“Türk-İslâm Sentezi” teorisi Türk tarihinin iki aks üzerinde yürüdüğü hususuna dikkat etmemektedir. Öncelikle “Oğuz Destanı” adıyla bilinen destan Selçuklu-Osmanlı devletlerinin kurucu boylar birliği olan Oğuzları ifade etmemektedir. “Oğuz” kelimesi Ok-Uz kelimelerinden oluşmuş “bileşik kelime” olup “boylar birliği” anlamına gelir. Türkler tarih boyunca bu şekilde pek çok Ok-Uz (Oğuz) Birliği kurmuştur. Örneğin Göktürk yazıtlarındaki “Türük oġuz begleri bodun eşidiñ” (KT D, 22; BK D, 18) ibaresinde geçen Oğuz (Ok-Uz) birliği, Selçuklu-Osmanlı devletlerini kuran Oğuzlar değildir. Eski Türk yazıtlarında Üç Oġuz, Tokuz Oġuz gibi topluluklardan da bahsedilmektedir. Göktürk yazıtlarında geçen “Oğuz” kabileleri bir Boy adı değil, Federasyon adıdır. Selçuklu-Osmanlı devletlerinin kurucusu olan Oğuzlar ise bir soy birliğine sahip bir boy adıdır.
Meseleyi böyle ortaya koyduktan sonra bütünTürklüğün tarihsel destanı olan Oğuz Destanı’nı Hz. Nuh’tan itibaren gelen Türklüğü izah eden bir tarih anlatısı olarak görmek gerekir. Bu durumda bütünTürklüğün tarihinin Türk-İslâm Sentezi teorisini savunan ideologların tarih perspektifiyle ele almak hatalı sonuçlara neden olacaktır.
Hun ve Göktürk devletlerinin bileşenleri olan Türk boyları Avrasya’da birbirine karşıt iki ana aks üzerinden tarihi inşa etmiştir. Selçuklu-Osmanlı tarihini inşa eden Türkler ile Macarları/Rusya’yı/Ukrayna’yı/ Moldovya’yı kuran Türkler birbirinden farklı tarihlere ve kahramanlara sahiptir.
Türk-İslâm Sentezi teorisini savunan Milliyetçi aydınlar Deşt-i Kıpçak halkların önderleri olan Türk liderleri ve onların teşkilatlandırdığı boyları dışlamaktadır.
Eğer Osmanlı Devleti bünyesinde erken dönemde bir Türkçü hareket doğsaydı, Osmanlı’nın Macaristan ile savaşmak yerine Macar Türklüğü ile ittifaka girerek ve İskandinav halklarını da kendilerine katarak Avrupa’yı kapitalist atak yapmadan tamamen sindirmesi mümkün idi. Türk-İslâm Sentezi teorisyenleri ne yazık ki Türk tarihini bu perspektiften okumamaktadır.