Deneme, onunla meşgul olduğumuzda kendi içinde alabildiğine genişleyen bir tür. Sanki onun herhangi bir hududu yok gibidir. Bir ucu şiire bir ucu en ciddi türlere dayanıyor onun. Herhangi bir ispat endişesi olmaksızın yazılması insanın deneme yazarken kendi içinde derinleşmesine imkân vermektedir. Bu da kendini anlamak, kendini tanımak isteyen bir insan için denemeyi ruhun derinliklerine açılan ve oradan içimizdeki rengarenk oluşları seyrettiğimiz bir pencere hâline getirmektedir.
Deneme kendimizi tanımak adına bir imkana dönüşüyor yazarken. İçimizde duygu hâlinde beliren, bir düşünce elbisesine bürünüp de öyle var olan iç varlığımızın görünür olması demektir deneme. Burada kimselere bir hesap verme endişesi olmadan, bununla beraber bizi biz yapan hâlleri, duyguları, fikirleri rahatça yazıya dökebilmek anlamına geliyor deneme.
Ben denemenin bir insanı tanımak adına çok önemli bir imkân olduğunu düşünüyorum. Bir insan edebî türler içerisinde kendisini en iyi yazdığı denemeler aracılığıyla tanır. Neler yazdığı, yazdıklarının onda hangi duyguları meydana getirdiği oldukça önemlidir. İç âlemimizde var olan, bununla birlikte bizim farkına varamadığımız nice duygu ve düşünce bu sayede giderek daha belirgin bir hâle bürünür. Üstelik arayışlarımız bir yazı hâlinde karşımıza çıkar. Bu da bizden sonra gelenler için bir bakıma her dâim okunabilecek, görülebilecek bir işaret demektir.
Deneme yazarken sayfalarda beliren bizden başkası değildir. Deneme bu yüzden kendimizi izlediğimiz bir aynadır. İnsan onda kendini seyreder. Biz ne olduğumuzu veya olmadığımızı biraz da yazdığımız bir yazı, özellikle de kaleme almaya çalıştığımız bir deneme sayesinde anlayabiliriz.
Dışarıda belki çoğu zaman yorum ve endişe içinde bocalayan insan zihni deneme türü sayesinde kendine daha derinden yönelebilir. Maksat kendimizi tanımaksa buna yardımcı olabilecek şeylerden birisi de denemedir.
Burada amaç herhangi bir şeyi sırf görünmek, bilinmek için denemek veya yazmak değil, içimizdeki tecrübeyi ve yaşadığımız duygu hâlini yine önce kendimiz için daha belirgin bir hâle getirmektir. Elbette yazdığımız şeylerin bir sorumluluğu vardır. Bunu unutmadan denemeyi kendimizi tanımaya, kendimizi anlamaya bir vesile olarak görmek gerekir.
Deneme yazarken insan kendisine daha fazla yöneldiğini fark eder. Dış âlemle geçici olarak bile olsa bu yazılar sayesinde kurduğumuz bağ zayıflar ve insan içten yükselen bir duygu hâli ve fikirleriyle baş başa kalır. İnsan artık kendi özüne yönelir. Nasıl ki, dışarıda mevcut şeyler için bir bakış, bir görüş lazımdır; aynen bunun gibi insanın da kendi içindeki âlemi tanıması için kendinden kendine yönelmesi, kendini anlamaya çalışması gerekir. Deneme bize bunu verir.
İnsanı kendi özüne yönelten tefekkür, yürüyüş, ibadet gibi deneme de bir iç muhasebesine davet eder bizi. Böylece herhangi bir konuda düşündüklerimiz ve içimizde beliren duygular deneme sayesinde daha belirgin bir hâle bürünür. Dolayısıyla deneme herhangi edebî bir tür değildir. O kendiliğinden doğan ve gelişen fikirlerin bir kıyafete bürünmesi ve görünür olması demektir. O bir aynadır. Kendimizi, fikirlerimizi, duygularımızı izlediğimiz bir ayna.
Aslında denemeyle meşgul olurken biz, iç dünyamızda yer edinen, bununla beraber dağınık duran duyguları ve düşünceleri de belli bir düzene koyarız. Yazdıkça açığa çıkan hisler ve fikirler bir yandan daha görünür olurken öbür taraftan belli bir tertiple de ortaya çıkarlar. Bu da bize odamızı, evimizi hatta hayatımızın bir yönünü elden geçirmiş, toparlamış gibi keyif verir. Bu yüzden denemeye duyguların ve düşüncelerin yeniden düzenlenmesi olarak bakmak gerektiğini de düşünüyorum.