Doç. Dr. Hüseyin ALPTEKİN[i]
Geçtiğimiz pazar günü Belçika’da terör örgütü PKK yanlılarının başlattığı olaylar hafta boyu şiddetini sürdürdü. Olayların merkez üssü 1960’lı yıllardan beri Türkiye’den göç alan Heusden-Zolder kenti oldu. Bir kısmı Nevruz kutlamaları için Almanya ve Hollanda’dan Belçika’ya gelen PKK yanlısı bir grubun, kentte terör örgütü PKK bayrakları ve Öcalan posterleriyle donattıkları araçlarla konvoy yapmaları kentteki Türklerin tepkisiyle karşılaştı. Sokak kavgalarından kentteki Türk dükkânlarına saldırılara kadar tırmanan olaylar kent dışına da taştı. Yine Belçika’nın Liege kentinde Türklere ait iş yerleri, dernek ve evler ve bir cami saldırıya uğradı. Ancak olaylar sadece PKK yanlıları ile Türk göçmenler arasında sınırlı kalmadı. 150 kişilik PKK yanlısı bir grup, Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu (AP) önünde barikatları sökerek polise saldırdı. Almanya’nın Hannover kentinde ise terör örgütü PKK’ya destek yürüyüşü düzenlendi ve Türkiye’nin Hannover Başkonsolosluğuna gelen bir güruh sert cisimlerle binanın camlarını kırmaya çalıştı. Ve nihayet olaylar Fransa’ya da sıçradı. PKK’lı Firaz Korkmaz’ın Türkiye’ye iadesine karşı çıkan terör örgütü yandaşlarının Paris’teki Charles de Gaulle Havalimanı’nda çıkardığı olayda 3 kişi yaralandı. Bazı mesken ve dernekler saldırıya uğradı, sivil vatandaşlar yaralandı, polis barikatları yıkıldı ve taşlar havada uçuştu.
Avrupa’da teröre siyasi destek
Sonuç itibarıyla Batı Avrupa devletlerinin yıllardır serbestlik tanıdığı, her türlü propaganda yapma, finansman sağlama ve militan devşirme eylemlerine, hatta adi kriminal faaliyetlerine bile müsamaha gösterdiği PKK artık sadece Türkiye’nin ve Avrupa’daki Türklerin problemi değil. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da dile getirilen o meşhur ifadede olduğu gibi, terör, tıpkı bir “akrep” gibi eninde sonunda kendini besleyen eli de sokmaya başladı.
Uluslararası terörizmin Batı’da bir iç problem olarak ortaya çıkması genellikle iki mekanizma ile açıklanır. Buna göre entegre olamama, dışlanma ve yabancılaşma gibi süreçler fundamentalist radikalleşmeyi beslerken seküler terör örgütleri için de geçerli olan ikinci bir mekanizma yayılma etkisi (spillover effect) ile açıklanır. Bu açıklamaya göre göçmen topluluklar etnik, dini, milliyetçi çatışmalarını anavatanlarından Batı’ya göç ederken beraberlerinde getirmişler ve sorunu Batı’ya taşımışlardır. Ne var ki PKK terörünün Avrupa’da tırmanmasında bir üçüncü mekanizma daha devreye giriyor. Yukarıda değinilen ilk mekanizma El Kaide, DEAŞ gibi fundamentalist terör örgütleri için açıklayıcı olduğu için PKK’nın Avrupa’daki faaliyetlerini açıklamada yetersiz kalıyor.
İkinci mekanizma ise Avrupa’daki PKK faaliyetlerinin tırmanmasını ancak kısmen açıklayabiliyor. Evet, terör iltisaklı olduğu için Batı’ya göç eden PKK sempatizanı ve hatta militanı bir kitlenin Türkiye’deki sorunu Avrupa’ya taşıması tespiti ilk bakışta doğru görünebilir. Ancak Avrupa ülkeleri de bu taşınma haline pasif bir biçimde maruz kalmadı; bilakis bu kitlelere politik sığınma hakkı vermek için adeta birbiriyle yarıştılar. İşinde gücünde, hiçbir suça bulaşmamış Türk vatandaşları Avrupa ülkeleri için turist vizesi bile almakta zorlanırken terör iltisaklı çevrelerin Batı Avrupa ülkelerine serbestçe giriş yapmaları, buralarda sığınmacı statüsü ve oturma izni almaları, serbestçe dolaşmaları bir insan hakları meselesi olarak lanse edildi. PKK yanlısı gruplar uzun yıllar kollanıp desteklendi. PKK’nın üst düzey yöneticileri yıllarca Avrupa’da serbestçe yaşayabildi ve örgüt yayıncılık faaliyetlerini Avrupa’da, hatta tam da olayların patlak verdiği Belçika’dan yürüttüler.
PKK terörü Avrupa’nın iç sorununa dönüşüyor
Avrupa’nın PKK’ya yönelik bu müsamahakâr tavrı Türkiye kökenli kalabalık bir nüfusu Türkler ve Kürtler olarak bölmede işlevsellik kazandı. Etnik kökeni fark etmeksizin Türkiye’ye dair aidiyet duygusunu sürdürenler ise özellikle siyaset ve kültür-sanat mecralarında cam tavanlara çarpıp engellendi.
Öte yandan Türkiye karşıtı söylemleri benimseyen özellikle radikal sol ve PKK iltisaklı kişi ve grupların önü sonuna kadar açıldı. PKK’nın terör faaliyetlerini Türkiye’nin iç meselesi olarak gören, PKK’nın Avrupa’da artan etkinliğini Türk diasporasını bölmek ve etkisizleştirmek için bir fırsat olarak görenlerin bu haftaki şiddet eylemlerinden sonra gözü açılmış mıdır bilinmez ancak öyleyse bile tekrar kapanacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Nitekim PKK, Avrupa ülkelerinde destek bulan Türkiye karşıtı ilk terör örgütü değil. 1970 ve 80’li yıllarda Ermeni terör örgütü ASALA da Avrupa ülkelerinde müsamaha edilmişti. Bu müsamaha sayesinde pek çok Batılı şehirde saldırılar gerçekleştirildi ve çoğu diplomat olmak üzere onlarca Türk vatandaşı şehit edildi.
Nitekim Fransa gibi Batı ülkeleri terör örgütlerine ev sahipliği yapmanın pek de iyi bir fikir olmadığını kendi başkentlerinde, havalimanlarında patlatılan bombalarla idrak edebilmiştir. ASALA militanları 1983 yılında Paris’in Orly Havaalanı’nda Türk Hava Yolları Bürosu’nun önünde iki bomba patlatarak 8 kişinin ölümüne ve 21’i ağır 63 kişinin de yaralanmasına neden olmuşlardı.
Batı’nın ASALA’ya müsamahakâr tavrı bu olaydan sonra değişse de PKK örneğinde aynı göz yuman tavır tekrar ortaya çıktı. Ve 41 yıl sonra yine Türkiye’ye karşı kurulan bir terör örgütü yine Fransa’da yine bir havalimanında şiddet sergilemekten kaçınmadı.
Tesellimiz saldırganların bu sefer kimseyi öldürememiş olması ama yine de PKK’nın Avrupa otoritelerini rahatsız ettiği muhakkak. Keşke bu olaylardan sonra Avrupa’nın ders alacağını, kentlerini terör örgütlerinin türlü faaliyetlerine açmayacağını söylemek mümkün olsaydı. Ancak unutmayalım ki Fransa, PYD yöneticilerinin cumhurbaşkanı tarafından Elysee Sarayı’nda ağırlandığı bir ülke. Belçika’dan İsveç’e kadar PKK flamaları, Öcalan posterleri Batı kentlerinde serbestçe açılabiliyor.
İster PYD ister PKK adıyla olsun, terör örgütü Avrupa’da kollanmaya devam edecektir. Türkiye, terörü kaynağında kurutma stratejisi bağlamında Irak’taki harekâtlarını derinleştirdikçe, Suriye’de PYD üzerindeki baskısını sürdürüp çemberi daralttıkça PKK belki de giderek daha fazla Avrupa’ya sıkışan bir terör örgütü olacak. Türkiye’nin sınırlarına yönelik Irak ve Suriye kaynaklı PKK tehdidini kesinkes bertaraf etmesi, PKK’yı Avrupa hükümetlerinin gözünde de Türkiye’nin iç sorunu olarak kodlanan bir örgütten Avrupa’nın iç sorunu olarak kodlanan bir örgüt haline getirebilir.
—————————————–
Kaynak:
[i] Doç. Dr. Hüseyin Alptekin, Siyaset Bilimci