04.44
Bir otobüsün yolcuları gibiyiz sanki. Seçimini yapmış, biletini almış yolcu ekibi gibi.
45 yolcu, iki belki üç şoför, bir de muavin olsun.
Hepsi hedeflemiş varacağı yeri. Son yeri değil ama. Bir yere kadar. Çoğusu için sonrası da var belki. Birazı da ötesiz o yeri seçmiş.
Falan saat, falan yer, falan vasıta, falan sürücü, falan muavin, falan güzergâh, falan hava şartları, falan duraklar, falan ücret bedeli… Bir şekilde hepsi önceden belli. Hak edişler kazanılmış, seçimler yapılmış, seyre önce talepkâr, sonra tâbi olunmuş.
Sonra bir şeyler alınmış yanlara. Kiminde bir sırt çantası, ya da el. Kiminde valiz valiz eşya yükü. Kiminde sade bir cüzdan. Kimindeyse belki de hiçbiri.
Hepsi aynı otobüsün (vasıta) başka koltuğunda. Kimi yapayalnız, kimi çoluk çocuk, kimi konu komşu, kimi eşli.
Kiminin bomboş yüreği zihni. Sus pus dili. Akla ermiş zira. Suskun, dingin, teslim. Seyirde…
Kimi pek kalabalık zihni, kalbi, dili, eli kolu, gözü kulağı. Yükleri kadar yüklü içi de dışı gibi. Hengâmeli gürültülü. Yorgun, yorucu.
Kimi koymuş başını cam kucağına tadında, deminde, sükunda, seyirde uslu, yolunda…
Kimi, telaşı, soruları, kaygıları, evhamı, endişesi… Şöförden daha şöför, muavinden daha muavin, tüm yolcuların hepsinden daha yolcu(!) bilir bilmez, eder etmez, işgüzâr, gamlı kederli… Yorucu!
Hepsinin varışı aynı oysa ki. Kaptan belli, güzergâh belli, yol belli. Adana otobüsü ile Paris e varamayacağını biliyor.
Farkında olan da varacak dinlene seyrede, olmayan da varacak, bilmişliğinin bilmemişliğinde, bin kere yorgun, bin kere yora tükete…
Yolculuk, yol hâli.
Vasıtada isek, ne mutlu cam kucağına, ışığa, kaynağa, yolun, şöförün, havanın sahibine eminlik hâlinde teslim ol’abilene. Yolculuğun da, yolun da seyrine erenlere.
Aklına erip, zihnini dizginleyip, düşlerine düşmeyenlere. İhtimaller yangınında savrulup kaybolmayanlara. Vasıtayı içindeki her şeyle yüklenip taşıyıp taşmadan, vasıtada huzurla, dinlene demlene yol alabilenlere… Taşımayp da taşıtabilene.
Ne mutlu o yolcuya, ne mutlu yolunu seyri ile kutlu kılana…
Ne mutlu, yol sürecinde, “şu görmüş olduğunuz ürün” cümlesi ile afilli lafların tuzağında üç liralık şeyi on üç lira ile pazarlayan yol simsarlarına kapılıp, kaptırmadan, kaybetip kaybetmeyenlere,
Yol zaten akıyor, vasıta zaten varıyor, zaman öyle de böyle de geçiyor…
Cam kucağı; her hâl, zaman ve durumda ardını zaten seyrettiriyor.
Yeter ki yaslanmasını bil e bil e lim.
Yormadan, yorulmadan yolculuğun hakkını vermesini bil e bil e lim.
Bilip de bilmemesini bil e bil e lim.
Sessizce bindiğimiz vasıtadan sessizce inmesini bil e bil e lim
Yeter ki!
45 numaralı koltuk olsa bile,