Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu diyor ki;
“Şol gökleri kaldıranın,
Donatarak dolduranın,
‘Ol!’ deyince olduranın,
Doksan dokuz adı ile…”
Yine Oğullar şiirine şöyle başlamış;
“Vatan oğul… bayrak oğul… can oğul…
Sevmek nedir? Bunu bilen aşıklara Bismillâh…”
Burada “oğul” kelimesi var. Serkan Şen Bey şöyle açıklamış kitabında;
“Oğul, Eski Türkçe’de mutlak bir cinsiyet bildirmez. Nitekim oğlan ‘çocuk’ sözünü türeten oğul tabanı, Köktürk yazıtlarında kız oğul, ‘kız evlat’ ve urı oğul ‘erkek evlat’ şeklinde karşımıza çıkar… Araya girip bir teferruat verelim ‘oğlan’ sözü esnetilip kırpılarak ‘ulan’, ‘lan’ gibi hitaplara da kaynaklık etmiştir.”
Kilim dokuyanlara hangi gönül, hangi hatıralarla eşlik etti bilinmez.
“Kış günleri yaza ersin,
Kırk ince kız kilim sersin,
Bayındır Han şölen versin,
Kırk devenin budu ile.”
Sonra bir yürüyüş başlamış tuğlara gök araya araya;
“Bir tufan koptu Asya’dan,
Urum sele gark olacak” diye başlayan.
Ve bir dileğimiz olmuş;
“Alpler, Erenler, Başbuğlar,
Ardınca yürüsün tuğlar,
Yedi iklim, yüce dağlar,
Karış karış Türk olmalı.”
Ad vermişiz geldiğimiz yerlere. Seyhun, Ceyhun’u taşımışız, Hazar dalgalanmış bulunduğu yerlerde. Bileyci Baba gezmiş karış karış, Bilecik demişiz. Bir beyimiz gezmiş nehri başlangıcından sonuna kadar adını vermiş, Porsuk demişiz. Ahı dağlarımız olmuş. Akça Koca durmuş bir yerde. Emir Ali demişiz, sonra nedense İmralı olmuş.
“Ahi Mes’ud, Ahi Mes’ud,
Can mülkümün şâhı Mes’ud,
Arşa değmiş olsa gerek,
Ahilerin âhı Mes’ut.”
Ahi Mesud’da Etimesgut olmuş meselâ.
Ama bilmişiz ki;
“Yer, gök, deniz tükenir,
Oğuzda er tükenmez,
Oğuzda er tükense,
Âlemde şer tükenmez.”
Serkan Şen Bey de yazmış;
“Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz’un son sözleri ‘Tanrı’ya borcumu ödedim şeklindedir… Bir Kağan, yani yönetici Tanrı’ya borcunu nasıl öder?… Yönetilenin hoşnutluğu nasıl sağlanır? … Kutadgu Bilig’de bunun cevabı şöyle verilir. ‘Birincisi ülkende parayı değerli tut, yarınları düşün; ikincisi halka doğru kanunla muamele edip birinin diğerine zulmetmesine müsaade etme, üçüncüsü -sınırlar da dahil- bütün yolları güvenli tutup eşkiyaları temizle.”
“Şu yeryüzü er meydanı” demiş Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu meydanları sayarken.
“Bak neler var dünlerinde,
Acı, tatlı günlerinde,
Dumlupınar önlerinde,
Mehmetçikten sor meydanı.”
Atalarımız kar ve soğuğu anlatmak için tumlığ, tumlug kelimesini üretmişler. Buz gibi pınar, soğuk pınar demekmiş efendim Dumlupınar.
Türk, bitti demeden bir şey bitmez, zira;
“Kabuklardan öze akın,
Haberi ucunda okun,
O beklenen doğum yakın,
Karnı burnunda gecenin.”
“Kut’un işareti bilgidir… Cesaret yalnızca gerek şart hükmündedir… Bilgelik, alplıktan önce gelir…Bilge sözünün hükümdara ad, vezire lakap olduğu devirler… Bilgi, bilmişlikten sıyrılıp bilgelikle değer görür…”
Her günümüz Kut’lu olsun inşallah…