Bu yazımızda; Ünlü tarihçimiz İbrahim Kafesoğlu tarafından 1964 yılında “Türk Kültürü” dergisinde çıkan bir yazıdan bölümler aktarıyorum. Büyük tarihçimiz 1960’lı yıllarda yani bundan 59 sene öncesinden Milliyetçilik ve Materyalizm karşılaştırmasını yaparak o günlerden bu günlere ışık tutuyor. İlgi ile okunur diye düşünüyorum.
“… Türkiye’de milli eğitim ve öğretimin aksaması, tarihin hor görülmesi, yaşayan Türkçemizin kararsız bir yolda olması, güzel sanatlarda, Türk zevkine aykırı bir takım garibelerin meydana çıkması, roman, hikâye, tiyatro eserleri sahasında milli vicdanı yaralayan karalamaların edebiyat sahasına sürülmesi, aile mahremiyetinin sokağa dökülmesi vb şekillerinde belirmeğe başlayan, Türk milletinin yanlış, tehlikeli yönlere çevrilme istidadının hep bu, Türk ruhuna aykırı yabancı fikir cereyanlarının eseri olduğu muhakkaktır. Bunların, tam bir birlik halinde, milliyetçilik fikir sistemine hücumları ve milliyetçiliğin malzemesini teşkil eden milli kültür unsurlarını tahribe çalışmaları pek dikkate değer bir hadisedir ki, içinde çırpınmakta olduğumuz hüzün verici keşmekeşin asıl sebebi de budur.”
Kafesoğlu; Milli şuurun yeteri kadar alınamaması sonucu zararlı fikirlerin yayılmasının daha kolay yer bulduğunu belirtmekte piyasayı saran zararlı fikirlerin yayılması daha çok olmakta olduğunu belirtiyor.
“… Biz en kısa ifadesiyle, insan için, kendi milletini sevmekten ibaret tabii psikolojik bir temayül olan ve millet realitesi mevcut oldukça yaşayacağı muhakkak bulunan milliyetçiliğin, toplumun ıstıraplarını dindirmeğe muktedir şartlara sahip bulunduğu, ilimde ve teknikte hamleler yapabilmenin dahi milliyetçilikle mümkün olduğu, zira bütün medeni ve teknikçe üstün milletlerin aslında milliyetçi toplumlar teşkil ettiği kanaatindeyiz. Türkiye’ye de sızmaya çalışan bazı fikir cereyanları cemiyet denince şuursuz kütleler kasdetmekte, halktan bahsederken “yığın” tabirini kullanmakta, cemiyeti menfaat ortaklığının meydana getirdiği insanlar grubu saymakta ve toplumun yaşaması için iktisadi münasebetlere başta yer vermektedirler. Biz ise, “cemiyet” deyiminden, karşılıklı hak ve vazifelerini müdrik, hareket serbestliğine sahip, birbirine dil, tarih rabıtalariyle bağlı, aralarında sevgi ve saygının hâkim bulunduğu hür fertlerden kurulu toplumu anlıyoruz. Ve cemiyetin, şuur birliği ve ruhi bağlılığın; elemde, sevinçte, işte ve ülküde iştiraki yarattığı bir bütün olduğunu, iktisadi münasebetlerin tanzimi ve toplum yararına işliyebilmesini sağlamak bahsinde yine de milliyetçilik fikrinin zaruretini kabul ediyoruz.”
Kafesoğlu Hoca; Toplumların ancak milliyetçi fikirlerle gelişebileceğini, ancak milliyetçilik sayesinde sevginin, saygının topluma hâkim olabileceğini belirtiyor. Dün olduğu gibi bugün de aynı fikir ve düşünceler geçerliliğini koruyor.
Toplumların tıpkı insanlar gibi olduğunu, nasıl insan vücudundaki organlar birbirini desteklerse, toplumların da buna benzediğini belirtiyor.
“… Çünkü toplumun fonksiyon ve çalışma tarzı bakımlarından insana benzetilmesi tabii sayılmıştır. İnsan nasıl fiziki teşekkülat itibariyle bir bütün ve vücut organlarının birbirini destekleyici ve tamamlayıcı faaliyetleriyle bir ahenk teşkil etmekte ise, toplum da fertlerden meydana gelen dış yapısı, his, akıl, muhakeme, hafıza mahsulü olan ve “kültür” sözü ile ifade edilen manevi faaliyetleriyle ahenkli bir bütündür. İnsanın el, ayak, kalb, dimağ vb gibi uzuvlarına karşılık cemiyetin de dil, tarih, edebiyat, sanat, fikir, felsefe adlı organları vardır. Nasıl bir insan uzuvlarının umumi heyetiyle diğer insanlardan farklı ise, bir toplum da kendine mahsus olan dil, tarih, sanat vb den mürekkep ictimai unsurlarıyla diğer cemiyetlerden ayrılı ve her cemiyette bu sosyal unsurların toplumu “milli kültür” dediğimiz manevi faaliyetler birliğini meydana getirir. Bir vücudun serpilmesi için beslenme ve bakım gerekir. Bunun gibi cemiyetin ilerleyip yükselmesi de milli kültür unsurlarının, anlaşma ve uzlaşma halinde ve yekdiğerini ikmal eder şekilde geliştirilmesine bağlıdır.”
Kafesoğlu Hoca; Nasıl insan vücudu hücrelerin sağlam ve sıhhatli olmasıyla sağlam ve sağlıklı olabileceği gibi, toplumların da bireylerin sağlam, sıhhatli, bilgi, görgü ve milli şuurla yüklü olması gerektiğinin önemine dikkat çekiyor. Ve yapılması gerekenler konusunda da ipuçları veriyor.
“O halde, uzviyetteki hücrelere tekabül eden fertlerden kurulu cemiyetlerin sağlam ve sıhhatli olabilmesi için fertlerce gösterilecek faaliyetlerin –tıpkı vücuttaki hücrelerin organik vazifeleri gibi- toplum çerçevesinde, ahenkli ve birbirini tamamlar şekilde cereyan etmesi zaruridir. Keza hücreleri canlı tutmak ve uzuvları geliştirmek maksadiyle nasıl korunma ve beslenme çareleri aranıyorsa, cemiyetin muhafazası ve yükselmesini sağlamak bakımından da tabiatiyle, fertlerin bilgi ve görgülerini artırmak ve zekâlarını işletmek gerekir ki, bu çalışmalar, kültür faaliyetlerinden başka bir şey değildir. Her cemiyet dil, tarih, fikir, felsefe, edebiyat, sanat itibariyle müstakil bir ünite teşkil ettiğine göre, fertlerin yetiştirilmesi konusundaki bu faaliyet sahasının milli kültür olacağı kendiliğinden anlaşılır….”
Kafesoğlu Hoca; Komünizmi veya materyalist felsefeyi ileri sürüp iddia edenlerin bu görüşlerin ve birçok fikrin, saf insanları aldatmak maksadı ile ileri sürüldüğü kanaatindedir. Onların görüşlerinin birçoğu görünüşte doğru gibidir.
“Materyalistler ferdiyetçiliği müdafaa ederler ve bunu, hürriyet parolasından hareketle, fertlerin tam hareket serbestliğine sahip olmasını temin gibi zahiren cazip ve kolay inanılır açıdan ele alırlar. İddialarına göre bir memlekette hürriyetleri kısıtlayıcı mevzuat bulunmamalı, herkes düşüncesinde ve fiiliyatında tamamiyle hür olmalıdır. Bu mealdeki söz ve yazıların safdilleri avlamak için yem olarak kullanıldığı üzerine dikkati çekmek lüzumuna kaniiz. Çünkü, maksat, insan haklarının korumak değil, fakat gerekli kanun hüküöleriyle tahditli cemiyet nizamını sarsarak tedricen toplum yapısını inhilale uğratmaktır.”
Kafesoğlu Hoca; Toplumların ancak milliyetçilik fikri etrafında bütünleşen şahsiyete önem verilmesi gerektiğini, milli birliğin de ancak bu şekilde sağlanabileceği kanaatindedir. Materyalistlerin (Marksist-solcular) bu yüzden toplum içinde insanları şahsiyetsizleştirme ve onları bir “yığın” olarak görme eğiliminden bahseder.
“… Milliyetçilik düşüncesi, ferdi insanî vasıflarla bir arada gören çağdaş şahsiyetçilik taraftarıdır. Şahsiyetçilik kabuk değil, öz; sayı değil, keyfiyet ifade eder. Ferdiyetçilikte toplumdan, birbirinden ayrı kum tanelerinin meydana getirdiği neviden “yığın”lar kasdedildiği halde, şahsiyetçilikte, manevi muhteva ve kültür yolu ile birbirine kenetlenmiş insanlardan mürekkep cemiyetler anlaşılır. Esasen her cemiyet müstakil bir bütün, bir milli kültür birliği teşkil etmesi sebebiyle bir şahsiyet olduğuna göre, şahsiyetli kimselerden kurulu bir toplumun meydana gelmesi fertlerin milli kültürden feyiz almalarına bağlıdır ki, bu beslenme ne kadar kuvvetli, iyi, derin ise, cemiyet de o derece sıhhatli, kudretli ve sarsılmaz olur. Milliyetçiliğin büyük ehemmiyetle sarıldığı milli kültürü işleme ve yayma faaliyetine materyalistlerin niçin karşı koydukları ve milli kültürle ilgili tarih, dil, sanat, ahlak, din vb’ne ne için hücum ettikleri herhalde şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Zira onlar, fertleri şahsiyetin aşıladığı yıkılmaz güçden uzak tutarak birer robot haline getirmek suretiyle toplumu çöktürmek için önce fertleri şahsiyetsizleştirmek gerektiğini, bu sebeple de fertlere şahsiyet veren milli kültür unsurlarını zayıflatmak icap ettiğini bilmektedirler. Bu durum, toplumun tarihi karakterine uygun maneviyatından doğan ve şahsiyeti ile beslenen milli kültürün müdafaası bakımından milliyetçi gençlere ne kadar ağır mes’uliyet düştüğünü gösterir.”
Hoca’ya göre Milliyetçilik birleştirir, bütünleştirir. Toplumu ise bölünmez bir bütün olarak kabul eder. O halde Milliyetçilik üzerinde yürümek gerekir.
“Milliyetçilikte fertler arasında ayrımlar yapılmaz, imtiyazlara müsaade edilmez, hiçbir kimse toplum nimetlerinden mahrum bırakılamaz; aksine, herkesin cemiyet yararına faaliyete sevkine, karşılıklı faydalanmayı sağlayan toplum nizamını korumaya ve devam ettirmeye çalışılır.”
“Her şeyden evvel cemiyeti bölünmez bir bütün kabul eden milliyetçilik ise iktisat, gaye değil, fakat sadece, toplumu rahata ulaştırmaya yarayan bir vasıtadır. Bu sebeple milliyetçilikte iktisat içtimai adalet esasında düzenlenir ve fertlerin kendi kabiliyetleri ölçüsünde ve kanunlar dairesind elde ettikleri kazanç alın teri olarak hürmet görür. Çağdaş toplumlar birer milli cemiyet halinde geliştiklerinden milliyetçi iktisat görüşü milli ekonomi fikrine istinat eder.”
“1-Materyalistlerce ileri sürülen görüşlerin hepsi, ilmi ve felsefi bakımdan, eskimiş, geride kalmış, itibardan düşmüş fikirlerdir. 20. Yüzyıl ortasında hiçbir toplum, kendi arzusu ile, bu fikirleri kabul ve tatbik edemez.
2-Milliyetçilik her cephesiyle çağdaş, ileri, topluma selamet istikametini gösterecek fikir unsurlarını sinesinde toplayan, cemiyetin kuruluş, oluş ve yükselişinde rol oynayan tatbiki bir düşünce sistemidir. Kurtuluş arayan toplumlar milliyetçilik izinde yürümeye mecburdurlar.[1]”
İbrahim Kafesoğlu gibi bir ünlü tarihçimiz, tarihi bir bakış açısı ile bundan yaklaşık 60 sene öncesinden sanki bu günleri anlatmaktadır. Hocanın ortaya koyduğu fikirler ve teşhisleri bı gün içinde geçerlidir. Hoca sanki bu günleri yazmıştır. Bu yüzden geçmişte yaşamış büyüklerimizin görüş ve düşünceleri ile olaylara bakış açılarını görmek ve anlamak durumundayız. Geçmişe takılıp kalmadan, geçmişimizden dersler çıkartarak ve geçmişimizden hız ve ilham almalı ve ileriye doğru emin adımlarla ilerlemeliyiz.
[1] “Milliyetçiliğin İlmi Temelleri”, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Türk Kültürü Dergisi, Ankara Haziran 1964, Sayı 20, S: 2-7