Terör örgütü DEAŞ’ın coğrafya dizaynları noktasında kullanışlı bir araç olduğu ve her kapıyı açan bir maymuncuk anahtarı işlevi gördüğü ifade edilmelidir. Zira Suriye ve Irak’ta Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde kurulmak istenen sözde Kürdistan devletine uygun zemin yaratmak amacıyla kullanılan DEAŞ’ın uyuyan hücreleri, şimdi de Afganistan’da aktive edilmiştir.
Bu kapsamda 26 Ağustos 2021 tarihli saldırıların ardından Amerikalı yetkililer tarafından Taliban’ın Afganistan’ın güvenliğini sağlayamadığı argümanı dile getirilebilir. Çünkü ABD, terör saldırıları üzerinden “Biz gidecektik ama havalimanında yaşananları gördünüz. Afganistan’ın güvenliği için kalmalıyız.” mesajını verebilir. Nitekim saldırıların ardından Pentagon Sözcüsü John Kirby’nin basın toplantısına bağlanan ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie de “DEAŞ tehdidi bize engel olamayacak. Gerekirse DEAŞ’a saldırırız.”[1] cümlelerini kurmuştur. Kısacası saldırılar, terörle mücadele iddiası çerçevesinde ABD’nin Afganistan’da kalmasını sağlamak için kullanılabilir.
*****
Doğacan BAŞARAN
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) müttefiklerinin Afganistan’dan çekilmesi için belirlenen son gün olan 31 Ağustos 2021 tarihi yaklaşırken; Afganistan’ın geleceğine ilişkin belirsizlikler artmakta ve bu ülkeyi de aşacak bölgesel bir kaos planının hayata geçirildiği düşüncesi oluşmaktadır. 26 Ağustos 2021 tarihinde Kabil’de terör örgütü Devletü’l Irak ve’ş Şam’ın (DEAŞ) gerçekleştirdiği saldırılar da buna işaret etmektedir.
Bilindiği gibi 15 Ağustos 2021 tarihinde Taliban, Kabil’i kontrolü altına almış ve bu da ABD’nin 20 yıllık işgal boyunca inşa etmeye çalıştığı siyasal sistemin ve eğitip donatıp askeri yardımda bulunduğu Afganistan Ordusu’nun çöktüğünü gözler önüne sermiştir. Dolayısıyla Washington yönetimi, uluslararası sistemdeki hegemon aktörden beklenen barışı inşa edebilme kapasitesini yitirmiş ve Afganistan’da Taliban’a karşı yürüttüğü savaşı kaybetmiştir.
Hegemonik İstikrar Teorisi olarak ifade edilen kuramsal yaklaşım, anarşik yapıdaki uluslararası sistemin çeşitli meseleleri, koyduğu kurallarla düzenleyecek bir hegemon aktöre ihtiyaç duyduğunu varsaymaktadır. Bu bağlamda hegemonik liderin siyasi, ekonomik, askeri ve ideolojik bakımdan istikrarlı düzeni tesis edebilecek kapasitede olması beklenmektedir. Dolayısıyla ABD’nin “imparatorlukların mezarlığı” sıfatıyla bilinen Afganistan’daki yenilgisi, bu ülkenin hegemon konumunu da yitirdiğini gözler önüne sermiştir.
Mevzubahis teoriye göre, hegemon aktörün bulunmadığı bir konjonktürde, uluslararası politikaya kaos hâkim olmaktadır. Mevcut gelişmeler de ABD’nin rızaya dayalı hegemonyadan uzaklaşarak tahakküme dayalı bir imparatorluk tesis etmek için yola çıktığı Afganistan’da, sağlıklı bir sistem inşa edemediği için arkasında bir kaos bırakmak istediğini göstermektedir. Zira Washington yönetimi, küresel liderliğini kaostan beslenerek sürdürebileceği kanaatindedir. Bir diğer ifadeyle ABD, Afganistan’daki istikrarsızlığın bu ülkeyle sınırlı kalmayacağını ve bölgeye sirayet edeceğini düşünmektedir. Buradaki amaç ise ABD’nin geleneksel ötekisi olan Rusya ile küresel güç mücadelesindeki başlıca rakibi Çin’in sınırlandırılmasıdır.
Anlaşılacağı üzere, geçmişte Rusya Çarlığı ile Büyük Britanya İmparatorluğu arasında cereyan eden “Büyük Oyun”un merkezi olan ve günümüzde “Yeni Büyük Oyun”a tanıklık eden Afganistan, dünyanın kalpgâhı şeklinde nitelendirilen konumuyla küresel hâkimiyet mücadelesindeki önemini korumaktadır. Son yaşanan gelişmeler ise Yeni Büyük Oyun’da vekil aktör olarak kullanılan terör örgütleri aracılığıyla yeni bir safhaya geçildiğini göstermektedir.
Terör örgütü DEAŞ’ın coğrafya dizaynları noktasında kullanışlı bir araç olduğu ve her kapıyı açan bir maymuncuk anahtarı işlevi gördüğü ifade edilmelidir. Zira Suriye ve Irak’ta Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde kurulmak istenen sözde Kürdistan devletine uygun zemin yaratmak amacıyla kullanılan DEAŞ’ın uyuyan hücreleri, şimdi de Afganistan’da aktive edilmiştir.
Bu kapsamda 26 Ağustos 2021 tarihli saldırıların ardından Amerikalı yetkililer tarafından Taliban’ın Afganistan’ın güvenliğini sağlayamadığı argümanı dile getirilebilir. Çünkü ABD, terör saldırıları üzerinden “Biz gidecektik ama havalimanında yaşananları gördünüz. Afganistan’ın güvenliği için kalmalıyız.” mesajını verebilir. Nitekim saldırıların ardından Pentagon Sözcüsü John Kirby’nin basın toplantısına bağlanan ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie de “DEAŞ tehdidi bize engel olamayacak. Gerekirse DEAŞ’a saldırırız.”[1] cümlelerini kurmuştur. Kısacası saldırılar, terörle mücadele iddiası çerçevesinde ABD’nin Afganistan’da kalmasını sağlamak için kullanılabilir.
Diğer taraftan önümüzdeki süreçte DEAŞ ve türevlerinin söz konusu ülkedeki faaliyetlerinin artacağı anlaşılmaktadır. Bu noktada Yeni Büyük Oyun’un vekil aktörler aracılığıyla yürütüldüğü gerçeğinden hareketle, terörün Afganistan sınırlarının dışına ihraç edildiği bir durumun arzulandığı öne sürülebilir. Zira Afganistan’daki radikalleşmenin bu ülkeyle sınırlı kalması beklenemez. Buradaki hadiselerin Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan gibi komşu devletlere sirayet etmesi ve oradan diğer Orta Asya ülkelerine; hatta Rusya’ya ulaşması ihtimaller arasında yer almaktadır. Orta Asya devletlerinde faaliyette bulunup DEAŞ ve El Kaide gibi terör örgütleriyle bağlantısı bulunan gruplar da bu ihtimali güçlendirmektedir.
Konunun bir diğer boyutunu ise Çin faktörü teşkil etmektedir. Bu anlamda terörün hem başta Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru olmak üzere Kuşak-Yol Projesi’ni istikrarsızlaştıracak biçimde Çin yatırımlarını hedef alması hem de radikalleşmenin Vahan Koridoru üzerinden Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Müslümanları etkilemesi isteniyor olabilir.
Dahası Afganistan’daki radikalleşme vesilesiyle Keşmir’deki gerilimin arttırılması bile hedeflenebilir. Hatta bahse konu olan coğrafyalarda yaşanacak istikrarsızlığa bağlı olarak hayatta kalmak isteyen insanların göç etmeyi tercih edeceği ve bu göçmenlerin arasına sızacak terörist unsurların terörü göç güzergâhında yer alan Türkiye ve İran gibi ülkelere taşımaya çalışacağı bir senaryo da söz konusu olabilir.
Üstelik Suriye İç Savaşı’nın da gösterdiği üzere, yalnızca ABD değil; küresel liderlik iddiası bulunan birçok aktör vekâlet savaşları konusunda mühim bir tecrübeye sahiptir. Tüm bu tablo ise Güney Asya-Orta Asya, Güney Asya-Hint-Pasifik ve Güney Asya-Ortadoğu-Avrupa rotalarında kapsamlı bir kaos planının devreye sokulduğunun habercisidir.
Neticede terör örgütü DEAŞ tarafından 26 Ağustos 2021 tarihinde gerçekleştirilen saldırılar, yalnızca Afganistan açısından değil; küresel rekabet bakımından da bir kırılmaya işaret etmekte ve Yeni Büyük Oyun’da yeni bir aşamaya geçildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle de Afganistan merkezli terör eylemlerinde artış yaşanabileceği iddia edilebilir. Zira Afganistan’ın terör örgütleri için bir cennete dönüştürülmek istendiği görülmektedir. Çünkü ABD’nin kaosa dayalı liderlik stratejisi bunu gerektirmektedir.
[1] “Afganistan’daki Saldırılar Sonrası ABD’den Açıklama: Gerekirse DEAŞ’a Saldırırız”, Yeni Şafak, https://www.yenisafak.com/dunya/afganistandaki-saldirilar-sonrasi-abdden-aciklama-gerekirse-deasa-saldiririz-3689549, (Erişim Tarihi: 27.08.2021).
—————————————————–
Kaynak:
https://www.ankasam.org/abdnin-kaosa-dayali-liderlik-stratejisi-afganistanda-deas-teroru/