Son dönemlerde insanlarımızın birbirlerine olan güvenlerinin azalması önemli bir sorun. Doç.Dr. Selçuk ŞİRİN aşağıdaki yazısında bu konuya dikkat çekiyor.
*****
Doç.Dr. Selçuk ŞİRİN
“Bir toplumu ayakta tutan temel faktör nedir?” derseniz, hiç tereddütsüz “Toplumsal güvendir.” derim.
Biliyorum “Bu da nereden çıktı?” diyeceksiniz ama güven yoksa toplum da yok. Sabah kalkıyorsunuz, ekmek alırken fırıncıya, arabaya binerken şoföre, iş yaparken çalışma arkadaşlarına güvenerek hayatı idame ettiriyorsunuz. Çözülen toplumalara bakın, çok uzağa değil yanı başımızdaki parçalanmış ülkelere bakın…Yugoslavya’dan Irak’a oradan Suriye’ye gidin… Komşunun komşudan şüphe ettiği yerden bir millet çıkmıyor!
ÜLKE OLARAK OLDUKÇA ZOR BİR DÖNEMEÇTEN GEÇİYORUZ
İçeride 15 Temmuz’la ortaya çıkan FETÖ soruşturmaları, giderek artan PKK terörü, son yıllarda vurdum duymaz bir şekilde seyrettiğimiz IŞİD vahşeti. Bunların üstüne artık bizim de bir oyuncu olarak arenaya çıktığımız Suriye bataklığı. Türkiye bu kadar farklı tehditlerle aynı anda başa çıkabilmek için iyi hazırlık yapmış bir ülke değil. Çünkü daha ortada bütün bu sorunlar oluşma aşamasında bile birbirimizi güvenimiz yoktu bizim.
TÜRKİYE’NİN GÜVEN KARNESİ
Aşağıdaki tablo bizim son dönem yaşanan toplumsal krizlerin öncesi güven karnemizi özetliyor. Komşusuna güvenenlerin oranı %14, tanıdığı kişilere güvenenlerin oranı sadece %20. Yani altı komşusundan beşine, beş arkadaşından dördüne güvenmeyen bir toplum Türkiye. Ne zaman? 15 Temmuz’dan çok önce. Türkiye son iki yılda dört genel seçimle siyasal kamplara ayrılmadan önceki tablo bu. Elimizde henüz bu karnenin 15 Temmuz sonrası versiyonu yok ama sonucu tahmin edebilmek güç değil.
TOPLUMSAL GÜVENİ ARTTIRMAK MÜMKÜN!
Genç araştırmacı Eser Çağlar yukarıdaki verilerden yola çıkarak “Türkler neden birbirine güvenmez?” sorusuna yanıt aradığı analizinde benim öteden beri iddia ettiğim bir tezi test etmiş. Bu köşenin müdavimleri hatırlayacaktır: Sistem sistem diye andığımız şey, hukukun üstünlüğüdür. O olmazsa ne ekonomik kalkınma ne de toplumsal güven mümkün. Aşağıda Çağlar’ın analizinden aldığım toplumsal güven-hukukun üstünlüğü ilişkisine dair tabloyu paylaşıyorum. Göreceğiniz gibi toplumsal güveni arttırmanın en önemli adımı ülkede hukukun üstünlüğünü tesis etmek. Birini arttırmadan diğerinin artmasını beklemek beyhude. Dahası bu ikisi olmadan sofraya ekmeği koymak mümkün değil. Çünkü yeni girişimler, yeni fikirler ancak birbirine sonsuz güveni olanlar arasından çıkar.
DUBLE YOL KADAR, TOPLUMSAL GÜVEN İNŞA ETMEMİZ GEREKİYOR!
15 Temmuz’dan tam bir yıl evvel yazılan bu yazının son paragrafı bugün çok daha geçerli. O nedenle virgülüne dokunmadan aynen aktarıyorum: ‘’Kısacası, artık ekonomik gelişimimizi devam ettirmek için duble yol değil güven inşa etmemiz gerekiyor. Bu da kutuplaştırıcı, toplumun fay hatlarını derinleştiren politikalardan ziyade başka alanlara öncelik vermekten geçiyor. Hukukun üstünlüğünü tesis etmek, mahkemelerimizin adalet dağıtma kapasitesini geliştirmek, gelir dağılımını iyileştirmek, kentlileşme sürecini desteklemek ve laikliğin güçlendirilmesi güven artırmak için öncelikli politika alanları gibi duruyor. Bunlar üç beş ayda sonuç alınabilecek alanlar değil. Bir halı dokur gibi, sabırla, ilmik ilmik güven örmemiz gerekiyor.’’
15 TEMMUZ SONRASI HİKAYE HENÜZ YAZILMADI!
Elimizde henüz 15 Temmuz sonrası toplumsal güven ortamını yansıtan veri yok. Ancak anektod çok. Bakın etrafınızda kaç kişiye güveniyorsunuz? Kaç kişiye kefil olabilirsiniz? Her gün sosyal medyada birilerinin linç edildiği, belediye otobüslerinde yolculara tekme atıldığı, şoföre yumruk vurulduğu bir ortamda yaşıyoruz. Bütün bu karanlıktan çıkmak istiyorsak, hukukun üstünlüğünü tesis etmekten başka bir yolumuz yok. Çünkü toplumsal itimatsızlık eninde sonunda gelip sofradaki ekmeği de elimizden alacak.
Huzur için, ekmek için birbirimize güvenmekten ve bu güvenceyi yasalara bağlamaktan başka çaremiz yok.
—————————————————————-
26.09.2016