Daha önce de defalarca söyledik, bugünkü tarikat ve cemaatlerin, asla tarihsel süreçteki tarikat ve cemaatlerle bir ilişkisi yoktur. Ne silsile, ne gelenek/nispet, ne de ilmi ve tasavvufi derinlik ve hoşgörüyle ilişkileri kalmamıştır.
Bugünkü sözde tarikat ve cemaatler, sadece, birtakım insanların kendilerini geçmişteki yapılara nispet ettikleri veya onların yolunu takip ettiklerini iddia ettikleri; dini içerikli, gettolaşmış, halkın samimi inancını ve maddi gelirini istismar eden holdingleşmiş yapılardır.
Bu yapılar, dini hizmet adı altında Arapça, Kur’an eğitimi ve geçmiş fıkıh ve itikat kitaplarının tekrarından ibaret bir medrese eğitimini esas alırlar ve söz konusu kaynakları da kendi yorumlarıyla sundukları halde tek doğruymuş gibi öğretirler.
Kendi yorumları ise, zaman ve mekândan, hayatın gerçeklerinden kopuk bir şekilde müritlerini tarihte yaşatma üzerine kuruludur ve asla geçmiş büyük sufilerin geniş hoşgörü ve metafizik derinliğine sahip değildir. Daha çok katı bir selefilik üzerine kuruludur.
Ne Kur’an, ne Sünnet algıları asla güncellenmemiştir. Bunlar, devletin İmam Hatiplerinde ve İlahiyat Fakültelerindeki eğitime, aslında mevcut devletin kendisine bütünüyle karşı alternatif/paralel ve karşı devrimci yapılardır.
Darü’l-Harp olduğuna inandıkları ülkenin kendi kafalarında kurguladıkları şeriat sistemine nasıl geçirileceği hayaliyle yaşarlar ve bu düşünceyle sirayet ettikleri siyasetçiler aracılığı ile devlet kurumlarını fethedecek yapılar olarak görürler.
Bir kere bir makama geldiklerinde kendi müntesipleri dışındakilere, kendileri gibi tarikatlara ve hatta kendilerinden ayrılanlara bile asla yaşama hakkı tanımazlar. Onlar gibi düşünmeyen herkes zavallı ve hidayete erişmemiş kullardır.
İçlerinde iyi niyetle hizmet ettikleri düşünülen az sayıdaki bazı grupların bile, gerek Türkiye’de gerekse ülke dışında, yaptıklarına bakıldığında, istemeden de olsa, toplumsal din anlayışına ve toplumsal birlikteliğe faydadan daha çok zarar verdikleri görülmektedir.
Kendilerinin çoğunlukla toplumsal üretimde bir payı olmasa da samimi inançlı üretenlerden yığdıkları mal ve para varlıklarıyla zenginleşmişlerdir ve yaptıkları tek olumlu iş, müritler ve halktan topladıkları ile fakirlere yardım etmektir.
Bu yapıların sosyal fonksiyonları; toplumun cahil kesimlerinin kısa yoldan ve garantili cennet beklentilerinin karşılanması ve mümkün olduğunca yığınların birtakım hurafe ve mitlerle hipnoz edilerek büyülü ve cazibeli bir ortam oluşturmaktır.
Ayrıca şehir hayatının keşmekeşinden veya bunalımlarından bıkmış metafizik bir hikâye ve macera arayan her kesimden insanın sığındığı, adeta kafayı bulduğu ve sorunlarının, gerçekte çözülüp erdemli bireyler haline gelmedikleri halde, çözüldüğüne inandırıldıkları yerlerdir.
Bu yapıların temel özellikleri şunlardır: Her birisi kendisinin tek doğru yolu veya altın silsileyi devam ettirdiğine, şeyhlerinin dualarının kabul edildiğinin rüya vb. yollarla onlara müjdelendiğine ve kendileri dışındakilerin nispetlerinin kesildiğine inanırlar.
Yine bunların her birisi; şeyhlerinin Peygamberlerle, meleklerle ve hatta Tanrı’yla senli benli sohbet ettiklerine katiyetle inanırlar. Maturidi olduklarını iddia ettikleri halde Maturidiliğin temel kabullerine aykırı davranırlar ve tek ehl-i sünnet kendilerinin olduğunu savunurlar.
Müritlerinin bağlılıklarının devamını sağlamak için sünneti tahrif ederek “İslam’ın kıyafeti budur” şeklinde insanlara tek tip kıyafeti sünnet olmadığı halde zorla kabul ettirirler ve hatta dinin temel bir esasıymış gibi gösterirler.
Bu yapıların hemen tamamı şeyhperest diyebileceğimiz derecede şeyhlerini kutsama yarışına girerler ve onlara, adeta, ismet sıfatı gibi sıfatlar vermek suretiyle aşırı derecede yüceltirler. Bunların her birinin kendilerine ait ilmihalleri, Kur’an mealleri, tefsirleri ve mitolojik anlatıları vardır.
Görüntüde ehl-i sünnet olduklarını iddia etseler de kendi kaleme aldıkları yazılarda, eserlerdeki görüşleri asla klasik Hanefi-Maturidi ve hatta Eşari çizgiyle bile çoğu zaman bağdaşmaz. Bunlar, bir çeşit yeni mezhep gibi hareket ederler.
Son olarak bu yapıların en temel özelliği, kendileri dünyada en lüks hayatı yaşadıkları halde, halka ve müritlerine fakirliği ve ahireti önceleyen, dünya hayatını adeta dışlayan bir zihniyeti aşılamalarıdır. Bu da onların bir başka hipnoz çeşididir.
Prof. Dr. İbrahim Maraş
A.Ü. İlahiyat Fakültesi