Söze Sığmaz Aradığım
Yıldızlar peşinde geçerken ömrüm
İze sığmaz yüceleri ararım
Tarifsiz hallere düşer de gönlüm
Güze sığmaz önceleri ararım
Arzuyla ümidin arasındayım
Ahu gözlerinin çırasındayım
Yokluğun hiçliğin darasındayım
Köze sığmaz günceleri ararım
Madde küle döner yanarken mana
Damla damla hicret olur ummana
Sesim ulaşırken tâ asumana
Tize sığmaz inceleri ararım
Gökkuşağı gibi inceden ince
Hayat aynasında sırlar derince
Rengârenk duygular gönle girince
Göze sığmaz niceleri ararım
Zamana hükmeden duygular sersem
Her kışın ardından baharlar dersem
Huzurunda gökçe sevince ersem
Öze sığmaz heceleri ararım
Sözlerinde parlar hikmet nakışı
Ezelden ebede varır akışı
Dua çiçekleri açar bakışı
Yoza sığmaz hâceleri ararım
Keremce aklımı yele savurup
Mazlum yüreğimi yürekten vurup
Bereket yağarken gölgede durup
Teze sığmaz biceleri ararım
İçim yanar duman duman tüterim
Yoğun ölçüsünde vara yeterim
Yârin buyruğuna eyvallah derim
Söze sığmaz geceleri ararım
ÇARESİZSİNİZ
Gök bayrak boynu bükük al kanlara boyanmış,
Batur Alp’e bir haber salamadım ne çare…
Coğrafyam cayır cayır ateşlerle kavrulur,
Uygur’umun yanında olamadım ne çare.
Prangalar vurulur ayağıma elime,
Ruhumdaki isyanı alamadım ne çare.
Nefesim gül yüzüne gölge gibi düşerken,
Ardınızda dağ gibi kalamadım ne çare.
Sular yokuşa akar umudum ötelerde,
Gönlümdeki deryaya dalamadım ne çare.
Zindanlardan yükselen feryatlar boşa gitti,
Gözyaşımdan bir damla sulamadım ne çare.
Sağır dünya susarak gözyaşını kan etti,
Bense ipek mendille silemedim ne çare.
Hayatın hengâmesi kulağımı tıkadı,
Ufuklardan bir ışık bulamadım ne çare.
Seccademe kapanıp iki büklüm ağladım,
Rabbime ne diyeyim bilemedim ne çare.
Gül hüzünle titrerken karanfiller yaş döker,
Yürek coğrafyamıza kanlı bir matem çöker.
KARABAĞ’A AĞIT
Korkarım takvimlerden yine şubat mı diye,
Katmerlenir acılar dönüp baksam geriye.
Dokuz yüz doksan iki yılının şubatında,
Yıldızları karartan zulmün saltanatında
Ermeni’nin yaptığı vahşetle yürek yandı,
Katliam kavramı da sözlüğünde utandı.
Gece karanlığında saldırdılar barbarca,
Ellerinde baltayla doğradılar hunharca…
Elleri yüzleri kan, gözleri kan çanağı,
Dilleri kalpleri kan, ruhları kan ırmağı,
Bir güruh sefil mahlûk kana susamış belli,
Çocuk, genç, yaşlı için ne ağır bir tecelli.
Gül hüzünle titrerken karanfiller yaş döker,
Yürek coğrafyamıza kanlı bir matem çöker.
Kar soğuğu değildi dağı taşı inleten,
Bu tarihin utancı gözde yaşı inleten.
Balaların çığlığı yırtar kara geceyi,
Hocalı semasında kim kurar bilmeceyi?..
Daha tüyü bitmemiş sabinin ne suçu var?
Kızıl kana boyandı o gece beyaz karlar.
Yürekler korku dolu, el ve ayak buz tutmuş,
Masumlara saldıran insanlığı unutmuş.
Bu vahşet karşısında vicdanlar mı donmuştu,
Hocalı damlarına baykuşlar mı konmuştu…
Gül hüzünle titrerken karanfiller yaş döker,
Yürek coğrafyamıza kanlı bir matem çöker.
Karabağ’ın kaderi gecelerden karadır,
Hocalı bitmeyen yas ve yürekte yaradır.
Ermeni vahşetine elbet tanıktır dünya,
Kör sağır vicdanıyla aslen sanıktır dünya.
Hür dünya taş kesildi sanki örüldü duvar,
Ermeni denen mahlûk kan besinli canavar.
Gönül coğrafyamızda bir acı ki silinmez,
Yıllardır kanar durur sızısı asla dinmez.
Hocalı yüreklerde silinmeyen bir acı,
Öcümüz yerde kalır taşınamaz utancı.
Gül hüzünle titrerken karanfiller yaş döker,
Yürek coğrafyamıza kanlı bir matem çöker