Bir kültür araştırmacısının karşılaşacağı muhtemel birçok mesele vardır. Bunların bir yere kadar halledilmesi ve kontrolü mümkündür. Biz bu yazıda bunların birkaçı üzerinde durmak istiyoruz.
Kültür araştırmacısının karşılaşacağı en büyük meselelerden birisi ilgisizlik ve bilgisizliktir. Bugün bu tavırlarla hemen her yerde karşılaşabilen bir araştırmacının çalışma hevesinin kaybolması işten bile değildir. Makamları işgal eden, kültür ve eğitim işlerinden pek de anlamayan kimseler kültür araştırmacısının muhatap olduğu meselelerin başında gelir. Öncelikle bu kimselere kültürün önemini anlatmak başlı başına bir meseledir. Aslında bu tip yöneticiler seküler ve maddileşen dünyanın kurumlara yansımasından başka bir şey değildir. Dolayısıyla böyleleri mânevî bir değer olan, bununla beraber insan hayatında ve eşyada çok belirgin izler bırakan kültürün önemini anlayabilecek durumda değillerdir.
Sözün özü bu kimseler başlı başına birer “mesele”dir ve ülkemizin her yerinde onlar bol miktarda mevcuttur. Öyleyse bir araştırmanın ve bir çalışmanın sâlimen devam edebilmesi için araştırmacı kesinlikle bunlardan “ümidini kesmeli”dir. Bunlardan herhangi bir şekilde yardım ve destek alamayacağını anlamış olmalıdır. Bunun beraber kendisinin geçmiş ve gelecek arasında bir köprü olduğunu, çalıştığı konudaki tespit ve derlemelerini yarınlara taşıması gerektiğini bilmelidir.
Elbette insan çalıştığı konunun gün yüzüne çıkmasını, yayınlanmasını, yetkililerin bunlara ilgi göstermesini bekler. Fakat devir öyle bir devir değildir. Çoğu makam sahibi koltuk sevdasına düşmüş ve şahsiyetinin zaafları içerisinde bulunduğu kurumu ve yanındaki insanları işlevsiz hâle getirmiş durumdadır. Bazı kurumlarda böyle olmasa bile kültür araştırmacısının elindeki çalışmayı değerlendirebilecek, bunu destekleyebilecek çapta olanlar ülkemizde pek azdır. Maalesef kurumlarımızı zaaf içerisinde gösteren ve buraları temsil edemeyen kimseler, kültür araştırmacısının her dâim karşısında olacaktır. Araştırmacının buna sabretmekten, kendini çalışmalarına vermekten başka pek bir seçeneği yok gibidir. En azından şimdilik…
Kültür araştırmacısı öncelikle ele aldığı konunun önemine önce kendisi inanmalıdır. Etrafında ciddiyetsiz, ilgisiz, bilgisiz ne kadar kimse olursa olsun o, yatağında sessizce akan bir nehir gibi yaşadığı yerleri derinlemesine çalışır ve anlar. Oralardaki kültür birikimlerini görür ve tespit eder. Bunun için en başta çalıştığı konunun önemine inanmalıdır. Yaptığı iş kültürel zenginliğin kaybolmaması için verilen bir mücadeledir. Mensup olduğu millet için gerekli bir hizmettir. Atalarından intikal eden kültürel kodlar, özellikle çalıştığı konunun muhtevasına gizlenmiş olabilir. Bunlarda milletin çok değerli tecrübeleri mevcut da olabilir. Bu yüzden ele alınan bir konunun çalışılması, seyri ve bunun basılı materyal hâlinde veya sosyal medyada görünür olması nihayetinde zaman ve imkânla ilgilidir. Burada mümkün olduğu kadar çalışılan konuyu beslemek ve sürdürmek gerekir.
Elbette mevcut durum araştırmacının psikolojik hâlini etkileyecek ve onu motivasyon bakımından geriye çekecektir. Fakat bir kimse çalıştığı konunun önemine kendisi inandığı vakit dışarıda gördüğü her türden üzücü muamele bir yerden sonra önemini kaybedecektir. Çünkü kültür araştırmacısı aslında konuyu iki ana motivasyon üzerinden gerçekleşir: Birincisi kendini anlamak, ikincisi çevresini tanımak… Dolayısıyla amaç bunlar olunca civardaki ilgisizlik, bilgisizlik, her türden üzücü muamele bu tavırların sahiplerine iade edilir ve bunlar bir araştırmacı için nihayetinde geçip gidilen durumlar hükmünde kalır. Nitekim araştırmacı sözüm ona makam sahiplerinin, çalıştığı yerdeki kimselerin üzücü ve yaralayıcı muamelelerini gördüğünde kendine döner. Onu sağlam tutan içerideki motivasyondur. Her türden kötü durum, söz ve muamele nihayetinde sahibine aittir. Araştırmacı bu tip kimselerle vakit geçirmemeli, zamanının ne kadar değerli olduğunu önce kendisi bilmemelidir.
Kültür araştırmacısının karşılaşabileceği meselelerden birisi de teknik yetersizliklerdir. Kültür araştırmacısının gitmesi gereken yer için bir araç gerekir, yazması için bilgisayar, gezip görmesi için ise maddi imkânlar… Bunların bir kısmına ulaşmak mümkün olsa bile araştırmacının elinde her türden imkân bazen olmayabilir. Eline imkân geçtiği vakit bunu araştırmanın derinleştirilmesi için kullanmalıdır. Fakat bunlar önce yıllara nazaran bir araştırmacı için daha az engel teşkil eder.
Kültür araştırmacısının bugün karşılaşabileceği durumlar geçmişe bakarak biraz farklıdır. Geçmişte teknik imkansızlıklar öndeyken günümüzde yetkililerin ilgisizliği, bilgisizliği en büyük engel teşkil etmeye devam etmektedir. Kültür araştırmacısı şunu bilmelidir ki, her türden imkânsızlık ve engeller bir gün önünden kalkar. Kendisini ve eserini desteklemeyenler orada kalmaz. Millet kendi değerlerine bir gün kesinlikle sahip çıkar. Onun kenarda duran çalışması birileri tarafından alınır ve el üstünde tutulur. Kültür araştırmacısı önce kendine inanmalı ve bunu asla unutmamalıdır.