“Orta Asya’dan gelen müzikler var burda” dedi Aşık Feymani Ağabey. Bela Bartok’tan bahsetti, 1936 da oralarda derleme yapmış. Bela Bartok’un derlediği bir kasetin bulunamadığını söyledi. Çocuklarına küçük yaşlarında Fuzuli’nin Su Kasidesi’ni öğretmiş, açıklamış, onu söyledi sohbet sırasında. Aşık Şenlik’ten bir şiir okumuş, bazı kelimeleri anlayamamış. Aşık Şenlik’in yaşadığı yerlerden Çukurova’ya gelip yerleşen bir köy varmış. O köye gidip bilmediği kelimeleri öğrenmiş. Üniversitelerdeki bazı hocaları anlattı.
Kelimelerden bahsetti.
Anladım ki sadece saz çalıp, söylemekle Aşık Feymani olunmuyor.
“Karacaoğlan’ın dil yapısı, ses yapısı, ses ahengi Kadirli yöresine ait. ‘Hele niderim’ sözü bizim yörenin. Eskiden destancılar vardı, bunu ben çocukluğumda dinlerdim” dedi, aşağıdaki türküyü kastederek.
“El ele vermiş de gelen güzeller” türküsü var. Bu türkünün Karacaoğlan’a ait olduğunu söyledi Aşık Feymani Ağabey. Özetle şöyle dedi;
Bir gün Karacaoğlan böyle bir gezi sırasında bakıyor karşıdan kızlar, gelinler toplanmış geliyor. Ot toplayacaklar, biraz eğlenecekler. Tam da bahar ayı. Ellerini vura vura, türkü söyleye söyleye geliyorlarmış. Sevinmiş Karacaoğlan. Kızlar nasıl olsa buradan geçecek, köyde kimin evine varsa daha rahat ederim, onlara sorup öğrenirim demiş. Aksilik bu ya, kızlar da başka yere sapmış. Ne umdum ne buldum diye düşünmüş. Almış sazı eline şunları söylemiş;
Elele vurarak gelen güzeller,
Garibin halinden bilmez misiniz?
Mevlâ’m sizi süs için mi yaratmış,
Siz gel demeyince gelmez misiniz?
Gurbete gidenler azığın alır,
Kimisi döner de kimisi kalır.
Kimi sevap için Kâbe’ye varır,
Kâbe kapınızda, bilmez misiniz?
Karadır kaşınız yaydan incedir,
Bugün dünya yarın ahret nicedir,
Gönül yapmak haccetmekten iycedir,
Gönül yapıp hacı olmaz mısınız?
Karacoğlan der ki hele niderim,
Başım alıp bu ellerden giderim,
Sizi Yaradan’a dava ederim,
Hiç mahşer yerine gelmez misiniz?
Karacaoğlan gezginci aşık. Çukurova’nın sıcağında ne yapsın yaylalarda gezermiş. Aşiretler erken çıkarmış yaylalara. Mart başında, cemreler düşünce yola düzülürlermiş. İki – üç gün gider bir yerde mola verirlermiş. Özel konaklama yerleri olurmuş.
Otlar hıdrellezden sonra günde bir arpa boyu büyürlermiş. “Bir arpa boyu yol gitmek” bir günlük gidilebilecek yer imiş.
Karacaoğlan söyleyeceğini bir sonraki yerde söylermiş. Burada söylese sıkıntı olabilirmiş. Bir de “turaç”a, “menekşe”ye seslenirmiş ama seslendiği başka bir şeymiş. Onların şahsında güzellere söylermiş diyeceğini.
Giderken bir aşireti görür Karacaoğlan. Bey, çok sert. Çok güçlü çevresi olan, çok şerli, kimsenin yaklaşamadığı birisi. Bir de kızı var ki dünya güzeli. Ona bir türkü söyleyecek ama “desem öldürürler, demesem ölüm”. Orada söyleyemiyor, yüreğine dert olmuş. Menekşeye söyler sonra. Yaz gelince yaylaya çıkıyor ya. Menekşe de ters yerde bitermiş, kızın ters yerde doğduğu gibi. “Sana söylüyorum kızım, sen anla gelinim.” misali.
Kadir Mevlâm seni öğmüş yaratmış,
Çiçekler içinde birdir menevşe.
Bitersin güllerin harı içinde,
Korkarım yüzüne batar menevşe.
Yaz gelir de, heveslenir bitersin,
Güz gelince başın alır gidersin.
Yavru niçin boynun eğri tutarsın?
Senin derdin benden beter menevşe.
Senin meskenindir kayalar sengi,
Kokusu menekşe, güldür irengi.
Aradım dünyayı, bulunmaz dengi,
Güzel yatağında biter menevşe.
Bakmaz mısın Karac’oğlan halına?
Garip bülbül konmuş gülün dalına.
Kadrin bilmeyenler alır eline,
Onun için eğri biter menevşe.
Abdullah Ağabey “Karacaoğlan, ‘sakal seni matkap ile yolayım’ diyor. Bu sözde ne demek istiyor, anlayamadım” diye sordu Feymani Ağabey’e.
“Eskiden cımbıza matkap derlerdi bizim buralarda. Cımbız diye bir şey yoktu kelime olarak” cevabını verdi.
“Şekip Şahadoğru beni çok etkiler” dedi Aşık Feymani Ağabey.