“Aklın ucu değer hiçe;
Yol ararım içten içe.
Kâinat uyur sessizce,
Ben hep seni düşünürüm.”
Abdurrahim Karakoç Ağabey İzmir’de çıkan gazetede deli- dolu yazan bir vatandaşa iki şiir gönderiyor. O da bir mektupla cevap veriyor “Ben senin şiirlerini gazeteye koymuyorum. Eğer sen bu şiirlerden her sayı bir tane gönderirsen dergi çıkaracağım” diyor. Ve dergi çıkıyor.
Mektuba cevap veren Kemal Fedai Coşkuner. Çıkardığı derginin adı da Fedai. Beş, altı sayı sonra da altmış bin satmaya başlıyor. Hatta bir defasında rahatsız olduğu için şiir gönderemeyince “beni mahvettin” diyor Kemal Fedai Bey. Bir çok mektup gelmiş dergiye.
Mihriban şiirini de 1960 yılında yazmış Abdurrahman Ağabey.
Mihriban’ı sorunca sanki şu dörtlüğü ile cevap veriyor;
“Gerçeğin hayâlden en bariz farkı
Uzağa atarsın, yakına düşer…
Öyle günler, öyle simalar var ki
Unutmak istersin, aklına düşer.”
“Unutursun Mihriban’ım” şiirini Mahir İz Hoca’ya okuyorlar. Son kıtası şöyle şiirin;
“Düzen böyle bu gemide;
Eskiler yiter yenide.
Beni değil, sen seni de,
Unutursun Mihriban’ım”
“Bundan sonrası var mı?” diye soruyor. “Yok” cevabını alınca “Allah’a şükür. Benim beş yüze yakın Arapça ve Farsça, Fransızca ve İngilizce’den unutmak üstüne aklımda kalan şiirler var. Hepsi oldu da insana kendi kendini unutturan bundan başka şiir yok” demiş. “Eğer o kıtadan sonra bir kıta daha yazsaydı, getirir gözünü oyardım onun” diye de ilave etmiş. Bu şiiri de bir hafta bütün sınıflarda okumuş.
Şiirlerinin hepsini seviyor tabi ama Tut Ellerimden şiirini bir başka seviyor Abdurrahim Karakoç.
“Sırat’tan incedir sevda köprüsü
Beraber geçelim tut ellerimden.
Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü
Beraber uçalım tut ellerimden.
Gönüldeki birlik kalkandır dışa
Aldırma ayaza, yele, yağışa
Giden ilkbahara, gelecek kışa
Beraber göçelim tut ellerimden.
Birleşmek üzredir şafakla gurûp
Korku beklenilmez kapıda durup
İster zehir olsun, isterse şurup
Beraber içelim tut ellerimden.
Çağır hayallerin en ötesini
Yakından duyarsın aşkın sesini
Sonsuz mutluluğun penceresini
Beraber açalım tut ellerimden.
Hatırla kaybolan hatıraları
Elmastan ışıklı, altundan sarı
Zaman tortusundan işte onları
Beraber seçelim tut ellerimden.
Şüphe “başlangıç”tır, karar “nihayet”
Zamanı zamana etme şikayet
Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet
Beraber kaçalım tut ellerimden.”
Bir gün Maraş’ta Millî Eğitim’de oturuyorlar, Şevket Bulut’ta var. Sohbet ederlerken Aşık Veysel’de oraya geliyor. 1970 lerde oluyor bu hadise. Biraz konuşuyorlar, “burada da bir şair var” deyince bir şiir okumasını istiyor Aşık Veysel. Şiir bitince kalkıp Abdurrahim Ağabey’e sarılıyor. “Allah’ıma şükürler olsun. Bu saha boş kalır diyordum, ne boş kalması, dolmuş taşmış” diyor.
Hasan’a Mektuplar Abdurrahim Karakoç Ağabey’in ilk şiir kitabı. Aynı zamanda Fedai Yayınlarının da birinci kitabı.1965 yılında yayımlanmış. İlk baskı, ikinci baskı onar bin adet.
Kapağını da Abdurrahim Ağabey yapmış. “Postacı” şiirini koymuş, o da kendi el yazısı.
“Eylen bir haber ver, acele gitme
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Yok deyip de beni perişan etme
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Tel çekmiştim giden ayın üçüne
Cevap gelmez korku düştü içime
Karıştır çantayı bir bak içine
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Uykumu dağıtan korkulu düşler
Gün biten her gece yeniden başlar
Bir “evet” dünyayı bana bağışlar
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Hiç haber çıkmadı geçti on pazar
Beklerim saatler yıl kara uzar
Zarfının üstünde KARAKOÇ yazar
Sevgilimden bir haber var mı postacı?”
Yine altında “Yalnız Ağaç” ifadeli imzası var.
“Rüzgâr eser ilden ile
Sağlıkta bitmez bu çile.
Vardan öte, yokta bile
Ben hep seni düşünürüm.”