“Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim.”[1] buyurmuş Efendimiz (s.a.v.).
Hayat bir ağaç, ömür bir gölgelenme, insan bir yolcu. Ne güzel benzetmeler sunuyor hadisi şerif. Hayat ağacının altında gölgelenen insanlarız. Belki de Hz. Adem’in cennetteyken yaklaştığı, gölgesi dünya hayatı olan ağaç. Şimdi onun dibinde gölgelenen yolcularız.
Gölge, varlık belirtisidir. Güneş ve ışıkla ortaya çıkar. Güneş’in ve ışığın konumuna göre uzar ve kısalır. Güneş, Hakk’ın ta kendisir.[2] Gölgesi olmayan tek gerçektir. Güneş’in ışınları vurduğunda beliren gölgemiz ise nefislerimiz…
Hayat ağacının altındaki koyu gölge yaşam için rahatlıktır, rahatlığına da alıştırır. Kafasını gölgeden çıkarıp bakmaya gayret etmediği sürece insan, gölgenin Güneş ile var olduğunu anlayamaz. Hakikatinden habersiz göçüp gider.[3] Güneş’in hakikatine eren kişi ona tutkundur. Onu temâşa etmekten kendini alamaz. Her an onun tecellilerine tutulmuştur. Tıpkı öğle vakti Güneş’in altında duruyormuş gibi günün kemâline şahitlik eder. Kemâle eren, Güneş’i tam tepe noktasında müşâhede edendir. Böylelerinin gölgesi artık ayaklarının altında küçülmüş yok olmaya yakın hale gelmiştir.[4] Onların gölgeleri yani nefisleri Allah’ın emrine girmiştir.[5] Fakat Güneş ışıklarına eğik açıda konumlanan kişinin gölgesi kendi cüssesinden iki üç kat büyüktür. O, görkemli gölgesinin hayranı ve takipçisidir.
Takipteyiz efendim. Mütemadiyen birilerinin ve bir şeylerin sıkı takipçiyiz. En çok da gölgelerimizin. Evet, farkında olsak da olmasak da kendi gölgemizin sıkı takipçisiyiz.
Güneşi ardımıza aldığımızdan beri kendi gölgemizi kovalıyoruz. Hepimiz benliğimize meftun, arzulara tutkun, nefsimize vurgunuz. Egomuzu şişiren söylemlerle büyüttüğümüz gölgemiz, önümüzdeki bütün gerçeklikleri ve bütün renkleri de yok ediyor. Önümüze düşen karanlık gölgemizin izinde nereye gittiğimizi bilmeden yürüyüp gidiyoruz. Rengârenk çiçekten yollar da derin karanlık kuyular da bizim için bir. Bizim için aynı renk. Çünkü gölgelerimiz, önümüzdeki bütün gerçekliği örtecek kadar büyük. Bütün renkleri karartacak kadar koyu…
Gölgelerden ibaretiz. Güçsüz, yaptırımsız, iradesiz. Çünkü biz “Gölgelerin gücü adına! Güç bende artık!” diye bağıran çizgi kahramanları izleyerek büyüdük. Üstün güçlere sahip bir süper kahramanın kendilerini kurtarmasını bekleyen zavallı masum insanların olduğu çizgi filmleri takip ettik. Büyüdük ve gördük ki bu bekleyiş sadece çizgi filmlerde kalmamış, içimize işlemiş. İnsanlık üstün bir gücü beklerken, kendi içindeki gücü kaybetmiş. Asırlardır beklemiş, beklemiş… Çünkü beklemek işine gelmiş.
Ben avcı olurum, o ceylan olur
Kovalar dururum kendi gölgemi.
Umut toprak olur, dert zaman olur
İp takar sürürüm kendi gölgemi.
Her kuşluk vaktine, her ikindiye
Bölerim gölgemi üçe, ikiye
Eli boş bebekler oynasın diye
Armağan veririm kendi gölgemi.
Oysa şairin dediği gibi ip takıp sürüklemeliydik kendi gölgemizi. İnsanlık için bir şeyler yapsaydık, çocuklar gölgemizde oyun oynayacak bir dünya kuracaktı.
Gölgemde bir değil bin yara kanar
Gölgeme değerse gölgeler yanar
Geceleri gölgem yollarda donar
Kar gibi kürürüm kendi gölgemi
Şimdi gölgelerimizde bir değil bin yara kanıyor. Şimdi gölgemizde insanlık boğuluyor. Gölgemize sığınan gölgeler yanıyor. Yığılmış gölgelerimizin enkazını kürümeye gelecek kahraman bekleyişimiz hala devam ediyor.
Soyunur aynalar ışıktan, renkten
Bazen akşamüstü, bazen çok erken
Kuşlar gökten yuvasına dönerken
Güneşte görürüm kendi gölgemi.
Sevgi, dağ zirvesi; kin, dipsiz kuyu
Karıştan kısadır hayatın boyu
Kirletirse şayet toprağı, suyu
Göğsünden vururum kendi gölgemi.[6]
Ne gölgelerimiz Güneş’e erebildi ne Güneş’in rengine boyanabildi[7] ne de hayatın bir karıştan kısa olduğunu fark etti. Toprağı, suyu gölgelerimiz kirletti. Fakat insan, gölgesine değil, hep ama hep Güneşe ateş etti.
Dipnotlar
[1] Tirmizî, Zühd 44.
[2] Bkz. Osman Nuri KARADAYI, “İbnü’l Arabî’de Güneş-Ay-Yıldız Sembolizmi”, EKEV Akademi Dergisi, Yıl: 25 Sayı: 86 (Bahar 2021).
[3] Platon, “Devlet” adlı eserinde mağara duvarlarına yansıyan gölgelerden bahseder. Bu mağaradakilerden biri ayağa kalkıp gözlerini ışığa kaydırdığı zaman, gölgelerin ardında bir şeyler olduğunu fark eder ve gerçeğe yakınlaşır. Daha sonra da, gözlerini yukarı kaldırıp, güneşten önce yıldızları, ayı, gökyüzünü seyredecek”. Bu kişi en sonunda güneşi fark edecektir. Mağarada görülen her şeyin esas kaynağı da güneştir. Mağaradaki gölgeler aslında birer hayaldir. Platon’a göre bu kavranan dünyanın sınırlarında esas olarak “iyi” ideası vardır. Ancak insanların bu durumu hemen idrak edebilmesi zordur. Bunu için mağaradan dışarıya bakmaları ve dünyada iyi ve güzel her şeyin bu ideadan geldiğini görmeleri gerekir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Sevda Çilem AYAR VARGÜN, “Mevlânâ’nın Divân-ı Kebîr’inde Gölge Metaforu”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2020, C. 30, Sayı 2, ss. 133-142.
[4] “Allâh’ın yarattığı herhangi bir şeyi görmediler mi? Onun gölgeleri, küçülerek ve Allâh’a secde ederek sağa sola döner.” (Nahl, 16/48)
[5] “Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de sabah akşam ister istemez sadece Allâh’a secde ederler.” (Ra’d, 13/15)
[6] Abdurrahim KARAKOÇ, Gölge Oyunu Şiiri.
[7] Bakara/138.