“18 Mart… Yâni Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıl dönümü… Çanakkale Boğazını geçip, elini kolunu sallaya sallaya İstanbul’a gireceğini sanan Müttefik Donanmasının, Boğaz’ın serin sularına gömüldüğü gün…
Peki, İngilizleri Çanakkale Cephesi’ni açmaya zorlayan neydi? Hani, okullarda okutulur ya, Bolşeviklere karşı Çarlık Rusyası’na yardım götürmek diye, doğru mudur, gerçekten? Eğer değilse, hangi açıdan Ruslara yardım götürülecekti?
Batıdan Türklere karşı bir genel saldırı başlatma planı, Aralık 1914 sonu ve Ocak 1915 başında alınmış bir karârdır. Elbette, 3 Kasım 1914’te Seddü’l Bahr ve Kumkale’ye İngiliz deniz saldırısı yaşandı ve beş subayımız ile seksen bir erimiz şehîd edildi. Ancak bu bir genel saldırı değil, güç gösterisiydi.
İ’tilâf devletlerini batıdan saldırıya zorlayan şey, Sarıkamış’ta zorlanan Rus ordusuna destektir. Çünkü Köprüköy ve çevresinde ard arda yenilgiler alan Rus ordusunun geri çekilmesi ve Türk ordusunun ilerlemesiyle birlikte, Rus general ve prenslerinde büyük bir bozgun havası oluşmuş, Çar’dan İngiliz müttefiklerinden Türklere karşı batıdan bir saldırı yapması için ricâ etmesi istenmişti. İngiliz savaş meclîsinde, Boğazlara mı, İskenderun’a mı saldıralım diye tartışılmıştı. Ancak Churchill tartışmayı kazanmış ve Çanakkale için karar verilmişti. Elbette, şartlar sonradan değişti, Sarıkamış’ta yenildik. Ancak plan uygulamaya konuldu.
Balkan fâciâsını iyi bilen İngilizler, Balkan cüceleri karşısında 40 günde dağılan Osmanlı ordusunun kendisini engelleyebileceğine ihtimâl vermiyordu. Ancak, bunda haksız değildi. Bilmedikleri şey ise Enver Paşamın orduyu nasıl değiştirdiği, nasıl düzenlediğiydi.
Savaş başladı ve deniz savaşında beklemediği bir karşılık gördü, Müttefîk Donanması… Nusrat ve İsma’il Hakkı Bey olsun; Cevâd Paşa olsun; Seyyîd Onbaşı olsun; Mecîdiye, Erenköy ve diğer tabyalar olsun… Muhteşem bir işle, çok sayıda savaş gemisini, lâyık oldukları yere gönderdi. Ancak burada bir sorun var. Müttefîk Donanması, çok daha fazla gemiye sâhibdi ve bizim yeterli mühimmâtımız pek kalmamıştı. Dolayısıyla ertesi gün, aynı şekilde saldırı devâm etseydi, muhtemelen geçebilirlerdi. Peki, neden yapmadılar?
İşte, burada devreye, Uzun Bacaklı’nın kafa yapısı giriyor. Braveheart – Cesur Yürek filmini izleyenler bilirler. İskoç bağımsızlık savaşçısı William Wallace’ın İngilizlerle savaşını anlatan filmin bir sahnesinde, İngilizlerle İskoçlar savaşırken, İngiliz Kralı Uzun Bacaklı Edward, şöyle der: “Okçuları çıkartın”. Yanındaki ise “Ama efendim, askerlerimiz savaşıyor. Onlar da ölür” deyince, Kral, “Ölebilirler. Ama nasılsa, çok adamımız var” karşılığını verir. Bu, İngiliz zihniyetidir. Askerler ucuzdur ama gemiler pahalıdır ve İngilizler, bizim mühimmâtımızın azaldığını bilmemekte, gemilerini riske atmak istememektedirler. Bu yüzden de karadan saldırmaya karar vereceklerdir. Dediğim gibi, askerler ucuzdur, ölmeleri bir sorun oluşturmaz. Bu yüzden de Çanakkale Kara Savaşları da başlayacak ve İngilizler karada da Türk’ün gücünü göreceklerdir…
Çanakkale, öz yurduna el uzatıldığında ve başında gerçek başbuğlar bulunduğunda, Türk’ün yapabileceklerinin sınırı olmadığının göstergesidir. Burada payı olan, şehîd ve gâzî bütün Türklere selâm olsun…
Osmanlı Orduları Başkumandan Vekîli Enver Paşa’ya selâm olsun.
Kuzey Grubu Komutanı Esât Paşa’ya selâm olsun…
Çanakkale Müstahkem Mevkii Kumandanı Cevâd Paşa’ya selâm olsun.
Anafartalar Kahramânı Mustafâ Kemâl’e selâm olsun…
Seddü’l Bahr Cephesi Kumandanı Halil Sâmi’ye selâm olsun…”