“Kahveyi kavururlar,
İçmeden savururlar.
Bizim köyün adeti,
Sevmeden ayırırlar.”
Bu türkü Eskişehir’in.
Kahvenin etkisi bir saat içinde zirveye çıkarmış, altı saat de devam edermiş.
Bazen mutluluğu çoğaltmaya, bazen de acıyı azaltmaya yararmış.
Ana vatanı Habeşistan’mış. Yemen’de üretilmeye başlanmış sonra.
Türküde de diyor ya;
“Kahve Yemen’den gelir,
Çayır çimenden gelir.”
Acele işi olanlar için çabucak pişirilirmiş. Kahvenin içindeki kabarcıklar kaynama noktasına gelince patlar ve acılaşırlarmış. “Acı kahve” dedikleri buymuş. Lezzetli olması için kısık ateşte ağır ağır pişirilmeliymiş.
Annemin kırmızı bir cezvesi varmış, gelenlere kahveyi onunla yaparmış. Kızlara da “gararırsın” diye içirmezlermiş. Ablama da içirmemişlerdir ama pek faydası olmamış.
Gerçi Karacaoğlan da şöyle demişti;
“Her yoldan gelir geçerler,
Aktan karayı seçerler,
Ağaler, beyler içerler,
Kahve de kara değil mi?”
Babam da kahve içerken ablamla dalga geçer, ablamı konuşturmazmış. “Gızla gonuşmaz. Cuma’dan Cuma’ya belki. U da üzerine lâf gelince.” Ablam da “Gave içme u zaman. Ben bi hafta gonuşmadan duraman” dermiş. Ta o zamandan beri çok konuşuyormuş demek ki.
Adana’da talebelik yapıyorum, Oğuz Ağabey’in ağabeyi Eskişehir’de yaşıyormuş. Eskişehir’e geldiğimde evlerine gittim. Kayınpederi Ali Amca var, Oğuz Ağabey’in ağabeyinin. Çok tatlı bir amca. Söz nereden açıldıysa kahveye geldi. Yıl 1978 olmalı. O tarihlerde de yoklukların zirve yaptığı zaman, kahve falan da yok.
Bizim Eskişehir’de kahveciler var yan yana . Oradan geçerken müthiş bir kahve kokusu gelir. Onların falan hiç kalmadığı dönem. Belki nadiren “nohut kahvesi” bulunuyordu.
Ali Amca da kahve tiryakisi imiş. Kahveyi bir özlemiş ki sormayın. Bir anlatıyor, kahveye düşman olsanız içeceğiniz gelir. Hattâ kahveden başka bir şey içmek istemezsiniz. O derece seviyor kahveyi. Ama bir türlü de bulamıyormuş.
Adana’ya döndüm. Bir müddet sonra Gaziantep’e gezmeye gittik. Osman, bizi “Kaçakçılar Çarşısı”na götürdü. Orada her şey var ama dışarı çıkarması yasak. Bir baktım kahve var. Aklıma Ali Amca geldi. Kendime harçlık ayırdıktan sonra kalan para ile kahve aldım, o da yarım kilo tuttu zaten.
Eskişehir’e gelişimde ilk işim Ali Amca’ya gitmek oldu. Nasıl sevindi görseniz. İstemedim ama para verdi. Kahveye ödediğim paranın herhalde beş katı para koymuştu cebime.
Annemin vefatından sonra başsağlığına geldi Neşe Hanım ile eşi. İşyerimizdeki kızımız da onlara kahve yaptı. Neşe Hanım “bu fincandaki harfler benim adım ile soyadımın baş harfleri, sanki benim için yapılmış” dedi.
Fincanlardan birini hediye ettik efendim.