Azaplı Köyü’ndeki evine ulaştık Aşık Feymani Ağabeyin.
Azaplı Köyü’nün “bozuk yol derdi” varmış, onu yazmış yıllar önce;
“Alemin dilinde gezer dolaşır,
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi.
Yığın yığın semavata ulaşır,
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi.”
Abartılı, şaka dolu uzun bir şiir. Bir kaç kıtasını daha yazayım.
“Kim alırsa mazlumların ahını,
Başına devirir karargâhını,
Tahtından indirdi İran Şahı’nı,
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi.
…
Gelenedek şu yirminci asıra,
Nice sultanları serdi hasıra,
Mısır’ı dar etti Abdülnasır’a,
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi.
…
İbrahim’i mancınıkla attırdı,
Yusuf’u Mısır’a saldı sattırdı,
Musa’ya Medyen’de koyun güttürdü,
Azaplı Köyü’nün bozuk yol derdi.”
Feymani Ağabey bir köye gezmeye gider. Oturdukları kahveye bir yabancı gelir, Azaplı Köyü’nden geçtiğini söyler, köylüleri karalamaya başlar. Feymani Ağabey de yolcuyu dinler, sazını eline alır, uzun bir şiir söyler. Onun da bir kaç kıtasını koyalım.
“Neyi mi var dersen şu karşı köyün,
Dolusu yok ise boşu da mı yok?
Vaktiniz çok ise yalana doyun,
Bir kahve dolusu kişi de mi yok?
…
Sam rüzgârı esse, solmazlar dersen,
Ademlik suyundan dolmazlar dersen,
İçerler ya, sarhoş olmazlar dersen,
Zil- zurna, gor- gopuk keşi de mi yok?
…
Feymani sazını almış kaçmışsa,
Evini kelepir satmış kaçmışsa,
Turaç kuşu lânet edip kaçmışsa,
Alagabak denen kuşu da mı yok?”
Bizim köyde de eski kuşlar kalmadı. Alagabaklar görünüyor tek tük. Onların da eti yenmediğindendir muhtemelen.
Ama biz zaten ne Azaplı Köyü’nün yolunu gördük, ne de köylüleri. Feymani Ağabey’di görmek, sohbet etmek istediğimiz.
Feymani Ağabey’in evi büyük bir bahçe içerisinde. Bahçede çardak, evin yanında eski bir ev daha var. Bahçe yeşillenmiş, tavuklar dolaşıyor etrafta. O gün de tam bir bahar havası hakim, ılık ve güneşli.
Bahçede bekliyormuş bizi. Oğlu da gelmiş Adana’dan.
Feymani Ağabey bu köyde doğmuş. Şiirinde diyor ya;
“Biz insanız aradaki fark ne ki,
Aşiretim Oğuz, neyim kaldı ki,
İki Mayıs bir dokuz yüz kırk iki,
Ayımız, yılımız böyle biline.”
Yaşı seksen iki idi Aşık Feymani Ağabey’in. Feymani Ağabey’i yormayalım, yarım saat falan kalıp sohbet edelim, görüşelim yeter diye düşünmüştüm ama sohbet uzadıkça uzadı.
Aşıkları ve aşıklığı sordum.
“Aşık olmak lâzım” dedi kısaca. Devam etti; “Ben aşığım diyor. Oku bir türkü diyorum Neşet Ertaş’tan okuyor. Neşet Ertaş gibi sesin yok, buluşun yok, sazın yok. Adam sazda dahi. O zaman ben seni niye dinleyeyim? Açar Neşet Ertaş’ı dinlerim. Babası Muharrem Ertaş’ı dinlerim. Aslı varken sen niye? Türkü okumak başka, aşıklık başka. Aşığım deme o zaman.”
…
“Bozlak okuyormuş… Bozlak, bozulamak demek, yani ağıt. Çukurova’nın bozlağı değil meselâ. Çukurova’da söylenen bozlak denmesi lâzım.. Dadaloğlu Bozlağı, Karacaoğlan Bozlağı, Ali Paşa Bozlağı, İlbeylioğlu Bozlağı, Gündeşli Bozlağı, Öksüz Ali Bozlağı, Yeğen Ali Bozlağı gibi…
Kerkük Türküleri de yarı bozlak sayılır. Onlar da esaret hayatı yaşadıkları için yarı bozlaktır. Ağıtla hâl beyanı yapıyorlar.
Buranın bozlağını başka bir yerin sanatçısı okuyamaz, çünkü ayrı ses yapısı vardır. Ben ne kadar uğraşırsam uğraşayım ne Ege’yi, ne Karadeniz’i yapamam.”
TRT de ilk bozlağı canlı yayında okuyan da Adana, Kozan, Çukurören Köyü’nde doğan milli güreşçimiz İsmet Atlı Ağabey. Bunu da arada söyleyelim.
Aşık Feymani Ağabey bir edep, asalet timsali.
Ailesi öyle. Çocuğu bize hizmet etmek için hep kapının yanında oturdu.
Aşık Şenlikleri olur. Feymani Ağabey program hazırlayıcıları, sunucuları için nazlarının en fazla geçebildiği güzel insanlardan biridir. Şunu oku dersin, okur. Şununla atışma yapılacak dersin, ikiletmez. Hatta desen ki sen bu programa geldin ama bir şey söylemeyeceksin. Hiç itiraz etmez, gücenmez, küsmez.
Konuşurken bazen araya lâf giriyor, susuyor hemen. Kimsenin sözünü kesmiyor, sesini yükseltmiyor, ayak ayak üstüne atmıyor. Sanki biz büyüğüz de o küçüğümüz gibi bize saygı gösteriyor. Feymani Ağabey’in elinden hepimizin su içmesi, edep öğrenmesi lâzım.
Duvarlarda aldığı ödüller, sazı var.
Sade bir kitaplıkta hazine değerinde kitaplar mevcut.
Osmaniye Valisi Erdinç Yılmaz Bey bizim kültürümüzün içinde bir insan.
Feymani Ağabey’e uğradığı bir gün, Feymani Ağabey’in çırağı bir şiir okumuş, Vali Bey çok beğenmiş, “çırağın güzel şiir yazmış” demiş. “Ben beğenmedim, o kadarını ben de yazarım” demiş Feymani Ağabey. Çırak ustasını geçmeliymiş.
Şerif Aydemir Ağabey’in Yaşamak Geçti Başımdan adlı kitabında okumuştum.
Çömlekçi Yaşar’a sormuşlar, “ustan seni ziyarete geilr miydi?” diye. Şöyle cevap vermiş;
“Gelirdi elbet. ‘Aferin bu işi çok iyi yürütüyorsun, benim yerimi boş komadın’ diye keyiflenirdi. Yukarıda bir üzüm bağı vardı, oraya gidip gelirken uğrardı hep. Testi vermiştim soğuk su içsin diye. Su içeceği vakit ‘Yaşar’ımı verin bana’ dermiş, ‘testiyi verin’ demezmiş. Benim için ne unutulmaz saadetti, bu söz hayatımı doldurmuştu. Hâlâ unutamıyorum.”