Harvard Üniversitesi Yayını İslam Ve Ekoloji Kitabından Alıntı.
Harvard Üniversitesi Dünya Dinlerini Araştırma Merkezi’nde üç yıl boyunca sürdürülen araştırma makalelerinin derlendiği İslam Ve Ekoloji kitabını Türkçemize Oğlak Bilimsel Yayınevi kazandırarak; iklim değişimini önlemede çok önemli bir yayın yapmış, tam 21 yıl önce. Richard Foltz, Frederick Denny ve Azizan Baharuddin in editörlüğünü yaptığı kitapda beni en çok etkileyen makale; sayfa 384 de Muhammed Yusuf Sıddık ın yazdığı Müslüman Bengal de Ekolojik Bir Yolculuk adlı makale idi. Bani Çevre Duyarlılığı programında camiler ekolojik okullara dönüştürülmüş ve Müslümanların ekolojik dengeyi ve doğal uyumu koruma sorumluluklarına ilişkin Kur’an mesajları ve hadisleri imamlar tarafından iletilmiş. Ekolojik köylerimizi imamlarımız kurabilir aslında. Boşalan köy arazilerini ekecek hiçbir genç kalmadı. Orman köyleri kalmadığından, ormanlarımız yanıyor. Ata tohumlar ile organik, ekolojik, permakültür tarım yapılabilir. Konu hakkında birçok makale de var, bizim akademisyenlerin yazdığı.
Sayfa 18 den alıntı; Dünya görüşlerini ve etik anlayışlarını gözden geçirmek “ Çevre krizi yalnızca ekonomik, siyasal, ve toplumsal etkenlerin sonucu değildir. Aynı zamanda bir ahlak ve manevi kriz söz konusudur. Thomas Berry doğal dünya ile etkileşimlerimizde otizme düştüğümüzü öne sürüyor. Bir başka deyişle, kendi ben-merkezci perspektiflerimize ve kısa görüşlü ihtiyaçlarımıza kilitlenip kaldığımızdan, hayata ve doğanın güzelliğine değer vermeyi bilmiyoruz. Berry ye göre, bu yoksunluğu aşmak için yeni bir kozmolojiye, kültürel kodlamaya ve motive edici enerjiye ihtiyacımız var.
Sayfa 94 den alıntı; Fıtrat; İnsanlar ve Çevre İçin Bir İslami Model başlıklı makalesinde Sadiye Hawar Han Çişti diyor ki; “ Yaradan’ın Belirtileri. Kur’an, doğal dünyanın Yaradan’a ilişkin belirtilerle örülmüş uçsuz bucaksız bir kumaş olduğunu defalarca belirtir. Kur’an ve doğa olguları, Kur’an vahyini gönderen ve onun doğa âlemindeki ifadesini yaradan Allah’ın ikiz tezahürleridir. Dünya, dağlar, karla kaplı doruklar, çavlanlar, okyanuslar, ormanlar ve bunların içinde barınan canlı türleri ile gökyüzü ve diğer göksel cisimler Allah’ın belirtileridir. Allah’ın varlığıyla iletişimde taşıdığı değerden dolayı bakir doğaya saygı göstermeli ve onu korumaya çalışmalıdır, mümin kişi.
Sayfa 104 den alıntı. İslam, Günümüzde İslam Dünyasında Çevre Krizi başlıklı yazısında Seyyid Hüseyin Nasır diyor ki; “ Modern sanayinin körce gelişimini doğanın bedenini saran bir kanser, sonunda doğal dünyanın uyum ve dengesini yok edecek ve bildiğimiz haliyle ölümüne yol açacak bir kanserli olarak gördüm. 1966 da Chicago Üniversitesi ilahiyat okulunda insnalar ve doğanın karşı karşıya gelişini ve modern dünyanın manevi krizini konu alan Rockefeller dersleri dizisini vermeye başladım. Ders metinlerini içeren Man and Nauture adlı kitabım 1968 de çıktı ve çeşitli Avrupa dillerine çevrildi. Birçok islam ülkesinde çevre ve iklim krizinin ciddiyetini kavrama düzeyindeki tedrici yükselişe ve doğal çevreyle ilgili hem hukuki hem de felsefi-teolojik islam öğretilerinin çağdaş bir dille yeniden ifade edilmesine rağmen, bu konuda hala genel bir duyarlılık eksikliği var. İslamın kilit kavramlarından biri, Kur’an da sıklıkla geçen ve doğruluk anlamına gelen Hakk tır. İslama göre, her varlık hak sayesinde varolur ve doğasının gereği olarak hak sahibidir. Doğayla ilişkiye girerken , insanların her yaratığın hakkına saygı göstermesi ve gereğini yerine getirmesi gerekir; her yaratık da buna uygun vecibeler taşır… Peygamber in doğal çevreye karşı tutumunu sergileyen ve günümüz müslümanları için etkili bir ibret bir işlevi görmesi gereken bir mesel vardır. İbni Arabi meseli şöyle aktarır. Muşka kabristanı yakınında iyice bel verdiği herkesçe görülebilen bir hurma ağacı vardı. Civarda oturanlar evinin üstüne yıkılacağını düşünerek yöneticiden ağacın kesilmesini talep ettiler. İmdi emri hakkın vaki olmasıyla dost çevremizden biri rüyasında hurma ağacının toprak içinde kökleri ile sürüklenerek Peygamber in yanına vardığını, durumunu anlattığını ve Peygamber in elini üstüne koymasıyla hurma ağacının doğrulduğunu ve dimdik eski haline döndüğünü görmüş. Sabah insanlar uyanınca bir grup kişiyle rüyanın doğrulunu tahkik etmeye gidince hepimiz ağacın doğrulmuş olduğunu ve eğriliğinden eser kalmamacasına dimdik durduğunu gördük” Acaba günümüz Müslümanları sırf rahatlık ya da açgözlülük uğruna bir daha ki sefer ağaç kesmeye kalktıklarında bu meseli hatırlar mı ?
Sayfa 155 den alıntı: İslam da Barış; Bir Maneviyat Ekolojisi başlıklı makalesinde Abdül Aziz Said ve Nathan Funk diyorlar ki; “ İslami barış anlayışı bir maneviyat ekolojisini, yani tevhide, Allah ın ve bütün varoluşun temel birliğine dayanan bir ekolojiyi öngörür. Tevhid bilincine göre, insanlar ve doğa tektir ve barış içindedir. Tevhid unutulduğunda, ilişki barışçıl olmaktan çıkar. İslam da barışın doğası irdelediğimizde, bu birlik ilkesi ışığında İslami ekoloji anlayışına özel bir yaklaşıma varırız… İslam’daki ekolojik duyarlılıkinsan merkezciliğe ya da biyolojik merkezciliğe değil, daha çok tevhide dayanır. İnsan edimleri üzerinde bir ilahi takdir ve yaratılışta bir kutsal amaç vardır. Sonuçta, insanlar Yaradan ın varlığına teslim olarak doğayla birleşir. Doğanın manevi önemine ilişkin İslami anlayışı canlandırmaya gerek vardır. Tevhid konusuna, yaratılmış şeylerin görünürdeki çokluğunu varoluş birliği içinde bağdaştıracak bir maneviyat ekolojisi olarak yaklaşmak mümkündür.
Sayfa 264 den alıntı: İslam, Ekoloji ve Modernlik: Çevre Bozulmasının Kökenindeki Sebeplere İlişkin İslami Bir Eleştiri başlıklı makalesinde Fazlun Khalid diyor ki ; “ İki temel sebep uygarlığın gidişatını değiştirerek, şimdiki noktaya varmamıza yol açtı. Bunlardan birincisi, insanoğlunun doğal düzenle ilişkisini algılayış biçimindeki değişimdir. Çağlar boyunca doğanın bağrında duran insanlar yırtıcı kesildiler. İkinci sebep ise servetle, daha kesin belirtmek gerekirse, parayla ve günümüzde bunu zevk dolu taşkınlıkla yaratmamızla ilgilidir. Rahatlıkla denebilir ki, bu yırtıcı varlık şimdi yeryüzünü mahvetmek için sonsuz kredi yaratmanın sihirli bir yolunu keşfetmiş bulunuyor. Bu durum ilerlememizin büyük bölümünü aldatıcı, modernliğin esasını da son derece tartışmalı hale getiriyor. Biyosfer sonlu ve naziktir; doğal alem dengede kalmak için kendi sınırlayıcı ilkeleri çerçevesinde işler. İslami öğreti bunu anlamak ve bu paradigma içinde insanın sorumluluğunu tanımlama fırsatı sunar. Tevhid, fıtrat, mizan ve hilafet. Tevhid Yaradan ın tekliğine ilişkin temel belirlemedir; diğer şeylerin hepsi onu izler. Bu kavram bütün kainatın birliğine ve insanlığın içkin bir parçasını oluşturduğu doğal düzenin sıkıca dokunmuş ezeli tanıklığına ifade eder. Allah ın kürsüsünün bütün gökleri ve yeri kapsayıp kuşattığı ifadesi kainatın bir bütün halinde işlev görmek üzere tasarlandığı fikrini iletir.
Ekolojik denge, yani çevremizin farklı bileşinleri arasında mevcut olan denge anca son elli yılda telaffuz edeilmeye başlanan görece yeni bir kavramdır. Oysa Kur’an Kerim bu terimin ifade ettiği fenomeni on dört yüzyıl önce açık seçik ortaya koymuştur.
Ayet 54;49 “ Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık”
Sayfa 437 den alıntı: Atalarımız Ağaçlar; Eko-Feminizm ve Furuğ Ferruhzad ın Şiirleri makalesinin yazarı Farzaneh Milan inin sözleri ile egüncemize son noktayı koyabiliriz artık.
Ekolojik duyarlılık taşıyan Ferruhzad çevre krizini dert edinmiş biriydi.
BAHÇEYE İÇİM YANIYOR şiirinin ilk bölümünü ekolojik duyarlılığını gösteriyor.
Kimse çiçeklere aldırmıyor
Kimse balıklara aldırmıyor
Bahçenin artık can çekiştiğini
Güneşin altında yüreğinin kabardığını
Zihnindeki yeşil anıların boşaldığını
Viran haldeki duyguların çürüdüğünü
Kabul etmeye kimsenin gönlü varmıyor
Bahçemiz yalnız
Bahçemiz umutla bağrını açmış yeni bir buluta
Ve de avlumuzdaki havuz kuruyor
İklim değişimini iki derecede tutmak için Türk Atasözü “yaş kesen, baş keser” i dünya ki tüm ağaçlara bir plaka olarak asmak gerekir.
İslam ve Ekoloji konusunda ülkemizde ki tüm ilahiyat fakültesi öğrenci ve akademisyenlerinin çalışma yapması, doğanın dengesini korunmasına o kadar büyük katkı yapar ki…
“Doğa ve toplum arasındaki karşılıklı ilişkiyi ve etkileşimi inceleyen çevre sosyolojisi alt-disiplini içinde göz ardı edilen dinsel anlayışlar ve çevre etiği perspektiflerin ekolojik bilinçlenmenin kaynağının, yeni bir ekolojik toplumsal hafıza inşa edilmesinde ve çevre hareketlerine kişileri kanalize etmede itici güç olabileceği varsayımından yola çıkarak, aşağıda link de tamamı verilen bilimsel makalede derin ekoloji felsefesi ve İslam’ın insan-doğa ilişkileri temelinde karşılaştırılmıştır. Belli temalar ekseninde karşılaştırılan derin ekoloji ve İslami çevre etiğinin benzerlikleri ve farklılıkları analiz edilmiştir. Yapılan analiz sonucunda; Derin ekolojinin sınırlı etkisinin aksine İslam’ın ekolojik krizlerinin çözümü için itici güç olması çevre sosyolojisi kuramlarının dini ve ruhani olguları göz ardı etmelerinin açığını kapatma anlamında önemli olduğu düşünülmektedir. Kur’an ayetlerine göre yaşayan her Müslüman çevre korumacılığı görevini üstlenebilir. Çevre sorunlarına, Müslüman bir bireyin Kur’an ilkeleri doğrultusunda yönelmesi, en azından büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkeler için toplumsal bir davranış değişikliği getirebileceği söylenebilir. Sonuç olarak ekolojik krizlerin çözümü noktasında İslam’ın Derin ekolojiye göre ekolojik kolektif bilinç oluşturma da daha etkin olabileceği kabul edilmektedir.”
Referans link
https://dergipark.org.tr/tr/pub/nosyon/issue/67513/1010744
Tuva’lı Kübey