Amerikan kampüsleri Siyonist Evanjelik lobinin kuşatması altında

Tam boy görmek için tıklayın.

Dr. Adam McCONNEL[i]

“1948 yılında Siyonistler memleketim Beisan’ı işgal ettiğinde 11 yaşıma yeni basmıştım. Bizi koruyacak bir ordumuz yoktu. Savaş yoktu, direniş yoktu, öldürme yoktu; 12 Mayıs 1948 Çarşamba günü basitçe ele geçirildik, işgal edildik.”[1]

En eski anılarım, her zaman Amerikan (ve Avrupa) emperyal bakış açısını yansıtan “Orta Doğu” olarak adlandırılan bölgedeki olaylara uzanıyor. Ailem hevesli haber izleyicileri ve okuyucularıydı. Bu nedenle en eski çocukluk anılarımdan bazıları akşam haberlerinde Beyrut’ta patlayan bombaları görmekti. İran Devrimi ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Tahran Büyükelçiliği’ndeki rehineler, 1980’de yapılan ve net olarak hatırladığım ilk ABD Başkanlık seçimlerine damgasını vurmuştu. 1980’ler boyunca anılarım 1981’de Mısır Devlet Başkanı Muhammed Enver Sedat’ın öldürülmesi, 1983’te Beyrut Deniz Kışlası’nın bombalanması ve 1987’de 1. Filistin intifadasının patlak vermesi gibi olaylarla noktalandı.

Üniversite öğrenciliğimin ilk yılına 1. Körfez Savaşı damgasını vurdu ve ABD’nin bu askeri harekatına karşı düzenlenen ve tamamen etkisiz kalan protestolara katıldım. Birkaç yıl içinde edebiyat ve tarihe olan genel ilgim Arap edebiyatı ve Doğu Akdeniz tarihi üzerine özel bir odaklanmaya dönüştü. Daha sonra, 1996-1997 akademik yılını Mısır’ın başkenti Kahire’de eğitim görerek geçirdim.

1990’ların ABD kampüsü ve İsrail-Filistin çatışması

Bu nedenlerle, Filistin’deki çatışma etrafındaki gergin tartışmaların erken yaşlardan itibaren farkındaydım. Hatta 1995 yılında, ABD’nin kuzey batısındaki bir üniversitede okurken, üniversite gazetesinin editörüne konuyla ilgili bir mektup bile yazdım. Mektup hakkında, İsrail-Filistin çatışmasıyla ilgili başka bir makale ya da mektuba yanıt olması ve Naim Ateek’in konuyla ilgili kitabından alıntı yapmam dışında pek bir şey hatırlamıyorum.

O dönemde İsrail-Filistin çatışması ABD üniversite kampüslerini bugün olduğu gibi etkilemiyordu. Columbia Üniversitesi’nden Edward Said en etkili entelektüeldi ve Massachusetts Institute of Technology’den (M.I.T.) Noam Chomsky 20 yıldır Filistin haklarının güçlü bir savunucusuydu. Onların saygınlığı, Filistinlilerin bakış açısının Amerikan üniversite kampüslerinde meşruiyet kazanmasını sağladı.

Ancak aynı dönemde, 1990 yılında hem kendi faaliyetleriyle hem de kurucusu Daniel Pipes’ın faaliyetleriyle adı çıkmış Orta Doğu Forumu (Middle East Forum) adında İsrail yanlısı bir düşünce kuruluşu kuruldu. 1970’lerin ortalarından itibaren Princeton’da ve 1980’lerin sonlarında Cornell’de görev yapan Bernard Lewis, İsrail yanlısı akademik topluluğun başını çekmeye başladı.

O dönemden bu yana Edward Said ve Bernard Lewis vefat etti. Son 20 yılda ABD’de İsrail’in başlıca akademik eleştirmenliğini Norman Finkelstein üstlendi. Orta Doğu Forumu 2002’de Kampüs İzleme (Campus Watch) adıyla ve şimdi de “doxxing” (ifşa etme) olarak adlandırılan, öğrencileri “anti-Semitik” buldukları profesörler hakkında sosyal medyada ve internette yayınlanacak raporlar hazırlamaya teşvik eden bir girişim başlattı. Stanford’dan Joel Beinin gibi akademisyenler Kampüs İzleme’nin faaliyetleri konusunda Pipes ile tartışmalara girdiler. ABD’nin en saygın siyaset bilimcilerinden ikisi, Chicago Üniversitesi’nden John Mearsheimer ve Harvard’dan Stephen Walt da 2007 yılında İsrail yanlısı lobi grupları üzerine bir çalışma yayınladı. Dolayısıyla, İsrail-Filistin meselesinde akademik tartışmalar açısından değişen pek bir şey yok; lehte ve aleyhte kamplar, çoğu zaman son derece sert bir şekilde tartışılmaya devam ediyor.

Artık 1990’larda değiliz

Değişen şey, ABD akademisinin içinde bulunduğu ortamdır. 1990’lar ile bugün arasındaki ilk önemli fark, sosyal medyanın yükselişi, belirli sosyal medya platformlarında yaşanan yoğun polemikler ve bunun yarattığı sözde sansür kültürüdür. Sosyal medya bilgiyi çok daha kolay erişilebilir kılıyor, ancak bu bilgi genellikle bağlamından koparılmış, eksik ya da düpedüz yanlış. Çoğu sosyal medya kullanıcısının da farkında olduğu üzere, sosyal medya tartışmaları sakin, bilgili ve mantıklı tartışmalarla değil, aksine öfke ve iftiralarla şekilleniyor.

İkincisi, Reagan Devrimi’nden sonraki 20-30 yıl içinde en zengin Amerikalıların muazzam servet biriktirmeye devam etmesiyle Siyasi Eylem Komitelerinin (PAC) ve çeşitli lobi gruplarının daha da yükselmesidir.[2] “Bağışçı Sınıfın” şu anda sahip olduğu eşi benzeri görülmemiş kazanç,[3] özellikle PAC’lere yapılan bağışlar yoluyla siyaseti daha önce olduğundan daha doğrudan etkilemelerini sağlıyor.

Buna ek olarak, ultra zengin Amerikalıların yükselişine paralel olarak üniversitelerin kamu kaynaklarından aldığı fonlar da azaldı. Üniversitelere yönelik kamu fonlarının durgunlaşması ya da azalması, eğitim kurumlarını artan maliyetleri karşılamak için giderek daha fazla özel bağışçılara yönelmeye zorladı. Bunun sonucunda bazı bağışçılar servetlerini üniversite binalarına isimlerini yazdırmak için kullanırken, bazıları da üniversitelerin iç politikaları üzerinde etkili olmayı tercih ediyor.

Üçüncüsü ise Amerikan Cumhuriyetçi aşırı sağın yükselişidir. 10 yıl önce bu eğilim Çay Partisi Cumhuriyetçileri ile ilişkilendirilirken, şimdi eski başkan Donald Trump’ın şahsında somutlaşıyor. Bu siyasi eğilimin ana bileşenlerinden biri, genellikle İsrail’i destekleyen ve Hristiyan Siyonistler olarak adlandırılabilecek Evanjelik Hıristiyanlardır.

Politikacılar, bağışçılar, güç

Yukarıdaki 3 gelişme, geçtiğimiz 3 ay boyunca ABD üniversite kampüslerinde ve Kongre’de tanık olunan sahneleri anlamak açısından kilit önem taşıyor. Bunun en çarpıcı örneği, 5 Aralık’ta ABD Kongresi Eğitim ve İşgücü Komisyonu’nda New Yorklu Cumhuriyetçi Elise Stefanik’in Harvard, M.I.T. ve Pennsylvania Üniversitesi (UPenn) rektörlerine kurumlarında antisemit söylem ve davranışlara müsamaha gösterilip gösterilmediği sorusunu yönelttiği oturumdu. Avukatları tarafından tasarlandığı belli olan kaçamak cevaplar aslında uzlaşmacı cevaplardan kaçınma girişimleriydi[4].

Duruşmanın bir videosu sosyal medyada viral oldu ve ortaya çıkan tartışma UPenn ve Harvard rektörlerinin makamlarının ellerinden gitmesine mal oldu.[5] Karşıtları Stefanik, Yahudi değil; son 5 yılda kendisini ateşli bir Trump destekçisi olarak yeniden markalaştıran bir Harvard mezunu. Stefanik, Trump’ın 2020 ABD Başkanlık seçim sonuçlarına yönelik saldırılarını savunmasına kadar, Harvard’ın Siyaset Enstitüsü yönetim kurulu üyesiydi.[6] Stefanik’in soruşturmayı yürütme tarzı McCarthyvari idi; Filistin yanlısı sloganları ve hatta “intifada” terimini anti-Semitik soykırım çağrıları olarak yeniden tanımlayarak rektörleri slogan atmaya zorladı.[7]

Bağışçılar da olay yerindeydi. Yukarıda alıntılanan bir NYT makalesine göre, bir UPenn bağışçısı tartışmalar nedeniyle 100 milyon dolarlık bir hediyeyi geri çekti. Bir Harvard mezunu ve bağışçı, Claudine Gay’in görevine devam edip etmeyeceği konusundaki kamuoyu tartışmalarına taraf oldu.[8]

Ve lobiler

Lobi gruplarının, özellikle de PAC’lerin ABD siyasetindeki etkisi, ABD’nin İsrail’e verdiği sürekli ve büyük destekten kaynaklanıyor. PAC’ler İkinci Dünya Savaşından bu yana ABD siyasetinin bir parçası, ancak 1970’lerde hayati bir etkiye sahip olmaya başladılar. 2010’da “Süper PAC’lerin” ortaya çıkması durumu daha da kötüleştirdi. Lobicilik nihayetinde siyasi partilere kampanyalarda kullanılmak üzere para sağlayarak nüfuz satın almaktır; yani zenginlere daha fazla siyasi nüfuz sağladığı için temelde anti-demokratik olan bir yolsuzluk türüdür. Bu uygulama uzun zaman önce ABD siyasetinde meşrulaştırılmıştır ve hatta siyaset bilimciler lobicilik sistemine akademik itibar kazandırmak için “çoğulculuk” terimini geliştirmişlerdir.

Geçtiğimiz 3 ay içinde Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC), ABD Kongre üyelerini İsrail yanlısı politikalarını desteklemeye yönlendirmesi nedeniyle medyanın dikkatini çekti. AIPAC’ın bu özel noktada neden bu kadar dikkat çektiğinden tam olarak emin değilim, ancak TikTok “influencer”larının bir rolü var gibi görünüyor[9].

AIPAC ne yeni ne de yalnızdır. AIPAC 1970’lerde zaten önemli bir PAC idi. Noam Chomsky daha 1980’lerin sonunda Tel Aviv Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada AIPAC’in ABD siyasetindeki rolünden bahsetmişti. [10] Diğer İsrail yanlısı PAC’lerin farklı politika pozisyonları vardır, örneğin bir Filistin devletinin kurulmasını destekleyen J-Street gibi. Ancak en büyük İsrail yanlısı PAC, 10 milyon üyesi olduğunu iddia eden ve 20 yıldan daha kısa bir süredir varlığını sürdüren İsrail için Birleşen Hristiyanlar’dır (CUFI).[11]

CUFI yukarıda bahsedilen temel gelişmelerin tümünü temsil ediyor. Hristiyan Siyonistler, ABD toplumunda onlarca yıldır var olmalarına rağmen, özellikle son 25 yılda Cumhuriyetçi aşırı sağın siyasi olarak öne çıkmasıyla itibar kazandılar. Amerikan toplumundaki ve Amerikan kampüslerindeki siyasi meselelerle yakından ilgilenen çok sayıda varlıklı bağışçıya sahipler. Stefanik gibi politikacılar Hristiyan Siyonistlere hitap ediyor; asıl seçmenleri Yahudi Siyonistler değil Trump yanlısı Cumhuriyetçilerdir.

Bugün, üniversite gazetemin editörüne Filistin perspektifini destekleyen bir mektup yazmayı düşünecek olsam, 30 yıl öncesine göre daha tereddütlü davranırdım. O zamanlar en kötü ihtimalle gazete üzerinden yürütülen kamuya açık bir tartışma patlak verebilir, ancak kısa sürede sona ererdi. En kötü ihtimalle üniversite yönetimi olaya müdahil olabilirdi. Bugün ise böyle bir mektup yazmak, sosyal medyada “ifşa edilme” ve kara listeye alınma, kariyerlerin erkenden lekelenmesi ve pozisyonların kaybedilmesi riskini taşıyor.[12] Ancak bu risk, Filistinlilerin çektikleriyle kıyaslandığında elbette hiçbir şey ifade etmeyecektir.

[1] Rev. Naim Stifan Ateek, “Justice, and Only Justice: A Palestinian Theology of Liberation,” s. 7.

[2] https://www.reaganfoundation.org/ronald-reagan/the-presidency/economic-policy/

[3] https://www.wilsonquarterly.com/quarterly/_/the-rise-of-the-donor-class

[4] https://www.nytimes.com/2023/12/07/us/university-of-pennsylvania-mit-harvard-antisemitism.html

[5] https://www.nytimes.com/2023/12/07/us/politics/elise-stefanik-antisemitism-congress.html?searchResultPosition=2 ; https://www.nytimes.com/2024/01/02/us/harvard-claudine-gay-resigns.html

[6] https://www.nytimes.com/2022/12/31/us/politics/elise-stefanik.html?action=click&module=RelatedLinks&pgtype=Article

[7] 1990’ların başında akrabalarımdan birinin İntifada tişörtü vardı, yani Stefanik’e göre o kişi soykırım destekçisi miydi? Aklım karışıyor.

[8] https://www.nytimes.com/2023/12/12/us/harvard-president-claudine-gay.html;  https://www.businessinsider.com/bill-ackman-harvard-definitely-not-resentful-twitter-antisemitism-2023-12

[9] https://www.politico.com/news/2023/12/06/israel-palestinian-advocacy-groups-social-media-spending-00130118

[10] “Intifada: The Palestinian Uprising against Israeli Occupation,” Zachary Lockman ve Joel Beinin, haz., s. 253.

[11] https://cufi.org/

[12] https://chomsky.info/power01/

—————————————————–

Kaynak:

https://www.aa.com.tr/tr/analiz/gorus-amerikan-kampusleri-siyonist-evanjelik-lobinin-kusatmasi-altinda/3100341

[i] Dr. Adam McConnel, 9 yıl boyunca Türk Tarihi dersleri verdiği Sabancı Üniversitesi’nde Tarih alanında yüksek lisans ve doktora derecesine sahiptir.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen