İklim Değişikliği ve Tarıma Etkileri

Son yıllarda barajlarda su miktarının azalmasıyla görülür hale gelen susuzluk tehlikesinin, basın yayın organlarında yer almaya başlaması ile kamuoyunun dikkatini çeken kuraklık, tarımla uğraşan kesimlerin uzun yıllardan beri bildiği ve tedirgin oldukları bir durumdur. 1980li yıllardan itibaren zaman zaman yağışlarda meydana gelen azalma ve dağılışındaki dengesizlikler, o yıllarda ciddi verim kayıplarına sebep oldu. Doğrudan halkın refahını etkilemediği için pek fark edilmeyen bu durum, basın organlarında yer alan haberden sonra,  günlük hayatlarını doğrudan etkileyecek içme ve kullanma suyunu bulamayabilecekleri tehlikesiyle yüz yüze gelince endişelerde arttı.

Konu; aslında tarımla uğraşan kesimlerinin ve bilim adamlarının ilgi alanı içindeydi ve yakından takip edilmekteydi. Bütün dünyada fosil yakıtların kontrolsüz ve aşırı kullanımı ile ortay çıkan durum endişeyle takip edilmeye başladı. Yağışsız son baharlar ve kış aylarında mevsim normallerinin üzerinde sıcak ve kurak dönemler sıkça görülmeye başladı ve yaşadığımız son birkaç yıl bitkisel üretimi olumsuz olarak etkiledi. 

Bu değişimin sebebi sera gazlarının emisyonunda meydana gelen artışlardan kaynaklanmaktaydı. Fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımında ki değişiklikleri,  ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazı miktarında ki hızlı artışın doğal sera etkisini artırdığı düşünülmektedir. Yeryüzünden geri yansıyan uzun dalga boylu ışınların bir bölümü, bulutlarca ve atmosferdeki sera etkisini düzenleyen sera gazlarınca ((su buharı (H2O), karbondioksit (CO), metan (CH), dinitromonoksit (N2O), ozon (O3), vb.)) soğurulur. Bu artış; dünya atmosfer sıcaklığının artmasına sebep olmaktadır. Bu da; buzulların erimesine, öngörülemeyen yağış modellerine ve aşırı hava olaylarına neden olmaya başladı.

Tablo: Önemli Sera Gazlarının Sanayi Öncesi ve Sonrasındaki Yoğunlukları

Gazlar

Sanayi Öncesi

Sanayi Sonrası

Ölçüm Tarihi

CO2

280ppm

398ppm

2014

CH4

715ppb

1774ppb

2005

N2O

270ppb

319

2005

ppm= Milyonda bir, ppb= Milyarda bir

Antarktika’da bulunan Vostok buzul çekirdeğinde, buzul katmanları arasına sıkışmış hava kabarcıklarında yapılan inceleme sonunda, Dünyanın 400 bin yıllık geçmişinden günümüze kadar olan sürede, CO2 sevisinin azalıp yükseldiği tespit edilmiş, sıcaklığında buna paralel olarak azalıp çoğaldığı anlaşılmıştır. Günümüz 1950 den itibaren yine COseviyesi artışına devam etmiş, 2005 yılında 375 ppm iken 2014 yılında 398, Mart 2023te 420 ppm olarak ölçülmüştür. 2040 yılı için öngörülen COmiktarı ise 440 ppm’dir. Buyülselişe paralel olarak sıcaklıkta yükselmiş, 2020 yılı; endüstri öncesi dönem ortalamasından (1850-1900) 1,2 0C derece daha sıcak olmuştur.

Bu artışların sonucu bizimde içinde bulunduğumuz coğrafyanın ikliminde etkili olan Gulf Stream akıntısı, Grönland adası çevresindeki buzulların erimesi sonucu, M.S. 400 yılından beri hızı % 15 azalmış, içinde bulunduğumuz yüzyılın sonunda bu hız %34 ile %45 arasında daha da azalacağı tahmin edilmektedir. Buda ABD’nin doğu kıyılarının ve Avrupanın ve Afrikanın Batı kıyılarının iklimini çok etkileyecektir. 

Sonuç olarak “Küresel Nüfus artışı” ve tarımsal kaynakların azalmasıyla birleşen iklim değişikliğinin hızlanan hızı, suyun azalmasına ve küresel olarak gıda güvenliğini tehdit eder noktaya ulaşmış bulunmaktadır.

Gelişmeleri başından beri takip etmekte olan Dünya Meteoroloji Teşkilatı (WMO), 12-13 Şubat 1979 tarihinde Cenevre’de ilk İklim Konferansını düzenledi. IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli), WMO ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) girişimi ile 1988 yılında kuruldu.  Bu yapılanmadan sonra Küresel İklim Değişikliği konusunda çalışmalar yapıldı ve değişik raporlar hazırlandı. Sonunda 1915 yılında Pariste düzenlenen 21. Tarafla Konferansında (COP 21) anlaşma sağlandı

Paris Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC-BMİDÇS) kapsamında sera gazı emisyonlarının azaltılması, düzenlenmesi ve finansmanı ile ilgili 2020 yılından itibaren başlayan bir anlaşmadır. Anlaşma, küresel iklim değişikliği tehdidine yanıt vermek üzere bu yüzyılın küresel sıcaklık artışını, sanayileşme öncesi döneme kıyasla, 2 santigrat derecenin altında tutup bu artışı 1,5 santigrat derece ile sınırlamaya yönelik çabaları sürdürmeyi amaçlamaktadır.

Ülkemiz, Paris Anlaşması’nı, 22 Nisan 2016 tarihinde, New York’ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni’nde 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzalamış ve Ulusal Beyanımızda Anlaşmayı gelişmekte olan bir ülke olarak imzaladığımız vurgulanmıştır.

 Tarımı etkilemesi beklenen İklim Değişikliğinin yol açacağı sonuçlar; Uluslararası İklim Değişikliği Panelinde tartışılmış (IPCC, 2007) ve ABD EPA (2011) (1) tarafından özetlenmiştir. 

  • Ortalama sıcaklıktaki artışlar şu sonuçlara yol açacaktır:

– i) yüksek enleme sahip ılıman bölgelerde gelişme döneminin uzaması nedeniyle verimlilik artacak;

 ii) yaz sıcağının zaten üretkenliği sınırlandırdığı alçak enleme sahip subtropikal ve tropikal bölgelerde mahsul verimliliğinin azalması; ve

 iii) toprak buharlaşma oranlarındaki artıştan dolayı üretkenlik azalacak,

  • Yağış miktarı ve düzenindeki değişiklik, ürün verimi için önemli olan toprak erozyon oranlarını ve toprak nemini etkileyecektir. Yağışlar yüksek enlemlerde artacak ve çoğu subtropikal alçak enlem bölgelerinde azalacak- bazıları yaklaşık %20’ye varan oranlarda, uzun kuraklık dönemlerine yol açacak.
  • Yükselen atmosferik CO2 konsantrasyonları, bazı mahsullerin büyümesini artıracak ve geliştirecek ancak iklim değişikliğinin diğer yönleri (örneğin, daha yüksek sıcaklıklar ve yağış değişkenlikleri), daha yüksek CO2 seviyelerinin herhangi bir faydalı etkisini dengeleyebilecektir.
  • Troposferik ozonun (veya canlı dokulara zarar verebilen ve belirli materyalleri parçalayabilen kötü ozon)kirlilik seviyeleri, CO2 emisyonlarındaki artış nedeniyle yükselebilir. Bu, daha yüksek CO2 seviyelerinden kaynaklanan artan mahsul büyümesini dengeleyecek daha yüksek sıcaklıklara yol açabilir.
  • Sıcak hava dalgalarının, kuraklık, sel ve kasırgaların sıklığı ve şiddetindeki değişiklikler, tarımı potansiyel olarak etkileyebilecek anahtar, belirsiz bir faktör olmaya devam edecektir.
  • İklim değişiklikleri tarım sistemlerini etkileyecekve yeni zararlıların ve hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilecektir.

Günümüzde 8 milyarı bulan dünya nüfusunun neredeyse %40’ı, yani 3,2 milyarı, geçimlerini tarımdan sağlıyorlar ve bu nedenle muhtemelen en ciddi şekilde etkilenenlerde onlar olacaktır. (2)

Bu etkileri azaltmak için, mevcut tarımsal yaklaşımların değiştirilmesi ve stresli koşullarda ve sera gazı emisyonlarında net azalma ile verimli bir şekilde daha fazla gıda üretmek için yenilikçi uyum stratejilerinin uygulanması gerekmektedir.

Yağışları arttırmak elimizde değil, fakat yağan yağmur sularını iyi değerlendirmek mümkündür. Yağışın düştüğü alanda buharlaşma azaltılırsa, yüzey akışı azaltılıp, toprağa sızma arttırılırsa, su kirletilmez ve gereksiz yere harcanmaz ise kullanabilir su miktarında artış sağlanacaktır.

Bu da toprak ve su muhafaza tedbirlerinin alınması ve tekniklerinin geliştirilmesiyle sağlanabilir. 

Bu konuda geçmişte ülkemizde ve yurt dışında uzun yıllar yapılmış araştırmaların sonuçları, yeni dönemin getireceği problemleri çözmede yardımcı olabilir. Yeter ki problemi doğru teşhis edip, doğru tedaviyi uygulayalım!

Neler yapılmalıdır?

Tarımı etkileyen en önemli meteorolojik faktörler yağış, sıcaklık, rüzgâr, nem, güneşlenme süresi ve şiddeti olarak sayılabilir. Bu sayılan faktörlerin yapısında uzun zamandır gözlenen değişimler sadece tarımda çalışanları değil, ekonomistleri, ticaretle ve ulaşım işleriyle uğraşanları, yöneticileri, hâsılı toplumun farklı kesimlerini değişik şekillerde etkilemeye başlayacaktır. Meteorolojik olaylardan, özellikle yağış ve sıcaklık değerleri yakın bir gelecekte ciddi sıkıntılarla karşılaşılacağını göstermektedir. Geçmişte insanlığın yaşadıkları da bir tehlikenin yaklaştığını göstermektedir. 

 Neolitik çağın başlangıcında son buzul çağının sona ermesi ve Büyük Sahra’nın çölleşmesinde yaşananlar, gelecekte yaşayacaklarımızın bir işreti olabilir. Kuzey Kutbunda Buzul sınırlarının kuzeye doğru çekilmesine paralel olarak hâkim olan düzenli yağış rejimi yavaş yavaş karakter değiştirerek önceleri cephe, daha sonra da muson yağışlarına dönmüş, yaklaşık 250 yıllık bir süre içinde gittikçe azalan yağışlar sonucu Büyük Sahra bu günkü duruma dönüşmüştür (3). Yine buzulların erimesinden kaynaklanan sel suları Hazar havzasını istila ederek Karadenize, oradan da Maramarayı geçerek Ege ile birleşmiş ve bu günkü şekilleri ortay çıkarmıştır. Bu yüzden basında da yer alan NASA tarafından yapılan uyarı, bir fantezi haberden öte, özellikle ülkeyi yönetenlerce ciddiye alınması zorunlu olan bir olaydır.

20. asrın başında yaşanan çok küçük ve sınırlı iklim hareketlerini ve buna karşı alınan tedbirleri örnek olması bakımında burada kısaca anmakta fayda var. ABD’nin Texas, Kansas, Oklahoma ve Arizona Eyaletlerinde 1927-34 yıllarında yaşanan büyük kuraklık sırasındaki uygulamalar örnek alınarak yeni döneme hazırlanmak faydalı olabilir. Bu yıllarda haftada en az 2 defa tekrarlanan, evvelki yıl Polatlı geçen yılda Aksaray üzerine çöken toz bulutları (dust bowl) gibi şiddetli fırtınaların oluşmuştu. Alınan tedbirlerle, bugün bu bölgede oldukça kırılgan olmakla birlikte düzenli bir yağış rejimi sağlanabildi (4).

Tarımsal faaliyetleri olduğu kadar sosyal ve ekonomik yapıyı da tehdit eden ve giderek şiddetlenen iklim değişikliği çerçevesinde sıcaklıklar giderek yükselmekte, bazı bölgelerde sele dönüşen aşırı yağışlar olurken bazı bölgelerde de tersine aşırı azalma sonucu çölleşme emareleri ortaya çıkmaktadır. Yağışlara bağlı olarak su giderek azalmaktadır. Son yıllarda sıkça müşahede ettiğimiz bu olaylar, toprak verimliliğini arttıracak ve kuraklığın etkisini azaltacak tedbirler vakit geçirilmeden alınmasını zorunlu kılmaktadır.  

Bu konuda yapılan önerilerin başında da suyun ekonomik kullanılması, israf edilmemesi, atık suların geri dönüşümünün yapılarak tekrar kullanılması, tarım alanlarında da mevcut su kaynaklarının son teknoloji ile en faydalı şekilde kullanılması, sulama etkinliğinin arttırılması, bunun içinde damlama sulama sistemleri, alttan sulama sistemleri, su kültürleri gibi yöntemler gündeme getirilmektedir. Bu konular bireysel olarak geliştirilebilir ve bu konularda zaten yeterli çalışmalar ve araştırmalar da yapılmaktadır! 

Esas problem sıcaklıktaki artış ve yağış rejiminde meydana gelmeye başlayan düzensiz yağışlara veya uzun süreli kuraklığa bağlı olarak ortaya çıkacak olan su ve rüzgâr erozyonlarıdır. Yağışlı dönemlerde su, damlalarının düşme etkisiyle toprak yapısı bozulacak, yağış şiddetiyle de toprağa sızamadan yüzey akışı ile kaybolacaktır. Suyun bu etkisine karşılık, yağışları takiben gelen kurak dönemde ise aşırı ısınma nedeniyle toprak zerreleri parçalanıp küçülecek, bağlantıları zayıflayacak ve rüzgâr ile kolayca bir yerden başka bir yere taşınacaktır. Böylece toz fırtınaları (dust bowl) meydana gelecek ve rüzgâr erozyonuna sebep olacaktır. Meydana gelmesi kaçınılmaz olan bu iki tip erozyona karşı ciddi tedbirler alınmalı, bir devlet politikası olarak düşünülmeli ve yürütülmelidir.

Yağışları arttırmak elimizde olmadığına göre yağan yağmur sularını iyi değerlendirmek gerekmektedir. Yağışın düştüğü alanda buharlaşma azaltılırsa, yüzey akışı azaltılıp, toprağa sızma arttırılırsa, su kirletilmez ve gereksiz yere harcanmaz ise, kullanabilir su miktarında artış sağlanacaktır. (5). Buda; Toprak ve su muhafaza tedbirlerinin alınması ve Tekniklerinin geliştirilmesiyle sağlanabilir. 

Bu tedbirler ve teknikler nelerdir ve nasıl sağlanacaktır. Sorunun cevabı “Toprak ve Su Muhafaza Tedbirlerinin ve Tekniklerinin vakit geçirilmeden tatbik edilmesidir. Bu teknikler, başlangıçta kişilerin tek başlarına altından kalkabilecekleri uygulamalar değildir. Ancak sistemin altyapısı oluşturulduktan sonra yeni ilaveler ile sistemin yıllık bakım ve idame işleri yapılır. Devletin bu konuda aktif olarak yer alması gerekmektedir. Toprak dağılımına genel hatlarıyla bakacak olursak söylemek istediğimiz daha kolay anlaşılacaktır. Ülkemizde çiftçiler çok küçük ve dağınık topraklarda çalışmaktadırlar. Tarımsal işletmelerin %93’ü toplam 200 dekardan, %99’u 500 dekardan daha az bir büyüklüğe sahip olup ortalama 71 dekardır. Bu işletmelerindeki arazilerin %90’ından daha fazlası 4 ve daha fazla parçalı olup 10 ve daha fazla parçalı arazilerin oranı toplam arazi varlığının %44’ü kadardır. (6)  

İklim değişikliği sonunda karşılaşacağımız kuraklık ve bunun sonucu oluşacak değişik meteorolojik olaylar sonunda alınması zorunlu hale gelecek Toprak ve Su Muhafaza Tedbirleri ve yetiştirilecek bitki modelleri açıklanmaya çalışılacaktır.

Arazilerin toplulaştırması: Türkiye’de tarım arazileri geleneksel miras uygulamaları nedeniyle çok parçalı ve dağınık durumdadır. Türkiye de ilk yapılması gereken şey daha sonra açıklanacak olan tedbirlerin etkinliğini ve uygulanabilirliği arttıracak olan arazilerin tevhidi ve işletmelerin ekonomik boyutlara ulaştırılmasıdır.  Topak ve su muhafaza tedbirleri için bunların yapılması gereklidir. Çok sınırlı alanlarda yapılan arazi toplulaştırılma çalışmaları hızlandırılarak parsel büyüklüklerini, uygulanacak tedbirlere uygun ölçülere ulaştırmak gerekmektedir.

Geçmişte bu işleri yapmak için görevlendirilmiş olan Toprak- Su teşkilatı lağvedilmiştir. Bugün ne o kurum ve ne de o uzman kadroyu bulmak mümkün değildir. Hayatta olanlarda faydalanma yoluna gidilmelidir.

Teraslar yağmur sularının yüzey akışına geçmeden toprağa sızmasını sağlayacak önemli yapıların başında yer almaktadır. Çok değişik şekillerde olan terasların esas karakterini tarım alanının eğimi belirlemektedir.

Kontur sürüm veya tesviye eğrilerine paralel toprak işlem yöntemi sınırlı suyun etin kullanılmasının en ideal yoludur. Eğimin düşük olduğu alanlarda geniş şeritler halinde uygulanırken artan eğimlerde ise eğimin tersine eş yükseltiler şeklinde planlanabilmektedir.

Şeritvari ekimler kontur sürüm yapılan alanlarda yapılması gereken ekim şeklidir. Arazinin münhanilerine paralel yapılan sürümlerine bağlı olarak ekim şeritleri oluşturmaktadır. Bu şeritlerin her birine farklı zamanlarda, farklı ürünler ekilerek bunların farklı zamanlarda hasada gelerek tarla yüzeyinin sürekli kapatılması hedef alınmaktadır. 

Azaltılmış toprak işleme veya toprak işlemesiz tarım uygulamalarıyla toprak ve su muhafaza yöntemleri ise toprağın suyun yüzey akışı veya rüzgâr yoluyla akıp gitmesine engel olmak, suyun toprağa sızmasına zaman kazandırmak için yapılması gereken diğer bir uygulama şeklidir. 

 Kalıntı yönetimi toprak yüzeyinin çıplak halde kalmasını önleyecek şekilde bir önceki ürünün atıklarının yayılmasını, yeni ürünün bu atıklarla birlikte yetişmesini sağlama yöntemidir. Bu yolla yağmur suları toprağa sert damlalar halinde vurması önlenecek ve toprak yüzeyinde daha uzun süre tutulacağı için sızması sağlanacaktır 

Yüzey örtücü bitki topluluklarıözellikle eğimin yüksek olduğu alanlarda veya teras yamaçlarında toprağın su ve rüzgâr erozyonuna uğramasını, yağış anında suyun sele dönüşerek akıp gitmesini engellemek amacıyla yapılan bir işlemdir. Dar ve geniş yapraklı bitkilerde oluşan bitki topluğu suyun toprağa sızmasına zemin hazırlarken rüzgâr nedeniyle toz halinde uçup gitmesine engel olur

Münavebe aynı toprağa her sene farklı bir ürün ekilmesi diye tarif edilirken aynı yıl içinde farklı parsellere ekim ve hasat zamanları farklı olan ürünlerin ekilmesi şeklinde uygulan bir yöntemdir

Su yollarının çimlendirilmesi ile tarla sınırında bulunan dereleri çok yıllık bitkilerle ve çalılar yardımıyla su erozyonuna karşı koruma şeridi oluşturulur.

Su toplama yapıları kuraklık karsısında su toplamak için başvurulan diğer bir yöntemdir. Dere içlerinde değişik materyal yardımıyla basit yapılar oluşturularak yağışın yoğun olduğu dönemlerde fazla suyun oluşturulan küçük havuzcuklarda toplanması yoluna gidilir.

Aşırı yağış anında gelen suyun bir kısmını küçük havuzcuklara doğru yönlendirmek suretiyle su kaybı azaltılmaktadır

Bitkilendirilmiş Tampon şeritler yardımıyla hem su erozyonu hem de rüzgâr erozyonu önlemek mümkündür

Rüzgâr etkisine karşı önlemlerde sırasıyla:

Minimum Toprak işleme veya toprak işlemesiz doğrudan ekim tekniği yaygın hale getirilerek tarla yüzeyinde rüzgârın olumsuz etkisini azaltamaya çalışılmaktadır.

Bitki arıkları toprak yüzeyine serilerek rüzgârın hızı kırılmakta ve tarlanın belli bölgeleri veya eğimin %9’u aştığı alanlarda çok yıllık dar ve geniş yapraklı bitkiler yardımıyla yeşil alanlar oluşturulma yoluna gidilmektedir 

Tarla yüzeyindeki toprak parçacıklarını sıcak ve kuraklık etkisiyle toz haline gelmesini önlemek için Özel uygulamalar yapılmaktadır. Bunların başında da toprak işleme teknikleri yer almaktadır. Toprak işlemede kullanılan aletler, bunların uygulanma zamanları, işleme derinlikleri tarla yüzeyinde bir toz tabakasının oluşumunu etkilemektedir. Sürüm sırsında anız artıklarını topak yüzeyinde bırakmak, toprak tavını geciktirerek kesek oluşmasına imkân vermek, sürüm derinliği ile düz bir satıh yerine engebeli bir satıh oluşturarak rüzgârın hızını azaltmak istenmektedir.

Rüzgâr Perdeleri.

Buharlaşmayı azaltmak için zemin ve su yüzeyindeki nemli hava katmanının rüzgârla sürüklenerek yerine kuru havanın gelmesini engellemek gerekmektedir. Bu rüzgâr perdeleriyle sağlanır. Meralarda toprağa sızan suyu artırma gözleme, karık uygulamasıyla sağlanır. Ağaç ve çalılık bulunmayan açık engebeli bir arazide yeraltına sızan su miktarı 100 birim ise, Sadece tepeler ağaçlandırıldığında yeraltına sızan su miktarı 150-180 birime ulaşmıştır. Tepe ağaçlandırma, teraslama yanı sıra tarım veya mera alanının %6 sına koruyucu rüzgâr perdeleri uygulanınca yeraltına giren su 160-230 birime ulaşmaktadır.

Mera ve Tarım alanlarında uygulanacak sık ağaç ve çalılardan oluşan Koruyucu rüzgâr perdeleriyle

Sıcak mevsimlerde buharlaşma azaltılarak ürün veriminin arttırılması (Kışlık buğdayda yağışlı senelerde %15-20, yarı kurak senelerde %80-100, aşırı kurak senelerde %400-500 verim artışı elde edilmektedir. (Suss,1936))

Sulama yapılan tarım alanlarında, sıcak mevsimlerde kuru rüzgârların hızının kırılması, bitki su ihtiyacının azalması sebebiyle daha az sulama yapılması mümkün olmaktadır. (Ülke su kaynaklarının en büyük kısmı %74’ü tarımsal sulamada kullanılmaktadır)

İç Anadolu’da, kışın rüzgârla kar taşınması engellenir, karın geniş alana yayılmasıyla oluşan kar örtüsünün toprağın donmasını engellemesi ve kar suyunun yavaş erimesi gibi sebeplerle yeraltına sızan su miktarının arttırılması (ağaçlandırma ve rüzgâr perdeleri ile %400lere varan artış sağlanabilir. (Basov,1948))

Su hasadı teknikleri:

Romalılar döneminden beri bilinen ve uygulanan bir sistemdir. Yağmur suyunun tarlanın tamamında ürün yetiştirmeye yeterli olmaması halinde tarla, eğimi yönünde ikiye bölünür. Aşağıdaki parçaya ekim yapılırken yukarıda kalan parselin yüzeyi sıkıştırılarak düşen yağmur sularının aşağıda ekili alan akması sağlanır. Bu yöntemle ekili alana düşen su iki katına çıkacağından verimde de belirgin bir artış sağlanacaktır. Günümüzde bu sistem kurak iklime sahip ülkelerde değişik şekillerde uygulanmaktadır.

Sarnıçlar ise yarı kurak bölgelerde yağmur sularının evlerin çatılarında oluşturulan özel düzenekler ile evin altında veya yanında bulunan depolarda toplanmasıdır. Nitekim İBB belli büyüklükteki sitelerde sarnıç uygulamasını zorunlu hale getirdi. 

Meralarda münavebeli otlatma yoluyla mevcut meraların korunması, aşırı otlatma nedeniyle erozyona açık alan oluşturmasına izin verilmemelidir

Yetiştirme Teknikleri ve Çeşitler: Ölçmek Bilmektir. Genotip Karaktarizasyonundan önce Çevrenin Karaktarizasyonu yapılmalı Sonuç olarak yukarıda açıklamaya çalışılan konulara ilaveten kurağa dayanıklı çeşitler ve bitkiler geliştirilmelimesi yanında mevcut agronomi bilgilerimizin çiftçilerimiz tarafından yeniden usulüne uygun olarak uygulanmasını sağlayacak yayım faaliyetlerine başlamak gerekecektir. Çiftçilere “ölçmenin bilmek olduğu” anlatılmalıdır. Çeşit Karakterizasyonundan önce Çevrenin Karakterizasyonu yapılmadır. 

Yeni bitki türleri: Sahip olduğumuz Bioçeşitlilik çok geniş kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutularak, çevremizde bulunan bitkiler farklı işlemlere insan ve hayvan gıdası olarak kullanılabilir. Bu konu Bakanlık araştırma kurumlarında incelenmelidir.

Dayanıklılık kaynakları: En büyük güvencemiz, sahip olduğumuz genetik kaynaklarımızdır. Mevcut bitkilerimiz vakit geçirilmeden kuraklık testlerine tâbi tutulmalı ve kısıtlı su ile iktifa edebileceğine kanaat getirilenler, melezleme programlarına alınarak agronomik olarak öne çıkmış çeşitlerimize geri melezleme yöntemiyle aktarılmalıdır.

Adaptasyon: Yeni şartlara uyum sağlayacak çeşit modellerinin araştırılması ve değişikliklerden olumsuz etkilenmerini minimuma indirmek için Kışa mukavemetlerinin, Vernalizasyon isteklerinin, Gün uzunluğuna duyarlılıkları ile Erkencilikkarakterlerinin belirlenmesi yönünde çalışmalar hızlandırılmalı ve çiftçileri iklim değişikliğinin olumsuzluklardan korumak için behemahal Milli Çeşit Tavsiye Listesi hazırlanmalıdır.

GDO: Transgenik bitkiler konusu bir tabu olmaktan çıkarılmalı ve kurağa karşı bir katkı yapabilecekse tereddütsüz kullanılmalı 

Gen Düzenlemeleri: Moleküler genetikte çok hızlı gelişmeler kaydedilmektedir. Son yıllarda GDO uygulamalarından daha etkili olan CRISP-Cas9 (Gene editing) tekniği büyük gelecek vadetmektedir. 

Yeni genlerin üretilmesi: Yine moleküler teknikler ile mevcut olmayan bir gen kombinasyonu tasarlanarak uygulamaya konulabilir. İnsanlık 6000 yıl evvel Büyük Sahrada ve Orta Asya’da yaşayanların yaşadıklarını tekrar yaşamak zorunda kalmamalı.

Havza Projeleri: Ülkemizde büyük pazarlara yakın; fakat topoğrafa nedeniyle özel tekniklerin ve özel sistemlerin uygulanması gerekli olan yöreler mevcut. Bunlara en güzel örneği Ankara. Eskişehir, Bilecik ve Sakarya illerinde yer alan Sakarya havzası oluşturmaktadır.

Üretici Birlikleri ve Haller (soğuk hava sistemleri)

Yasalarımıza göre kurulmuş olan Üretici birlikleri isim olarak mevcut fakat uygulama olarak sahada yoklar. Yasanın öngördüğü işlemlerin üstesinden gelebilmeleri içi gerek uygulama ve gerekse finansman yönünden güçlendirilmeleri gerekli. Bu konuda Hollanda Üreticiler Birliği ile ABD deki Buğday Üreticileri Birlikleri örnek alınabilir. Hollanda modeli çalışacak işçi teminini de öngördüğü için daha uygun bir model olarak düşünülebilir. Bunun dışında Bizim Pancar Bölge Şeflikleri, Panko Birlik veya Tarım Kredi Kooperatifleri ile bağlantılı hale getirilerek uygulama ve finans konusu aşılabilir. Uzun vadede başarılı bir yapı oluşturulabilir.

Tarım Bilimleri Akademisi: Yeşilköy Millet Bahçesinde daha önce el konulan Yeşilköy araştırma Enstitüsünün Arazisinin iadesi ve Bitki Gen Kaynaklarında mevcut materyalin karaktarizasyon ’unu yapması 

Araştırmaların 100.yılı. Uluslararası Buğday Konferansı 

Kaynaklar:

  1. US EPA. 2011. Agriculture and Food Supply: Climate change, health and environmental effects.  April 14, 2011. http://www.epa.gov/climatechange/effects/agriculture.html
  2. IFPRI. 2009. Climate change impact on agriculture and cost adaptation. http://www.ifpri.org/sites/default/files/publications/pr21.pdf
  3. W.C. Lowdermilk Issued August 1953. Slightly revised August 1975. Reviewed and approved for reprinting August 1994. Conqest of The Land Through Seven Thousand Years
  4. Save The Soil With Contour Farming And Terracing. Circular 513.University of Illionis.Extension Service In Agriculture and Home Economics
  5. H. Tozluk 2008. Tarım ve Mera Alanlarında Rüzgâr Perdesi ile Meralarda Gözleme Çalışmalarının Su Kaynaklarını Geliştirmede Getirdiği Artılar.  Kuraklığa Hazırlık
  6. E. Karaç 2019. Türkiye Tarımının Teknik, Ekonomik ve Sosyolojik Analizi

Su Hasadı uygulamaları

Kontur sürüm örnekleri

Rüzgâr Perdeleri 

Rüzgâr Perdeleri

Şeritvari ekim ve farklı bitkilerin kullanımı

Farklı bitki, farklı olgunlaşma uygulamaları

Yazar
Fahri ALTAY

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen