Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU
Her sosyal olayın, önceli olan birtakım etkenler gibi önceden tahmin edilen ve edilmeyen birçok sonuçları da bulunur. Düşünen insan zihni, her sosyal olaya, geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman boyutları üzerinden neden-sonuç ilişkisi bağlamında anlam vermeye çalışır. Buna karşılık, popüler kültür taşıyıcısı kitle olaylara tıpkı bir çocuk gibi anlık duygulara göre tepki verir.
Popüler kültür taşıyıcısı seçmen, olaylar karşısında mantıklı bir bağ kurma konusunda ciddi bir gerileme yaşar. Geçmişte olanlar kısa bir zamanda unutulur. Şimdiki zamanda olanlara bakarak, gelecekte nelerin meydana geleceğine ilişkin fazla bir düşünme ve öngörüde bulunma alışkanlığı bulunmaz. Yalnızca içinde yaşanılan zamanda meydana gelen olaylara odaklanılır. Mevcut gidişata bakarak gelecekte karşılaşılacak bazı riskli durumlar, kendi yaşamlarını fiilen olumsuz etkilemeye başlayıncaya kadar, pek sorun olarak görülmez.
Yerel seçimdeki seçmen tepkisi
31 Mart 2024 yerel seçiminde, Türk ekonomisinin sermaye yapısını değiştiren, toplumun önemli bir kesimini yoksulluğa ve açlığa düşüren, ülke nüfusunun demografik bileşimini bozan iktidar bloku kısmen bir oy kaybına uğradı. Yoksul seçmen kitlesinin, artık dayanılmaz olan gelir kayıplarından sonra desteklediği iktidar partisine tepki gösterdiği görüldü.
Bu seçimlerdeki tepki oylarının, bilgi ve düşünce temelli stratejik bir akıl yürütmeden değil, seçmenlerin büyük ölçüde ekonomik yıkıma uğramalarından ileri geldiği anlaşılıyor. Stratejik düşünce kapsamında oy davranışı, geçmişte ve içinde yaşanılan zamanda olan olayların, gelecek zaman diliminde nasıl bir istikamet alacağına ilişkin bilgi ve düşünce temeline dayalı bir tercihtir. Bir karar ve hareketin stratejik olması için en azından 3-5 yıllık ve daha fazla bir zaman öngörüsüne sahip olması gerekir. Kararın ve hareketin, gelecekle ilgili kapsamı ne kadar geniş ve zaman boyutu ne kadar uzun süreli olursa stratejik yönü o kadar yüksek olur.
Ülkedeki mevcut egemen siyasal kültürün, bilgi ve düşünce nitelikli bir siyaset anlayışına sahip olmadığı görülüyor. Popüler kültür etkisi altında şekillenen siyasette, bilgi ve düşünce öğesinden çok, duygusal ve tepkici eğilimler etkili oluyor. Seçimlerde, içinde yaşanılan anlık durumlardan edinilen duygusallık eğilimi oldukça belirleyici bir rol oynuyor. Bu son seçimde mevcut yönetime tepki koyan seçmenler, eğer ekonomiyi çöküşe götüren kararlar ve uygulamalar karşısında daha önceki seçimlerde stratejik bir oy davranışı gösterseydi, bugün yaşanılan ekonomik çöküş belki de yaşanmazdı.
Gerçekten ortada bir mesaj var mı?
31 Mart seçimlerinin sonuçlarına ilişkin yorumlar sırasında bazı siyasetçilerin, ‘gerekli mesajı aldık’ biçiminde popülist söylemleri oldu. Bir defa ülkemizdeki siyasal kültürde parti yöneticileri, seçmen beklentisini temsil etmekten çok, sürekli yönetici kalacakları bir çabayı sürdürme alışkanlığına sahipler. Ayrıca, seçmenlerin ilgi ve duygularına hitap eden söylemler, simgeler ve görseller üzerinden çoğunlukla kendi çıkarlarını dayatırlar. Seçmenlerini aşırı bir propaganda ağı içinde tutan siyasetçilerin, seçmenden mesaj alma diye bir derdi de pek yoktur. Bu anlamda, ‘mesaj aldık’ söylemiyle mevcut seçmenlerini parti çatısı altında tutma kurnazlığına yöneliyorlar. Kaldı ki popüler kültür taşıyıcısı seçmen kitlesi de zaten geleceğe ilişkin bir ‘mesaj’ verme iradesini pek göstermez.
Verilen oy yoluyla siyasetçiye mesaj vermek için yakın ve uzak geleceğe ilişkin belirli düzeyde bilgi ve düşünceye sahip olmak gerekir. Bu düzeyde düşünce ve duyarlılığı olan seçmenler, zaten salt çıkar ve anlamsız duygusallık içinde oy verme davranışını ısrarla sürdürmez. Bilinçli seçmen, oy davranışının muhtemel sonuçları hakkında birtakım öngörülere sahip olması nedeniyle hukuki, ahlaki ve ekonomik kriz batağına düşmeden akılcı tercihlerde bulunur. Oysa, popüler kültür mensubu seçmen kitlesi, kötüleşen ekonomik gidişat kendi kesesini ve canını yakıncaya kadar aldırış etmiyor. Seçmenler, belirli bir bilgi ve düşünce duyarlılığına göre hareket etmek yerine çoğunlukla eylemlerini ‘anlık’ duygularla geçiştiriyor.
Çifte kavrulmuş sömürü
Türk ekonomisi, Amerikancı 12 Eylül darbesinden bu yana izlenen neo-liberal politikalar aracılığıyla adım adım sömürgeleştirilme sürecine sokuldu. Türk ekonomisinin alt yapısını ve üretim gücünü temsil eden çoğu kamu kuruluşları özelleştirildi ve tüketim artışına oranla üretim yetersizliği ortaya çıktı. Tarım ve sanayi yatırımları -kasıtlı olarak-ihmal edilmeye başlandı. Dış borçlanma yoluyla elde edilen kaynakların önemli bir kısmı ile temelsiz bir tüketim çılgınlığı yaratıldı. Üretim tabanı olmayan gösteriş yatırımları ve harcamaları sonucunda enflasyon yükselmeye başladı. Halkın, yönetim üzerindeki demokratik denetimi, destek grupları ve aşırı propaganda tarafından çeldirildi. Seçmenlerin, seçtiği siyasal kadrolar üzerindeki kayıtsızlık ve aldırmazlığı yolsuzluk ekonomisini adeta kışkırttı. Ekonomideki yolsuzluk ve kayıt dışılığa bağlı olarak artan israf ve gösteriş tüketimi enflasyonist etkiyi hızlandırdı. Bağlamından koparılmış ‘nas’ söylemi üzerinden açıkça bir kriz mühendisliği yapıldı. Ölçüsüz sığınmacı nüfus artışı, yüksek enflasyonun daha fazla yükselmesine yol açtı. TÜSİAD’cı patronlar kulübüne ek olarak bir de MÜSİAD gibi dinci bir burjuva kesimi yaratıldı. Ülkede sömürü oranı katlanıp haksız ve güdümlü bir aşırı zenginleşme yaşanırken, halkın büyük bir kesimi için yoksulluk giderek yaygınlaştı. Yapılan seçimlerde, yapay bir ‘yerlilik’ ve ‘millîlik’ hamasetinin büyüsüne kapılan seçmenler, kendilerinin yoksullaşmasını bir sorun olarak görmedi. Bir zamanlar, Sovyetler Birliğinde halk buz üstünde ayakkabısız dolaşırken uzay teknolojileri gösterileri ile uyutulmaya çalışıldığı gibi; aç ve ilaçsız, işsiz ve güçsüz geniş bir seçmen kitlesine ‘uzaya yolculuk’ avuntuları sunuldu. Sonuçta, halkın büyük bir kesimi, ekmek, et, süt gibi temel beslenme maddelerine ulaşmada büyük zorluklar yaşamaya başladı. Vurguncu kapitalist sistem yani ‘mızrak çuvala sığmadı’ ve seçmenler geç de olsa olup bitenlere tepki gösterdi.
Geç kalan tepki mesaj sayılmaz
Popüler kültür ile malul olan seçmen, uzun bir süredir varlık gösterilerinin parıltısı altında saklanan yoksullaşmaya, ancak fiilen yaşamaya başladığı zaman tepki gösterdi. Seçmen kitlesi, bu ekonomik yıkıntının öncelleri ve ilk işaretleri ortaya çıktığı zaman tepki gösterseydi, iktidar mensuplarına daha önceden gerçekten bir ‘mesaj’ vermiş olurdu. Son seçimin gösterdiği tepkisellik, bilgi ve düşünceye dayalı bir mesaj olmaktan çok, derin bir hayal kırıklığının seçim sandığına yansıması oldu.
Aslında, halkın bir yüksek kültür öğesi olarak stratejik düşünce ve öngörülere sahip olup stratejik bir hareket içinde olması beklenmez. Böyle bir yetkinliğe siyasal hareketlerin yönetici kadrolarının sahip olması gerekir. Siyasetçiler, nispeten bağımsız karar alabilen ve hareket edebilen gerçekten seçkin insanlar olmalıydı. Kitleleri etkileme ve ikna etme gücüne sahip olan siyasetçiler, gelecekte ortaya çıkacak risklere karşı toplumu bilgi ve düşünceleriyle daha önceden uyarmalı ve bilinçlendirmeliydi. Yetersiz muhalif siyasetçiler, ekonomik çöküşe giden karar ve uygulamalar sırasında seçmenlerin daha erken zamanda oylarıyla ‘mesaj’ vermesini sağlamalıydı.
Seçmen hiç olmazsa sığınmacılar konusunda mesaj verseydi!
Popüler kültür taşıyıcısı seçmen, sığınmacı ve kaçak yabancılar sorununu da pek algılayamadı. İktidar ve muhalif siyasetçilerin ‘paralı’ kesimi, sığınmacılar konusuna girmekten şiddetle kaçındı. Üstelik, sığınmacıların yol açtığı sorunlar fiilen yaşanmaya başladı ve yakın gelecekte daha şiddetli sorunlarla karşılaşılacağı şimdiden belli oluyor. Seçmenler, kendilerine yönelik şiddetli propagandanın etkisiyle dünyanın en kalabalık sığınmacı varlığına pek aldırış etmediler. Keşke seçmenler, sığınmacıların yol açacağı ağır sorunlara karşı duyarsız duran yöneticilere şimdiden mesaj vermiş olsaydı.
Seçmenlerin çoğu, yüksek enflasyon yoluyla ekonominin çöküş belirtilerine aldırış etmeyip, tamamen kendi bütçelerini etkilediği zaman geç kalmış bir tepki gösterdi. Görünüşe bakılırsa Türk Milleti, dünyanın insan çöplüğü hâline getirilen Türk Yurdundaki bu demografik işgalin nasıl bir yıkıma yol açtığını ancak kendilerine fiilen dokunduğu zaman anlayacak gibi. O zaman verilen tepki ne kadar anlamlı olabilir ki?
—————————————-
Kaynak:
https://millidusunce.com/misak/siyasal-populizm-ve-tepki-oylari/