Ya istiklal ya ölümdü, gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası. Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Günümüzde bazı devletlerde gördüğümüz gibi, ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklâlden yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık görülemez. Türk milletinin haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olmayı tercih eder.
1918 yılı sonlarında Anadolu, hem karadan hem denizden işgal kuvvetlerinin kuşatması ve saldırısıyla karşı karşıya idi. Türk toplumu, kendisini tarih sahnesinden silmeyi hedefleyen bu saldırılar karşısında çok güç durumdaydı. Devletin merkezi olan İstanbul işgal edilmiş, ordu dağıtılmış, silah ve cephanelere işgal kuvvetlerince el konulmuştu. Mustafa Kemal Atatürk, 1919 yılı baharında Türk milletinin kaderini değiştirecek bir mücadeleye girişti. Amasya, Erzurum ve Sivas’taki çalışmaların ardından Ankara’yı merkez olarak belirlendi. Türk milletinin daha ölmediğine bütün yüreğiyle inandı. Hayatta kalmanın mutlak bir “İSTİKLAL MÜCADELESİ” ile mümkün olacağını düşündü, bu fikre inandı, arkadaşları ile birlikte dünyanın beklemediği bir kurtuluş mücadelesini başlattı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki önemli olaylardan biri Atatürk’ün Samsun’a ayak basmasıdır. Bu istiklal yolunun ilk adımıydı. Türk Milleti Birinci Dünya Savaşı sonrasında kötüleşen koşullar içinde kurtuluş çareleri ararken büyük bir lider Mustafa Kemal Atatürk ortaya çıktı ve Samsun’a ayak basarak “Kurtuluş” yolunu açtı. Samsun işgal kuvvetleri için önemli noktalardan biriydi. Stratejik bakımdan büyük öneme sahipti ve Karadeniz’den Orta Anadolu’ya açılan en rahat ve güvenilir bir kapıydı. İngilizler 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a askerî birlik çıkarmışlardı. Atatürk, İstanbul’dan başlayan ve Samsun’da sona eren yolculuk esnasında görevli bir askerdi ve giyimi de buna uygundu ancak Samsun’a ayak bastığı günden birkaç gün sonra asker değil, sivil olarak hareket edecekti. Atatürk’ün Samsun’a çıkışında gördüğü manzara pek parlak değildi. Şehirde İngiliz işgal kuvvetleri vardı. Pontusçular sokaklarda kol geziyordu. Halk kendisini koruyamayacak durumdaydı. Atatürk bugün müze haline getirilen Hıntıka Palas’ta kaldıkları süre içinde hep bu sorunları düşündü, yolculukta geçirdiği uykusuz geceler sona ermemişti; şimdi de burada uykusuz geceler başlıyordu. Ama, O’nda ve O’nun gibi düşünenlerde bu azim oldukça hiçbir engel aşılmaz değildi.
İstiklale gidilen yolun ilk adımı Atatürk’ün Samsuna ayak basması ile başlamış, İzmir de düşmanın denize dökülmesi ile son bulmuştu. Yurdumuzun her köşesinde bir cephe açılmış, amansız vatan savunması başlamıştı. Mustafa Kemal’in “Ben cephelerde ne yapılacağını biliyorum, ama ordumuzun cephelere süratle nasıl sevk edileceğini bilmiyorum, bu şimendiferlerin işin ehli biri tarafından idare edilmesi ile mümkün olabilir, buna ancak siz muvaffak olabilirsiniz, siz şimendiferlerle cephelere askerleri sevk edin ki, ben de cephelerde muvaffak olabileyim” sözleri üzerine görevi üstlenen Behiç Bey, tek bir şart öne sürmüştü: “İşine kimsenin karışmaması“. Bu şartı Mustafa Kemal tarafından kabul edildi. Behiç Bey, demiryollarının kesiştiği yer olan Eskişehir’e bir üs kurdu ve savaş boyunca derme çatma trenlerle cepheye asker, cephane, malzeme nakletti; ray döşetti; gerektiğinde ray ve vagonlardan çelik söktürüp mühimmat yaptırdı.
Unutulmuş, tarihin karanlıklarına gömülmüş, hatta kin ve hasret yüzünden izleri, eserleri silinmiş öyle kahramanlar vardır ki, yüz yıllar geçse dahi nesiller, onların yaptıklarını öğrenirse içinde bulundukları devrin sosyal, politik ve ekonomik yönlerinin hatta geleceğin manasını çok daha fazla değerlendirebilirler. İşte Behiç Erkin de böyle unutulmuş kişilerden biridir. Ne yazık ki biz gerektiği kadar bu kişileri tanımıyoruz, tanıtmıyoruz yeni nesillerimize.
Behiç Erkin Kimdi?
Demirin soğuk olduğu, Demir Yolunun babasının son uykusunda bu serinliğe çekildiği, yurdumuzun demiryollarının kesişme noktasından, tren seslerinin ray seslerinin huzuru içinde Eskişehir Enveriye’den seslenen kahraman vatan sevdalısı Behiç Erkin kimdi?
Behiç Erkin, Türk ulusu için elinden gelen hizmeti, görevi, gerek katıldığı savaşlarda, gerekse de bürokrat, milletvekili, bakan ve büyükelçi olarak yapmıştır. Balkan Savaşı’nda, I. Dünya Savaşı’nda ve Milli Mücadele’de, cephede basta Mustafa Kemal olmak üzere, her komutanın arkasına baktığında güven duyduğu Behiç Erkin, vazifesini daima büyük bir disiplin içinde, tavizsiz, büyük bir kararlılıkla yerine getirmiştir. Mustafa Kemal’in önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında emeği geçenler arasında yerini almış, Türk demiryolculuğunu kurmuş, millîleştirmiş, Cumhuriyetimizin ilk Bayındırlık Bakanlarından biri olmuştur. Osmanlı döneminde demiryollarına ait ilk eseri kaleme almış, Demiryolları müzesini kurmuş, ilk demiryolu okulunu açmış, demiryolu lisanını Türkçeleştirmiş, Mühendis Mektebi’ne (İTÜ) özerklik verilmesini sağlayan kararnameyi hazırlayıp Meclisten geçmesini sağlamış, yeni harflerin kabulünden önce Latin harfleriyle dersleri Türkçeleştirmiş ve Taşkışla arazisini okula bağlayarak Türk mühendislerinin yetiştirilmesine büyük katkıda bulunmuştur.
Çocukluk Dönemi ve Eğitim Hayatı
5 Nisan 1876 tarihinde İstanbul’da doğan Mehmet Behiç Erkin’in babası Cemil Bey, annesi Nadire Hanım ve büyük babası Mareşal Ömer Fevzi Paşa’dır. Cemil Bey, Behiç Erkin daha çocuk iken annesi Nadire Hanım’dan ayrılmış ve bu ayrılıktan sonra üç defa daha evlenmiş, ancak Cemil Bey’in bu üç eşi de vefat etmiştir. Bağdat ve Basra vilayetlerinde muhtelif kaymakamlıklarda bulunan Cemil Bey Basra Vilayetinin Suk-el-Süyuh kazasında 7 Aralık 1901’de vefat etmiştir. Behiç Bey’in annesi Nadire Hanım da Cemil Bey’den ayrıldıktan sonra evlenmiştir. Cemil Bey öldükten sonra halası Saide Hanım, Behiç Erkin’i ve Nadire Hanım’ı yanına almıştır. Doğum tarihi tam olarak bilinemeyen Nadire Hanım, doksan yasını aşmış olarak 15 Ocak 1953’de vefat etmiştir. Çocukları olmamasından dolayı öz evlatları gibi sevdikleri Behiç Erkin’i, halası Saide Hanım ve Basra valisi olan eniştesi Hidayet Pasa büyütmüştür. Behiç Erkin özel hocalardan ders almış, halası onu bir “prens” gibi büyütmüştür.
Behiç Erkin’in çocukluk yıllarında yanında büyüdüğü eniştesi Mareşal Hidayet Paşanın görev yerleri nedeniyle sık sık yer değiştirmek zorunda kalmıştır. Behiç Erkin kendi arzu ve ısrarıyla Erzincan Askeri Rüştiyesi’ İstanbul Soğuk çeşme Askeri Rüştiyesi’ İstanbul Harp Okulu, Behiç Erkin (1314-P.6) sicil numarası ile 25 Aralık 1898 tarihinde piyade olarak Mülazım-ı Sani (teğmen) rütbesi ile Harp Okulu’ndan mezun olmuş ve Harp Okulu’nu 511 öğrenci arasında altıncı olarak bitirdiğinden Erkan-ı Harp (kurmay)sınıfına ayrılmıştır. 29 Kasım 1901 tarihinde Harp Akademisi’nden dokuzuncu olarak kurmay yüzbaşı rütbesi ile mezun olmuş, 26 Ocak 1902’de Genelkurmay Başkanlığı’nda çekilen kura sonucunda; merkezi Selanik-Manastır olan 3’üncü Ordu’ya atanmıştır. Bu arada 12 Şubat 1902’de Midilli Mutasarrıfı Reşit Paşa’nın kızı Behiye Hanım ile evlenmiştir.
Mustafa Kemal ATATÜRK ile tanışması, görevleri
Behiç Bey, Sam’daki 5’inci Ordudan, Selanik’teki 3’üncü Ordunun Erkan-ı Harbiye’sine atanan Kolağası Mustafa Kemal Bey (Atatürk) ile 1907 yılında tanışmıştır. Kısa zamanda samimi dost olmuşlar, hayatları boyunca sık sık görüşmüşler ve sıkıntılı anlarında haberleşmişlerdir. Behiç Bey, 24 Kasım 1908 tarihinde merkezi Eğri palanka ’da bulunan 17’nci Nizamiye Alay Komutanlığına tayin edilmiştir. Sonrasında İstanbul’da bulunan Genelkurmay Başkanlığı’na doğrudan bağlı olan, İstanbul-Selanik İltisak Demiryolu Askeri Müfettişliğine 27 Ocak 1910’da tayin edildi. Selanik’te 1904-1908 tarihleri arasında İltisak Hattı Muhafız Kuvvetleri Müfettişliğinde müteakiben Demiryolu Askeri Komiserlik görevinde bulunmuş olan Behiç Erkin; bu görevleri sırasında, Demiryolu kuruluşu ve işletmesi üzerinde yapmış olduğu incelemeleri, I. Dünya Savası sıralarında “Demiryolunun Askerlik Nokta-i Nazarından (Açısından) Tarihi, İstimali (Kullanımı) ve Teşkilâtı” adlı, Türkçede bu alanda esi ve benzeri olmayan eseri yazmıştır. Demiryolları ile ilgili Osmanlı’da yazılan bu tek eserde Behiç Bey, o zamanki yegâne toplu ulaşım aracı olan demiryolların ordu açısından ne kadar önemli olduğunu, çok çarpıcı örnekler vererek açıklamış ve Balkan Savası yenilgisini demiryolları açısından irdelemiştir. Tarihten gerekli düzeltici dersleri çıkaramayan bir ordunun yenilgisinin kaçınılmaz olduğu gerçeğini o yıllarda gündeme getirmiştir:
Behiç Bey yazdığı bu eser ile ordu içindeki “demiryolcu” özelliğini iyice pekiştirmiş ve bundan sonraki görevlendirme ve atama safahatı da hep bu yönde olmuştur. Behiç Bey’in düşmanın Anadolu içlerine doğru hızla ilerlediği bir dönemde, Mustafa Kemal tarafından, savasın en kritik görevlerinden biri olan ordunun ikmal ve sevkiyatına yani demiryollarının idaresine getirilmesi bir tesadüf değildi. Behiç Bey o dönemde Ordu içinde bu konudaki en uzman kişiydi ve öyle tanınıyordu.
Behiç Bey’in Milli Mücadele’ye Katılısı ve Demiryolu
Miralay Behiç Bey Mudanya’da, Genelkurmay Başkanı İsmet Bey’den (İnönü), Anadolu’ya geçişinden dolayı memnuniyetlerini ifade eden ve Mustafa Kemal Paşa’nın da hemen Ankara’ya gelmesini istediğini bildiren bir telgraf almıştır. Birini dünya savaşı sona ermiş Osmanlı Devleti ağır bir yenilgiye uğramış, ordu dağıtılmış ve devlet lav edilmeye başlamıştı. Ama Türk’ün dünyaya gücünü gösterecek, kurtuluşu sağlayacak birileri hep vardı. Samsunda ilk adımı atılan istiklal yolunda vatan sevdalıları her şeyi göze almıştı. Anadolu’nun İstanbul ile fiilen irtibatının kesilmiş olması ve demiryolu hattının yönetimsiz kalması nedeniyle, hattın yönetimi Ankara hükümeti tarafından ele alınmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın “Behiç Bey ben cephede ne yapılacağını biliyorum, siz de cephelere nasıl asker, mühimmat ve erzak sevkiyatı yapılacağını biliyorsunuz. Demiryolu en kıymetli sevkiyat silahımızdır. Siz cephelere askerimizi getirmekte muvaffak olun ki, bende cephelerde muvaffak olayım. Demiryolları çok mühimdir, onu kabul et”. Sözleri üzerine demiryolları Genel Müdürlüğü görevini kabul etmiştir. Behiç Bey bu görevi kabul etmesini şu şekilde açıklar; “Esasen demiryollarını millîleştirmek ve işletme muamelatını Türkçe olarak yapmak, öteden beri benim için bir ideal olduğundan, bu düşünce de bu vazifeyi kabulüm için amil oldu.” 11 Temmuz 1920 tarihinde İşletme Müdürlüğe tayin edilmiş ve 15 Temmuz’da İşletme Müdürlük merkezinin bulunduğu Eskişehir’e giderek görevine başlamıştır
Kurtuluş Savası sürerken, dili Türkçe olmayan, çalışanlarının çoğunluğunu gayrimüslimlerin oluşturduğu, yedek parçası yetersiz olan, cepheye sevkiyatın gizli yapılması gerektiği zamanda yakıtsız kalan, eldeki birkaç lokomotif ve katardan oluşan trenleri işletebilmek için komutan olan Behiç Bey ikinci bir savaş verilmesini gerektirmiştir.
Behiç Bey, demiryollarının idaresi ve demiryolu yapım faaliyetlerine büyük önem vermiştir. Memleketin en büyük davalarından biri de şüphesiz memleketi demiryolu ağlarıyla örmektir. Bu ihtiyaç bir asra yakın zamandan beri şiddetle hissedilmiş, ancak siyasi ve mali zorluklardan ötürü gereği yapılamamıştır. Uzun zaman memleket bu modern ulaştırma imkânlarından mahrum kalmıştır. I. Dünya Savasında ve Kurtuluş Savasında demiryollarının eksikliği çok çekilmiş, cephelere ikmalde çoğu zaman yetersiz kalınmıştır. İste bu sıkıntıları çekmiş olan yeni ve genç Türkiye’nin kurucuları bu meseleye de uygun bir hal tarzı bulmuştur. Milli Mücadele’de ve sonrasında Kasım 1928 tarihinde Budapeşte’ye elçi olarak gidinceye kadar, Behiç Bey hep bu zorlu görevin basında Genel Müdür ve Bayındırlık Bakanı sıfatıyla bulunmuştur. Ulusal demiryolculuğumuzun temellerinin atıldığı bu yıllarda Behiç Bey; Atatürk ve İsmet İnönü ile birlikte belki de en önemli rol oynayan kişilerin basında gelmiştir. Daha Milli Mücadele sırasında demiryolu siyasetinin temelleri ulu önder Atatürk tarafından gösterilmişti. Atatürk 1923 İzmir İktisat Kongresinin açılış konuşmasındaki; “Memleketimizi bundan başka şimendiferler ve üzerinde otomobiller çalışan şoselerle şebeke haline getirmek mecburiyetindeyiz. Çünkü garbın ve cihanın vesaiti bunlar oldukça, şimendifer oldukça, bunlara karsı merkepler, kağnılarla ve tabii yollar üzerinde müsabakaya çıkışmanın imkânı yoktur.” ifadeleri ile yeni Türk Devletinin Nafıa politikasını da işaret etmiştir. 30 Ağustos 1924 tarihinde Dumlupınar’da söylediği “Vesaiti Nafıanın en mühim aksamını şimendiferler teşkil etmektedir” sözleriyle bu hedefi bir kez daha vurgulamıştır.
Behiç Erkin’in bütün hayatı boyunca en iyi bildiği iş trenler ve tren sevkiyatlarıydı. Balkan Harbi’nde Hat Komiseri ve Kurtuluş Savaşı’nda cephelere asker, cephane sevkiyatı, savaş bitince demiryollarının kuruculuğu, Genel Müdürlüğü, Bayındırlık Bakanlığı görevlerinde hep demiryolları ile ilgili çeşitli görevlerde ülkesine hizmet etmişti. Tren organizasyonu en iyi bildiği işti. Behiç Erkin Fransa’da da aynısını yapmayı basarmış ve 20.000’e yakın insanın çoğunu trenlerle Nazi işgali altındaki topraklardan geçirerek Türkiye’ye, özgürlüğe göndermeyi basarmıştır. Yahudilerin “Büyükelçi’nin trenleri” adını taktıkları trenler, düzenli olarak Fransa’daki Türk vatandaşlarını Türkiye’ye taşımıştır.
Büyük Taarruz’da Behiç Bey
Behiç Bey, 26 Ağustos 1922 sabahı, “Dakika tehiri mucibi idamdır” başlıklı, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal imzalı şifreli bir telgraf almıştır. Telgrafı açıktı, taarruzun başladığı bildirilerek, hariçle her türlü münakale ve muhaberenin kesilmesi emredilmiştir.
Düşman ordumuzun hızını kesmek ve tamir süresinde savunma hatlarını güçlendirmek ve gerekli vakti kazanabilmek maksadıyla, Türk Ordusunun en önemli ikmal silahı olan demiryollarının raylarını ve köprülerini tahrip etmiş ama fedakârca hatları tamir eden, hatta köprüleri ahşaptan tekrar inşa eden Behiç Bey’in idaresindeki demiryolcularını hiç hesaba katmamışlardır. Mustafa Kemal Pasa önderliğinde cephe komutanları ve askerler vatanı müdafaa için savaşırken, Behiç Bey’in önderliğinde demiryolcuları da günde 18-20 saat çalışarak savaş içinde başka bir savaşa imza atmışlardır.
Behiç Bey istiklal mücadelesinde sevkiyat işlerinin yapılması sırasında birçok sorunlarla karşılaşsa da üstesinden gelmiştir. Hatta el konulduğu ilk aylarda lokomotifler kömür ve mazotla islemişlerdir. Ancak kömür ve mazotun Ağustos 1920 ayının sonuna doğru tükenmeye başlaması üzerine, yöredeki il ve sancaklardan odun göndermeleri istenilmişse de, bundan bir sonuç alınamamıştır. Yakıtsızlıktan kıvranan demiryolu işletmesi yöredeki müteahhitlerden odun tedarik etmiştir. Bu arada İktisat Vekilliği “odun kesilmesini gerektirecek askeri hareketlere gerek kalmadığı” gerekçesi ile odun kesimini yasaklamıştır. Bu nedenle İktisat Vekilliği 6 Kasım ile 23 Aralık 1920 tarihleri arasında odun tedariki yapan Behiç Bey’i kaçak odun kesimi yaptırdığı gerekçesi ile Kütahya mahkemelerine vermek istemiştir. Behiç Bey bu durumu; “sebep ve hikmeti nedir bilmem, yalnız askeri nakliyatı sağlamak için alınan bu odunlar, orman memurlarınca o kadar şiddetli takibe uğradılar ki, bu memlekette bu güne kadar böyle faaliyet görülmedi. Buna rağmen biz odun depolamaya devam ettik ve bu odunlar sayesinde I. İnönü muharebesi sevkiyatını idare edebildik” sözleri ile aktarmıştır.
Sonuç olarak
Yüce Türk milleti muhteşem tarihinde her daim büyük liderler yetiştirmesinin yanında gizli kahramanlar da yetiştirmiştir. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşımızın gizli kahramanlarından Türk asker, siyasetçi, diplomat olan Mehmet Behiç Erkin de bu kahramanlardan bir tanesidir. Ulusal Savasımızda demiryolculuğun tarihi, Türk ulusunun bu alandaki yeteneğinin her türlü aksaklık ve eksiğe rağmen kanıtlanmasının tarihidir. Behiç Bey’in önderliğinde bir demiryolu “gizli tarihi” yatmaktadır. Savaş içinde savasın tarihidir. Kurtuluş Savasımızın gizli kahramanlarından biri olan Behiç Erkin, Lojistikçi kimliği nedeni ile fazla ön planda kalmamıştır. Ancak Kurtuluş Savasına yaptığı katkı ile tarihteki yerini almıştır.
11 Kasım 1961 tarihinde İstanbul‘da hayatını kaybeden Behiç Erkin, ilk Genel Müdürlük görevini aldığı İzmir-İstanbul-Ankara hatlarının birleştiği Eskişehir (Enveriye) istasyonundaki üçgende defnedilmesini vasiyet etmiştir. Anıtmezarı, vasiyeti üzerine rayların sesini devamlı duyabileceği Eskişehir’de hatların birleştiği üçgende, Konya-Kütahya-İstanbul makası içinde Enveriye istasyonunda bulunmaktadır.
Behiç Bey tarihimizde önemli hizmetler yapmıştır bunlardan bazıları;
- Sevkiyatlardan sorumlu komutan olarak Çanakkale Savaşı‘nın kazanılmasında önemli rol oynadı ve Kurtuluş Savaşı‘nın en önemli kahramanlarından birisi oldu.
- Mustafa Kemal’in “Ben cephelerde ne yapılacağını biliyorum, ama ordumuzun cephelere süratle nasıl sevk edileceğini bilmiyorum, bu şimendiferlerin işin ehli biri tarafından idare edilmesi ile mümkün olabilir, buna ancak siz muvaffak olabilirsiniz, siz şimendiferlerle cephelere askerleri sevk edin ki, ben de cephelerde muvaffak olabileyim” diyen sözleri üzerine görevi üstlenen Behiç Bey, tek bir şart öne sürmüştü: “İşine kimsenin karışmaması”. Bu şartı Mustafa Kemaltarafından kabul edildi. Behiç Bey, demiryollarının kesiştiği yer olan Eskişehir’e bir üs kurdu ve savaş boyunca derme çatma trenlerle cepheye asker, cephane, malzeme nakletti; ray döşetti; gerektiğinde ray ve vagonlardan çelik söktürüp mühimmat yaptırdı
- Devlet Demiryolları‘nın kurucusu ve ilk Genel Müdürü (1920-1926 ) olan Erkin, “Demiryollarının Babası” olarak anılır.
- TBMM (Ara Seçim) ve III. (22 Kasım 1928 tarihinde istifa etmiştir) Dönem İstanbul, VII. Dönem Çankırı Milletvekilliği ile 1926-1928 yılları arasında Bayındırlık Bakanı olarak görev yapmıştır.
- Bakanlığı sırasında Milli İstihbarat Teşkilatı‘nın fikir babalığını yapmış ve 13 kurucusundan biri olmuştur.
- Cumhuriyet’in ilk Emekli Sandığı’nı kurmuştur.
- Azerbaycan’ın ilk düzenli ordusunu kurulmasına katkıda bulunmuştur
- Osmanlı döneminde demiryolları ile ilgili ilk ve tek kitabı yazan
- Yazdığı sıra dışı bir raporda; “Demiryolu işletmesinde gayrimüslimler değil Türk memurlar kullanılmalıdır ve işletme lisanı Fransızca yerine Türkçe olmalıdır,” demesi çok ses getirmiş ve tartışılmıştır. 1926-1928 yıllarında Nafıa Vekili (Bayındırlık Bakanı) olduğu dönemde demiryollarını millileştirilmesi, demiryolları işletme lisanının 50 yıl sonra ilk defa Fransızcadan Türkçeye çevrilmesini sağlamıştır.
- İlk kamu müzesinin (Demiryolları müzesi) kurulmasını sağlamıştır.
- Özerklik kavramını Türkiye Cumhuriyeti‘nde uygulayan ilk kişi sıfatıyla, daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesiadını alacak Mühendis Mektebi’ne özerklik vermesi, üniversite derslerini Türkçeleştirmesini sağlamıştır.
- Cumhuriyetin 10. yılı kutlamaları için “Onuncu Yıl Marşı” yazılırken, Atatürk, tek bir dizeye müdahale ederek “yurdun her bir tepesinde dumanlar tütüyor” dizesi yerine “demir ağlarla ördük, anayurdu dört baştan” dizesini yazdırmış ve Behiç Bey’e hitaben “sizin emeğiniz bu mısra ile daha iyi dile getiriliyor” demiştir.
- Soyadı Kanunuçıktığında “Erkin” soyadı Behiç Bey’e 8 Şubat 1935 tarihinde Atatürk tarafından bizzat ve yazılı olarak verildi. Atatürk‘ün yakın arkadaşına uygun gördüğü Erkin kelimesinin anlamı şudur: “Her şart altında kendi doğru kararını verebilen, müstakil fikirli”
- Behiç Erkin’in 61 yıl boyunca tuttuğu toplamı 960 defterden oluşan ve İnkılap Tarihi Müzesi’nde bulunan günlüklerinden torunu Emir Kıvırcık‘ ın derleyip özetlediği “Cepheye Giden Yol” isimli kitapta Behiç Erkin’in Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’ndaki lojistik başarıları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasındaki yeri anlatılır.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının kurucusu “demiryollarının babası” Behiç Erkin Türk ulusu için elinden gelen hizmeti, gerek katıldığı savaşlarda, gerekse de bürokrat, milletvekili, bakan ve büyükelçi olarak üstün bir görev anlayışı ile yerine getirmiş olan Behiç Erkin’i tarih hiçbir zaman unutmayacak ve Türk Milleti her zaman şükranla anacaktır.
İhsan ERYİĞİT
02.12.2023 Eskişehir
Kaynakça:
- http://dhgm.meb.gov.tr/yayimlar/dergiler/milli_egitim_dergisi/medergi/11.htm
- Kitap, Emir kıvırcık, Cepheye giden Yol, GOA, 2008
- Tez, Dilaver Dinç, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü “Behiç Erkin ve Devlet Demir Yollarının kuruluşu” 2009
- https://rayhaber.com/2014/04/behic-erkin-kimdir/
FOTORAFLAR