12 Kasım’da İstanbul’da gerçekleştirilen zirve ve kabul edilen 2040 Vizyon Belgesi, Türk cumhuriyetleri arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi ve Türk dünyasının geleceği açısından son derece önemli bir gelişme oldu. Ortak tarih, dil ve kültüre sahip cumhuriyetler uzun yıllardan sonra ilk kez bir ağızdan Türk dünyasının varlığını ortaya koymuş oldular. Cumhuriyetler, tek başlarına farklı sorunlarla uğraşırken, teşkilat çerçevesinde 150 milyonluk (bağımsız Türk cumhuriyetlerinin toplam nüfusu) bir nüfusa sahip bir güç olduklarını göstermiş oldular. Vizyonda kültür ve ekonomik alanla ilgili yer alan birçok projeyi de hayata geçirme konusunda başarının elde edileceği düşünülüyor.
*****
Prof. Dr. İlyas KEMALOĞLU[i]
2021 yılında eski Sovyet cumhuriyetleri bağımsızlıklarının 30. yılını kutluyorlar. Geçtiğimiz 30 yılda cumhuriyetlerin bir kısmı mevcut uluslararası birliklere dâhil olurken bir kısmı da kendi aralarında örgütlenmeye gittiler. Baltık ülkeleri AB ve NATO üyesi olup Rusya’dan uzaklaştılar, hatta adeta Avrupa’nın Rusya ile çekişmesinde ön cephe rolünü üstlendiler. Diğer cumhuriyetler de bir taraftan bağımsızlıklarını pekiştirirken diğer taraftan Rusya’nın inisiyatifiyle kurulan ya da Rusya’nın olmadığı birliklerde bölgesel işbirliği çabası içerisinde oldular.
Bağımsız Devletler Teşkilatı (BDT), Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), Kolektif Güvenlik Örgütü Anlaşması (KGÖA), Avrasya Ekonomik Birliği (AEB), Rusya’nın eski Sovyet cumhuriyetleriyle siyasi, askerî ve ekonomik alanlarda işbirliği geliştirmek için kurduğu örgütler. Bununla birlikte Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) parçalanmasının sorunsuz bir şekilde tamamlanması sürecinde önemli rol oynayan BDT de ABD’nin bölgedeki özellikle askerî alandaki etkisini azaltmak amacıyla kurulan ŞİÖ de son yıllarda gittikçe etkinliklerini kaybediyorlar.
Nitekim Moskova günümüzde BDT ve ŞİÖ yerine Avrasya Ekonomik Birliği ile Kolektif Güvenlik Örgütü Anlaşması’na önem veriyor. Diğer taraftan eski Sovyet cumhuriyetleri bazen sadece kendi aralarında bazen de dışarıdan başka bir ülkenin katılımıyla çeşitli örgütlenmelere gittiler. Bunlar arasında en dikkat çekenlerin başında Türk cumhuriyetleri arasında geliştirilen işbirliği geliyor.
Türk Cumhuriyetleri arasında geliştirilen işbirliği
1994’te Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan, Ortak Ekonomik Alan Anlaşması’nı imzaladılar. Çok geçmeden bu ülkeler Orta Asya Ekonomi Topluluğu’nu kurdular, 2002’de ise bu topluluğu Orta Asya İşbirliği Örgütü’ne dönüştürdüler. 2004’te Rusya’nın katılımıyla bu örgüt, Avrasya Ekonomi Topluluğu içerisinde eriyip gitti.
Türk cumhuriyetlerinin kendi aralarındaki söz konusu teşkilatlanma çabası pek başarılı olmasa da Türkiye’nin de katılımıyla Türk cumhuriyetleri arasındaki çok yönlü işbirliği geçtiğimiz 30 yıl içerisinde farklı alanlarda sürdürüldü. Türk cumhuriyetleri arasında 1992’de Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi ile başlayan işbirliği, Türk dünyasının UNESCO’su sayılan TÜRKSOY, Uluslararası Türk Akademisi, Türk Dünyası Spor Oyunları, Eurovision’un benzeri bir yarışma olan Türkvision, Türk Dünyası Başkent uygulaması gibi ülkeler arası müesseseler ve uygulamalar çerçevesinde gelişmeye devam etti. Buna paralel olarak Türkiye ayrıca Türk İşbirliği Ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Yurtdışı Türkler Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü ve ortak kurulan üniversitelerle Türk cumhuriyetleriyle işbirliğini devam ettirdi. Yine 2013’te Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve Moğolistan’ın üye olduğu Avrasya Askerî Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı (TAKM) kuruldu.
Siyasi ve ekonomik işbirliği bugüne kadar neden sınırlı kaldı?
Geçtiğimiz 30 yılda Türkiye’nin kardeş ülkelerle daha çok kültür alanında işbirliği geliştirdiği ve ortak dil, tarih, kültür, gelenek gibi konulara ağırlık verildiği, siyasi ve ekonomik ilişkilerin ikili münasebetlerle sınırlı kaldığı görülüyor.
Bunda Türk cumhuriyetlerinin bir kısmının siyasi ve askerî alanlarda Rusya ile yakın işbirliği içerisinde olması, Rusya’nın bu cumhuriyetlerle münasebetlerde bir takım baskı araçlarına sahip olması, ekonomik alanda ise Çin’in gittikçe bu bölgelerde ağırlık kazanması gibi faktörlerin de etkisi büyük.
Yine Türkmenistan’ın tarafsızlık siyaseti izlemesi, Özbekistan ile yakınlaşmanın ancak son yıllarda gerçekleşmesi, cumhuriyetler arasında bir takım sınır ve etnik sorunların olması da taraflar arasındaki münasebetlerin daha çok kültürel konularla sınırlı kalmasına yol açtı.
Türk dünyası açısından tarihî zirve
12 Kasım 2021’de ise İstanbul’da gerçekleşen Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin toplantısında iki önemli karar alındı.
Bunlardan ilki, baştan beri kullanılan ve yanlış olan Türk Dili Konuşan Ülkeler adının, Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirilmesiydi.
İkincisi ise Türk Dünyası 2040 Vizyon belgesinin kabul edilmesi. Diğer bir deyişle, ilk kez bağımsız Türk devletleri tek bir oluşum içerisinde yer aldıkları gibi 2040 yılına kadar ortak hareket planını da kabul etmiş oldular.
Bu adım neden şimdi atıldı?
Bu kararların Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 30. yıldönümüne denk gelmesi, anlamlı olduğu gibi zamanlama açısından da başka birkaç faktörle açıklanabilir.
En başta, konseyin teşkilata dönüşmesinde Azerbaycan’ın Karabağ topraklarını kurtarmasının ve bu süreçte Türkiye ile Azerbaycan arasında sürdürülen dayanışmanın etkisi büyük. Azerbaycan Türkleri tarafından “Vatan Muharebesi” olarak adlandırılan 44 günlük savaşta Türkiye’nin Azerbaycan’a verdiği destek, Türkiye’nin yalnızca Türk dünyasında değil, eski Sovyet coğrafyasının tamamı ile Bakanlarda da prestijini arttırdı. Bu husus, söz konusu cumhuriyetlerin askerî alan da dâhil olmak üzere Türkiye ile ikili münasebetlerinin gelişimine de önemli katkı sağlayacak.
Yine Türkmenistan’ın özellikle son yıllarda Özbekistan’ın izlediği siyaseti de örnek alarak neredeyse bağımsızlığından hemen sonra çekildiği kendi kabuğundan çıkma, Özbekistan ile Kırgızistan’ın bölgede gittikçe artan Rusya ve Çin’in etkisine karşı koyma çabası içerisinde olmalarının da alınan kararda etkisi büyük.
Ayrıca Türkiye’nin cumhuriyetlerin bağımsızlıklarını tanıdığı yıllardan itibaren cumhuriyetlere çeşitli uluslararası platformlarda destek vermesi ve ikili münasebetleri karşılıklı çıkarları gözeterek yürütmüş olması da cumhuriyetlerin Türkiye ile aynı çatı altında örgütlenmelerinde önemli bir etken.
Tüm bunlara ek olarak BDT gibi SSCB’nin kuruluşuyla ortaya çıkan yapıların gittikçe zayıflaması da Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulmasında önemli rol oynadı.
Türk Dünyası 2040 Vizyon Belgesinin öncekilerden farkı ne?
Tüm cumhuriyetlerin yetkililerinin teklifiyle kabul edilen Türk Dünyası 2040 Vizyon belgesi, taraflar arasında son yıllarda geliştirilen işbirliğinin arttırılmasını öngördüğü gibi söz konusu işbirliğine yeni bir boyut da kazandırıyor.
Bağımsızlıklarından itibaren Türk cumhuriyetleri belki de ilk kez Türk dünyasındaki siyasi sorunlardan bahsettiler ve birbirlerine karşılıklı destekte bulundular. Örneğin Türk cumhuriyetleri, Azerbaycan’ı toprakların büyük bir kısmının işgalden kurtarması dolayısıyla tebrik ettiler. Türk cumhuriyetleri böylece ilk kez resmî olarak ve tek bir ağızdan Azerbaycan’ın tarafında olduğunu göstermiş oldular.
Yine ilk kez Türk cumhuriyetlerinin gündeminde Kıbrıs konusu yer aldı. Türk cumhuriyetleri liderleri sorunun adil bir şekilde çözülmesi gerektiğini, Kıbrıs Türk halkıyla da dayanışma içerisinde olduklarını, teşkilatın faaliyetlerine davet ettiklerini belirttiler. Bu konuda belki de orta vadede bir ilerleme sağlanmazsa da Ankara’nın bu konuyu Türk cumhuriyetlerle görüşmelerde hep gündeme getireceğini tahmin edebiliriz.
Ayrıca aynen Azerbaycan konusunda olduğu gibi Kıbrıs konusunda da bu açıklamanın manevi etkisi ve önemi çok büyük. Aynı şey tarafların Kırgız-Tacik sınırı ile ilgili görüşleri için de geçerli. SSCB’nin yıkılışından itibaren sorun olarak kalmaya devam eden Kırgız-Tacik sınırı problemiyle ilgili Türk cumhuriyeti liderleri kardeş Kırgızistan’ın çabasına destek verdiklerini bildirdiler.
Aslında tüm bu meseleler (Karabağ, Kıbrıs, Kırgız-Tacik sorunu), Türk dünyasının en önemli sorunlarının başında geliyor. Türk cumhuriyetlerinin bu konularla ilgili görüş bildirmeleri ve tüm bu konularda mutabık olmaları, tek başına önemli bir gelişmedir.
Dikkat çeken iki madde
2040 Vizyon Belgesinde yer alan 2 madde daha siyasi ve bölgesel gelişmeler açısından önem arz ediyor.
Bunlardan ilki, Orta Asya-Kafkasya platformunun kurulması teklifi, ikincisi ise Afganistan’a destek verilmesini ve uluslararası destek çağırısında bulunulmasının kararlaştırılmaları. Afganistan’daki istikrasızlık, başta Orta Asya’daki cumhuriyetler olmak üzere tüm Türk dünyasını olumsuz etkileyebilecek bir potansiyele sahip. Dolayısıyla tarafların bu konuyu da dillendirmeleri, kendi gelecekleri açısından önemli olduğu gibi bir teşkilat olarak bölgesel meselelerle ilgileneceklerini de gösteriyor.
Türk Dünyası 2040 Vizyon Belgesinin diğer maddeleri ülkelerin kendi aralarında ekonomi, askerî, uzay, kültür, eğitim vb. konularda işbirliği geliştirilmesini öngörüyor. Türk cumhuriyetleri arasında askerî alanda da temasların artması bekleniyor. Özellikle Karabağ’da kullanılan Türk askerî teknolojileri, diğer cumhuriyetlerin de ilgisini çekiyor. Türk cumhuriyetleri arasında oluşan samimi diyalog ve güven çerçevesinde aralarındaki ticaret hacimlerinin artması da söz konusu. Bugün bunların potansiyelin çok altında olduğunu söyleyebiliriz.
Risk ve engeller
12 Kasım’da İstanbul’da gerçekleştirilen zirve ve kabul edilen 2040 Vizyon Belgesi, Türk cumhuriyetleri arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi ve Türk dünyasının geleceği açısından son derece önemli bir gelişme oldu. Ortak tarih, dil ve kültüre sahip cumhuriyetler uzun yıllardan sonra ilk kez bir ağızdan Türk dünyasının varlığını ortaya koymuş oldular. Cumhuriyetler, tek başlarına farklı sorunlarla uğraşırken, teşkilat çerçevesinde 150 milyonluk (bağımsız Türk cumhuriyetlerinin toplam nüfusu) bir nüfusa sahip bir güç olduklarını göstermiş oldular. Vizyonda kültür ve ekonomik alanla ilgili yer alan birçok projeyi de hayata geçirme konusunda başarının elde edileceği düşünülüyor.
Bununla birlikte çok daha derin bir birlikteliğin önünde farklı engellerin ve risklerin olduğunu da söyleyebiliriz. Bunlardan ilki, başta sınır ve etnik olmak üzere cumhuriyetlerin kendi aralarında da birtakım sorunların olması. Örneğin Kırgızistan’da Özbekistan’a bağlı 3 anklav bulunuyor. Yine Kırgızistan’da 1 milyon, Türkmenistan ile Kazakistan’da 0.5’er milyon Özbek, Özbekistan’da ise 1.5 milyon Kazak yaşıyor. Sovyetlerin siyasetinin bir neticesi olan bu durum, zaman zaman kendisini belli ediyor.
Diğer taraftan Türkmenistan dışında tüm Türk cumhuriyetlerinin BDT üyesi, Kazakistan ile Kırgızistan’ın hem KGÖA’nün hem Avrasya Ekonomik Birliği’nin, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın ŞİÖ’nün üyesi olması da üye ülkelerin yeni bir örgüt çerçevesinde işbirliklerini arttırmalarını engelleyecektir. Her ne kadar bu örgütlerin bir kısmı misyonunu tamamlayıp örgütlerin önemi azalsa da üye cumhuriyetlerin karşılıklı bir takım sorumlulukları var. Türk cumhuriyetlerinin bazılarının ŞİÖ ve KGÖA üyesi, Türkiye’nin ise NATO üyesi olması da bir takım engeller oluşturacaktır.
Türkmenistan, Macaristan ile birlikte Türk Devletleri Teşkilatı’nda şimdilik gözlemci statüde yer alıyor. Teşkilatın çalışmalarına katılabilmek için Türkmenistan’ın bu statüden çıkıp tam üye olması gerekiyor. Bunun için ise Aşkabat’ın tarafsızlık statüsünden de vazgeçmesi gerekebilecek. Türkmenistan’ın şimdilik buna hazır olup olmadığı, tartışma konusu.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulması ve vizyon belgesinin açıklanması, şüphesiz bölge ülkeleri tarafından da yakından takip edildi. Bunların başında Rusya Federasyonu geliyor.
Rusya ve Çin’in tepkisi
Rusya ile Türk cumhuriyetleri arasında çeşitli örgütler ve ikili münasebetler çerçevesinde geliştirilen işbirliği ve Moskova’nın bu cumhuriyetlere karşı sahip olduğu bir takım kozlar göz önünde bulundurulduğunda kısa vadede Türk Devletleri Teşkilatı’ndan daha ileri seviyede bir işbirliği beklenmemeli. Diğer taraftan Rusya’nın içerisindeki özerk Türk cumhuriyetlerini ileri sürerek Teşkilat’a gözlemci statüde üye olmak istemesi de şaşırtıcı olmayacak. Moskova böylece teşkilatın faaliyetlerini daha yakından takip etmek isteyecektir.
Yine Çin’in de Türk devletlerinin kendi aralarında gittikçe gelişen işbirliğinden pek memnun olmadığını söyleyebiliriz. Pekin, Türk devletlerinin Doğu Türkistan meselesi ile ilgili ortak bir tutum izleyebileceklerinden de bölgenin ekonomi pazarında payının azalma ihtimalinin de kaygılanıyor. Çin’in bölgedeki ekonomik etkisi göz önünde bulundurulduğunda Çin’in de bağımsız Türk devletlerinin işbirliğini daha da arttırmalarını engellemek için elindeki kozları kullanabileceğini söyleyebiliriz. Bu bağlamda Türk cumhuriyetlerinin faaliyet alanlarını genişletebilmeleri için hem Rusya’ya hem de Çin’e karşı ekonomi alanındaki bağlılıklarını azaltmaları gerekiyor.
Türk cumhuriyetlerinin Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesinde birlikteliklerini arttırmalarının önünde bir takım sorunlar olsa da 2021’de söz konusu birlikteliğin adının daha doğru konulmasının da 2040 için ortak bir planın yapılmasının da tek başına önemi büyük. Türk devletleri arasındaki işbirliği, bambaşka bir boyuta çıkmış bulunuyor.
Yine vizyondaki siyasi meselelerle görüşün bildirilmesi, bundan sonraki süreçte de üye ülkeler arasında bölgesel ve küresel sorunlarla ilgili ortak tutumun geliştirilmeye çalışılacağını gösteriyor. Kültür ve eğitim alanlarındaki işbirliği de tüm hızıyla devam edeceği gibi askerî ve ekonomik alanlarda da münasebetlerin hem ikili hem de teşkilat temelinde hız kazanacağı muhakkak.
——————————————
Kaynak:
https://fikirturu.com/jeo-strateji/turk-devletleri-nihayet-guclerini-birlestirebilecek-mi/
————————–
[i] Prof. Dr. İlyas KEMALOĞLU – 2001’de Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisansını, 2003’te aynı üniversitede yüksek lisansını, 2008’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. 2012’de doçent, 2017’de profesör oldu. Rusça, İngilizce, Farsça ve çeşitli Slav ve Türk lehçelerini bilen Kemaloğlu, 2004-2008 yılları arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Rusya-Ukrayna Masası’nda görev yaptı. 2009-2012’de Türk Tarih Kurumu’nda çalıştı. 2009-2013 yılları arasında Orta Doğu Stratejik Araştırmaları Merkezi’nde Avrasya Danışmanı olarak görev yaptı. 2013 yılından itibaren MSGSÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olarak çalışıyor. 2013 ve 2018 yıllarında TC Başbakanlık Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Bilim Kurulu’na aslî üye seçildi. Çalışmaları, Rusya tarihi, Türk-Rus münasebetleri ve günümüz Avrasya coğrafyasındaki güncel gelişmeler ile ilgilidir. Telif, çeviri ve edit olmak üzere otuza yakın kitap çalışması yayımlandı.