Asıl lazım olan, ihtirasları ahlâk ve hukuk içinde tutarak doğruya yöneltecek toplumsal ahlâkı iyi örneklerle ve etkili yaptırımlarla güçlendirmektir. ‘Yapanın yanında kalmamalıdır.’ Bunun için de siyaset sınıfının ahlâk örneği olması şarttır. Sağlam hukuk kuralları ve güçlü kurumlar şarttır. Bu olmayınca siyaset de kirlenmektedir. “Siyasi Etik Kanunu” niye çıkarılmıyor?
Türkiye’nin bu çürümeye karşı bir ahlâk rönesansına ihtiyacı var; hamasetle değil… Şeffaflığı, dengeyi, denetimi, bağımsız yargıyı, hesap verirliği, rasyonaliteyi hayata geçiren bir hukuk devleti anlamında ahlâk rönesansı…
*****
Taha AKYOL
Türkiye hayatın hemen her yönünde korkunç bir ahlâki yozlaşma, çürüme süreci yaşıyor. Kamuoyu arasında ‘Fatih Terim Fonu’ olarak da adlandırılan ‘saadet zinciri’nde dönen, dolandırılan milyonlarca dolar gösteriyor ki “daha çok” şeklindeki hırsın sonu yok…
Hele de merhum Ali Fuat Başgil’in yetmiş yıl önce dikkat çektiği gibi “siyaset insan ihtiraslarının en çok kabardığı sahadır.” (Vatan, 20 Ocak 1949)
Çünkü siyaset insanlara hükmettiği gibi paraya da hükmeder. Emir kulları yarattığı gibi muazzam servetler de yaratabilir.
Yüksek ahlâk sahibi insanlar elbette vardır. Fakat doğrusu “şeffaflık, denetim, denge” gibi ilkeler ve bunları gerçekleştirecek güçlü kurumlara ve geleneklere sahip olmaktır.
‘KAYIT DIŞI’ SORUNU
Dikkatinizi çekmiştir. Bu milyonlarca dolarlık ‘saadet zinciri’ Denizbank’ın bir müdiresi tarafından fakat “banka işlemleri” dışında, hiçbir resmi banka kaydına geçirilmeden, sadece düz kâğıda ‘teslim aldım’ deyip imza atılarak yapılmış bir dolandırıcılıktır…
Bankanın bilgisayar kaydına, hesaplarına geçirilseydi kasaya giren ve çıkan kısa sürede belli olur, engellenirdi.
Modern ekonominin büyük servetler yaratan mali yapısı “saadet zinciri” ve “kısa yoldan kazanç” iştahını körüklüyor. Doların TL karşısındaki değer artışıyla doymayan dolar milyonerleri böyle “kayıt dışı” yollardan vurgun peşine düşüyor!
Bu durum çağımızda kurumların, kuralların, denetimin her çağdan daha önemli hale geldiğini gösterir.
Bu olay “kayıt dışı” kavramının önemini zihnimize çakmalıdır. Türkiye’de ve Türkiye gibi kuralları gevşek, kurumları zayıf ülkelerde “kayıt dışı” alanlar çok geniştir. Bir de iktidarlar gereken tavrı göstermezse yozlaşma, çürüme akıl almaz boyutlara tırmanmaktadır.
‘GRİ LİSTE UTANCI’
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın altı aylık bakanlık döneminde yapılan operasyonlarda 35 organize suç örgütü çökertildi. Uyuşturucudan 2 bin 242 kişi yakalandı.
Sayın Bakan’ı bir vatandaş olarak tebrik ediyorum.
Yerlikaya’dan önceki Türkiye nasıldı? OECD’ye bağlı Mali Eylem Görev Gücü FATF tarafından, “kara para, uyuşturucu ve terör finansmanı” trafiğiyle gereken düzeyde mücadele etmediği için “gri liste”ye alınmıştı. (21 Ekim 2021)
Süleyman Soylu, “Osman Kavala’yı serbest bırakmadık, Demirtaş’ı serbest bırakmadık, PKK ve FETÖ ile mücadelede kimseden talimat almadık diye Türkiye’yi gri listeye aldılar” diyerek demagoji yapmıştı. (23 Ekim 2021)
Bu tür söylemlerin hangi gerçekleri örttüğü konusunda dikkatli olmalıyız. Bakan Mehmet Şimşek “Gri listeden en kısa sürede çıkmak için gerekenleri hızla gerçekleştirip ülkemizin uluslararası kamuoyu nezdindeki olumlu intibasını güçlendireceğiz” diye konuştu. (15 Temmuz 2023)
Suç örgütleri adalet dâhil her yere el atmış!
Neden Yerlikaya ve Şimşek’e kadar bunlar yapılmadı?
İKTİDARLARIN ROLÜ
Almanya’da Merkel gidip Scholz’un gelmesiyle muhafazakârlar “kazanımlarımızı kaybederiz” diye tedirgin olmadı, çünkü kazanımlar kurallar içinde ve kurumlar yönetimindeydi. Sosyal Demokratlarda da ihale peşine düşmek, yağlı ballı tayinler yaptırmak gibi hevesler görülmedi. Çünkü her şey kurallara bağlı ve kurumların yönetiminde.
İktidarların “bizden” kayırmacılığı yapması, şeffaflığa uymayan ihaleler, siyasetin zenginlik kaynağı olması duygusunu körüklüyor. İş ahlâkını bozuyor.
İktidar neden AB’nin istediği “Yolsuzlukla Mücadele Kanunları”nı çıkarmadığını kamuoyuna anlatmalıdır. Davutoğlu hükümetinin programındaki “yolsuzlukla mücadele” bölümünün neden Binali Yıldırım hükümeti programından çıkarıldığını da kamuoyuna anlatmalıdır.
İnsanoğlu muhteristir. İhtiraslarını kendi iradesiyle terbiye etmek çok yüksek düzeyli değerler ve kişilikle mümkün.
AHLÂK RÖNESANSI
Asıl lazım olan, ihtirasları ahlâk ve hukuk içinde tutarak doğruya yöneltecek toplumsal ahlâkı iyi örneklerle ve etkili yaptırımlarla güçlendirmektir. ‘Yapanın yanında kalmamalıdır.’ Bunun için de siyaset sınıfının ahlâk örneği olması şarttır. Sağlam hukuk kuralları ve güçlü kurumlar şarttır. Bu olmayınca siyaset de kirlenmektedir. “Siyasi Etik Kanunu” niye çıkarılmıyor?
Türkiye’nin bu çürümeye karşı bir ahlâk rönesansına ihtiyacı var; hamasetle değil… Şeffaflığı, dengeyi, denetimi, bağımsız yargıyı, hesap verirliği, rasyonaliteyi hayata geçiren bir hukuk devleti anlamında ahlâk rönesansı…
Merhum Nurettin Topçu”nun “ahlâk davası” dediği ihlas ve irade lazım bunun için.
————————————
Kaynak:
https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/curume-1598223