Türkiyemizin sosyal bilimlerde yaşayan en önemli bilim ve düşünce insanlarından Prof.Dr. Abdülkadir İlgen Modernite’yi “gelenekten kopuş” olarak çok öz bir biçimde tanımlıyor. Yine Türkiyemizin son çeyrekte yetişen düşünce ve edebiyat insanlarımız içinde en önde gelenlerinden olan Üstad Metin Savaş da Modernite’nin bu taraf için oluşturduğu kimlik krizine dikkat çekiyor.
Batı’da gelenekten kopuş, yine Sayın İlgen’in belirttiği gibi Aristo-Platon felsefesinden kopan, yüzlerce yıl boyunca yüzlerce felsefe, düşünce, sanat ve bilim insanlarıyla kendi yatağını bulmuş, bugünkü Batı’yı şekillendirmiş, ileriye doğru akıp gidiyor. Bizde ise modernizmin tesirleri seller sulara döndü, mevcudu da tahrip etti.
Modernizmi, bizim için olması gereken haliyle kaçınılmaz olarak yaşayacağız; yaşamamız gerekir. Türk modernizmi’ni başaramazsak tahribatın enkazları içinde, yarı sömürge, medeniyetsiz bir topluluk olarak kendimize avuta avuta yaşayıp, gideceğiz.
Henüz entelijensiyamız “Türk modernizmi” ni yaratmak ve yoluna koymak için yeterli değil.
Peki bizim modernitemiz nereden hareket alacak?
Kırmızılar Yayıncılık’ın “Milliyetçilik ve Din” kitabında da yazdım: “İslamın Türkleştirilmesi”.
İslam’ın Türkleştirilmesi yaşayan bir kavram ve “Türk Müslümanlığı”nın bir ötesi. Sayın Muzaffer Özak, Saygıdeğer Samiha Ayverdi, Hace Ahmet Yesevi’nin, Hace Bektaş’ın, Yunus’un geliştirdiği ama durdurulan İslam’ın Türkleştirilmesi”ni çağımızda tekrar yaşatmıyorlar mı? Hikmetin sahibi Aşık Veysel ve Ali’li Alevilik meşrebi, İslam’ın Türkleştirilmesi işini Hace Baktaş’a uzanarak yeniden yaşatmıyorlar mı?
Arapları, Farsları da gözleyerek dikkatle seyri değerlendirin: Türk Dünyası’nda gördüğünüz “İslam’ın yeniden Türkleştirilmesi” olacaktır.
Ve tabii, Türkiye için gittikçe ağırlaşan karanlıklarda serbest düşüncenin yolunu açan lider: Mustafa Kemal’de bu işin önünü açmış olandır.
İslam’ın Türkleştirilmesi sadece Türkiye coğrafyasına sığmayan bir iş. Bütün Turan bu sürecin yaşandığı medeniyet havzası artık. Türklerin modernizmi, epey büyük emek ve uzun yıllar sürecek derin bir entelektül çaba ile Uzak Asya’dan Orta Avrupa’nın içlerine değin geniş bir coğrafyada yoluna girecektir. Hareket zemini de “Töre ile Türkleşen İslam” olacaktır.
