Dr. Burcu Aydın ÖZÜDOĞRU
Bayram sonrasında bir taraftan yabancılar hisse senedi satarken diğer taraftan da buna bağlı olarak kurda sınırlı değer kayıpları yaşandı. Peki, ileriye dönük olarak finansal piyasalarda neler olur, bugünkü yazımda bu konuları değerlendireceğim.
İlk önce kısa vadeli, sonbahara kadar beklentilerle başlayalım. Bu dönemdeki gelişmeleri etkileyecek en önemli kararlar yurt dışı odaklı.
Bunlardan ilki bugün alınacak kararlardan biri olan Mali Eylem Görev Gücünün (FATF) genel kurul toplantısında Türkiye’ye yönelik alacağı karar olacaktır. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Singapur’da bu toplantılara katılacağının açıklanması ile şu aşamada beklentiler Türkiye’nin gri listeden çıkartılması yönünde oluştu.
Benzer şekilde portföy akışlarını etkileyecek önemli kararlardan bir diğeri de 19 Temmuz tarihinde Moody’s’in Türkiye kredi notu kararı olacaktır. Mevcut durumda Moody’s uluslararası derecelendirme kuruluşları arasında Türkiye için en düşük kredi notunu veren kuruluş olarak karşımıza çıkıyor. Beklenti Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu yükseltmesi ve görünümü pozitife çekmesi yönünde. Zira şu aşamada Moody’s’in Türkiye’ye vermiş olduğu B3 kredi notu, önemli derecede spekülatif olarak sınıflandırılmakta ve Türkiye’nin mevcut kredi risk indikatörleriyle uyumsuz bir tabloya işaret etmektedir.
Gerek FATF Genel Kurulunun Türkiye’yi gri listeden çıkartması gerekse Moody’s’in kredi notumuzu iyileştirmesi, Türkiye’ye gelecek portföy akışlarını iyileştirecek iki önemli gelişme olacaktır.
Bu adımlarla beraber, para ve ekonomi politikalarında sonbahara kadar bir değişim olmaması halinde, Türkiye’ye portföy girişlerinin pozitif yönde olmaya devam etmesini bekleyebiliriz. Bu girişleri, Türkiye’nin finansal risk indikatörlerini aşağı çekecek ve benzer şekilde kurda sınırlı değerlenme yaşamımıza olanak verecek bir araç olarak düşünebiliriz.
Ancak sonbahar itibarıyla çeşitli riskler beliriyor. Nedir bunlar?
Bu hafta başında TEPAV Para Politikası Değerlendirme Notumuzda da iletmiş olduğumuz üzere, baz etkisi sebebiyle yıllık enflasyonda gözlemlenecek gerilemenin, Merkez Bankasına yönelik faiz indir baskılarını artırması olacaktır. Özellikle üst düzey hükümet yetkililerinden bu tür açıklamaların gelmesi, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve politikaların devamı konularında kamuoyu algısını olumsuz yönde etkileyecektir. Bu konuda artan riskler Türkiye’ye portföy girişlerini de olumsuz yönde etkileyebilir.
Bu gelişmelerden bir diğeri de elbette enflasyon görünümü olacaktır. Şu aşamada genel beklenti 2024 yıl sonu için enflasyonun %40-45 bandında gerçekleşmesi yönünde. Ancak esas sorun önümüzdeki yıl ve izleyen yıllarda enflasyonun Merkez Bankası ve hükümetin hedeflediği %5’e gerilemesi olacaktır. Örnek vermek gerekirse, devlet iç borçlanma tahvillerindeki faiz oranları beş yıl ve üzeri vadelerde %40 ve üzerinde bir enflasyon beklentisini yansıtıyor. TCMB’nin Enflasyon Hedeflemesi tarihinde, hiçbir yıl sonunda %5 hedefini tutturamadığını düşünürsek, piyasanın bu konudaki çekimser tavrını daha net anlayabiliriz.
Ayrıca, “para” ve “ücretler” politikası dışında, hükümetin dezenflasyon sürecini yeterince desteklemediğini gözetirsek, enflasyon, kur, faiz dengesinde esas sorunun 2025 ve sonrasında karşımıza çıkacağını daha net görmüş oluruz.
Bu köşe yazısı 28.06.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi’nde yayımlandı.