Prof. Dr. Serhat ERKMEN
Son bir ay içinde Suriye meselesi üst üste iki kez gündeme geldi. Önce PYD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda yapmaya çalıştığı seçim, birkaç hafta sonra Türkiye ile Suriye arasında bir süredir askıya alınan diyaloğun yeniden başlayabileceği sinyali.
Ayrıca bu yazının yazıldığı süreçte Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönüşüne ilişkin ciddi adımlar atılırken Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’ye yönelik kapsamlı ve yoğun şiddet içerikli olaylar çıkmıştı.
Özetle, Suriye geçen yaz olduğu gibi bu sene de gündemde kendisine yer bulacağa benziyor.
Ne oluyor? Neden oluyor?
Bütün detayları anlatıp sizi yormayacağım. Çok gerekirse bu yazının içinde geçen dört başlığın detaylı kronolojisini içeren analizler yazabilirim. Fakat bu yazı daha özet ve olanı biteni kısaca anlamaya ve anlatmaya yönelik. En bilinen olguyla başlayalım.
Suriye’nin içten içe kaynadığı ve uzun süre sessiz kalmayacağı biliniyordu. O halde akla şu sorular geliyor: Neden bu gelişmeler yaşanıyor ve niçin son bir ayda olaylar hızlandı? Aslında her iki sorunun bir ana yanıtı var: Suriye konusunda tüm aktörler ABD’nin olası çekilmesinin neden olabileceği stratejik dönüşüme hazırlanıyor.
2023 yılının sonlarında ABD’nin Irak’tan çekilmesine ilişkin Iraklı makamların yoğun talebi ve ABD’de başkanlık seçimlerinden Donald Trump’ın galip çıkacağı beklentisi bir dizi stratejik beklenti oluşturdu. Doğru mu yanlış mı bilemem ancak Trump’ın söylemlerine bakıldığında Ukrayna’daki çatışmanın sona erdirilmesi ve Orta Doğu’da daha fazla ABD askerinin kalmaması Suriye’yle ilgilenen kişiler için dikkat çekici. Bu iki faktörün Rusya’yı daha güçlü bir biçimde Suriye sahasına çekeceği düşünülüyor. Muhtemelen biliyorsunuzdur Ukrayna Savaşı başladığından bu yana Rusya’nın Suriye’deki askerî varlığı epey azaldı. Yakın gelecekte Rusya’nın dönüşü dengeleri değiştirecek bir faktör olarak kabul ediliyor.
ABD’nin ilgisinin azalması ile Rusya’nın geri dönüşünün birleşmesinin Suriye’de ciddi değişikliklere neden olabileceği beklentisi gittikçe güçlenirken bölgedeki diğer gelişmeler de olan biten üzerinde etkiye neden oluyor. Örneğin Suriye’nin Arap Birliği’ne katılması küçümsenmemesi gereken bir faktör. Arap Dünyası’nda kabul görmeye başlayan Suriye Hükümeti geçen yıldan bu yana uluslararası alandaki konumunu sağlamlaştırma konusunda önemli aşamalar kaydetti. Bu türden bir yakın gelecek vizyonu Türkiye’yi, Rusya’yı, Suriye Hükümeti’ni, İran’ı, PKK/PYD terör örgütünü, Suriye Milli Ordusu’nu ve bölgedeki diğer aktörleri Suriye’de olup bitenler konusunda yeniden düşünmeye itti.
Şam-PYD-Moskova üçgeni
Mayıs ayının son günlerinde Suriye’nin kuzeydoğusunda PYD’nin belediye seçimleri yapacağı Türkiye’de gündeme gelmeye başladı. Oysa PYD Suriye’nin kuzeydoğusundaki ilk seçimleri 2017 yılında yapmıştı. Detaylarını anlatmayacağım fakat bu süreç ABD’nin desteğiyle PYD’nin kontrol ettiği bölgeler genişledikçe devam etti. 2018 ve 2019’da yeni seçimler gündeme geldi. O arada PYD Toplumsal Sözleşme dediği metin üzerinde de güncellemeler ve değişiklikler yapıyordu. Bu süreçte ne ABD’den ne de Rusya’dan bir ses çıktı. Tersine ABD PYD’yi sahadaki ortağı olarak benimserken Rusya da PYD’den tamamen uzak durmadı. PYD’nin nasıl ABD’de bir ofisi varsa Moskova’da da var. Nasıl PYD’li isimler ABD’ye gidip yetkililerle görüşüyorsa Rusya’ya da gidip görüşmeler yapıyorlar. Hatta Rusya’da ABD’dekine göre daha üst makamlardan kabul gördüler.
Barış Pınarı Harekâtı başlamadan iki ay kadar önce Rus yetkililer ile PYD’liler arasında görüşme yapılırken sonraki yıllarda ne zaman Türkiye PYD ve YPG’yi köşeye sıkıştırsa Moskova ve Vaşington devreye girdi. Bu süreçte ABD sahadaki ortağını yaşatmaya çalışırken Rusya Suriye Hükümeti’nin kuzeye doğru ilerlemesinde PYD’yi uzun vadeli bir araç olarak gördü.
Aslında mantık çok basit: Türkiye, PKK/PYD’yi sıkıştırdıkça yok olmaktan korkan örgüt ya Şam’ın dolayısıyla Rusya’nın ya da ABD’nin kanatları altına sığınmaya çalışıyordu. Bu süreçte ABD askerî varlığını azaltırken Türkiye’nin her askerî tehdidinde Suriye ordusu mermi harcamadan yeni yerler kontrol etmeye başladı. Bu süreç günümüze kadar süregeldi.
PYD’nin seçim girişimi
Peki, bu anlattıklarımla PYD’nin seçim yapması arasında nasıl bir ilişki var?
Sizi bir yıl geriye götüreceğim. Suriye’nin Arap Birliği’ne geri döneceğinin anlaşıldığı günlerde PYD ile Suriye Hükümeti’nin kontrolündeki göstermelik muhalefet arasında bir görüşme süreci başladı. Aynı günlerde Türkiye ve Suriye yetkilileri arasında görüşmeler planlanıyor ve kamuoyu önünde liderlerin görüşebileceği bilgisi paylaşılıyordu.
18 Nisan 2023’te başlayan bu görüşmeler görünürde Suriye Hükümeti’ne alternatif sunma amacı güden bir üçüncü yol olarak tasvir ediliyordu. Fakat unutmamak gerekir ki; merkezi hâlâ Şam’da bulunan ve Suriye’de olayların başladığı dönemde kurulan Demokratik Değişim için Koordinasyon Komitesi adlı yapının adı muhalif, kendisi hükümet yanlısıdır. Bu yapı ile PYD arasında başlayan süreç meyvelerini 2023 ortalarında vermeye başladı. Temmuz ayında Rusya, Türkiye, İran ve Suriye dışişleri bakanları arasında toplantı yapılacağı konuşulurken Ağustos 2023’te PYD’nin “Toplumsal Sözleşme” planı somut metne dönüşmeye başlamıştı. Ertesi ay ise Dışişleri Bakan Yardımcısı Mikhail Bogdanov Türkiye ve Suriye arasında bir yol haritası üzerinde çalışıldığını söylemişti. Ancak önemli bir sorun olduğunu anlamak hiç de zor değildi. Beşar Esad, Türkiye ile konuşmaya yanaşmıyor hatta Türkiye’yi kızdıracak şekilde “işgalci” suçlamaları yapıyordu.
Nihayetinde PYD Aralık ayında kendince bir anayasa taslağı hazırladı ve bu çerçevede bir “yol haritası” belirledi. Bunun da detayına girmiyorum fakat sözde muhalifler ile PYD’nin ortak girişimleri sonucunda hazırlanan yol haritası içinde ilginç bir cümle dikkat çekiyordu. Bu cümle kabaca şöyle tercüme edilebilir: “siyasi çözüme inanan savaşçıları yeni bir ulusal orduya entegre eden bir askerî konseyin kurulması ve bunun yanı sıra güvenlik kurumlarının yeniden yapılanması yoluyla ademi merkeziyetçi kapsayıcı bir demokratik Suriye’nin kurulması için yol haritası…” yani YPG’yi bir şekilde Suriye Ordusu’na entegre etmenin yolu bulunur mu acaba?
Sonrası biliniyor zaten. PYD seçim yapacağını, kurumlar kuracağını filan söyledi. Önce Nisan, sonra Mayıs en son Haziran’da seçim yapacağız, dedi. Yapamadı.
Seçim neden yapılamadı?
Ocak 2024’e gelindiğinde Ankara-Şam diyaloğu rafa kalkmış görünüyordu. Fakat işi gücü Irak-Suriye olanlar “Acaba ABD Irak’tan çekilir mi? Çekilirse Suriye’de kalabilir mi?” diye tartışırken Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Lavrentiyev 25 Ocak’ta ilginç bir cümle kullandı, “Kürt Özerk Yönetimi Amerikan askerlerinin er ya da geç Suriye’den ayrılacaklarını ve sorunlarını merkezi hükümet ile çözmek zorunda kalacaklarını anlamalıdır.” dedi. Sonra da PYD’nin ABD’ye yönelik şüpheleri arttıkça Moskova ve Şam’a nasıl yaklaştığını, şüpheleri dinince nasıl ABD’ye geri döndüğünü kendi cümleleriyle anlattı.
Aylar böylece geçerken 18 Nisan 2024’te PYD yine Şam ile görüşme girişimlerinden bir sonuç alınamadığını ilan etti. Oysa, kendince petrolü paylaşmayı, müzakere yapmayı öneriyordu. Hatta daha ileri giderek “Şam hükümeti ile diyalog yoluyla kaybedilen tüm Suriye topraklarını geri almak”tan bahsediyordu. Özetle, “Gel anlaşalım, Türkiye’ye baskıyı beraber kurarız” demeye getiriyordu. Tüm bu adımlarının karşılığını Mayıs 2024’te ABD’den aldı. ABD, “Seçimleri desteklemiyoruz, zamanı değil” derken sanırım “Ne yaptığını görüyoruz, hem bizi Türkiye ile karşı karşıya getirip hem de Moskova’ya göz kırpma oyununu yutmadık” manasında bir tepki verdi.
Son bir yılı bu şekilde anımsatmaya çalıştım. Buradan doğrudan son günlere gelelim.
Son günlerde kuzey Suriye’de ne oluyor?
ABD sonrasına hazırlanan sadece Şam, Moskova ve PYD değil, Türkiye de olan biteni dikkatle izliyor.
Türkiye, PYD’nin seçim yapmasını neden bir tehdit olarak gördüğünü zaten açıkladı. Suriye’nin bütünlüğünü korumanın en önemli yollarından birisi ülkenin siyasi birliğinin de korunması. Ayrıca terörle mücadele Türkiye için en önemli gündem maddesini oluşturuyor. Fakat Türkiye’nin tek gündemi terörle mücadele değil. Türkiye’de her geçen gün daha önemli bir tartışma konusu haline gelen Türkiye’deki Suriyeliler meselesi Suriye’de varılacak bir anlaşmayla yakından ilişkili.
Suriye meselesi gündeme geldiğinde Türkiye’nin sürekli altını çizdiği konuların başında Suriyelilerin ülkesine gönüllü geri dönüşünün teşvik edilmesi geliyor. Bu konuda bazı adımlar atılsa da önemli bir ilerleme sağlanamadığını görmek hiç zor değil. Bu nedenle son aylarda gönüllü geri dönüşün sağlanması için ciddi adımlar atılmaya ve projeler yapılmaya başlamıştı. Bunun meyvelerini son haftalarda daha sık görmeye başladık. Peki, neden son dönemde bu konunun önemi arttı?
Türkiye ile Suriye arasında görüşmelerin yeniden başlayabileceğine dair açıklamalar birkaç gün öncesinde konuşuldu. Hatırlayınız, PYD’nin seçimleri ertelemek zorunda kaldığı süreçte Beşar Esad, Suriye’de Kürtlerle ilgili kısa vadede önemli gelişmeler olacağını söylemişti. Aslında mesaj doğrudan Türkiye’ye yönelikti: “Sen PYD’ye seçim yaptırmayacağını söyledin, ben de durumu yakından izliyorum…”
Bu açıklamadan kısa bir süre sonra Esad söylemini değiştirmeye başladı. Bir yıl önce olan biten her şeyden Türkiye’yi suçlayan bir dil kullanırken “egemenliğe saygı” temelinde görüşmeler olabileceğini söyledi. Hemen ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu sözlere karşılık “görüşme mümkün” içerikli mesajı geldi. Böylece Ağustos ayında PYD seçim yaparsa operasyon olur mu diye tartışmayı bıraktık, Ankara ve Şam uzlaşırsa PYD’yi etkisiz hale getirirler mi diye konuşmaya başladık.
Türkiye’nin öncelikli meseleleri
Takvimin yaprakları çok hızlı değişiyor. ABD’de başkanlık seçimlerinin yapılmasına yaklaşık 4 ay kaldı. Sonrasında Ukrayna’da ve diğer çatışma alanlarında değişim olması için yine belli bir süre gerekir. Fakat Türkiye ile Suriye arasında 12 yılda biriken sorunların çözülmesi için bugün adım atılsa belki birkaç yıl çaba sarf edilmesi gerekecek. Bu nedenle Türkiye ile Suriye arasında görüşme trafiği yeniden başladı. Elbette önce güvenlik yetkilileri, sonra diğer kurumlar, belki de en sonunda liderler. İşte bu süreçte Türkiye’nin masaya oturmadan önce ilerleme kaydetmek istediği hususlar var.
Suriye Hükümeti’nin ülkesinden ayrılan Suriyelileri geri kabul söyleminin büyük kısmı gerçekçi değil. O nedenle Türkiye gönüllü geri dönüşü hızlandırmak istiyor. Bunu yapmanın ilk yolu da Türkiye’de yasal yollarla bulunmayan kişiler ile gönüllü dönüşü sağlanacak kişileri birbirinden ayırmak. Son dönemde kaçak yollarla Türkiye’ye gelen Suriyelilerin geri gönderilmesi konusundaki adımların hızlanmasının ana nedeni Ankara-Şam görüşmeleri başlarsa (başladığında) Türkiye üzerindeki baskıyı azaltmak. Fakat bu sürecin elbette kolay olmadığı söylenmeli.
Türkiye’ye yönelik olaylar provokasyon mu?
Yasal olmayan yollardan Türkiye’ye gelenlerin geri gönderilmesinin hızlandırılması ve Türkiye’de Suriyelilere karşı artan tepkinin istenmeyen bir biçimde somutlaşması üst üste gelince Suriye’nin kuzeyinde şiddet olayları başladı. Türk makamları, vatandaşları, kurumları ve bayrağı hedef alındı. Bazılarına göre bu olaylar son dönemdeki gelişmelere karşı sahadaki protestolardan ibaret. Bence öyle değil. Bir kere son derece örgütlü olduğu görülüyor ve bu nedenle açık bir provokasyon olduğunu söylemek yanlış değil. Fakat uzun süredir çözülemeyen bazı sorunlar olduğunu da kimse inkâr edemez.
Nedeni ve gelişim süreci her ne olursa olsun Türkiye’nin Suriye dosyasında birçok madde var. Öncelikli mesele elbette terörle mücadele. Fakat Suriye’nin kuzeyinde ne olacağı ve Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönüşlerinin en az soruna neden olacak şekilde nasıl sağlanacağı da zorlu gündem maddeleri olarak önümüzde duruyor.
Bir yıl sonra yaşanabilecek gelişmelere şimdiden tedbir almak devletlerin en önemli görevlerinden birisi. Bu sürecin sancılı geçeceği de belli. Fakat bugün tedbir alınmazsa bir yıl sonra çok daha zorlu bir sürece gireceğimizi söylemek için analiz yapmaya gerek yok.
—————————————–
Kaynak:
https://fikirturu.com/jeo-politika/suriyedeki-gelismeleri-dort-anahtar/