Küreselleşmenin Tarihsel ve Zihinsel Arkaplanı

Çocukluğunda “Lambaları söndür, biz Rothschildler kadar zengin değiliz” diye annesi tarafından sık sık azarlanan Albert Frere, 4 Şubat 1993 günü  Belçika’da James Rothschild’in malikanesinde “Bu senin doğum günün” diyen Belçika Kralı ile beraber ikinci doğumunu kutluyorlardı. Albert Frere, yeniden doğuyordu. Önünde müthiş bir gelecek vardı. Bu tarihten itibaren Albert Frere’nin serveti hızla artmaya başladı.

 
Galip TÜRKMEN
      
*****
Çocukluğunda “Lambaları söndür, biz Rothschildler kadar zengin değiliz” diye annesi tarafından sık sık azarlanan Albert Frere, 4 Şubat 1993 günü  Belçika’da James Rothschild’in malikanesinde “Bu senin doğum günün” diyen Belçika Kralı ile beraber ikinci doğumunu kutluyorlardı. Albert Frere, yeniden doğuyordu. Önünde müthiş bir gelecek vardı. Bu tarihten itibaren Albert Frere’nin serveti hızla artmaya başladı.    
       
Yasakla Hayat Bulanlar
Hıristiyanlar 1179 yılında, İncil’e dayanarak, tefeciliği yasakladılar. Yasağı çiğneyenler aforoz ediliyordu. İslamiyette de faiz haram olduğu için bu iş Yahudiler tarafından yapılıyordu. Yahudilerde ise faizin haram olduğu kabul edilmekle beraber, bu başkalarına uygulandığında haram olmaktan çıkıyordu. Yüzyıllar boyunca süren sessiz bir anlaşma hükmünü icra etti.

Yahudiler, diğer dinlere mensup olanların ilgilenmediği finansmandan anlamaları, iyi bir borç veren olmaları, mali sistemin işleyişinde yöneticilere üst düzeyde danışmanlıkları ya da memuriyetleri nedeniyle, sürekli olarak  el üstünde tutuldular. Fakat zamanla, sermayenin bu insanlar elinde yoğunlaşması ve büyük meblağlara ulaşan borçlar sebebiyle dramatik sonlarla karşılaştılar. Bu durum sık sık tekrar etti.

İslam devletinde, ilk oluşumundan itibaren, Yahudilerin silah ve topraklarına el konulmakla beraber onlar; bilgin, tüccar, ve zanaatkar olarak korundular. 902 – 923 yılları arasında Bağdat halifeleri yönetiminde Josef ben Pinças ve Aaron ben İmran büyük sarraflardı ve çeyrek yüzyıl boyunca Bağdat’ın bu iki sermaye kralı, halifelere yardım ettiler. İran’ın Tustar kentinde tüccarların çoğu Yahudiydi. İsfahan’da  Yahudiye isimli yerleşim bölgesi ticaretin merkeziydi. Ahvaz valisine de Yahudi bankerler yardım ediyordu. Mısır’da Fatımi halifelerine yine Yahudi bankerler yardım ediyorlardı. Büyüklü küçüklü Yahudi tüccarlar İslam İmparatorluğunun tüm kentleri arasında para ve mal dolaştırıyorlardı.    
   
Avrupa’nın 9. yüzyılda, henüz şövalye ve derebeyleri egemenliğinde bir tarım toplumu olduğu dönemde, Ortadoğu uygarlığı ticaret, endüstri ve bürokratik örgütlenmede önemli gelişmeler kaydetmişti. Mısır – Babil dünyasının en doğusunda toplanmış olan Yahudiler, İslam ordularını yeni Batı’ya ve uzaklardaki İspanya’ya kadar izlediler.   
        
10. veya 11. yüzyıllarda, Avrupa’daki birçok ülkede Yahudiler başlıca kreditördürler. Orta tabaka Yahudiler çiftçi ve küçük toprak sahiplerine borç vermekte; alt kademede yer alanlar ise, rehinecilik ve eskicilik yapmaktadırlar. Polonya’da darphane ustasıdırlar ve sikkelerde İbranice ibareler yer almaktadır. Hıristiyanlığın faiz yasağından ötürü mali işlemlere girişebilmektedirler. Fakat bu faaliyetleri borçluların, özelliklede küçük çiftçi ve toprak sahiplerinin nefretini celbetmektedir; çünkü sonunda toprakları veya malları satılmaktadır. Karları ise krallar açısından kredi veya yüksek vergi kaynağı olarak görülmekte ve bu nedenlerle de özel bir şekilde korunmaktadırlar.

Alacaklı Olmak Her Zaman İyi Değildir
Hıristiyan dünyasında Yahudilere karşı olan düşmanlığın kökenleri Haçlı Seferleri sırasında Müslümanlara karşı olanından farklıdır. Bu düşmanlık borçluların alacaklılarına karşı olan nefretinden kaynaklanmaktadır. Bazen halkın, bazen de kralların kini Yahudilere yönelmektedir. Philippe Auguste, 1182’de Yahudileri krallık topraklarından sürmüş, bunlar daha sonra ağır vergiler ödeyerek geri dönmüşlerdi. 1306’da IV. Philippe bunları sürmüş, borçları iptal etmiş ve mallarına el koymuştur. İngiltere, onları 1290’da ülke dışına sürmüştür. Kara Veba sırasında çok sayıda Alman kentinden sürülmüşler, ama histeri geçtikten sonra, ödedikleri vergilere ihtiyacı olan kentler onları yeniden kabul etmişlerdir.    
       
Habsburg İmparatoru II. Maximillian, Yahudilerin Bohemya’ya dönmesine izin vermişti. 1577’de halefi II. Rudolph onlara bir takım ayrıcalıklar verdi, Marcus Meisel’i ilk “Saray Yahudisi” olarak atadı. 150 yıl içinde Orta Avrupa’da hükümetlerin finansal kontrolü Yahudilere geçti, bir anlamda 1914 yılına kadar öyle kaldı. 16.yy sonlarına doğru savaş finansmanı yeni bir alan olarak ortaya çıktı. Meisel, Habsburgları Osmanlı İmparotorluğuna karşı finanse etti. 1618 yılında Almanya’da Otuz Yıl Savaşları patladığında Habsburgların yıkılmasına ramak kalmıştı. Yahudiler onları ayakta tuttular. Almanya’yı yıkan bu çatışmalar, Yahudileri Avrupa ekonomisinin merkezine itti. Kalabalık ordular her zaman, bazen de kış boyunca hazır tutulmalıydı. Doğu Avrupa’daki Yahudi gıda tedarik teşkilatı bütün kumanyayı tedarik etti. Dökümhaneler ve barut fabrikaları inşa ederek, silah bulmak için bütün Avrupa’yı ve Doğu’yu taradılar. Yahudi finansörlerden Bassevi, sarayın asilleri arasında yerini aldı. Diğer yandan 1631’de bütün mallarına el kondu.  
      
Yahudilerin büyük miktarlarda para toplamakta gösterdikleri beceri, 17.yüzyılın ikinci yarısında meydana gelen iki büyük askeri çatışmada belirleyici rol oynadı.  Habsburgların, Türklerin Avrupa’da ilerlemesine karşı gösterdikleri mukavemet ve karşı saldırılar ile 14.Louis’in Avrupa’ya hakim olmasını engelleyen güçlü koalisyonun oluşturulmasında başrolü Samuel Oppenheimer oynadı. Oppenheimer, Avusturya – Fransa savaşında Avusturya’nın tedarikçisi idi. Keza, Viyana’nın kuşatılması sırasında Türklere karşı büyük çaba gösterdi. Budapeşte ve Belgrad’ın alınması sırasında Avusturya İmparatorluğunun tüm ihtiyaçlarını karşıladı.  
         
Hiç kimse Habsburglara, Oppenheimer kadar yardım etmemişti. Ancak, 1679’da Nijmegen barışında 200.000 florin alacaklı iken Avusturya hazinesi ödeme yapmayı reddetti. Şahsen krala başvurmasına rağmen ödemenin sadece bir kısmı yapıldı. 1692’de alacağı 700.000 florine ulaşınca Hazine, Oppenheimer aleyhine sahte suçlamalar düzenledi ve özgürlüğüne kavuşması için yarım milyon florin ödemesi gerekti. İki yıl sonra alacağı 5 milyon florin gibi büyük bir meblağa ulaştı ve daha sonra artmaya devam etti. 1698-1702 arasındaki kısa barış süresinde hizmetlerine artık ihtiyaç kalmadığından, halkın Oppenheimer’in Viyana’daki evine saldırmasına göz yumuldu. 1703’de ölünce devlet bütün borçlarını reddetti. Kredilerin finansmanı için Oppenheimer büyük borç altına girdiğinden, Avrupa ilk kez –modern anlamda- mali krizle karşılaştı.    
       
Ailenin bir diğer üyesi Joseph Oppenheimer, 1733’den itibaren, Württemberg dükünün otoriter bir devlet kurmasına yardım etti. Dört yıl sonra dük aniden ölünce, aynı gün tutuklanarak toplumun hakkını yemekle ve gelirini kötüye kullanmakla suçlandı; hapsedildi ve asıldı. Cesedi teşhir edildi.    
           
Büyük Krizler Büyük Fırsatlar Demektir
Otuz Yıl Savaşları başladığında, özellikle Wallenstein’ın ve Gustavus Adolphus’un başlatmış oldukları yeni genel savaş esnasında galip gelmek –veya ayakta kalabilmek- tutkusu o kadar güçlü idi ki, ideoloji, ırk ve gelenek gibi kavramlar ikinci planda kaldı. Yahudiler, ender bulunan malları ele geçirme ve düşman bir alemde para bulma yetenekleri sayesinde, bütün taraflar için vazgeçilmez oldular. Çatışmalara müdahale eden Avrupalı güçler çoğaldıkça, Rheinland ve Alsace, Bohemya ve Viyana Yahudileri hepsinin ihtiyaçlarını temin ettiler.  Otuz Yıl Savaşları esnasında, tarihlerinde ilk defa olarak Yahudiler zulüm göreceklerine iyi muamele gördüler.
           
Barış zamanında da yararlı olduklarını ispatladılar. Her prenslikte ya da krallıkta bir Yahudi aile görevliydi. Goldschmidtler muhtelif Alman prensliklerine ve Danimarka kraliyet ailesine, Costaslar, Portekiz krallarına, Lehmannlar ve Abensurlar, Polonya krallarına, Bacorraslar, İspanya krallarına, Behrendler, Honnover sarayına, Fuerstler, Schleswig-Holstein düklerine hizmet ediyorlardı. Bu ve diğer aileler pek çok imtiyaz elde ettiler. Yahudi mahkemelerinden ve yerel mahkemelerden muaftılar; davaları kendi prensliklerinin mahkemesi olan Hofgericht’te görülüyordu. Hem Yahudi toplumunda hem de genel olarak ayrıcalıklı bir sınıf oluşturmuşlardı. Sarayın maiyetindeki bir Yahudinin değişik bir aile düzeyinden gelen bir kızla evlenmesi çok enderdi. Dolayısıyla hepsi birbiriyle akrabaydılar.

Yahudi finans sisteminin başarısı sıkı aile bağlarından kaynaklanıyordu. Bu durum onlara politik güç de sağlıyordu, ancak bu güç yeterli değildi. Dine dayalı ve krallık şeklindeki yönetimlerin hüküm sürdüğü Hıristiyan ülkelerde, yöneticiler de  Hıristiyanlar arasından seçiliyordu ve bu durum onları rahatsız ediyordu. Lionel Rothschild (1808-1879) 1847’de City’den Avam Kamarası’na seçilmiş, fakat dininden ötürü ancak 1858’de oturumlara katılabilmişti. Yönetimlerde yer alabilmek için bir çok yeni gelişmelerin beklenmesi gerekiyordu ve onların uzun süre beklemeye tahammül edecek güçleri vardı. Yavaş yavaş – yönetim kademelerini ele geçirebilme adına, ayrıcalıksız bir toplum oluşturarak –  dünyayı değiştirmeye başladılar. Liberalizm onlar için önemli bir adım oldu. Emperyalizm hem şekil değiştirdi hem sahip.     
       
Osmanlıdan Cumhuriyete Devreden Kavga
Osmanlı İmparatorluğunun gelişme ve yükselme dönemlerinde, ülkede az da olsa Yahudi nüfusu bulunmakla beraber, Avrupa’dan Yahudilerin sürülmesi ve bilhassa İspanya göçünden sonra sayıları önemli oranda arttı ve Osmanlı toprakları onlar için güvenli bir sığınak oldu. 1453’de, İstanbul’un Yahudi düşmanı Bizanslılardan alınmasından üç gün sonra, Fatih Sultan Mehmet, Yahudileri İstanbul’a resmen davet etti. Maliye Nezaretine bir Yahudi atandı. 1453 – 1602 yılları arası Yahudilerin altın yılları olarak anılır. Bundan sonra ise Sultanlar, Yahudileri bilhassa Rum ve Ermeni tebaaya karşı sürekli olarak korumuşlarsa da bu dönemdeki güçlerini daha sonra hiçbir zaman bulamadılar.

Başarısızlıkla sonuçlanan Viyana Kuşatmasından sonra Yahudiler loncalardan uzaklaştırıldı. 17. yüzyıl boyunca Ermeniler, Yahudileri loncalarda tedricen azınlığa düşürdüler. 1758 yılında İstanbul Darphanesinin yönetimi Yahudilerden alınıp, Ermeni Düzyanlar’a verildi. Darphanelere hakim olmak her zaman önemli olmuştur. 1718’den 1852’ye kadar işbaşına gelen 24 Vezir-i Azam’a hizmet veren bankerler arasında sadece bir Yahudi vardı. Diğerlerinin hepsi Ermeni sarraflardı. Yahudiler, 18. yüzyılda gümrük idarelerinden de uzaklaştırıldılar ve bundan sonra sadece Yeniçerilerin ihtiyacını karşılamakla iktifa etmek zorunda kaldılar. Yeniçeri ocağının kapanmasından sonra, bunların ihtiyacını karşılayan Yahudi banker Bahor Carmona boğduruldu ve mal varlığına el konuldu. Rothschildlerin İstanbul temsilcisi Camondo ailesi ise İtalya’ya sürüldü.

Osmanlıda sürekli mevzi kaybeden Yahudiler, Tanzimatla birlikte güç kazanmaya başladılar. Daha sonra Ermenilerden 200 yıllık ezilmişliğin acısını çıkartacaklardır. 1854 yılında alınan ilk dış borç Yahudi bankerlerdendi. Goldschmildtler alınan borç, Rothschildlerin Kırım savaşını finanse etmesi ile iyice arttı. İlk dış borcun alınmasından itibaren 10 yıl içinde Osmanlı mali sistemi Yahudilerin eline geçmişti. Sonrası ise Duyunu Umumiye, tehcir, büyük savaş….   
          
Rothschildler Yeni Düzeni Keşfederler           
Oppenheimer ailesi trajik bir şekilde servetlerini ve güçlerini kaybetmişlerdi. Bu şekildeki trajik son bir çok Saray Yahudisi için geçerliydi, fakat yerlerine yenileri geliyordu. Her şeye rağmen Yahudiler saraylardan kopamıyorlardı. Bunlardan Mayer Amschel,(Frankfurt 1743 – 1812) Rothschild ailenin atasıdır. 12 yaşında öksüz ve yetim kaldı. Sarraf oldu; müstakbel Hessen-Kassel seçici prensi Wilhelm I’e madalyalar ve madeni paralar sattı; prens tarafından saray simsarları arasına alındı. O tarihte Frankfurt, Almanya’nın, en büyük ticaret merkezlerinden biriydi. Seçici prensin, Fransız ordularının önünden kaçmak zorunda kaldığı ve bu yüzden hazinesini muhafaza edebilmek için gelir kaynaklarını sağa sola (Rothschild’e) emanet ettiği iki dönem (1793 ve 1806) zarfında Mayer Amschel, işlerini iyice geliştirmeyi başardı.  
         
1800’de Mayer Amschel’in beş oğlundan üçüncüsü olan Nathan, Manchester’a daha sonra da Londra’ya yerleşti ve burada ticari ve mali büyük işler çevirdi. İngilizlere, Napolyon’a karşı mücadelelerinde para sağlayarak veya Kara Avrupa’sına geçip İmparatora karşı mücadeleyi finanse ederek yardımda bulundu. En küçük kardeşi James, bu işte ona yardım etti. James, 1812’de Paris’e yerleşti ve özellikle İspanya savaşı sırasında Wellington’a paralar aktararak büyük kazançlar sağladı. 
          
Çok geçmeden, Rothschildler kendi haberleşme servislerini –Reuters- kurdular  ve büyük başkentlere –Londra, Paris, Napoli, Viyana- yerleştiler. Mayer Amschel’in dördüncü oğlu Carl, Napoli’de bir firma kurdu, ikinci oğlu Salomon ise, 1820’de Viyana’ya yerleşti. Kardeşler, paranın fiilen yer değiştirmediği ve alım satım işlemlerinin sadece hesaptan yapılan aktarmalarla tesviye edildiği takas (veya clearing) sistemi sayesinde muazzam kazançlar sağladılar.           

Eski saray maiyeti Yahudilerin aksine, Rothschildlerin kurdukları uluslararası şirket, saldırılardan etkilenmiyordu. 1819’da, Almanya’nın bir çok yerinde Yahudi aleyhtarı şiddet olayları patlak verdi. O zamanki adıyla “Hep Hep isyanları” esnasında, Rothschildlerin Frankfurt’taki evi de saldırıya uğradı. 1848 ihtilali sırasında meydana gelen saldırı da onları etkilemedi. Para artık orada değildi; dünyayı dolaşan sadece kağıttı. Rothschildler, Yahudilerin yüzyıllarca uğraştıkları, mallarını şiddete karşı nasıl koruyacakları konusuna çözüm bulmuşlardı. Gerçek varlıkları halkın ve hatta aç gözlü kralların dahi ulaşamayacakları bir yerlerdeydi.           

Rothschildler’in kurdukları haneden ağı, onlara büyük bir ekonomik güç getirdi. Alman tarihçi Werner Sombart, Jews and Modern Capitalizm adlı kitabında şöyle der: “1820 sonrasındaki dönem ‘Rothschildler’in çağı’ olarak bilinir. Öyle ki yüzyılın ortasında finans çevrelerinde şu yargı genel bir inanç haline gelmişti: Avrupa’da tek güç vardır, bu da Rothschildlerdir.” John Reeves ise, The Rothschilds; The Financial Rulers of Nations adlı kitabında; “Etkileri o kadar güçlü idi ki, hiçbir savaş Rothschildler’in yardımı olmadan gerçekleşemezdi. Politika ve ticaret dünyasında öyle güçlü bir pozisyona yükseldiler ki, bir anlamda Avrupa’nın diktatörleri oldular.” demektedir.  
         
Viyana kuşatması sırasında, Budapeşte ve Belgrad’ın alınmasında, Türklere karşı Avusturya’ya yardım eden Yahudi finansörler, Kırım savaşı sırasında Türk ordusunun tedarikçisi oldular. Bazen savaşan her iki tarafı da finanse ediyorlardı. Savaş sonrasında kaybeden ülkenin savaş tazminatını ödemesine, kazanan tarafın da aldığı tazminatı değerlendirmesine yardım etmek onların görevleri arasındaydı ve kimse de bunu yadsımıyordu.

Rothschildler’in İngiltere kolu, Benjamin D’İsraeli’ye –İngiltere Başbakanı olan D’İsrali Camondo ailesindendir- 1875 yılında Suveyş Kanalı’nın hisselerinin alımında mali destek sağlamıştı. Bu destek Suveyş kanalının çoğunluk hissesi karşılığında yapılmıştı. 1859 – 1869 yılları arasında yapılan kanalı, Suez Canal şirketi finanse etmişti. Şirket, Rothschildlerin Fransa koluna ve Napolyon III’ün kayın biraderine aitti ve şirkette İsmail Paşa’nın da hisseleri vardı. İsmail Paşa hisselerini 1875 yılında İngilizlere sattı. Bu hisseler de Rothschild ailesine geçti, böylece Suveyş Kanalı’nın kontrolünü sağladılar.  Mısır Merkez Bankası olan National Bank of Egypt’in Başkanı, Alfred de Rothschild’in sekreteri olan Carl Mayer’dir. Bankanın % 50 hissesi Ernst Cassel’e aittir. Mayer, ayrıca DeBeers’in Başkan Yardımcılığını yürütmekte ve HSBC’de yöneticilik yapmaktaydı.
       
Rothschildler servetlerini saldırılardan korumanın yolunu bulmuşlardı. Diğer yandan servetlerini sadece bankacılık işlemlerinden kazanmıyorlardı. Başta petrol olmak üzere, diğer hammadde kaynakları, deniz nakliye hizmetleri, emtia ticareti gibi bir çok alanda korunması gereken yatırımları vardı. Bu yatırımlar, finans sektöründeki pozisyonlarına benzer şekilde, ülkeler ve kıtalar arası idi. Rus ve Bakü petrolünü dünyanın pek çok ülkesine satmaları gerekiyordu. Güney Afrika madenleri, Türk afyonu başka ülkelerde pazarlanmak üzere üretiliyor ya da satın alınıyordu. Tüm dünyada mal ve paranın serbestçe dolaşımını sağlayacak ortak kavramlara ve kurallara ihtiyaç vardı. Dünya Ticaret Örgütü, şimdilerde, tam da bunu yapmaya çalışıyor. Aradaki zaman, yönetimlerde tam etkinliğin sağlanması için ayrıcalıksız toplumların  oluşturulması ile geçti, ancak buna ihtiyaç bitti.  
          
Hıristiyan dünyası kumpanyalarla uluslararası şirket kavramını yakalamıştı aslında. Ancak, bu oluşum İngiliz Hint Kumpanyası, Fransız Hint Kumpanyası gibi belli bir ülkeyi sömürmeye yönelik, belli ülkenin çıkarları doğrultusunda geliştirilmiş bir şirketleşme modeliydi; Rothschildlerin yaptıkları ise bundan başka bir şeydi.        
   
Openheimer sendromu denilebilecek dramatik olay krallıkların keyfi tavırlarının ne tür bir zarar vereceğini göstermesi açısından Saray Yahudileri için çok önemli bir deneyim olmuş ve bundan kaçınmanın yolunu Rothschildler sayesinde bulmuşlardı. Bu uluslararası ticaretin uluslararası firmalar eliyle yapılması, riskin dağıtılması ve nakit paradan kaydi paraya geçişle sağlanmıştı. Ancak bu yeterli değildi. Komplo teorisi gibi gelen gelişmelerin daha vahimi de yaşanmıştı. Çin’in Afyon ithalatını ve kullanılmasını yasakladığı 1836 yılında, afyon ticaretini finanse eden Rothschild bankacılık sistemi ve Rothschildlerin büyük miktarda para bağladığı Doğu Hint Kumpanyası iflas noktasına gelmişlerdi. Afyon Savaşları olarak bilinen, tarihin en çirkin savaşı bunlar için yapıldı. Savaş sonucunda, on binlerce ölü veren Çin, Afyon kullanımını serbest bırakmak ve Hong Kong’u 150 yıllığına İngiltere’ye vermek zorunda kaldı. Rothschildler ve diğer bankerler Finans dünyasının merkezi olan İngiltere’de krallıkla bütünleştiler; gerçek gücün sahibi kim belirsiz hale geldi.

Zorlu Rakipler Yeni Fikirleri de Zorlar.           
Fransa’da yaşanan bir tecrübe günümüzde geliştirilen modele ışık yuttu. 1840’lara gelindiğinde Rothschildlerin Fransa kolunun sermayesi 600 milyon franka ulaşmıştı. Diğer tüm bankerlerin elindeki paraların toplamı buna yaklaşamıyordu bile. James Rothschild, Kral Louis Philippe’yi destekliyordu. 1848 yılında Louis Napolyon başa geçtiğinde, Napolyonu hiç tanımıyordu. Ancak, diğer bankerlerden Achille Fould, L. Napolyonu destekleyenlerdendi ve yeni hükümette Maliye Bakanı oldu. Fould’un yoğun propagandası ve desteği ile bir başka yahudi, Jacop Emile Pereire 1852 yılında Credit Mobilier’i kurar. Credit Mobilier, yoğun hristiyanlık propagandası  ile katolik sermayenin harekete geçirilmesi sonucunda ortaya çıkar ve çok kısa zamanda büyük fonlar oluşturur. Bu Rothschildlerin bildiği bir yöntem değildir. Zira o güne kadar önce şirket kurulur, geliştirilir ve daha sonra da kontrollü bir şekilde halka açılırdı. Oysa şimdi, tamamen halkın paralarıyla bir banka ortaya çıkıyor ve süratle büyüyordu. Banka bir çok alanda Rothschildlere rakip olmuştu. Büyük uğraşılar ve diğer kardeşlerin yardımı ile Credit Mobileir çökertildi. Mobilier’i katolik ruhu da kurtaramadı ve sermayenin ilk kez dini olanı, başka bir dine mensup aile tarafından boğuldu. Bu onlara büyük bir ders, yeni bir tecrübe ve Credit Mobileir’in kuruluşunda kullanılan yeni yaklaşımla kurulmuş Avusturya’nın en büyük bankası olarak merkez bankası işlevi de gören Creditanstald  Bankasını kazandırdı. Bu tecrübeden halen büyük oranda yararlanmakta ve topladıkları trilyon dolarları aşan fonlarla, yani başkalarının parası ile tüm piyasalara hakim olma yolunda hızla ilerlemektedirler.               

Hristiyan dünyanın sermayesini kontrol altına almak uzun zaman aldı ise de bu büyük oranda başarıldı. Sıra İslam dünyasının sermayesini kontrol altına almaya, ya da müslümanları ekonomik düşündürmeye gelmişti. Bu 20. yüzyılın sonlarına bırakıldı. 1984 yılında Ürdün Veliaht Prensi Hasan bin Tallal, İngiltere’den Prens Philip ve Sir Eveleyn de Rothschild, yani üç ayrı dinden üç kişi tarafından başlatılıp, 1993 yılında tamamlanan Dinlerarası Hoşgörü Deklarasyonu’nu (Interfaith Declaration) St George House’un tarihi ortamında yayınlıyorlardı. Bu deklarasyon ile üç din mensubu tüccarların ortak ahlaki değerleri belirleniyor ve bu değerlere uyulması için çağrıda bulunuluyordu.   
        
Three Faiths Forum ve International Interfaith Organization’un üç kurucusundan biri olan  Muslim Collage of London’un başkanı Zaki Badawi, 1983 yılında, Rothschildlerin kontrolündeki Bank of London’dan İslamic Banking Sistem of Luxembourg adına İslami Bankacılık faaliyetleri için ilk lisansı alıyordu. 1980’lerden sonra sadece Türkiye değil, tüm dünya, yeni bir kavram olarak İslamic Finance ile tanışıyordu. İslamic Finance ve Dinlerarası Diyalog & Hoşgörü kavramları eşzamanlı olarak, İslam dünyasını kontrol için tedavüle sürülmüştür. Zaki Badawi ve Sir Eveleyn de Rothschild, halen St George House’un Counseil’ünde birlikte çalışmaktadırlar.           

Yine yukarıdaki üçlü tarafından kurulan Three Faiths Forum’un Koordinatörü Sidney L. Shipton, İsrail deki bazı hoşgörü organizasyonlarının yanında, Chatham House olarak da bilinen Royal Institute of International Affairs/İngiltere (RIIA) kuruluşunun da direktörü olması, Diyalog & Hoşgörü adı altında yürütülen operasyonların aslında hangi kaynağa dayandığını göstermesi bakımından önemlidir.           

Tüm dünyada ve her alanda olan yatırımlarının korunması ve geliştirilmesi açısından dinlerin de bu yapıya uydurulması gerekiyordu. Tüccarların yöneteceği dünya için yeni bir dine ihtiyaç duyuldu. Bu din, hem tüccarların hem de çalışanların uyacağı ortak kuralları belirleyecekti. Bunun için de mevcut dinlerin ortak bir paydada toplanması ve profanlaştırılması gerekiyordu. İşte, Diyalog & Hoşgörü akımının işlevi tam da budur. Ağır ağır eski kurallar yerini yeni kurallarla değiştirecektir. Mabedi borsa olan bir din doğmaktadır.  
         
Hasan bin Tallal, Prens Philip ve Sir Eveleyn de Rothschild tarafından başlatılan ve maddi olarak desteklenen çalışmalar; birçok enstitü, üniversite, araştırma kuruluşu, birlikler ve binlerce kişinin gayretleri sonucunda “Code of Ethics” adı altında 1993 yılında yayınlandı. Bu kanunlar başta tüccarlar olmak üzere her iş alanında çalışanların ve patronların uymaları gereke kuralları belirliyor ve bu kurallara uyacağını belirtenler için bir tür locaya, dine kabul töreni düzenleniyor, ürünleri ve hizmetleri için kefil olunuyor. Tek düzen muhasebe sistemi, toplam kalite ve diğer standardizasyon kodları, uluslar arası bağımsız (!) denetim kuruluşları, barkodlar v.s. hepsi bu dinin çeşitli rükünleri ve hepsi de yatırımcıların çıkarlarının korunması için.           

Çağdaş Şovalyeler: Think Thank Uzmanları
I. Dünya Savaşı’nın hemen ardından toplanan Paris Barış Konferansı, çok önemli gelişmelere sahne oldu. 30 Mayıs 1919’a Konferansa katılan delegeler, uluslararası bir grup kurmak amacıyla toplandılar; böylece uluslararası ilişkilerde hükümetlere tavsiyelerde bulunacaklardı. Bu toplantıda oluşturulan organizasyona Institute of International Affairs (Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) adı verildi.  5 Haziran 1919’daki toplantıda ise bunun birbiriyle yardımlaşan değişik organizasyonlar olması kararlaştırıldı. New York’ta Council on Foreign Relations (CFR), Londra’da Chatham House olarak da bilinen Royal Institute of International Affairs (RIIA), Paris’te Centre d’Etudes de Politiques Etrangeres oluşturuldu. Bir çok ülkede uzantıları bulunmaktadır.

 Eustace Mulins, The World Order, Our Secret Rulers’de; “Aslında Paris Barış Konferansı’na hakim olan Lord Rothschild, yeni bir düzenin kuruluşunun bu örgütlerden geçtiğini düşünmüş ve bu örgütleri kurmanın hayatının en önemli başarısı olacağına karar vermişti. Zaten RIIA’nın ve CFR’nin kurucuları çoğunlukla Rothschildler’in adamlarıydı.”  bilgisine yer vermektedir. Globalleşmenin fikri bazda, bir İngiliz kraliyet kuruluşu olan Chatham House’da pişirilmesi herhalde tesadüf değil!… 1919 yılında başlatılan çalışmalar sonucunda binlerce düşünce kuruluşu oluşturuldu ve halen dünyayı yönlendirmeye devam ediyorlar.

Tek Dünya Devleti Komplo mu?
Güneri Civaoğlu ve tüm dünyadan 500 gazeteci Rothschildlerin Fransa’daki şatolarına bir müddet için seminer veya eğitim gayesi ile davet edilip ağırlanmışlardır. Bu olayı anlatan Civaoğlu makalesinde şunu da söylemiştir: “Waterloo savaşı esnasında, savaşın sonucunu Fransa’da yaşayan Rothschild, İngiltere’deki kardeşine güvercinle bildirmiş. İngiltere’deki Rothschild de, (ki basına da hakimdir) bu haberi tersine çevirerek hemen çıkarttığı akşam postasında Waterloo savaşını İngiltere kaybetti diye halka bildirmiştir. Bunun üzerine borsa çökmüş, İngiliz Rothschild de hisseleri yok pahasına toplamıştır. Gerçek haber kısa bir müddet sonra İngiltere’ye ulaştığında her şey olup bitmiştir.” Artık ülkenin taşınır taşınmaz zenginlikleri Rothschild’lerin eline geçmiştir. Avrupa’nın taçsız kralı bu ailenin bir ferdi artık İngiltere’nin de pratik olarak sahibidir. Nitekim bu Rothschild’in başarısı ve becerisi o derece ünlüdür ki, çok genç yaşta Afrika’nın sahibi ve kralı unvanı verilen altın ve elmas madenlerinin sahibi Cecil Rhodes (Rhodezya ülkesinin isim babası) “Tek Dünya Devleti”ni kuracak tek insan dediği bu kişiye bu gaye için servetinin tümünü bırakmıştır. (Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler”, Prof. Dr. Hikmet Tanyu, Bilge Yayınevi, 2. Baskı – 1979) Aslında Cecil Rhodes’i finanse eden de NM Rothschild & Sons firmasıdır ve Rhodes’in yaptığı, serveti gerçek sahiplerine iade etmektir.
           
30 yıl savaşlarının sonucunda sadece bir kesim avantaj elde etmişti. Onlar bu tecrübeyi sonuna kadar kullandılar. Daha sonra zaman zaman zarar görmüşlerse de her büyük savaştan taraflar küçülerek, hırpalanarak çıkmalarına rağmen savaşın tarafı olmayan finans baronları hep karlı çıktı. Avrupa’da elde ettikleri güç onları dünya hakimiyetine yöneltmiş, misafir (!) ettikleri gazetecinin ikrarından anladığımız kadarıyla. Zaten tüm dünyadan 500 adet gazeteci başka neden ağırlanır ki? 1970’lerde de bu emelleri devam ediyorsa şimdi neden vazgeçsinler?         

Nitekim Vazgeçmediler           
Çocukluğunda “Lambaları söndür, biz Rothschildler kadar zengin değiliz” diye annesi tarafından sık sık azarlanan Albert Frere, 4 Şubat 1993 günü  Belçika’da James Rothschild’in malikanesinde “Bu senin doğum günün” diyen Belçika Kralı ile beraber ikinci doğumunu kutluyorlardı. Albert Frere, yeniden doğuyordu. Önünde müthiş bir gelecek vardı. Bu tarihten itibaren Albert Frere’nin serveti hızla artmaya başladı. Groupe Bruxselles Lambert (9 milyar dolar), Suez Lyonnaise des Eaux(38 milyar dolar), TotalFina Elf (120 milyar dolar piyasa değeri olup Rothschildlere ait Shell’den sonra Avrupa’nın ikinci büyük şirketidir), Bertelsman, Pargesa Holding gibi devasa firmalarda büyük hisseler elde etti. Rothschildlerin holding şirketi olan, Fransa merkezli Imerys’e (eski Imetal) yüzde 20 pay ile ortak oldu.           

Suez Lyonnaise des Eaux, Rothschildler tarafından Suveyş Kanalını işletmek üzere kurulan şirketin devamı olarak faaliyetlerini yürütmektedir. Frere, Suez’de halen başkan yardımcısıdır. Suez’in alt kuruluşu Belçika’da yerleşik Tractebel firması 1990 sonrasında Kazakistan’a yatırım yapmaya karar verdiğinde, Klinik Psikiyatri Profesörü Alexsander Mashkevich, Albeli Group olarak kendilerine yardımcı oluyordu. 1990 öncesinde yaklaşık 50 dolar  ücret alan Maskevich, şimdilerde 1 milyar doları aşan serveti ile Kazakistan’ın önde gelen iş adamı olmuştur. Mashkevich ayrıca, Avrasya Yahudi Kongresi ve Kazakistan Yahudi Kongresinin başkanlıklarını yürütmektedir. Belarus’ta yapılan 100. Siyonist Kongresinde en çok alkış alanlar arasındadır. Eurasya Group olarak, bankacılık, maden, enerji, demiryolu işletmeciliği alanlarında faaliyet göstermektedir. Kazakistan ferrokrom ve alüminyum sektörünü kontrol eden Mashkevich, ülkemizde şu günlerde (Haziran 2003) finansörleri adına Elazığ Ferrokrom, Seydişehir Alüminyum ve Tüpraş özelleştirme ihaleleri ile yakından ilgilenmektedir. Türkiye’de işlerini Rusya’daki Türk-Rus okullarını kontrol eden Tolarence (Hoşgörü) Vakfı’nın sponsorları takip etmektedir.  
         
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Açık Rusya Vakfı (Open Russia Foundation) kuruluyordu. Vakfın kurucuları ve sponsorları, Lord Jacob Rothschild, her taşın altından çıkmakla meşhur Henry A. Kissinger, Mikhail B. Piotrovsky ve Mikhail Khodorkovsky’dir. Genç Komünistler Liginin eski başkanı olan Khodorkovsky, Rothschildlerle tanıştıktan sonra  yüzüne talihin güldüğü şanslılardan. Önce, Rusya’nın ikinci büyük petrol şirketi olan Yukos’u (mart 2002’de piyasa değeri 18 milyar dolar) ele geçirir, sonra Bank Menatep satın alınır.  Yukos’un hisseleri New York borsasına kote edilir. 2002 yılında büyük bir holding olarak Group Menatep oluşturulur. Sibneft’in 2003 yılında alınmasıyla dünya devi bir petrol şirketi ortaya çıkar. O artık Rusya’nın en büyüğüdür. 1963 doğumlu Khodorkovsky, Rusya’nın yeni oligarşisinde yerini alır. 2003 yılı Sonbaharında tutuklanmasından önce Kissinger, eski NewYork belediye başkanı Gulliani ve baba Bush, Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşürler ancak sonucu değiştiremezler. Khodorkovski için Bush ve Kissinger gibi iki ayrı gücün temsilcisinin bir araya gelmesi oldukça ilginç. Sonrası….           

Rothschildlerin parasını işletmekle ve uluslar arası finans piyasalarında kriz çıkarmakla tanınan ünlü speculator Soros, Sovyetlerin dağılmasında çok önemli bir rol oynamıştı. Sovyet ekonomisinde uygulattığı şok terapiler, Sovyetleri çökertmeye yetmişti. Daha sonra, Sovyetler Birliğinden ayrılan devletlerin yeniden yapılandırılmasında oldukça önemli çalışmalara imza attı. Başta Rusya olmak üzere bu devletlerin ekonomisinde stratejik öneme haiz işletmeler, cebine para koyduğu eski tüfek komünist yahudiler tarafında yok pahasına tek tek ele geçirildi. 3 milyar dolara yapılamayacak olan Polonya’nın en büyük demir çelik tesisleri 35 milyon dolara yabancılara satıldı. Khodorkovski, 28 milyar dolarlık Yukos’u 350 milyon dolara satın aldı. Daha nice tesisler sudan ucuz ele geçirildi. Rusya, Putin’in başkan seçilmesinden sonra bu yapıyı bozmaya yönelik çok önemli adımlar atmaktadır. Soros’un kullandığı pek çok kişi ya Rusya’dan kaçmak zorunda kalmış ya da tutuklamışlardır. Dağılan Sovyet devletlerinin tamamında Soros’un başkanlığını yaptığı ve finanse ettiği Açık Toplum Enstitüsü adlı vakıf faaliyet göstermektedir. En son Gürcistan’da Cumhurbaşkanı Şvarnadze’nin devrilmesinde bu vakfın etkili olduğu bizzat Şvardnadze tarafından açıklanmıştır. Ülkemizde de faaliyet gösteren vakfın danışma kurulu Can Paker, Nebahat Akkoç, Şahin Alpay, Murat Belge, Özlem Dalkıran, Üstün Ergüder, Osman Kavala, Ömer Madra, Nadire Mater, Oğuz Özerden, Salim Uslu’dan oluşmaktadır.            

İflaslar Kralı olarak tanınan Wilbur L Ross, 27 yıl yanlarında çalıştığı Rothschildlerden ayrılarak, 1997 yılında WL Ross & Co’yu kurar. Rothschildler tarafından yönetimine bırakılan fonlarla, önce Uzakdoğu krizinden etkilenerek iflas eden Osaka’da yerleşik Kofuku Bank’ı satın alır. İsmi Kansai Sawayaka Bank olarak değiştirilen bankanın ortakları arasında Japonya’nın en büyük bankası Tokyo-Mitsubishi Bank da bulunmaktadır. Tokyo Mitsubishi Bank aynı zamanda, Rothschidlerin Amerika’daki bankalarından biri olan Union Bank of California’nın büyük ortağıdır. Tokto Mitsubishi Bank’ta St. James Palace Company kanalıyla Rothschildlerin hissesi bulunmaktadır. Ross, Nikko Electric’in iflastan kurtarılmasını sağlar. Amerika’da çelik sektöründe faaliyet gösteren, International Steel Corp., Bethlehem Steel, Acme Steel ve LTV Steel’i iflas idaresinden satın alır. 11 Eylül eyleminden sonra yaşanan büyük iflaslarda Ross’un ismi alıcılar arasında hep geçmektedir. Rothschildler, Ross’a yeni fonlar tahsis ederler. O da yine bir Rothschild ajanı olan Soros’un çıkardığı krizlerin izini takip ederek faaliyetini yürütür.           

Blackstone Group’un kurucusu ve başkanı olan Peter G. Peterson, 1973’e kadar ABD başkanı Nixon’un ekibinde çalışmış, bundan sonra da 1984 yılına kadar, bir Rothschild kuruluşu olarak bilinen Lehman Brothers, Kuhn Loeb Inc’de Başkanlık yapmıştır. Bu firmadan 1984 yılında ayrılarak Stephen A. Schwarzman ile birlikte Blackstone Group’u kurmuştur. Peterson halen Council on Foreign Relations’un (meşhur CFR) ve Federal Reserve Bank of New York’un (Amerika merkez bankalarının en büyüğü) Başkanlıklarını yürütmekte, Sony Corporation’da yöneticilik yapmaktadır.            

Lehman Brothers ve Kuhn Loeb firmaları American Express firması ile birleşmiştir. American Express, Warren Buffet’in kontrolündedir. Buffet, bundan başka Coca Cola, Wells Fargo, Gillette, Johns Manville gibi bir çok devasa firmayı kontrol etmektedir. Kontrol firması Bekshire Hathaway’dir. Buffet’in Bekshire Hathaway’de hissesi ise % 10’dur. Wells Fargo, Rothschildler tarafından kurulan bir şirkettir ve Amerika’nın en büyük bankalarından birisidir.  (Tamamı halka açık devasa şirketler; sıcak para ile buluşma noktası olan [yatırım fonları, bankalar, sigorta şirketleri, su-elektrik-doğalgaz gibi hizmet bedelleri tahsilatları, piyangolar -milli ya da özel- şans oyunları, at yarışları, spor müsabakaları v.s., meşru ya da gayrimeşru kaynaklardan toplanan başkalarına ait paraları değerlendirdikleri] binlerce fon aracılığıyla kontrol edilmektedir.)     
      
Yahudi finansörler arasındaki aile bağları günümüzde de aynı sıkılıkta devam etmektedir. Eric de Rothschild’in damadı Marcus Agius, Lazard Brothers’ın Başkan Yardımcısıdır. Marcus’un babası Schroder Bank’ın Başkanlığını yapmıştır; kuzeni SG Warburg’da yöneticidir. Bu firmalar finans alanında faaliyet göstermektedir. Aralarında rekabetten söz etmek mümkün değildir.

Dünya Bankasının Başkanı James D. Wolfensohn, 2001 yılında World Monument Foundation’dan Hadrian Ödülünü alıyordu. Ödül töreninde Teksas’ın petrol krallarından Sid R Bass,  ünlü müzik yapımcısı Ahmet Ertegün ve  Newyork sosyetesinin bir çok isminin yanında Lord Rothschild de bulunmaktaydı. 11.10.2001 tarihinde yapılan törende James D. Wolfensohn, “Ve sırada arkadaşım Jacob Rothschild var. Gördüğünüz üzere kendisi ile uzun zamandır bağlantılıyım. Kendisinin kuzeni olan babamın, Ortadoğu’da bir birlik oluşturacak şekilde asker kaydettiği ve Ortadoğu’da savaştığı dönemden beri bağlantım var. … O’nun burada olması benim için gerçek bir onurdur ve gördüğünüz üzere böylesine yakın arkadaş olmamız benim için şahsen büyük bir imtiyazdır”ifadelerini kullanıyordu. (www.worldbank.org/html/extdr/extme/jdwsp101101.htm) Dostlukları o kadar ileridir ki, “Rothschild, James D. Wolfensohn Inc.” firmasını kurduğunda sermayeyi arkadaşından almıştı. İngiliz Kraliçesinden Şovalyelik ünvanı almış olan Wolfensohn, halen Dünya Bankası Başkanlığı görevinin yanında Rockefeller Vakfının yöneticiliğini de yapmaktadır.

Güneri Civaoğlu, 09 Kasım 2002 tarihli Milliyet Gazetesi’ndeki yazısında, İtalya seyahatine çıkacak olan Recep Tayyip Erdoğan’a, Avrupa’da çok duyarlı kilit adamlar ile  arkadaş ilişkileri olan Selahattin Bayazit, Ahmet Ertegün, Jak Kamhi gibi isimleri yanına almasını salık veriyordu. Tayyip Erdoğan, mesajı alamamışsa da Abdullah Gül, 23.09.2003 tarihinde Amerika’da Ahmet Ertegün’e üstün hizmet madalyası vermek suretiyle mesajı aldığını göstermiştir.

Daha önce karşımıza, kendi isimlerinin yanında Cecil Rhodes, Henri Deterding, Gülbenkyan, Camondo, Lane vs. olarak çıkan Rothschildler, şimdilerde Soros, Ross, Buffet, Khodorkovsky, Wolfensohn ya da Albert Frere vs olarak çıkmaktadır. Kendileri sisler arasında, daha çok da kurumların (İMF, Dünya Bankası, CFR, NGO’lar, çeşitli Vakıflar, Üniversiteler vs.) tüzel kişiliklerinde mündemiç olarak adım adım “Yeni Dünya Düzeni”ni gerçekleştirmeye çalışmakta ve bunda da çok önemli mesafeler elde etmiş gözükmektedirler.

Yeni Dünyada Oltadaki Balıklara Yem Vermiyorlar
Amerikalı tarihçi Eustace Mulins, The World Order. Our Secret Rulers adlı eserinde; “..Sonraki yıllarda, Rothschildler’in sahip olduğu The National City Bank of Cleveland da Rockefeller’a büyük destek verdi…. John D. Rockefeller’ın başarısı, National City Bank of Cleveland’ın desteğini arkasına alarak petrol işindeki rakiplerini safdışı etmesi ile başladı. 19.yüzyılın ikinci yarısında, ülkedeki demiryolu ve deniz ulaşımının büyük bölümünü elinde bulunduran Kuhn Loeb şirketi ise, John D. Rockefeller’ın petrol taşıma şirketine inanılmaz bir indirim uygulayarak, onun diğer petrol şirketlerini batırmasına destek oldu…. Kısacası, bütün Rockefeller imparatorluğunun, asıl olarak Rothschildler tarafından finanse edilip, desteklendiği söylenebilir.” demektedir.

Nelson A. Rockefeller, 1956 yılında ABD Başkanı Eisenhower’a yazdığı mektupta, “Sevgili Başkanım. …. Birinci gruba; bizimle dost olan ve bize uzun süreli, sağlam askeri paktlarla bağlanmış olan antikomünist hükümetlerin iktidarda olduğu ülkeler girer. Bu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalıdır. Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. Bu noktada Dışişleri Bakanlığı ile aynı fikirdeyim, genişletilmiş iktisadi yardım, örneğin Türkiye’ye, bazı hallerde düşünülenin tersi sonuçlar verebilir. … Bu tip ülkelere –Türkiye gibi- doğrudan doğruya iktisadi yardımda yapılabilir, ama bu ancak bize uygun ve bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçimde olmalıdır. Bunlarla ilişkili olarak özel sermaye yatırımlarını da ayarlamak gereklidir. Hükümet, özel sermaye yatırımlarını cesaretlendirmeli ve onlardan akıllıca yararlanmasını bilmelidir. Bu tip özel sermaye yatırımlarıyla bir çok politik amaca ulaşılabilir. …. Ayrıca bizi desteklemekte kararsız ve sallantılı olan bütün özel teşebbüs ve menfaat çevrelerini etkilemelidir. Aynı zamanda ABD ile işbirliğine hazır yerli iş adamlarına yardım artırılmalı ve böylece bu iş adamlarının, ilgili ülkenin ekonomisinde kilit noktaları ele geçirmeleri, buna dayanarak politik etkilerinin artması sağlanmalıdır” önerilerinde bulunmaktadır.

Aslında, günümüzü izah etmeye yönelik olarak sonuçtan hareketle bir analiz yapılsa, içine düştüğümüz/düşürüldüğümüz açmazın bu kadar isabetli izah tarzı bulunabilir miydi? Sanmıyorum. Yine, günümüzdeki sıcak gelişmelere nasıl da ışık tutuyor.

Sonuç
19. yüzyıl nasıl sanayileşme ile geçmişse 20. yüzyıl da iki büyük savaş ve uluslararası toplumun dizaynı ile geçmiştir. 20 yüzyılın sonunda ortak küresel çıkarlar fikri geliştirilmiş ve bunun öncülüğünü de finans kapitale dahil firmaların desteklediği entellektüel kulüpler yapmıştır. Keza çevre, haklar, sağlık v.s. alanlarındaki sınır ötesi oluşumlar, küresel bilinç sapmasının masum öncüleri olmuştur. Bu şekilde geliştirilmeye çalışılan homoeconomicus ortak tarz, dünyanın her yerinde geçen kredi kartlarının cazibesi ile desteklenmiş ve daha önce kendileri tarafından çoğu cetvelle çizilen sözde ulusal sınırların gerekliliği tartışmaya açılmıştır. Tartışmaların daha çok Enstitüler ve Vakıflar kanalıyla yönetildiği bilinmektedir.
Globalleşme’nin temellerini 1800’lerde aramak herhalde yanlış olmayacaktır. O gün servetlerini korumak için geliştirilen yöntem şimdilerde dünyayı kontrole yönelmiştir. Bu dinamik süreçte duraklamanın düşmek olduğunun farkında olan finans kapitalin beyin takımı koşmasını halen sürdürmektedir. Bunun için de ellerindeki gücü, tüm insanları ortak bir hayat tarzına ve piyasa düzenine yönelik davranmaya zorlamakta kullanmaktadırlar.

Toplumsal bilinç; döviz, faiz ve borsa üçgenine hapsedilerek, ulusal, milli, dini, ahlaki değerler yok sayılmakta, bu değerler etrafında gelişecek olan reflekslere müsaade edilmemektedir. İnsanların kaygısı günlük kazançları ve hava durumundan başka bir şey olmasın ki, rahatça yönetilebilsinler. Kendi mantığı içerisinde de tutarlıdır. Zira, bu değerler aynı zamanda insanın ve toplumun kimliğidir. Kimliği ve kişiliği olan toplumları döviz, faiz ve borsa ile yönetmek mümkün değildir. O halde bu kimlikler yok edilmelidir. Kimliğimizdeki aşınmalar ve döviz, faiz, borsa üçgeninde gelişen borçlu bir toplum refleksinin bizi nasıl bir zillet içerisine düşürdüğü, son zamanların en acı tecrübesi olarak halen yaşadığımız bir gerçekliktir. 20 yılda içine düştüğümüz bu acınası durum, tarihte karşılaştığımız en zor şartlardır. Tarihi kararlar borsa, faiz, döviz piyasasının vereceği tepkilere göre şekillenmekte, ulusal çıkarlar birkaç spekülatörün çıkarlarına indirgenmektedir. Böylece hakimiyet ulusların elinden alınmakta, sermayeye devredilmektedir. Tüm dünya, piyasa ekonomisi çerçevesinde faiz, döviz, borsa kıskacına alındığında ve insanlar bu  bağlamda ortak tepki vermeye başladığında, bu aygıtları kontrol edenler, dünyayı da kontrol edeceklerdir.

Ortak reflekslerin oluşturulması için ortak kabullere ihtiyaç bulunmaktadır. Dünyanın her yerinde, tüm borsalarda yatırımları bulunan sermayedarlar, aynı zamanda çok değişik kültürlerden binlerce insan çalıştırmaktadır. Değişik kültürlerin tek potada birleştirilmesi için anahtar kavramlar Diyalog  ve Hoşgörüdür. Bu kavramlara değişik inanç ve kültürlerin karşıtlık oluşturacak değerlerinin yumuşatılması için ihtiyaç vardır. Ancak, bu yeterli değildir. Peşinden “Ethical Code”lara sıra gelecektir. Bu ise borsa-faiz-döviz düzeninin tek dinidir. Tek Dünya devletine tek din daha uygun düşer doğrusu.     

Yalnız bir soru halen açıklama beklemektedir. 20.yüzyılın başında bir çok imparatorluk ve buna bağlı olarak hanedanlıklar ortadan kalkmışken, başta İngiltere olmak üzere bir çok krallık ise halen ayaktadır. Bu krallar da sislerin arasından ülkelerini ve pek çok uluslararası şirket şeklindeki ortaklıklarını Lordları vasıtasıyla yönetmekte ve ortalıkta hiç gözükmemektedirler.
 
Kaynakça;
1.     Herbert HEATON, Avrupa İktisat Tarihi, İlk Çağdan Sanayi Devrimine, çev.: Mehmet Ali Kılıçbay,
2.     Paul JOHNSON, Yahudi Tarihi, çev.: Filiz Orman
3.     Eva GROEPLER, İslam ve Osmanlı Dünyasında Yahudiler, çev.: Süheyla Kaya
4.     İlber ORTAYLI, Osmanlı İmparatorluğunda İktisadi ve Sosyal Değişim
5.     Nora ŞENİ, Sophie le TARNEC, Camondolar-Bir Hanedanın Çöküşü,çev.:Yaman Aksu
6.     Harun YAHYA, Yeni Masonik Düzen
7.     Daniel VERGİN, Petrol, İş Bankası Yayını
8.     Büyük Larousse Ansiklopedisi
9.     Frederic Morton, Dünyanın Gizli Seçkinleri, Rothschild Ailesi,  Q-Matris yayını 2003
10.  www.ftd.de/tm/me/1071617.html?nv=rd
11.  www.en.gbl.be
12.  www.openrussiafoundation.com
13.  www.jchmuseum.org/RothCo.html
 
————————————————————————–
31.05.2013
http://galipturkmen1.blogspot.com.tr/2013/05/kuresellesmenin-tarihsel-ve-zihinsel_31.html?m=1
 
Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen