Abdulvahap Kocaman

Feymani Ağabey’in yanında olup da arkadaşı Abdulvahap Kocaman’dan bahsetmesek olmazdı.
Abdulvahap Kocaman da Kadirli’nin Koçlu köyünde doğmuş 1930 yılında.
Önce destancılık yapmış, destan yazarak satmış.
Diyeceğini direk söylemez de dolandırıp söylermiş.
Eş- dost arasında söylediğim bir dörtlüğünü de ezberlemişim yıllar önce..
Beraber turnelere çıkmışlar Feymani Ağabey ile.
1974-1975 yıllarında Eskişehir’de dinlemiştim Abdülvahap Kocaman’ı. Şu şiirinden mısralar kalmıştı aklımda;
Türk çocuğu, budur sana hitabım:
Seni yoktan Yaradan’dan örnek al!
“İkra!…” diyor, oku benim kitabım,
Oku, öğren, sen Kur’an’dan örnek al!
O kahraman ecdadından, atandan,
Tarih boyu kan dökülen vatandan,
Cephede kefensiz şehit yatandan,
Vatana can veren candan örnek al!
Sene bin yetmiş bir, mevsim de yazdı,
Atı kırdı, elbisesi beyazdı,
Gün cumaydı, kıldırdığı namazdı,
Malazgirt’te Alparslan’dan örnek al!
Edirne’de büyük toplar döktüren,
Öküzlerle İstanbul’a çektiren,
Koca Bizans surlarını yıktıran,
Fatih Sultan Mehmet Handan örnek al!
Bizim idi Acemistan, Gürcistan,
Bulgaristan, Yunanistan, Türkistan,
Türklüğü eyleyen dillere destan,
Sen Kanunî Süleyman’dan örnek al!
Kırım, Kafkas, Varna ile Çaldıran,
Cephelerden cephelere saldıran,
Türk’ün şeref bayrağını kaldıran,
Yavuz Selim kahramandan örnek al!
Altaylardan Viyana’yı kuşatan,
Dünya nizamını kurup yaşatan,
Plevne’de Gazi Osman Paşadan,
Tarihe bak, şu destandan örnek al!
Aynı ırksın, aynı kansın, aynı soy,
Aynı dinden, aynı dilden, aynı boy,
Gel oğlum, elini vicdanına koy,
Ulubatlı er Hasan’dan örnek al!
Yılmadan dövüşen dört bir cephede,
İstiklâl Harbi’nde Kocatepe’de,
Türk çocuğu hiç kalmadan şüphede,
Gazi gibi kumandandan örnek al!
Ben bir Türk’üm, Türk’tür benim ecdadım,
Ülkümün uğruna ölmek muradım.
Ben, beni vatana kurban adadım,
Abdülvahap Kocaman’dan örnek al!
Bu şiirdeki bir kıtanın son mısraı “Ulubatlı sen Hasan’dan örnek al” imiş. Feymani Ağabey bu mısrayı okuyunca “sen” yerine “er” kelimesini kullanmasını istemiş. Meselâ Fatih Sultan Mehmet örnek alınırmış. Güçlü bir hakan imiş. Topu tüfeği varmış. Ama “sen Hasan” deyince mısra basitleşirmiş, “er Hasan” demek daha güzel olurmuş. “Hakikaten doğru söylüyorsun Feymani” demiş Abdülvahap Kocaman ve öyle değişmiş o mısra.
Bir de Halil Karabulut vardı, o da Kadirli’nin Mehmetli Köyünde doğmuş 1926 yılında. Türk Edebiyatı Dergisinde okumuştum yıllarca önce bir şiirini. Son kıtası müthişti;
“Halil der ki misal üzüm,
Küme küme, dizim dizim,
Ayrı gayrılık ne lüzum?
Sapımız bir dostlar bizim.”
Yine Abdulvahap Kocaman, Halil Karabulut’un şu şiirini de söylerdi;
“İstiklâl harbinde biz bu vatanı,
Başı başa vere vere kurtardık.
İnanmazsan git konuştur atanı,
Kara günler göre göre kurtardık.
Unuttun mu emeğini atanın,
Deden yok mu, senin şehit yatanın,
Bütün çevresine nurlu vatanın,
Cesetten ağ, öre öre kurtardık.
Türk kadını koştu, kazma kürekle,
Mermi çekti kuşağında bebekle,
Kara barut ile dolma tüfekle,
Topa karşı dura dura kurtardık.”
Meşhur şiirlerinden biri de “Döndü” idi Abdulvahap Kocaman Ağabey’in;
“Yaylaya gitmişti yayla zamanı,
Gülizar döndü de Döndü dönmedi.
Demek ki unutmuş ahti-amanı,
Yaylacılar geri döndü, dönmedi.
Ben baktıkça o yılıştı yüz verdi,
Aşkımıza ümit verdi hız verdi.
Yemin etti sapasağlam söz verdi,
Demek ki sözünden döndü dönmedi.
Aşkıma inansa beni arardı,
Sevda çeke çeke benzim sarardı.
Tansiyonum düştü gözüm karardı,
Sevdasından başım döndü, dönmedi.
İsmini andıkça ah çekerim ah,
Sevende mi sevilende mi günah?
Yepyeni bir ümit başlar her sabah,
Akşam oldu güneş döndü, dönmedi.
Bir of çektim dağ sallandı taş düştü,
Ahımdan cihana bir ataş düştü,
Bulutlar ağladı gökten yaş düştü,
Kuru çöller göle döndü, dönmedi.
Ben gönlümü o sunaya bağladım,
Aşkı ile ciğerimi dağladım.
Gözlerimden kanlı yaşlar ağladım,
Selinden değirmen döndü, dönmedi.
Ah çektikçe gözlerimden yaş geldi,
Ümitlerim dolu gitti boş geldi.
Yaz da gitti, güz de bitti kış geldi,
Zaman geçti devir döndü, dönmedi.
Bu zalim engeller bize nettiler,
İki aşık arasına gittiler.
Kaş göz oynattılar fiskos ettiler,
Arada bir dümen döndü, dönmedi.
Kokusunu arıyorum yellerde,
Boynu bükük bekliyorum yollarda.
Aşkı ile ölüyorum çöllerde,
Üzerimde kuşlar döndü, dönmedi.
Şu halime ne söyliyem, ne diyem,
Bana dönse bir canım var hediyem,
Ham kelama izin vermez terbiyem,
Bedduadan dilim döndü, dönmedi.
Kara sevda çekmek zor gardaşım zor,
Bana inanmazsan çekenlere sor,
Benim sonum tımarhane ve doktor,
Kocaman ölümden döndü, dönmedi.
14 Ağustos 2005 de vefat ediyor Abdulvahap Kocaman.
Aşık Feymani, Abdullah Gizlice ve Aşık Vuslati de katılıyor cenazeye.
Cenaze mezara konduktan sonra şöyle bir deyişme yapıyorlar “Döndü” şiirini merkez alarak;
Aşık Feymani;
Döndü’yü bekledi bir ömür boyu,
Belki Döndü döner Kocaman dönmez.
Bir dahi kaybetti Koçlunun köyü,
Çarkı devran döner Kocaman dönmez.
Abdullah Gizlice;
Bugün üstat Kocaman’ı gönderdik,
Aylar, yıllar döner Kocaman dönmez.
Damla değil bir ummanı gönderdik,
Gemi geri döner Kocaman dönmez.
Aşık Vuslati;
Devrildi kültürün ulu çınarı,
Yeller geri döner Kocaman dönmez.
Yetmiş yıl çağladı ömür pınarı,
Seller geri döner Kocaman dönmez.
Aşık Feymani;
Künyesi yazılır mezar taşına,
İşte sevenleri geldi başına,
Dedi: aşıkların gözü yaşına,
Değirmenler döner Kocaman dönmez.
Aşık Gizlice;
Bir çağı sığdırdı tam elli yıla,
Dünyayı dolaştı düşe, yıkıla,
Hep gurbette kaldı, yad oldu sıla,
Giden yolcu döner Kocaman dönmez.
Aşık Vuslati;
Çok hatırası var yaren, dostunda,
Kimseye garezi yoktu kastında,
Bir gün olur mezarının üstünde,
Garip kuşlar döner, Kocaman dönmez.
Aşık Feymani;
Feymani, Mevlâ’dan kesme umudu,
Tane tane döker rahmet bulutu,
Kabristana dolu giden tabıtu,
Geriye boş döner Kocaman dönmez.
Aşık Gizlice;
Gizlice, yıllarca olduk arkadaş,
Derdi ki: cismimiz iki damla yaş,
Varlığı, serveti iki sivri taş,
Konu komşu döner, Kocaman dönmez.
Aşık Vuslati;
Vuslati’yim örnek oldu bizlere,
Hitap etti gönüllere, gözlere,
Anlatmakla vasfı sığmaz sözlere,
Yazı, kalem döner Kocaman dönmez.
Abdulhavap Kocaman Ağabey’in şu dörtlüğünü yazmışlar mezar taşına;
Abdulvahap ister ulu han olsan,
İster yaşlı, ister bir civan olsan,
Dünyaya hükmeden kahraman olsan,
Akıbetin iki taştan ibaret.
Hani Aşık Reyhani Ağabey yirmi yaş civarında, Aşık Nihani de doksana yakın. Eline sazını alıp atışma yapmaya gidiyor Nihani’nin köyüne. Uzun bir deyişme oluyor, inşallah bir ara onu da yazalım.
Aşık Reyhani Ağabey gençliğinin verdiği cesaretle şöyle bir dörtlük söylüyor Nihani Baba’ya;
“Baba senin hükmü halin kalmadı,
Söndü peteklerin balı kalmadı,
Bir yana gidecek yolun kalmadı,
Gayrı seni bir kabristan gözetir.”
Nihani Baba’nın cevabı da muhteşem;
“Oğul;
Böyle ham fikiri sokma araya,
Çam sakızı ilaç olmaz yaraya,
Azrail gelirse bakmaz sıraya,
Bazen pir yerine civan gözetir.”
Abdulvahap Kocaman da aynı şeyi söylüyor, dünya da…
Abdülvahap Kocaman’a, Aşık Reyhani’ye, Aşık Nihani’ye rahmetler
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen