),
Tarihi Muhtasarüddüvel (Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî’ye ait eserin Moğollar’a dair bölümünün tercümesi,
Kâtib Çelebi’nin Keşfü’ẓ-ẓunûn’unun neşri (Kilisli Rifat Bilge ile birlikte),
Baypars Tarihi (al-Melik al-Zahir [Baypars] Hakkındaki Tarihin İkinci Cildi, (İzzeddin İbn Şeddâd’dan tercüme),
Yedi Askı: el-Muʿallaḳātü’s-sebʿa (muallaka şiirlerinin Türkçe tercümesi ve Arapça asılları ile muallaka şairlerinin hal tercümeleri),
Benim Dinim (çocuklar için yirmi dört şiirden oluşan resimli manzum ilmihal ve ahlâk kitabı),
Dinî Makalelerim (1918-1924 yılları arasında dergi ve gazetelerde yayımlanan bazı yazılarının sadeleştirilip gözden geçirilerek toplu neşri),
Va’zlar (1. Kitap), ,
Hatiplik ve Hutbeler ,
Bağdatlı İsmâil Paşa’nın Keşfü’z-Zunûn Zeyli’nin neşri (Kilisli Rifat Bilge ile beraber),
İbn Sînâ’nın Ḥay b. Yaḳẓân risâlesini tahkikli metin (Türkçe tercüme ve uzun bir inceleme ile birlikte Büyük Türk Filozof ve Tıp Üstadı İbn Sînâ kitabında neşretmiştir).
M. Şerefettin Yaltkaya’nın Sırât-ı Müstakîm-Sebîlürreşâd, Mihrab, İslâm Mecmuası, Türk Yurdu, Millî Tetebbûlar Mecmuası, Dârülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası, Dârülfünun İlâhiyat Fakültesi Mecmuası, Türkiyat Mecmuası, Felsefe Yıllığı, Türk Tıb Tarihi Arkivi, Atsız Mecmua, Yeni Fikir, Vakıflar, Ülkü, İş gibi dergilerde ve Beyanülhak, Hikmet, Dersaadet ve İkdam gazetelerinde telif, tercüme, bir kısmı hacimli makaleleri yayımlanmıştır. Bunlar arasında İbn Sînâ’nın Urcûze fî fużûli’l-erbaʿa, Gazzâlî’nin el-Ḳānûnü’l-küllî fi’t-teʾvîl, İbn Hassûl’ün Kitâbü Tafżîli’l-Etrâk, Bîrûnî’nin el-Cemâhir fî maʿrifeti’l-cevâhir adlı eserlerinin tam veya muhtasar tercümelerine işaret etmek gerekir.
Yaltkaya’nın ayrıca bazıları yayımlanmış şiirleri vardır. Solgun Çiçekler adıyla neşretmek istediği diğer şiirleri ise basılmamıştır.
KAYNAK:TDV İslâm Ansiklopedisi, müellif: İsmail Kara