“Malazgird’de de, Afyon’da da, diğer Türk zaferlerinde de, Türklerin dışındaki toplumları zaferlere ortak etmek, Türklere hakârettir. Bunu Türklerin yapması ise daha büyük bir hakârettir.
Dünyânın birçok yerinde orduların içinde farklı etnik gruplar olur. Bu târih boyunca böyledir. Meselâ Stalin’in Gürcü olması ya da kızıl bayrağı Berlin’e asan askerin Gürcü olması, 2. Dünyâ Savaşındaki Sovyet zaferini bir Rus zaferi olmaktan çıkarır mı ya da bir Rus’un “Hep berâber kazandık” demesi mümkün müdür?
Aynı şekilde İngiliz ordusunda Gurka birlikleri var diye iki dünyâ savaşında da bir İngiliz zaferi yerine Hindû ya da Nepal zaferinden söz edilebilir mi? Bir İngiliz’in “Hep berâber kazandık” demesi mümkün müdür?”
Elbette Türk ordusunda da çeşitli dönemlerde farklı etnik gruplar olmuştur. Osmanlı’da olmuştur, Selçuklu’da olmuştur… Daha öncesinde de olmuştur. Ama hiçbir zaman Türk zaferi yerine “hep berâber kazanıldı” denilmemiştir. Maâlesef, bu tutum, Türkiye Cumhûriyeti Devleti’nin PKK’ya karşı Kürdleri, yanına çekmek için ortaya attığı bir argümandı. Zamanla ise PKK’ya karşı değil, Türkiye’ye karşı kullanılan bir argüman oldu. “Mâdem, hep berâber kazandık. O zamân bizim de, sizin kadar bu devlette hakkımız var. Kürdçe resmî dil olsun” denilmeye başlandı.
İşte, 80’li ve 90’li yılların yanlış söylemlerinin sonuçları, bunlardır. Ancak bu konudaki tartışmasız gerçeği, sürekli vurgulamak zorundayız. Malazgird’de de, Afyon’da da, Çanakkale’de de, zafer, Türk ırkınındır. Sâdece ve sâdece Türk ırkının…”