Selçuklu kelimesinin kullanılmadığı çalışmalardaki durum gerçekten ironik. Ve bunun eleştirisi ancak durumun ironisini aşan bir ironi ile olabilir. Ne de olsa en etkilisi Nasreddin Hoca’nın üslubudur. O nedenle Selçuklu demeden tarih araştırmalarını yazanların tavrından yola çıkarak yoğun ironi içerikli bir rehber yazmaya karar verdim. Kendi adıma öğrendiğim şey şu oldu: Selçuklu dememek gerçekten zorlayıcı bir iş imiş.
*****
Doç.Dr. Başak Burcu EKE
Beş Adımda Yeni Başlayanlar İçin “Selçuklu” Demeden Selçuklu Tarih Yazımı
Yazının başlığını okuyunca şaşırmayınız. İnsan istedi mi aya bile ayak basıyor. Selçuklu kelimesini kullanmadan Selçuklu tarihi ve sanatını yazmak niye imkânsız olsun ki. Son on yılda artışa geçen uluslararası literatür bize bunun nasıl mümkün olabileceğini çok farklı şekillerde göstermekte. İşi öyle noktaya getiren çalışmalar var ki, kendinizi Alice Harikalar Diyarı’ndaki Şapkacı’nın o çılgın çay partisinde gibi hissediyorsunuz. Masada Selçuklu çalışmalarını hakkıyla yapanları arıyorsunuz, ama görmek ne mümkün.
Tavşan ile Alice diyaloğunu hatırlayalım. Ne demişti Mart Tavşanı cesaretlendirici ses tonuyla: “Biraz şarap alın”. Alice masanın her bir yanına bakmış ve masada çaydan başka hiçbir şey olmadığını gördükten sonra “Ortada şarap göremiyorum” demişti. Mart Tavşanı’nın o efsanevi cevabı şu olmuştu: “Yok zaten.”
Şapkacı’nın zaman algısı ile ilgili anlatısını da es geçmeyelim. Bir kişi olarak gördüğü zamanı şöyle anlatır: “O tutulup vurulmaya gelmez. Yani, Zaman ile iyi ilişkiler kurarsan, saat senin istediğin hemen her şeyi yapar. Örneğin, var say ki, saat sabahın dokuzu, tam derse başlama zamanı: Zamanın kulağına sadece fısıldaman yeter, saat bir çırpıda ilerleyiverir! Bir bakmışsın, bir buçuk öğle yemeği zamanı.” Ve şu eklemeyi yapar: “İlk anda değil belki, fakat saati dilediğin kadar buçukta tutabilirsin.”
Selçuklu kelimesinin kullanılmadığı çalışmalardaki durum gerçekten ironik. Ve bunun eleştirisi ancak durumun ironisini aşan bir ironi ile olabilir. Ne de olsa en etkilisi Nasreddin Hoca’nın üslubudur. O nedenle Selçuklu demeden tarih araştırmalarını yazanların tavrından yola çıkarak yoğun ironi içerikli bir rehber yazmaya karar verdim. Kendi adıma öğrendiğim şey şu oldu: Selçuklu dememek gerçekten zorlayıcı bir iş imiş.
Adım 1- Coğrafya Kaderdir: Selçuklular gibi 8 milyon km2 alana yayılmış bir medeniyeti coğrafya merkezli incelemek en yaratıcı çözümdür. Büyük Selçuklu için İran ve Horasan kelimelerini kullanın. Fırat’ın Doğusu, Dicle’nin Batısı gibi güncel nitelendirmelerin de faydalı olacağını belirtmeliyim. Nişabur, Rey ya da Bağdat gibi önemli şehirlerin isimlerini de zikrederek çalışmanıza devam edebilirsiniz. Böylece şehir ölçeğindeki etkinliklerin bölge ile ilişkisini atlamamış, resmin bütününü gören araştırmacı intibaını da pekiştirmiş olursunuz. Bu arada Horasan’ı İran coğrafyası gibi algılayın ama bunu ifade etmeyin. Sanki herkes öyle kabul ediyormuş gibi davranın. Bunun tartışmaya açılması bile tuhaf olur havasında devam edin.
Adım 2- Zaman İzafidir: Selçuklular gibi 1000’li yılların başında tarih sahnesine çıkan 13. yüzyıl sonlarına kadar Anadolu’da varlığını sürdüren bir medeniyet için elinizde uzun bir zaman aralığı olduğunu unutmayın. Zamanı coğrafya ile birlikte kullanmanız eşsiz fırsatlar sunacaktır. Bir minai ya da lüster seramik eserin incelikli üretimini anlatırken 12. yüzyıl İran yapımı diyebilirsiniz. Bu cümlenize isterseniz bölgesel etkileri vurgulamak adına Kağşan ya da Rey gibi şehir eklemesi de yapabilirsiniz. Böylece “Selçuklu” kelimesini kullanmadan çalışmanızı rahatlıkla tamamlayabilirsiniz.
Adım 3- Moğollar Milattır: Moğollardan Önce (M.Ö.) ya da Moğollardan Sonra (M.S.) ifadeleri en büyük kurtarıcınız olacaktır. Yukarıda söz edilen diğer iki adımı da kullanarak Moğol öncesi 12. yüzyıl İran nitelendirmesi ile çalışmanızı baştan sona tek bir Selçuklu kelimesi kullanmadan yazabilirsiniz. Pre-Moğul diyerek ifadenizi daha çarpıcı hale getirebilirsiniz. Anadolu söz konusu ise Moğollardan sonra şeklinde ifadeyi tercih etmeniz gerekir. Moğol vurgusu ile hem Selçukluları yok saymış hem de Moğollardan daha az yetkin oldukları şeklinde kanaati pekiştirmiş olursunuz. Değişim ve dönüşümün Selçuklular ile değil milat olarak Moğollarla başladığı algısı sizden sonraki çalışmalara da fayda sağlayacaktır. Literatürün birikim olduğunu ve bir kavramın ne kadar çok ifade edilirse o kadar pekişeceğini unutmayın.
Adım 4- Kültürel Etkileşim Kaçınılmazdır: Kültür sürekli değişkenlik arz eder ama siz durağan ve homojen gibi algılayarak analizlerinizi yapmaya özen gösterin. En büyük uyarı bu konuda olacak. Anadolu, İran ya da Horasan olsun, bu coğrafyaları homojen tek bir kültüre sahip gibi kabul etmez iseniz İran coğrafyasında uzun zamandan beri yaşayan ya da Doğu Roma ile komşu Türk kültürleri gerçeği ile yüz yüze kalırsınız. İkinci bir uyarı olarak, kültürel etkileşimin dinamik bir yapısı olduğuna değinmeyin. Yoksa Selçukluların etkisi olabilecek güçte kültürel geçmişe ve birikime sahip olduğundan söz etmek zorunda kalırsınız. Ki bu da Selçuklu kelimesini kullanmanız anlamına gelir. İranı ya da Bizansı daimi etkileyen, Selçukluları da daimi etkilenen gibi sunarak analizlerinizi yazınız. Bu ancak, Selçukluların toplumsal yapısının göçer, yarı-yerleşik ve yerleşik şeklinde değil sadece göçerlerden oluştuğunu ifade ederseniz mümkündür. Bozkır göçebe savaş beyleri ya da konar-göçer Oğuz gibi ifadeleri kullanırsanız Selçuklu demeden bunu başarabilirsiniz.
Adım 5- Sanat Sanatçının İşidir: Selçuklu döneminde yapılmış sanat eserleri ve inşa edilmiş yapılarda yer alan kitabelerde sanatçı ve mimar isimleri yer alır. Çoğu zaman imzalarında geldikleri bölgeleri de belirtmektedirler. Bu açıdan eserleri anlatırken eseri ortaya çıkaranların sanatçı ve mimarlar olduğu üzerine odaklanmalısınız. Selçukluların iyi birer sanat hamisi oldukları, seçimlerini tabiyete göre değil işinde ehil olana göre yaptıkları şeklindeki gerçekliğin bağını kopartmalısınız. Örneğin 12. yüzyılda İranlı ustaların etkinliğinde İsfahanlı usta olarak ya da 13. yüzyılda Bizans etkisini Rum kökenli mimarın yapısında şeklinde cümleler kurabilirsiniz.
Müze-Sergilerdeki Yöntemler İçin Genel Bir Ekleme: Hazırlayacağınız katalog ya da eser açıklamalarında da bu beş adımı kullanabilirsiniz. Selçuklu eserlerini coğrafya ve zamana göre gruplandırdığınızı söylemeniz yeterli olacaktır. Selçuklu eserlerinde bu yöntemi kullanırken diğer kültürler için böyle bir ayrıma gitmediğiniz fark edilmeyecektir. Bir eleştiri gelirse de, hemen hemen tüm dünya müzeleri aynı şekilde tavır sergilediği için, genel kabul bu yönde olduğunu ifade etmeniz yeterlidir. Eserin Selçuklu üretimi olduğu gerçeğini sergi konseptine uymuyor ise, eserin yapım yılı için verdiğiniz tarihlendirmeyi yüzyıl aralığında tutmak en iyi çözümdür. Selçukluların siyasi etkinliklerinin başlangıcı için tam bir tarih verilemezken, bitiş tarihi kesindir. Yüzyıl genellemesi ile ilk başlarda ortaya koydukları bir eseri onlardan önce üretilmiş gibi gösterebilir; 30 yıl eklemesi ile Sultan Sencer zamanında üretilmiş bir eseri de kendilerinden sonra bölgede etkin olan Moğol üretimi gibi algılatabilirsiniz. Selçuklu lüster seramiği ile ilgili katalog açıklamasına “12-13.yüzyıl Kağşan- İran” yazarak araştırmacılara eşsiz bir fırsat sunmuş olursunuz. Böylece çalışmalarda 13. yüzyılda Selçukluların İran’da siyasi etkinlikleri olmadığı sorgulaması yapılabilir; bu ve benzeri eserler Selçuklu olmaktan çıkarılıp 13. yüzyıl Moğol üretimi haline getirilebilir. Kültür etkisini sıfırlamak açısından Ortaçağ İslam diyerek de Selçuklu eserlerini gruplandırabilirsiniz. Unutmayın ki ünlü bir müzenin kataloğunda ya da eser açıklamasında yanlış yapıldığının ifade edilmesi oldukça zordur. Müze ziyaretçilerinden hangi müze kaç tane eleştiri içerikli geri dönüş almıştır. Ya da kaç akademik çalışmada bu durum dile getirilmiştir. Faaliyetlerinizdeki keyfiyetiniz için imkânlarınızı değerlendirmeniz gerekir.
İroniden gerçekliğe geçiş yapalım. Ne yazık ki bu beş adım şaka değil. Ve hiç yanlış ifade kullanmadan geçmişte yaşananları yanlış ifade eden bu çalışmaları eleştirmek oldukça zor. Neye, nasıl itiraz edilebilirsiniz? Gerçek olana işaret etmese de kullanılan ifadeler ne yanlış ne de yalandır.
“Kuzgun niye yazı masasına benzer?” bilmecesine Alice’in “Sanırım bunun cevabını tahmin edebilirim” demesi ardından Mart Tavşanı “Buna yanıt verebileceğini mi düşünüyorsun” diye sorar. Ardından konuşmalar şu şekilde devam etmiştir.
Alice: Tam üstüne bastın
Mart Tavşanı: O zaman ne demek istediğini söyle.
Alice: Söylüyorum zaten. En azından söylemeye çalıştığım şeyi söylüyorum- ikisi de aynı değil mi zaten?
Şapkacı: Hiç de değil? O zaman şunlar da aynı anlama gelirdi: ‘Yediğimi görüyorum demek’, ‘gördüğümü yiyorum’ demekle aynı şey !
Mart Tavşanı: Ya da şöyle diyebilirsin. ‘Sahip olduğum her şeyi severim’ ile ‘sevdiğim her şeye sahibim’
Fındıkfaresi: Şöyle de diyebilirsin. ‘Uyuduğum zaman nefes alırım’ demek ‘nefes aldığım zaman uyurum’ demekle aynı şey.
Sürekli uyuyan Fındıkfaresi tekrar uykusuna dönünce Şapkacı şu tespitini paylaşır : İşte bu senin için geçerli bir şey.
Tam olarak ne demek istediğimi söyliyeyim. Selçuklu araştırmalarındaki o çılgın çay partisi havası pek bitecek gibi durmuyor. Davet edilmediğimiz kesin ama beklemenin anlamı yok. Alice gibi gidip masaya oturmayı teklif ediyorum. Konferanslarda sessizce oturmayı bırakmalı, yayınların eleştirilerini hiç çekinmeden yapmalıyız.
Büyük Selçuklu yerine “12. yüzyıl Moğol öncesi İran” ifadesini kullanan bir araştırmacı ile karşılaşırsak şunu sormalıyız : “Böyle bir tarih yazımı yönteminin kapısı açılıyor ise, tek kelime Doğu Roma’dan söz edilmeden 10. yüzyıl Selçuklu öncesi Anadolu ya da Habsburg demeden 15. yüzyıl Osmanlı öncesi Avrupa diyerek de bir tarih araştırması kaleme alınabilir mi? Bu tarz ifadelerin yer aldığı bir çalışma yurtdışında seçkin yayınevleri tarafından basılabilir ya da dergi editörünün ilk okumasından geçebilir mi?”
Selçuklular için olabilen başka coğrafya ya da kültür için olmuyor ise, o Selçuklu için de olabilir değildir.
——————————————————
Kaynak:
https://www.fikircografyasi.com/makale/bes-adimda-yeni-baslayanlar-icin-selcuklu-demeden-selcuklu-tarih-yazimi