Türkçemize giren “kültür” kelimesi oldukça sarsılmaz bir şekilde değişmez duruma gelmiş; bu kelime yerine “hars”, sonra da ”ekin” kelimesini koymağa çalışmışlar, olmamış.
“Kültür” kelimesi yerine, Türkçe, hangi kelime konulabilir? diye düşününce, akla; girdiği maddeyi dönüştüren, kendine çeviren “maya” kelimesi geliyor; fakat bu kelime de Farsça ve aslı: mâye.
Kırgızlar, “maya” için “uyutgu” diyorlar: içine girdiği maddeyi, kendine “uydurucu”, kendi “gibi yapıcı” anlamına olsa gerek. Tatarca denilen Kuzey Türkçesinde de “yoğurt mayalamak” yerine, “yoğurt” yerine bu lehçede kullanılan “katık” kelimesiyle: “katık uyutmak” (yoğurt mayalamak) deyimi kullanılır.
Bundan dolayı, “kültür” kelimesi yerine, “uyutgu” kelimesi düşünülebilir.
Öte yandan; yine, “kendine benzetici”, “dönüştürücü” olayı anlatan “aşı” kelimesi düşünülebilir: başka, sağlam yapılı bir ağaca, bir meyve aşısı yapıyorsunuz, ağaç, artık o meyveyi veriyor; meşeye kiraz aşılıyorsunuz, aşı kirazı elde ediyorsunuz. Birinin kafasına, bir görüş, fikir “aşı”lıyorsunuz, artık, o kişi, “aşıladığınız” fikir, görüş merkezli olarak düşünüyor, davranıyor. Bu bakımdan, “kültür” yerine, “aşı”, “aşıla- köküne, Kazak ve Kuzey lehçemizde (Anadolu lehçemizdeki -mek, -mak karşılığı v eki eklenerek) aşılav desek, ne dersiniz? Nasıl olsa Batı’dan -sel, -sal, -izm, -ist gibi son ekler almağa GEREĞİNDEN FAZLA alıştık, alıştırıldık, bir ek de Doğu ve Kuzey lehçemizden (-v) masdar ekini almış oluruz.
Bastırık kelimesi, bildiğim kadarıyla, Kuzey Türkçesinde “kâbus” karşılığı kullanılsa da, bu kelime ile “istilâ” durumunu da anlatabiliriz, sanırım.
EN BÜYÜK BELÂMIZ, çoğumuzun artık farkına bile varmadığı ve iyice kanıksadığı, kurtulmayı, aklından bile geçirmez duruma geldiği kültür istilâsı olayını ve kavramını karşılamak üzere:
Aşılav Bastırığı – Aşılav İstilâsı
Uyutgu Bastırığı – Uyutgu İstilâsı
(Cultural Imperialism)
denilebilir.
***
“Kültür İstilâsı” yerine, -tutmayacak olsa da- Türkçesini deneme kabilinden kullanalım da, ‘Uyutgu Bastırığı’ diyelim:[1]
Uyutgu Bastırığı ürünlerinden örnekler:
(Ürün kelimesini; meydana getirilmiş, üretilmiş, yetiştirilmiş, imâl edilmiş, gibi kavramları çağrıştırır biçimde, kültürel sömürge hâline getirilmiş olmamız gerçeğini hatırlatmak üzere kullanıyorum; ben de bu vetîre’nin (süreç, diyorlar) ürünüyüm, ama, yanlış üretildiğimin farkındayım, imâlât hatası olmak çabasındayım.)
*Osmanlı’dan kirli “imparatorluk” kelimesiyle -azalmakla birlikte- hâlâ söz eden diploma hamalları,
*’Ortaçağ’ denilince: ‘Karanlık Ortaçağ’, ‘Ortaçağ Karanlığı’ diyen, Ortaçağ’da (395-1453) uygarlığın Müslümanlarda olduğunu BİLMEYEN, Ortaçağ’ın, AVRUPA İÇİN ZİFÎRÎ KARANLIK olduğunu hatırına bile getirmeyen, kendini “aydın” kabûl eden, sürüsüne bereket diploma hamalı,
(Kan dolaşımını, Müslümanlar, İngiliz Harvey’den YÜZYILLARCA ÖNCE öğrenmişlerdi, biliyorlardı, Meridyeni de Avrupalılardan yüzlerce yıl önce ÖLÇMÜŞLERDİ.) (Müslümanların temsil ettiği Uygarlık, vahşî Avrupa’ya Endülüs (İspanya) ve Palermo-İtalya üzerinden NAKLEDİLDİ.)
*Çağ açan, Çağ kapayan … diye nutuk atan; İstanbul’un, “kâfir” Türkün eline düştüğünün unutulmaması için 1453 ü Yeni Çağ başlangıcı kabûl eden Avrupalı’nın değirmenine su taşıyan gaafil diploma hamallarımız,
(Yeniçağ başlangıcı için, Protestanlığı başlatan Martin Luther’in 95 maddelik tezini Wittenberg Kilisesi’nin kapısına çivilediği 1517 târihi çok daha uygundur; günümüz dünyâsında hâkim olan, Protestan değerlerdir, 1789, vb. onun uzantısıdır.)
*Roma (Rum) İmparatorluğundan, hâlâ, “Bizans” diye söz eden, kendini tarihçi zanneden ve bilinçsizlerce de öyle zannedilen papağan malûmat depolarımız,
*Türkiye’nin çeşitli yerlerini kazıp putperest Roma kalıntılarını çıkaran arkeologlarımız, bu işe etek dolusu para dökmeyi çağdaşlık belleyen belediyelerimiz,
*Milletin 1000 yıldır DOĞRU olarak kullandığı “tarîkat” kelimesini, “taarikat” diye söyleyen profesörlerimiz,
*”Fakîr” kelimesini, “faakir” diye söyleyen, klasik harflerimizi bile bilmediğini gösteren, Müslümanların değerli buldukları gecelerle ilgili olarak; internette, bilmem kimden aktardığı yâveleri (yâve; Farsça affedersiniz, ‘hıyar’ demekmiş) papağan gibi tekrarlayan çok bilmişlerimiz,
*Kendini “yazar” zanneden, Müslümanın, anadilinden sonra ilk öğrenmesi gereken dilin Arapça olduğundan gaafil olarak; “namazda ne okuduğunu bilmeyen” diye “hikmet yumurtlayan!” (uğradığımız Kültür İstilâsı sebebiyle disk kaymasından muzdarip olduğumuzu hissedemediği için) Müslümanı eleştirmeğe kalkan yurttaşlarımız,
*Türklerde Mevlid geleneğinin, Selçuklular çağında, Erbil Atabeyi Muzafferüddîn Gökbörü ile başladığından habersiz, bu geleneğin Şiî Fâtımîlerden Hicrî dördüncü yüzyılda alındığını zannederek cehâletini haykıran, “fakîr” kelimesinin aslını, “faakir” zannettiği anlaşılan, internetteki işgüzar çok bilmişlerimiz,
*Sıfat tamlaması kullanacağı yerde, isim tamlaması kullandığında, söylemesi/yazması gerekmeyecek olan -sel, -sal eklerini kullananlarımız,
*”Öğünç duyuyorum”, “iftihâr ederim” demek dururken, “gururluyum!” (aldanmaktayım) diyen vatandaşlarımız,
*”kır at” demek varken, doğrusu BU iken; “beyaz at” diyen yurttaşlarımız,
*Çok yüksek puvanla girilen üniversitemizde, Kâbe resmini niçin çiğnediği sorulduğunda, Kâbe’nin ne olduğunu BİLMEDİĞİNİ söyleyen gencimiz,
*Depremde yıkılan binalarla ilgili olarak; müteahhitlerin, bâzı mühendislerin diplomalarını KİRALAYARAK, kalfalara, bildikleri gibi inşaat yaptırdıklarını, tasdîk, iskân işini de RÜŞVET VEREREK hallettiklerini bildiren, sonra da, rüşvetin HARAM, CEHENNEMLİK bir iş olduğunun öğretileceği yerlerin açılmasını, çoğaltılmasını teşvîk edeceğine, küçük çocukların “câmiye götürülmesini”, İHBÂR havasında bildiren pek saygın gazetecimiz,
*10-15 yıl kadar önce, -Kur’ân-ı Kerîm’de, Tûfân’dan sonra, Nûh Aleyhis Selâm’ın gemisinin, Cizre yakınındaki Cûdî’de karaya oturduğunun bildirilmiş olmasına rağmen, bundan haberi olmadığı anlaşılan- “Batı’lı turistlere şirinlik yaparcasına” küçük gemi maketleri yaptırıp satışa sunan, Ağrı ilimizde sorumluluk yüklenmiş olan diplomalımız, (R R T kelimesini, uRaRTu diye okuyacakları yerde, aRaRaT diye okudukları anlaşılan Batı’lı bilginlerin, bu okumasına dayanarak ve tahrîf edilmiş eski metinleri esas alarak, Nûh A.S.ın gemisinin, Ararat (Ağrı)ta karaya oturduğunu iddiâ eden bir eylem!)
***
Bir yabancı, Aziz Nesine:
Mârifet yaptığını mı sanıyorsun? Çevrene bak, gördüklerini yaz, tamam! demiş.
İçinde yaşadığımız, ve çoğumuzun iyice kanıksadığı, benimsediği Uyutgu Baskını yüzünden geldiğimiz; acıklı olduğu kadar gülünç, gülünç olduğu kadar da düşündürücü olması gereken DURUM budur.
Ne dersiniz?
Çağdaşlaşmaya, HER ŞEYİMİZLE, HER BAKIMDAN BATILI OLMA çabamıza devâm mı?
Yoksa;
Japonların yaptığı gibi, KENDİMİZ kalarak (kendimize DÖNEREK) Batı’nın sâdece TEKNOLOJİSİNİ almak mı?
Teknolojiyi zâten alıyoruz; gücümüz yettiğince bir şeyler de yapıyoruz.
Türk! (aslında: TÖRÜK! denilmiştir ya, neyse) TİTRE, KENDİNE DÖN!
buyruğu; en çok, günümüz için uyarıcı, aydınlatıcı, Yol Gösterici değil midir?
***
11 Şubat 2024
[1] Bu kullanılışın benimseneceğini sanmıyorum. Demek ki: hoşumuza gitmese de, kullanılarak artık âdetâ “yerli” hâle gelmiş olan, Türkçe kökenli olmayan, fakat artık HİÇ “yadırganmayan” kelimelerle uğraşmak, onlardan Türkçeyi arıtmağa, temizlemeğe çalışmak, boşuna gayret gibi görünüyor. O hâlde, artık “Türkçeleşmiş”, “iyice yerleşmiş”, “bizim olmuş” kelimeleri atıp dilimizi kuşa çevirmek, alabildiğine yoksullaştırmak hülyâsından, sapkınlığından vaz geçmeliyiz. Memnûniyet verici bir durumdur ki son yıllarda artık böyle çılgınlık pek revaçta değil ve son derece fanatik, alabildiğine yobaz çok küçük bir okumuş snob zümreden başka bu çıkmaz sokakta israr eden yok.