Elif Ekin AKŞÎT
1908 sonrasında Osmanlı imparatorluğunda ortaya çıkan feminizm son yirmi beş yılda akademik çalışmalara konu olmaya başlamıştır (Toprak, 1986; 1988; Demirdirek, 1993; Çakır, 1994). Osmanlı feminizminin muhafazakârlık, sosyalizm ve özellikle milliyetçilik ile ilişkisi ise ancak son zamanlarda gündeme gelmektedir (Akşit, 2010b; 2008). Müslüman ve Gayrimüslim feministlerin katkıda bulundukları yayınlar[1] şimdi olduğu gibi ayrı ayrı değil de milliyetçilik başlığı altında birlikte incelenirse, feminizmin kadınlar için açtığı alanların milliyetçilikle biçimlenmesini tasvir etmeye adaydırlar. Bu makale ise bu geniş projenin sadece küçük bir kısmını gerçekleştirmekte, ilk kadın romancı olarak bilinen Fatma Aliye’nin (1862- 1936) bazı yazılarını inceleyerek, II. Abdülhamit döneminde (1876-1908), yani İkinci Meşrutiyet öncesi yayımlanmış olan Hanımlara Mahsus Gazete dergisinin Osmanlıcılık ve milliyetçilik ile ilişkisini analiz etmeyi amaçlamaktadır.
Tanzimat döneminin önemli devlet adamlarından Ahmet Cevdet Paşa’nın (1822-1895) kızı, yine bu dönemin önemli aydınlarından olan Ahmet Mithat Efendi’nin (1844-1912) ise öğrencisi olan Fatma Aliye günümüzde giderek artan bir ilgiyle karşılanmaktadır (Canbaz, 2005; 2010; Kızıltan, 1990). Bir yandan muhafazakârlığın, özellikle de feminizmin İslamî türevlerinin mümkün olup olmadığı sorusunun peşinden giden yazarların ve okurların ilgisini çekerken, diğer yandan feminizmi sorgulanmaktadır (Barbarosoğlu, 2008; Canbaz, 2005: 14; Bekiroğlu, 1998: 386; Fatma Aliye ve Mahmut Esat, 2007: 51-55; Findley, 1995a; 1995b). Onunla ilgili eserlerin birçoğu Aliye’nin feminist saiklerle hareket ettiği sonucuna varmaktadır? Ondokuzuncu yüzyıldaki seçkinci, kısmen ırkçı ve batı-merkezci feminizmle mücadele ederken kadınların kamusal hayata katılımı, evliliğin sorgulanması gibi konularla meşgul olan Fatma Aliye, feminizm kelimesini batı feminizmiyle özdeşleştirse – ki batılı feministler de öyle yapıyorlardı – ve bu yüzden kendisi için feminist tanımlaması yapmasa da pek âlâ da feminist mücadelenin içinde yer almıştır. Hatta Aliye’nin feminizmi ancak yeni yeni ortaya çıkan üçüncü dünya feminizmleri için bir ilham kaynağıdır ve bu ilhamın etkisi Aliye üzerinde çalışıldıkça ortaya çıkacaktır. Fatma Aliye’nin İslamcı mı milliyetçi mi olduğu muamması da özellikle Ondokuzuncu yüzyılda milliyetçilikte fazlasıyla iç içe geçmiş olan feminizminin daha iyi anlaşılmasıyla çözülebilir. Bu yazıda, Fatma Aliye’nin İslam’la bağdaştırdığı – ve günümüzde muhafazakârlıkla milliyetçilik birbirinden tamamen ayrılabilirmiş gibi İslamcılığa yontulan – fikirlerinin gerçekte milliyetçiliğe bir alternatif oluşturup oluşturmadığını, özelde Aliye’nin Osmanlıcılığını ve genelde Osmanlıcılığın milliyetçiliğini sorunsallaştıran bir perspektifinden değerlendireceğim.
Feminizm, Milliyetçilik ve Basın
Milliyetçilik ve feminizmin birbirinden kolay ayrılmayan kavramlar olması (West, 1997), kendisini var olan literatürde en iyi milliyetçiliğin annelik söyleminin uzun süre feminist kadınlarca da benimsenmiş olması olgusunda ortaya serer (Ailen, 2005: 161-162; Baron, 2000; 2005; Najmabadi, 1997a, 1997b; Baydar, 2002; Sklar, 1993; Sinha, 2000; Sen, 1993; Bagchi, 1990; Blom, Hagemann, Hall. 2000; Jayawardena, 1986; Yuval-Davis, Anthias, Campling, 1989; Yuval-Davis, 1997; Kandiyoti, 2000: 491-494; 1991;Walby, 2000; Chatterjee, 1990).[2] Milliyetçilik ve kadınlara dair önemli tartışmalardan biri kadınların uluslaşma sürecinde kenara itilip ezildikleri mi (Enloe, 2000; Walby, 2000), yoksa uluslaşma sürecini bizzat kendi elleriyle mi inşa ettikleri meselesidir (West, 1997: xi-xxxvii). Birçok meselede olduğu gibi burada da önermelerin ikisi de doğrudur. Küresel bağlamda, genelde kadınlar ve özelde feministler bir yandan oy hakkı, devlet yönetimine katılım gibi siyasetin yaygınlaşmasının araçlarından biri olan milliyetçi süreçleri destekler hatta kendi mücadelelerini milliyetçi mücadelenin bir parçası kılarken, diğer yandan iktidara geldiklerinde eski sistemi kadınların aleyhine sürdürmeye pek meraklı olan milliyetçi elitler tarafından dışlandılar. Bunda şaşırtıcı bir taraf yoktu aslında, feminizmin tüm kadınlan içermeye açık söylemiyle milliyetçiliğin tüm diğer milletleri ve diğer gayrı-milli emelleri dışlamaya meraklı söylemleri hikayenin en başından beri çelişmekteydi. Ama feminizmin kapsayıcı ideallen bir yandan da milliyetçiliğin daraltıcı söylemleriyle şekillendiğinde daha elde edilebilir bir hal alıyordu (West, 1997). Bu yazının ilerleyen sayfalannda geri dönülecek önemli bir nokta milliyetçiliği besleyen gelişmelerin arasında basın (Anderson, 1991) gibi feminizmin de yer aldığıdır (West, 1997). Kadın dergileri konusunun bu yüzden milliyetçilik analizinin göbeğinde bir konu olması kaçınılmazdır. İşin şaşırtıcı tarafı, örneğin Osmanlı kadın hareketiyle özdeşleşen Kadınlar Dünyası(1913-1921) dergisinin hikayesinde olduğu gibi var olan analizlerin şimdiye kadar bu bağlamda ancak çok kısıtlı olarak okunmuş olmasıdır (Çakır, 1994; Akşit, 2002). Halbuki dergi, feminist hareketleolduğu kadar milliyetçi hareketle de özdeşleştirilebilirdi (Akşit, 2002). Ama bu özdeşimi daha iyi anlamak için belki de bir yirmi sene geri gitmek, basın, milliyetçilik ve feminizmin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilişkisine daha görünür olmaya başladığı andan itibaren bakmak gerekir. Bunun için de – her ne kadar, mesela Mısırlı kadın dergileri de aynı dönemde çıkmaya başladıysa da[3]– Hanımlara Mahsus Gazete (1895-1908) iyi örneklerden biridir.
Hanımlara Mahsus Gazete gerek ilerici ve gerekse muhafazakâr çevrelerde muhafazakâr bir dergi olarak bilinir. İslami bir çerçevenin, örneğin sosyalist bir çerçevede olduğu gibi feminizmle milliyetçiliğin eşgüdümü denklemine bir çeşitlilik getireceği beklenebilir. Ama birinci durumda olduğu gibi (Akşit, 2008) İkincisinde de bu alternatif gelişmemiştir. Örneğin bu derginin önemli yazarlarından olan ve feminist gayelerle uyumluluğu muhafazakârlığının derecesiyle ölçülemeyecek olan Fatma Aliye, bu dergideki yazarlığı aracılığıyla batı feminizmiyle cebelleşmiş, ama doğu ve batı milliyetçiliklerini birbirinden ayırt etmemiştir (Abu-Lughod, 1998a). Batı milliyetçiliğiyle baş etmenin tek ve pek çetrefilli yolunun kendine özgü milliyetçilikler geliştirmekten başka bir şey olmaması (Chatterjee, 1993, 2004) gerek Fatma Aliye’nin gerekse daha sonraki feminist kuşakların kaderini de elbette belirlemiştir.
Basın, milliyetçilik ve feminizm üçlüsünün buluştuğu, batı milliyetçiliğinin yöntemlerini kullanarak ona direnmenin gerçekleştirildiği en başarılı stratejilerden bir tanesi geçmişin yeniden icadıdır. Basın yoluyla bilinen geçmiş yeniden ve milliyetçiliğe daha uygun olarak yazılır (Hobsbawm, 1992; Huyssen, 2003). Almanların Cermen (Teutonik) şövalyeleri, Ziya Gökalp’in (1876-1924) eski Türkleri keşfi bu stratejinin örnekleridir. Daha az bilinen – ama daha çok kabullenilmiş olan – ve ilerleyen bölümlerde ayrıntısıyla göreceğimiz bir örnek Yeni Osmanlılar’m Asr-ı Saadet’i yeniden keşfidir. Feminizmin bu stratejiyi kullanışı hakkında elimizde akademik bir analiz bulunmamaktadır. Halbuki Fatma Aliye Yeni Osmanlı düşüncesine paralel bir şekilde İslami figürleri geçmişten gününe taşıyarak modem kavramların muhafazakâr çerçevelerde yeniden sunulabilmesini sağlamış, bunu basın yoluyla yaparken de milliyetçiliğin ve feminizmin en kristalize örneklerini birbiri ardına sunmuştur (Fatma Aliye, 1895: 3). Bu makalede Osmanlı İmparatorluğumda feminizm, milliyetçilik ve basın üçlüsünün ve Hanımlara Mahsus Gazete ve Osmanlıcılığın tanıtımından sonra bu geçmişin icadı stratejisinin ayrıntıları üzerinde durulacaktır. –
Osmanlı İmparatorluğu Örneği
İlk gazete Takvim-i Vekayi’den başlatılan Osmanlı basın hayatı – halbuki sırf Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kendisi bile bu tarihten önce iki gazeteye önayak olmuştu – İkinci Meşrutiyet’e kadar, toplam gazete ve dergilere her yıl birkaç tane daha eklenerek devam etti (Akşit, 2005, bölüm 4). 1876’da çok sayıda derginin aynı anda yayınlanmasıyla yeni bir seyir izlenmeye başladı.
Yeni teknolojiler var olan söylemleri dönüştürürken, gazete ve dergiler daha yaygın bir erkek kalabalığına değil de kadın ve çocuklara da doğrudan ve çok daha yaygın bir biçimde hitap etmeye başlamıştı. Aslında kadınlar ve çocuklar matbaa teknolojilerinin de önemli parçalarıydılar, ufak parmaklan sebebiyle matbaalarda yaygın olarak istihdam ediliyorlardı.3 Kadın dergileri de kadınları yazar olarak da istihdam ediyorlardı ve çeşitli dergilerin verdikleri ilk ekler dışında (1869 senesinde Terakki’den Terakki-i Mukadderat) ilk kadın dergisi Hanımlara Mahsus Gazete’ydi.
Birinci Meşrutiyet döneminde çıkmaya başlayan dergilerin birçoğu kısa zaman zarfında sona erdi ama Abdülhamit döneminde yeni dergiler de çıkmaya başladı. Bunlardan biri olan Hanımlara Mahsus Gazete 612 sayısıyla (Bekiroğlu, 1998: 262) Osmanlı yayın hayatının uzun soluklu dergilerinden bir tanesi oldu (1895-1908). İkinci Meşrutiyet döneminde Hanımlara Mahsus Gazete bayrağı kadınlarla ilgili pek çok yeni gazete ve dergiye teslim ederken bu devir diğer konularda yayımlanan gazete ve dergilerde de görülecek, daha önce tecrübe edilmemiş bir çeşitlilikle basın hayatı canlanacaktı – yedi yüz yirmi iki Türkçe, yetmiş Rumca, altmış yedi Ermenice, kırk dokuz Fransızca ve kırk iki Fransızca-Türkçe dergi (Oral, 1968: 215,42, 44, 98-120, 121, 126; Akşit, 2005: bölüm 4).
Matbaanın kullanılmaya başlaması ve tek bir dil arayışı milliyetçiliğin önemli tetikleyicilerinden biri olmuştu (Anderson, 1991). Takvim-i Vekayi’den önce ve sonra, Osmanlı devleti bu sorununu çok-dilli gazeteler yayınlayarak hallediyordu; Osmanlıcayla beraber Rumca, Arapça ve Ermenice de devlet gazetelerinde yer buluyordu. Ne var ki, bağımsız gazete ve dergiler basın teknolojilerine geçişe ilişkin soranları, örneğin sadece Osmanlıca kullanarak da çözemiyorlardı. Uzun cümle yapısı ile kurulan, geniş kitlelere hitap etmeyebilecek bir kelime dağarcığına sahip olan ve noktalama işaretlerine yer vermeyen Osmanlıca, Şinasi ve Ahmet Mithat Efendi gibi gazeteciler öncülüğünde yeni bir dile dönüştü (Fuat, 1999; Oral, 1968; İbrahim Şinasi, 1303; 1311).
Yazılı Osmanlıcayı yeni ve daha popüler bir dil olarak biçimleyen bu gazeteci-yazar ekibi Yeni Osmanlılar’dan başkası değildi. Yeni Osmanlılar Tanzimat bürokrasisinin içinde yer almak üzere yetiştirilmiş ama söz konusu devlet kadrolarından dışarı itilmişlerdi. Söz konusu kadrolara Âli ve Fuat paşalara ve onların batıcılık anlayışına sadık kimseler doldurulurken, -dışarıda kalan iyi yetişmiş Yeni Osmanlı ekibi de kendilerine basın alanında yer buldular. Daha doğrusu bu yeri, kendileri yarattılar. Tanzimat bürokrasisinin körü körüne batıcılığım eleştirirken tefrika halinde basılan tercüme romanlar yoluyla Avrupa kültürünün imparatorluğa doğrudan tesir etmesine de aracı oldular, ama bu tesirin gerçek bilgiye dayanmasını sağladılar. Aynı zamanda, alternatif bir kimlik arayışı içerisinde, bir yandan meşrutiyeti savunur, Tanzimat bürokrasisinden daha ilerici olduklarını kanıtlarken diğer yandan da İslam’ın yeniden keşfinin yolunu açtılar, ilericilik arayışlarına bu yeniden keşfettikleri İslam’ı aracı kıldılar (Mardin, 1998; 1992; Akşin, 1992). İlericiliklerinin bir kısmını da kadın haklarının savunuculuğu oluşturuyordu. Örneğin Namık Kemal kadınlar ve aile düzeninin değişmesi gerekliliği ile ilgili pek çok yazı kaleme aldı, bu yazılarda da kendisine ve içinde bulunduğu gruba kurtarıcı roller biçti (Özün, 1938: 88).
Yüzyıl dönümünde Orta Doğu’da yaşayan kadınlarsa bir yandan milliyetçiliğin oluşum süreçlerine katkıda bulunuyor bir yandan da kendi söylemlerini oluşturmaya çalışıyorlardı. Yani vatandaşlık, seçme ve seçilme haklan, çok-eşliliğin kalkması gibi konulan düzeltmeyi amaçlarken aynı zamanda milliyetçi projelere de katkı sağlıyorlardı (Fay, 2008: 3, 5; 2003: 77-100). Örneğin, ilerleyen sayfalarda da görülebileceği gibi, Hanımlara Mahsus Gazete bir yandan Yeni Osmanlılar’ın çizgisinde geçmişte yeni bir İslam tahayyül ederken – mesela daha önce üzerinde durulmamış kişi ve kavramların tekrar altını çizerken – bir yandan da Yeni Osmanlılar’ın tüm feminizmleriyle soyundukları kurtarıcı rolün kadınların kendi kaderleri üstündeki belirleyiciliklerini etkileyip etkilemeyeceğini tartıyordu.
Kadınlar için yeni modeller bulmanın iki anlamı, yani Hanımlara Mahsus Gazete’nin de içinde bulunduğu “ciddi” kadın dergilerinin çifte bir sorumluluğu vardı: Okuma yazma ve sağlık kampanyaları, dinin batıl taraflarının sorgulanması, rasyonel bir dünya görüşünün yaygınlaştırılması, eş tahakkümünün azaltılması, temizliğin altının, çizilmesi gibi alanlarda milliyetçilerle beraber çalışıyorlardı. Öte yandan kadınların sorunlarıyla doğrudan uğraşan kadınlar velayet, boşanma, vatandaşlık, seçme ve seçilme hakları, çok-eşliliğin kalkması, evlilik yaşının yükseltilmesi, eğitim ve iş olanaklarının artması gibi konulan çok daha fazla önemsiyorlardı (Akşit, 2008). Her iki amacın popülerleşmesi içinse geçmişin yeniden icadı iyi bir stratejiydi.
Hanımlara Mahsus Gazete ve Fatma Aliye
Bir aile dergisiyle kadın dergisi arasında bir uzlaşma niteliği taşıyan Hanımlara Mahsus Gazete milliyetçiliklerinin ve feminizmlerinin getirdiği ikili sorumluluğu uzun zaman taşıyabilecek bir dergi oldu (Frierson, 2000: 249). Aile sorunları ve İslam, İslam ve moda arasında köprüler kuruyor, feminizmi de batı feminizmine alternatif bir anlayışla benimsiyordu. Fatma Aliye Hanım bu derginin başta gelen yazarlarındandı ve İslam’ın kadınların kamusal varlığını daraltan değil bu varlığa yeni kapılar açan taraflarıyla ilgileniyordu (Fatma Aliye, 2002: xii; Fatma Aliye, 1993; Cambaz, 2007). Örneğin çok-eşliliğe karşı çıkarken İslam’ı eleştirmek yerine İslam anlayışı içinde çok-eşliliğin fuzuli bir yeri olduğunu İslâmî bir bakış açısıyla ispatlamaya çalışıyordu (Sadar Ali, 2006: 52-53. “Hukuk-u Aile Kararnamesi,” 1333/1917, Madde 38; Cin, 1974: 301). Fatma Aliye dışında kız kardeşi Emine Semiye (1868-1944), Şair Nigar Hanım (1862-1918) ve hatta Elif Rasime adıyla yazan Ahmet Rasim (1864-1932) derginin en popüler yazarlarıydı (Bekiroğlu, 1998: 262).
Fatma Aliye ve Emine Semiye hanımlar sadece bir dergi çıkartmakla kalmıyorlar, hamiyetli demekler aracılığıyla da yeni bir tür kamusal alanın oluşumuna katkıda bulunuyorlardı (Kurnaz, 2007; Özbek, 2005: 61; Deniz Kandiyoti, 1998: 277),[4] Sınıfsal durumları ve Fransızca, İngilizce ve hatta Fatma Aliye’nin hocası Ahmet Mithat Efendi’nin anlatımıyla Türkçe derslerinin yanında Kuran ve çeşitli ilimleri evde öğrenen kız kardeşlerin eğitimleri onları eğitimsiz ve yoksul kadınlara karşı aynı anda hem mesafeli hem de “hamiyetli” kılıyordu (Ahmet Mithat, 1998: 30). Gerçi bu hisler yine sınıfsal ayrıcalıklarla örülmüş niteliklerinden bir şey kaybetmeseler ve kız kardeşlerin yazar olarak kamusal alanda yüklendikleri rol bu örüntüden bağımsız olmasa da, hislerinde samimiyetsiz değillerdi. Fatma Aliye romanlarında kadın yoksulluğuna eğitim yoluyla çözüm aramış (Fatma Aliye, 2007), dergide de yine eğitimi yoksul, terk edilmiş ve kimsesiz genç kız ve kadınların çıkış yolu olarak tanımlamıştı. (Fatma Aliye, 1895: 3).
Fatma Aliye’nin sınıfsal ayrıcalıklılığını göz ardı etmemek gerekirse de, babasından kaynaklanan gücünü de abartmamak gerekir. Zira Tanzimat’ın mimarlarından olan babası Fatma Aliye’yi on yedi yaşında roman yazmak bir yana roman okumasına bile izin vermeyen bir adamla evlendirdiği gibi, eşiyle on senelik mücadeleden sonra roman çeviri ve yazımıyla imparatorlukla ünlü olan kızının bunları başarabildiğine inanmamıştı bile.[5] Zaten kendisi yasaların yenilenmesiyle ziyadesiyle meşgul bir adam olduğundan kızı kendi evindeyken dahi kendi bildiklerini onunla paylaşmamıştı.
Artık meşhur bir kadın olan kızıyla ancak siyasi olarak kendi savunduğu Şeriatın yenileştirilebileceği fikri yerini Şeriatın aslında bildiğimiz Şeriat olmadığı fikrine bırakıp da kendisipratikte emekli edilince ilgilenmeye başlamıştı (Ahmet Mithat, 1998: 39, 69-74). Takip eden bölümde Ahmet Cevdet Paşa’nın yaklaşımını alt eden bu geçmişi yeniden yazma stratejisinin nasıl milliyetçiliğin bir ürünü olduğunu ve Fatma Aliye’nin bu çatışmanın neresinde yer aldığını, bir sonraki bölümde de Fatma Aliye’nin yazılarının bu konumlanmayı nasıl açıkladığını tartışacağım.
Fatma Aliye’nin Osmanlıcılığı
Batı ülkelerinin farklı sömürgecilik biçimleriyle doğrudan veya dolaylı yoldan karşılaşan ülkelerin, bu karşılaşmayla baş etmek için sömürgeci ülkelerinkine benzer stratejiler üretmek durumunda olduğunu ve bunun, örneğin bu yeniden üretilmek durumunda kalman strateji milliyetçilik olduğunda, milliyetçiliğin çelişkilerine bir yenisini eklediğini giriş bölümlerinde dile getirmiştim (Chatterjee, 1993). Jön Türkler’le Yeni Osmanlılar arasındaki benzerlikler ve ayırımlar da, Osmanlı tarihinde bu stratejilerin nasıl evrildiğine ışık tutan ayırımlardan biridir, zira bunlara değinilmediğinde Jön Türkler ve Yeni Osmanlılar, Jön Türkler adı altında tek bir grup olarak ele alınmakta ve bu yüzden militarizm vs. sivil toplumculuğa dair nüanslar gözden kaçmaktadır.
Öncelikle bu ayırımı dile getirenin Şerif Mardin olduğunu belirtmek gerekir (Mardin, 1998; 1992). Mardin’in yaptığı ve daha sonra modernleşen Türkiye’nin tarihini bütünsel olarak ele alan Erik Jan Zürcher gibi tarihçilerin ondan devir aldığı şekliyle (2008) Yeni Osmanlılar Tanzimat döneminin ikinci yarısında ortaya çıkan sivil toplum temelli basın yayın organları yoluyla iş gören bir gruptur. Jön Türkler’se, Yeni Osmanlılar’ı temel alan ve onlardan ilham alan İkinci Meşrutiyet’in ilanını sağlayan askeri temelli bir gruptur. Burada odak noktam olan Yeni Osmanlılar, İslam’ın ilk yıllarında var olduğunu söyledikleri usul-ü meşveret (danışına), icma-i ümmet (oydaşına) gibi kavramları meşrutiyetin ilanının zeminini oluşturmak için kullanmışlardı.
Yeni Osmanlılar’ın geçmişi günü dönüştürmek için kullanıştan örneklerine, herhalde, bazen Muhammed Peygamber’in sağlığına, bazen de dört halife dönemine referansla kullanılan ve günümüzde Asr-ı Saadet olarak bilmen kavramın tam da Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ve Yeni Osmanlılar tarafından lugata sokulduğunu eklemek gerekir. Gerçi bu icadı tamamen Yeni Osmanlılar’a mal etmek doğru olmaz. Milli mücadele döneminde de sürecek olan Hint Müslümanlarıyla olan yoğun ilişkinin bir başlangıcı da olan Asr-ı Saadet kavramı, Hintli Mevlana Şıbli Nu’manî’nin kısaca Siret diye bilinen Siretü’n-Nebi, yanı peygamberin hayatı kitaplarının Osmanlı İmparatorluğu’na bir uyarlamasıdır ( Özaydm, 1991).
Bu uyarlama genelde Yeni Osmanlılar’ın özelde ise Namık Kemal gibi figürlerin İslamcılığına yorulur. Uyarlamanın daha sonra Ziya Gökalp’in başını çekeceği Türkçü gelenek tarafından İslami geçmiş vurgusu Türk geçmişine kaydırılarak aynen devralınmış olması üzerinde ise pek durulmaz. Halbuki 1914’te Gökalp bir Türk geçmişi yazmaya niyetlenirken, İslam, Türklük ve modernliği birbirinden ayrılmaz bir üçlü olarak tanımlayarak işe başlamış, yani Yeni Osmanlılar’ın kaldığı yerden Türklük vurgusunu arttırarak devam etmişti. Üstelik bir somaki bölümde, iki düşünce çizgisi arasında ara bir evrim aşamasını temsil eden Fatma Aliye’nin Araplarla Farisileri ayırt ederken Türklük vurgusuna başvurduğunu göreceğiz. Yani Gökalp ve benzerlerinin giriştiği iş günümüzden düşünüldüğü gibi yeni bir proje sayılmazdı. Gökalp’e göre İslam, batı ve Türk dünyası araşma sınırlar çiziyor, bu dünya Türkler için bir liderlik alanı oluşturuyordu (2004: 16, 19). Vatanı namus ile özdeşleştirerek de bu sınırları muallak bir İslami kaynaktan alıp mutlak bir milliyetçi alana aktarıyordu. .
Kadınların namus üzerinden vatanla özdeşleştirilmesi, her iki milliyetçi strateji içerisinde de kadınların nasıl aktif olarak rol aldığını görmeyi iyice zorlaştıran bir meseledir. Gerçi maskülen ve heteroseksüel söylemlerin oluşumunda kadınların dışarıda bırakılmasında şaşılacak bir yön olmasa da (Abu-Lughod, 1998b: 3-32; Najmabadi, 2000), Jön Türkler’in ve öncülleri olan Yeni Osmanlılar’m tamamen erkeklerden oluştuğu sanrısını sarsmak isabetli olacaktır. Fatma Aliye’nin tanıtımında Yeni Osmanlılar’la bağlantısının hiç dile getirilmemesi, hocası, biyografisinin yazan ve aslında bir nevi menajeri olan Ahmet Mithat Efendi’nin onun hayatındaki yerini dikkate almamaktan daha fazla, Osmanlı siyasal hayatını derinden etkileyen bu grupların erkeksi vurgusundan kaynaklanır. Gerçi bu eksiklik dozu Jön Türkler’in askeri temelleriyle daha bir kuvvetlenecektir, ama geçmişe bugünden bakıldığında erkeksi bir imaj Yeni Osmanlılar’ı da etkilemektedir.
Halbuki Abdülhamit döneminin bir yandan modernleşmeci, merkezi devletçi ve bu paralelde tahakküme açık politikaları Yeni Osmanlılar’ı yer altına iter ve Jön Türkler’e dönüşüm sürecini başlatırken Fatma Aliye de Hanımlara Mahsus Gazete’ât Yeni Osmanlılar’ın bakış açısından yazılar yazmaktaydı. Böylece kadın tarihinin Yeni Osmanlı yorumu, ya da Yeni Osmanlıcılığın kadın bakış açısından yorumu gerçekleşmiş oluyordu. Aliye, “Meşâhîr-i Nisvân-ı îslâmiyyeden Biri,” serisinde bir kadın fıkıhçı ve hocayı tanıtıyordu, bu kadın Fâtima bint ‘ Abbâs idi (1895). Bu makalesinde Aliye geçmişte böyle figürler bulunmasının yüzyıl dönümündeki İslam yorumunun eksikliklerine dair bir ipucu niteliği taşıdığının altını çiziyordu. İslam’ın “mûcib-i esâret-i nisvân”, yani kadınları köleleştiren bir din olduğu yönündeki batılı düşünceyi de bu şekilde çökertmeyi ümit ediyordu.
Dul Kadınların Fıkıh Öğrenimi ve Erkeklerin Kadınlardan Dinlediği
Fatma Aliye yüzyıllar öncesinin Island figürlerini gününe taşıyarak muhafazakâr çerçevelere yeni yaklaşımlar getirmiş, böylece İslam’ın kadınların toplum içinde liderlik rolleri almasına izin verdiğini ispatlamıştır. Bu tezini basın yoluyla ortaya sürerken feminizmin meselelerini usturuplu bir şekilde yaygınlaştırmış, bu arada da kahramanı Fâtima bint ‘Abbâs’ın örneklerini birbiri ardına sunmuştur. Mesela İslam’da kadınların gücündeki değişiklikleri “yabancı” bir etkiye, yani Farisi etkiye bağlamıştır (Fatma Aliye, 1896; Cambaz, 2005: 26).
Gerçi Aliye Fâtima bint ‘Abbâs’ın sadece Farisi olmadığına emindir. Türkçülüğü Türk Farisi karşılaştırmalarında ortaya çıkar ama özellikle öyle veya böyle peygamber soyundan gelen Müslümanlar söz konusu olduğunda, Memluklar’la Mısırlıların mutlu birlikteliğini ispatlayacak sonuçlar çıkanı–.[6] Fatma Aliye Ondördüncü yüzyılda, Kahire’de bir Bağdat tekkesinde yaşayan bu kadının hikayesini önce Hanımlara Mahsus Gazete ’de tefrika eder daha sonra Meşâhîr-i Nisvân-ı İslâm kitabında ve “Nâmdârân-ı Zenân-ı İslâmiyân” olarak Malumat’ta. neşreder.[7] ‘Abbâs 1313-14 senelerinde kadınlara fıkıh öğretmiştir. Bu eğitim faaliyetinin geçtiği yer olan tekke el-Sitt el-Cealîle Tidhkârbây Hâtûn, Memluk Sultam el-Malik el-Zâhir Baybars (1260-1277) tarafından kurulmuştur ve Baybars’ın hangahının kadınlara mahsus olanıdır. Bu Hanbeli telekesi Onbeşinci yüzyıla kadar iş görünüş ve boşanmış ve dul kadınlar için bir çeşit sığmak olarak kullanılmışta.[8] Fâtima bint ‘Abbâs onlara cesaret vermiş ve gözyaşlarının bolluğuna yansıyan şefkatiyle onları teselli etmiştir (Renard, 1998: 288-90).
Bu tekkenin istenmeyen kadınların atılıverdiği bir çeşit hapis mi (Sabra, 2000: 84) yoksa Fatma Aliye’nin aktardığı gibi bu kadınların bizzat sığındığı bir vaha mı olduğu tartışmalıdır. Ama bu tartışmada taraflardan bir tanesinin doğru olması gerekmez, zira bu çeşit mekanlara gelenler, geliş koşullarına ve oranın yönetimindekilerin yaklaşımlarına bağlı olarak kendilerini bir hapiste de bir vahada da bulabilirler. Oradaki kadınların hikayelerini bilemiyoruz, ama Fâtima bint ‘Abbâs orada aktif konumdayken en azından yönetimden doğan baskının çok ağır olmadığı açıkta. Fatma Aliye’nin kendisi bu tekkenin niteliğiyle pek ilgilenmiyor.
Aslında oraya gelen veya getirilmiş olan kadınların fıkıh öğrenmesi meselesi ile bile pek ilgilenmiyor… Kadınların fıkıh öğrenmemesine şaşmaması biraz da ondokuzuncu yüzyılın sonunda hâlâ kadınların ev içi eğitiminin oldukça gelişmiş bir dini eğitime izin veriyor ve kadınlar açısından bunu destekliyor olmasında (Akşit, 2009; 2010a). Günümüzdeki durumun aksine onun için bu durumda şaşılacak bir şey yok. Yine de baş karakterleri sadece kadınlar olan romanlarında kadınların kadınları eğitmesinin hem ev içi hem de kamusal yollarının peşinden giden Fatma Aliye (Ahmet Mithat, 1998: 41-42; Fatma Aliye, 1895: 3; 2007), Fâtima bint ‘Abbâs’ın fakiha olduğu bir tekkede yeni geleceklerini biçimlerken fıkıh öğrenen kadınları da önemsiyordu.
Ama Fatma Aliye’nin Fâtima bint ‘Abbâs hikayesinde esas ilgilendiği ‘Abbâs’ın kürsüye çıkmış olması idi. Yani her kaynakta olmayan bir bilgi. Buradaki kaynağı da büyük ihtimalle Şemsettin Sami’ydi (1996: 611).[9] Sami erkeklerin İbn Teymiye’ye giderek ‘Abbâs’ın erkeklere de vaaz verdiğinden yakındıklarını, verecekse de bari kürsüye çıkmaması gerektiğini söylediklerini aktarır. İbn Teymiye de anlaşılan cevap olarak Fâtima bint ‘ Abbâs’ı övmekle yetinmiştir (Şemseddin Sami, 1996: 611).
Fatma Aliye’nin de üzerinde en çok durduğu ve belki kendi zamanında en az bulduğu şey tam da bu övgüdür. İslam tarihinde böyle kadınların var olmasına kendisinin bile şaştığını itiraf ederken, belki Ahmet Mithat’ın kendisine olan koşulsuz desteğine karşın babası dahil pek çok Osmanlı erkeğinin ondan şüphe etmesini ne kadar kanıksadığını da sergilemektedir (Fatma Aliye, 1895). Bu kanıksamayla beraber, Fâtima bint ‘Abbâs’ın İslam tarihinde yitip gitmesine mukabil, desteklense de desteklenmese de kendisinin yitip gitmeyeceğini düşündüğünü düşündürür Fatma Aliye’nin yazdıkları.
Ahmet Mithat’ın daha otuz üç yaşındayken biyografisini kaleme aldığı, muharrirlik sadece roman yazarlığından, Osmanlılıksa Müslümanlıktan ibaretmiş gibi ilk Osmanlı kadın yazarı olarak anılan Fatma Aliye Hanım, kendisinin fikirlerinden pek de bir şeyi değiştirmeyecek ama ondan çok daha ünlü olacak iki kişinin varlığım geleceğinde görememiş olur böylece.
Bu iki kişiden birisi, daha önce de değinilen Ziya Gökalp’tir. Gökalp Türk tarihinde anakronizmden çekinmez bir şekilde demokrasi ve feminizm bulurken (2004: 15), Aliye’nin çok daha geçerli bir tarihsel yaklaşımla ürettiği bilginin peşinden gitmiş olur ama Aliye’nin lafını bile etmez. Aliye’nin kadın kahramanlar üretmek konusunda yaptığını devam ettiren, bu arada İslam’ın milliyetçi amaçlar doğrultusunda yeniden ele alınması projesinde aynı şekilde yer alan Halide Edip (1884-1964) ise bir yandan Fatma Aliye’yle aynı çizgide ilerlerken, diğer yandan Aliye’yi yerden yere vurarak – geçici bir süre için de olsa – tarihin sayfalarına gömer (Uraz, 1941: ’48, 70, 77, 95). Zaten geçmişle bağlarını kopararak yaptıklarının değerini arttırma güdüsü Yirminci yüzyılın ilk yıllarında uzak geçmişlere sahip çıkma güdüsü ile el eledir.
Ona sahip çıkan başka bir feminist milliyetçi ise Kadınların Halk Fırkası’nın kurucusu Nezihe Muhittin’den (1889-1958) başkası değildir. Muhittin döneminin önde gelen milliyetçilerindendir ve milliyetçilikle feminizm özdeşleşmesinin daha zor yapıldığı Fatma Aliye ve Kadınlar Dünyası hikayelerine nazaran bu özdeşleşmenin daha net göründüğü figürlerden biridir – gerçi bu görünürlüğü sadece Nezihe Muhittin’in kişiliğine veya daha yakın zaman Türk siyasal hayatına etkisine değil, kendisini ele alan ve tanıtan Yaprak Zihnioğlu’nun derinlikli ve zengin analizine de bağlamak gerekir. 1930 yılından Nişantaşı’ndaki taş konağında “Salı Kabulleri” düzenleyen Şair Nigar’ın geleneğini sürdürerek, her ayın ilk Cuma günü Şükufe Nihal, Hamiyyet Hulusi, Semiha Rauf, Samiye Bilhan ve bazen de yaşlı ve hasta Fatma Aliye’nin katıldığı toplantılar düzenleyerek bazı Osmanlı kadın yazarların cumhuriyet sürecinde de bir arada kalmasını sağlamış, milliyetçiliğin dışlayıcı politikaları en çok içindekileri dışlarken, feminist düşüncede içeren bir damar bulmuşlardı (Zihnioğlu, 2003: 178; Yeşilyurt Kayhan, 2005: 27).
Sonuç
Bu yazıda geçmişi yeniden yazma pratiğini milliyetçi bir strateji olarak okurken Fatma Aliye’nin geçmişe basın yoluyla bakışım Yeni Osmanlılar’dan Jön Türkler’e geçişin bir vesikası olarak analiz etmeye çalıştım. Fatma Aliye Hanımlara Mahsus Gazete’ de kadın tarihini Yeni Osmanlı bir bakış açısıyla ve aynı zamanda da milliyetçiliği kadın bakış açısından yorumluyordu. İsmi pek duyulmamış bir kadını, Fâtima bint ‘Abbâs’ı uzun tefrikalarının konusu yaparak yakın geçmişle bağlantısını koparıp, uzak geçmiş aracılığıyla gününü yeniden biçimlemişti.
Fatma Aliye üçüncü dünya feminizmleri için İslamcı mı milliyetçi mi olduğu muammasının üzerine gidilerek bir ilham kaynağı olabilir demiştim. Fatma Aliye’nin İslamcılığındaki milliyetçiliği ve feminizmi gördük. Aliye’nin milliyetçilikte feminizminin iç içe tarihine ışık tutan gazete yazıları, Yirminci yüzyıl daha yeni başlarken bu iki akımın nasıl yan yana durduğunun bir örneğiydi. Milliyetçiliğin dışlama politikaları yirminci yüzyıl boyunca giderek daha fazla ön plana çıkarken, feminizmin kapsayıcı taraflarının ağır basmış olması bu anlamda görece yeni bir gelişmedir. Fatma Aliye’nin günümüzde karşılaştığı ilgi bir yandan bu çeşit gelişmelerin bir yandan da İslam’ın değişen ve sorgulanan yüzünün bir sonucudur. Bu makale doğrudan Fatma Aliye’nin İslam anlayışıyla değil bu anlayışın bir kısırımı oluşturan milliyetçiliğine odaklanarak, Osmanlı İmparatorluğumda Türk milliyetçiliğinin temellerini Ziya Gökalp ya da Yusuf Akçura’dan öteye götürmeyi ve milliyetçiliğin feminizmden nasıl beslendiğini anlatmayı amaçlamıştır.[10]
Kaynakça
Abu-Lughod, Lila (1998a), “The Marriage of Feminism and Islamism in Egypt: Selective Repudiation as a Dynamic of Postcolonial. Cultural Politics,” Remaking Women, Lila Abu-Lughod (ed.) Princeton: Princeton University Press, 1998, 243.
Abu-Lughod, Lila (1998b), “Feminist Longings and Postcolonial Conditions,” Remaking Women, Lila Abu-Lughod (ed.) Princeton, Princeton University Press, 3-32.
Ahmet Mithat Efendi (1998), Fatma Aliye Hanım: Yahut, Bir Muharrire-i Osmaniye’nin Neşeti, ed. Müge Galin, İstanbul: İsis.
Akşin, Sina (1992) İstanbul Hükümeti ve Milli Mücadele, Cilt 1: Mutlakıyete
Dönüş: 1918-1919, Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Akşit, Elif Ekin (2010a), “Learning From Women,” Intellectual ‘and Cultural Studies in Honor of îsenbike Togan, İlker Evrim Binbaş and Nurten Kılıç-Schubel (ed.) İstanbul, İthaki.
Akşit, Elif Ekin (2010b), “Latife’nin bir Jesti: Doğu ve Batı Feminizmleri ve Erken Yirminci Yüzyıl Devrimleriyle İlişkileri,” 1908-2008 Jön Türk Devriminin Yilziincii Yılı, Sina Akşin ve Barış Ünlü (ed.), İstanbul, İş Bankası Yayınları.
Akşit, Elif Ekin (2009), “Haydi Kızlar Okula: Kızların Eğitimi, Kadınların Bilgisi ve Kamusal Alan Tartışmaları,” Toplum ve Bilim 114: 7-26.
Akşit, Elif Ekin (2008), “Üç Osmanlı Feminizmi ve Doğu Kadınlan,” Doğudan Dergisi 7, 2008, http://80.251.40.59/politics.ankara.edu.tr/aksit/dogudan.html.
Akşit, Elif Ekin (2008), Kızların Sessizliği. İstanbul: İletişim Yayınlan, 2005, bölüm 4.
Akşit, Elif Ekin (2002), “Kadın Hareketi, Halide’nin Salih’i ve Hatıralar Kimin Tarihi,” Tarih ve Toplum 219, no. 37: 138-141.
Allen, Ann Taylor (2005), Feminism and Motherhood in Western Europe, 1890-1970: The Maternal Dilemma, Gordonsville, Palgrave Macmillan.
Altmay, Ayşe Gül (2000), Vatan, Millet, Kadınlar. İstanbul: İletişim Yayınlan.
Anderson, Benedict (1991), Imagined Communities: Reflections on the Origins and Spread of Nationalism. Verso.
Baron, Beth (2005), Egypt as a Woman: Nationalism, Gender, and Politics. Berkeley: University of California Press.
Baron, Beth (2000), “The Making of the Egyptian Nation,” in Gendered Nations: Nationalisms and Gender Order in the Long Nineteenth Century, eds. Ida Blom, Karen Hagemann, Catherine Hall, Oxford, New York, Berg Publishers.
Baron, Beth (1994), “Readers and the Women’s Press in Egypt,” Poetics Today 15, no. 2: 217-240.
Baydar, (2002), Gülsüm Baydar, “Tenuous boundaries: women, domesticity and nationhood in 1930s Turkey,” In Journal of Architecture 7 no. 3: 229-244.
Bagchi, Jasodhara (1990), “Representing Nationalism: Ideology of Motherhood in Colonial Bengal,” Economic and Political Weekly 25, no. 42/43: WS65-WS71
Blom, Ida, Karen Hagemann, Catherine Hall (2000) (eds.) Gendered Nations: Nationalisms and Gender Order in the Long Nineteenth Century, Oxford, New York, Berg Publishers.
Barbarosoğlu, Fatma (2008), Fatma Aliye Uzak Ülke, İstanbul, Timaş Yayınları.
Bekiroğlu, Nazan (1998), Şair Nigâr Hanım, İstanbul, İletişim Yayınlan.
Boyd, Jean (2000), The Calipli s Sister: Nana Asma ’u 1793-1865: Teacher, Poet and Islamic Leader, London, Frank Cass.
Cambaz, Firdevs (2005), Fatma Aliye Hanım ’ın Romanlarında Kadın Sorunu. Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi, Bilkent Üniversitesi, Türk Edebiyatı Bölümü, Ankara.
Cambaz, Firdevs (2010), Fatma Aliye. İstanbul, Timaş Yayınları.
Chatterjee, Partha (2004), ‘Whose Imagined Community?’, Internationalizing Cultural Studies: an Anthology, Ackbar Abbas, John Nguyet Emi (ed.), Oxford, Blackwell Publishing.
Chatterjee, Partha (1993), Nationalist Thought and the Colonial World: ADe- rived Discourse. Minneapolis: University of Minnesota Press.
Chatterjee, Partha (1990), “The Nationalist Resolution of the Women’s Question,” Recasting Women: Essays in Indian Colonial Histoiy eds. Kum- kum Sangari and Sudesh Vaid, New Brunswick, New Jersey, Rutgers University Press.
Cin, Halil (1974), İslam Ve Osmanlı Hukukunda Evlenme. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınlan. No: 341, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi.
Çakır, Serpil (1994) Osmanlı Kadın Hareketi, İstanbul, Metis Yayınları.
Demirdirek, Aynur (1993), Osmanlı Kadınlarının Hayat Hakkı Arayışının bir Hikayesi, Ankara, İmge Yayınları.
Ekmekçioğlu, Lema ve Melissa Bilal (2006), Bir Adalet Fery adı ‘Osmanlı ’dan Türkiye ’ye Beş Ermeni Feminist Yazar, Melissa Bilal (çev.) İstanbul, Araş Yayıncılık.
Enloe, Cynthia H., (2000), Bananas, Beaches and Bases: Making Feminist Sense of International Politics, Berkeley, University of California Press.
Fatma Aliye ve Mahmut Esat, (2007), Çok Eşlilik/Taaddüd-i Zevcât, ed. Firdevs cambaz, İstanbul, Hece Yayınlan.
Fatma Aliye (1895), “Meşâhîr-i Nisvân-ı İslâmiyyeden Biri: Fatma Bint-i Abbas” Hanımlara Mahsus Gazete 8:3.
Fatma Aliye (1895), “Meşâhîr-i Nisvân-ı İslâmiyyeden Biri: Fatma Bint-i Abbas” Hanımlara Mahsus Gazete 9: 3.
Fatma Aliye Hanım (1896), “Eslâf-ı Nisvân: Arab Kadınlan,” Hanımlara Mahsus Gazete. 86: 3.
Fatma Aliye (2007), Refet. İstanbul: L Yayıncılık.
Fay, Mary Ann (2008), “Introduction: Early Twentieth-Century Middle Eastern Feminisms, Nationalisms, and Transnationalisms,” Journal of Middle East Women s Studies 4, no. 1, 1-5.
Fay, Mary Ann (2003), “From Warrior Grandees to Domesticated Bourgeoisie: The Transformation of the Elite Egyptian Household into a Westernstyle Nuclear Family,” Beshara Doumani, (ed.), Family Histoiy in the Middle East: Household, Property and Gender. Albany, State University of New York Press, 77-100.
Findley, Carter (1995a), “Fatma Aliye: First Ottoman Woman Novelist, Pioneer Feminist,” Histoire economique et sociale de TEmpire ottoman et
de la Turquie (1326-1960): actes du sixieme congres international tenu â Aix-en-Provence du ler ait 4 juillet 1992, ed. Daniel Panzac, Paris, Peeters Publishers.
Findley, Carter (1995b), “La soumise, la subversive: Fatma Aliye, romanciere et feministe,” Turcica 27: 153-76.
Frierson, Elizabeth (2000), “Cheap and Easy: The Creation of Consumer Culture in late Ottoman Society,” Consumption Studies and the History of the Ottoman Empire 1550-1922, Donald Quataert (ed.), Albany, State University of New York Press.
Fuat, Memet (1999), Şinasi: Yaşamı, Düşünce Dünyası, Sanatçı Kişiliği, Seçme Yapıtları. İstanbul: Yapı Kredi Kültür, Sanat Yayıncılık.
Gibb, Hamilton A. R. (1962), “Islamic Biographical Literature,” Historians of the Middle East, ed. Bernard Lewis and P. M. Holt, London, Oxford University Press.
Gökalp, Ziya (2004), Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, İstanbul, Toker Yayınları.
Hobsbawm, Eric J. (1992), “Inventing traditions,” in E. J. Hobsbawm and T.O. Ranger (eds.) The Invention of Tradition, Cambridge: Cambridge University Press, 1-14.
Huyssen, Andreas (2003), Present Pasts: Urban Palimpsests and the Politics of Memory, Palo Alto, Stanford University Press.
İbrahim Şinasi (1303), Divan-ı Şinasi, İstanbul, Matbaa-yi Ebü’z-Ziya.
İbrahim Şinasi (1311), Müntehabat-ı tasvir-i efkar, İstanbul, Matbaa-yi Ebü’z- Ziya.
Jayawardena, Kumari (1986), Feminism and nationalism in the Third World. London, Zed Books.
Kandiyoti, Deniz (2000), “The Awkward Relationship: Gender and Nationalism,” Nations and Nationalism 6, no. 4: 491-494.
Kandiyoti, Deniz (1991), “Identity and its discontents: women and the nation,” Millenium 20: 429-443.
Kızıltan, Miibeccel (1990), “Öncü Bir Kadın Yazar: Fatma Aliye Hanım,” Journal of Turkish Studies 14, 283-322.
Kurnaz, Şefika (2007) “Emine Semiye ile Nigâr HanımTn Mektuplaşmaları,” Turkish Studies International Periodical For the Languages 2, no. 4: 631-646.
Makal, Ahmet (2001), Osmanlı İmparatorluğu ’nda Çalışma İlişkileri: 1850- 1920. İstanbul: İmge Yayınevi.
Mardin, Şerif (1998), Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, İstanbul, İletişim Yayınlan.
Mardin, Şerif (1992), Jön Tiırkler ’in Siyasi Fikirleri 1895-1908, İstanbul, İletişim Yayınlan, 4. Basım.
Najmabadi, Afsaneh (2000), “(Un)veiling feminism,” Social Text 18, no. 3: 28-45.
Najmabadi, Afsaneh (1997a), “The erotic vatan [homeland] as beloved and- mother: to love, to possess, and to protect,” Comparative StucUes~in
Society and History 39, no. 3 (1997): 442-67.
Najmabadi, Afsaneh (1997b), “Crafting an educated housewife in Iran,” Remaking women: feminism and modernity in the Middle East, ed. Lila Abu-Lughod, Princeton, Princeton University Press, 91-125.
Oral, Fuat Süreyya (1968), Türk Basın Tarihi: 1728-1922, Istanbul, Yeni Adım Matbaası.
Özaydm, Abdülkerim (1991), “Asr-ı Saadet,” İslam Ansiklopedisi, İstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınlan, 501-2.
Özbek, Nadir (2005), “Philanthropic Activity, Ottoman Patriotism, and the Hamidian Regime, 1876-1909,” Int. J. Middle East Stud. 37: 61.
Özön, Mustafa Nihat (1938) Namık Kemal ve İbret Gazetesi, İstanbul, Remzi Kitabevi.
Renard, John (1998), Windows on the House of Islam: Muslim Sources on Spirituality and Religious Life, Berkeley, University of California Press.
Roded, Ruth (1994), Women in Islamic Biographical Collections: From Ibn Sa ’d to Who s Who, Boulder, Lynne Rienner Publishers.
Sabra, Adam (2000), Poverty and Charity in Medieval Islam: Mamluk Egypt, 1250-1517, Cambridge, Cambridge University Press.
Sadar Ali, Shahen (2006), Conceptualising Islamic Law, CEDAW and Women s Human Rights in Plural Legal Settings: A Comparative Analysis of Applications of CEDAW in Bangladesh, India and Pakistan. Shahen Sadar Ali (ed.) New Delhi: UNIFEM.
Sinha, Mrinalini (2000), “Refashioning mother India: feminism and nationalism in late-colonial India,” Feminist Studies 28, no. 3: 623-644.
Sklar, Katherine Kish (1997), “The Historical Foundations of Women’s Power in the Creation of the American Welfare State, 1830-1930,” Mothers of a New World: Maternalist Politics and the Origins of Welfare States. New York, Routledge, 43-93.
Sen, Samita (1993), “Motherhood and Mothercraft: Gender and Nationalism in Bengal,” Gender & History 5, no. 2: 231 – 243.
Şemseddin Sami (1996), Kâmûsu ’l-A ‘lâm, Ankara, Kaşgar Neşriyat.
Toprak, Zafer (1986), “1935 Istanbul Uluslararası Feminizm Kongresi ve Barış,” Toplum- Düşün 24, 24-29.
Toprak, Zafer (1988), “Halk Fırkasından Önce Kurulan Parti: Kadmlar Halk Fırkası.” Tarih Toplum 51,30-31.
Uraz, Muraz (1941), Kadın Şair ve Muharrirler, İstanbul, Tefeyyüz Kitabevi.
Walby, Sylvia (2000), “Gender, Nations and States in a Global Era,” Nations and Nationalism 6, no. 4: 523-540.
West, Lois A. (1997) (ed.), Feminist nationalism, London, Routledge.
Yeşilyurt Kayhan, Türkân (2005), Kadın Şairde Kadın: Şükûfe Nihal’in şiirleri.
Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’ne teslim edilmiş yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Yuval-Davis, Nira, Floya Anthias, Jo Campling, (1989), Woman, nation, state. Hampshire : Macmillan.
Yuval-Davis, Nira (1997), Gender and Nation, London, Sage. “
Zihnioğlu, Yaprak (2003), Kadınsız İnkılap: Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası, Kadın Birliği, İstanbul, Metis Yayınları.
Ziircher, Erik Jan (2008) Modernleşen Türkiye ’nin Tarihi, İstanbul, İletişim Yayınlan.
YAYIMLANDIĞI YER:
Kebikeç Dergisi, Sayı 30, 2010, S. 57-74
[1] Mesela bakınız (Ekmekçioğlu ve Bilal, 2006
[2] Bu eserlerden kimi ve Ayşe Gül Altınay’ın değerli girişi için bakınız Altınay, 2000.
[3] İskenderiye’de 1892’de çıkan Hind Nawfal’in al-Fatah dergisi. Orada da 1908 sonrası yeni bir dalga gelecek ve Hind Nawfal gibi Suriye’li bir Hristiyan olan Labiba Haşim’in Fatat al- Sharq(1906-39) ve Malaka Sacd’in al-Jins a/-Z.arı/( 1908-25) dergileri önemli dergiler arasına girecekti (Baron, 1994: 218).
[4] Başbakanlık Osınanlı Arşivleri, Y.Prk 26: 78, 1310.
[5] Gerçi Ahmet Cevdet Paşa en azından İstanbul’dan Kahire’ye kadar yayılmış olan, kadınların
bir kere okumaya başladılar mı kendilerini dini metinlerle kısıtlı tutmayacakları kaygısından uzaktı (Baron, 2000: 219). “
[6] Gerçi yirminci yüzyılda Battal Gazi destanı roman olarak yeniden yazıldığında. Muharrem Zeki Korgunal ya da Aptullah Ziya Kozanoğlu peygamber soyundan gelen ve şeceresi açık seçik belli plan bu gaziye Türklük atfetmekte beis görmemişlerdi.
[7] Fâtima bint ‘Abbâs ile ilgili daha fazla bilgi için bakınız Roded, 1994; Gibb, 1962; Sabra,
2000:84-5. ’
[8] Munavi’den alan Renard, 1998: 287.
[9] Mohammed Bello’nun Kitab al Naşıha’smdan aktaran Boyd, 2000: 39; Fatma Aliye, 1895.
[10] Ama elbette ki milliyetçiğe kaynak oluşturan matbaa gibi feminizm de aynı zamanda başka siyasi gündemlerin de bir parçasıdır.