Prof. Dr. Yıldız Deveci BOZKUŞ
Beş yıl aradan sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Brüksel’de düzenlenen Avrupa Birliği (AB) Gayri resmî Dışişleri Bakanlar toplantısına davet edilmesinin yankıları sürerken, Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusu yaptığı ve BRICS’in Ekim ayında düzenlenecek zirvesine katılacağı haberleri medyada yer aldı.
Ekonomik olarak da kutuplaşan dünyada AB’ye bir alternatif olarak da görülen BRICS’in Rusya’da 2009 yılında yapılan ilk zirvesinin ardından hemen hemen her yıl çeşitli vesilelerle BRICS zirveleri gerçekleştirilmekte. Yapılan zirvelerde yer alan konulara bakıldığında son derece geniş bir yelpazeden bahsetmek mümkün. Ekonomik meseleler, gıda, ulaşım, güvenlik, kadınlar, akademi, kalkınma, iklim, refah, çatışmalar, diyalog, kalkınma, uzay, nükleer enerji, finans, istikrar gibi daha pek çok konuya yer veriliyor. Zirvelerin yanı sıra BRICS bloğuna yeni ülkelerin katılımıyla birlikte yapının güçlenerek genişlemeye devam ettiği görülüyor. Bu anlamda 2024 yılında Mısır, Etiyopya, İran ve BAE’nin katılımıyla bloğun daha da güçlendiği anlaşılıyor.
BRICS yeni dünya düzeninde AB’nin yanı sıra ABD’ye karşı da alternatif anlamda bir ekonomik güç olma iddiasındaki yeni bir bloklaşmanın adresi. Bu bloklaşma her geçen gün artıyor, genişliyor ve etkisi pekişiyor. Bu yüzden BRICS’in büyümesi Batı tarafından yakından takip ediliyor ve güçlü bir alternatif olarak görülüyor.
Böylesine önemli bir yarış ve rekabet ortamında Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkenin hangi tarafta yer alacağı da ister istemez tarafları yakından ilgilendiriyor. Zira NATO üyesi bir ülke olarak Türkiye’nin böyle bir yapıda yer alması, NATO bloğunda Türkiye karşıtı politikalar izleyen ülkelerin elini daha da güçlendirecektir. Öte yandan uzun zamandır AB kapısında haksız şekilde bekletilen Türkiye’nin de BRICS üzerinden Batı’ya bir mesaj vermeye çalıştığını unutmamak gerek. Bu nedenle AB’nin Brüksel’deki toplantıya Türkiye’yi davet ettiği bir süreçte Türkiye’nin BRICS üyeliğinin konuşulması bu minvalde manidar.
Türkiye’nin BRICS hamlesinin arka planında ne var?
Türkiye’nin BRICS’e bakışı Batı dünyası ile ilişkilerde bir alternatif arayışı olarak değerlendirilebilir. Batı dünyası ile inişli-çıkışlı bir ilişki yürüten Türkiye “stratejik bir müttefik olarak” uzun zamandır hak ettiği desteği görmediğini düşünüyor. Bu yüzden Batı ile dış politikada ortak alanlar kadar ayrıştığı konular da çok fazla.
Bilindiği üzere Türkiye dış politikada bir süredir aktif bir politika da izliyor. Dış politikada müttefiklerini çeşitlendirmeye ayrı bir özen gösteriyor. Ukrayna savaşı, Filistin meselesi ve Ortadoğu’daki diğer gelişmelere bakıldığında Türkiye’nin alternatif bloklara olan yaklaşımı daha net anlaşılıyor.
Bu tutum ve politikalar Türkiye’nin bazı dönemlerde müttefiklerinin sayısının artmasına bazen de azalmasına neden oluyor. Türkiye özellikle de AB’ye üyelik konusunda kendisine yönelik yıllardır devam eden ayrımcılığın daha fazla sürdürülebilir olamayacağını göstermeye çalışıyor. BRICS konusuyla Türkiye aslında müttefiki olan Batı’ya da bir mesaj vermeye çalışıyor.
Ayrıca BRICS’in Türkiye’ye ve bloğa üye devletlere ekonomi alanında önemli fırsatlar sunduğunu da hatırlatmakta yarar var. Bu nedenle Türkiye’nin BRICS’i aslında Batı’ya karşı bir manevra alanı olarak da değerlendirdiğini söylemek mümkün.
BRICS’in Avrasya açısından önemi
BRICS için kuruluşundan itibaren Avrasya’nın ayrı bir yeri var. BRICS’in kuruluşunun temelinde yer alan temel argümanlardan biri de aslında ABD ve Batı etkisine karşı alternatif ekonomik bir güç oluşturmaktı.
BRICS aralarında Çin ve Rusya gibi tarihi büyük güçlerin yer aldığı ülkelerin yanı sıra Brezilya ve Güney Afrika gibi kendi kıtalarında etkin ülkelerden oluşuyor. BRICS ekonominin yanı sıra demografik açıdan da oldukça büyük, birliğe üye ülkelerin nüfusu dünya nüfusunun yarısına yakınını oluşturuyor. BRICS, 2014 yılında kurduğu Yeni Kalkınma Bankası’yla birlikte ekonomik bir yapıdan küresel bir güce doğru evrilmeye de başladı.
Bu açıdan Rusya’nın BRICS’in dönem başkanı olduğu bir süreçte Türkiye’nin başvuru konusunun gündeme gelmesi manidar. Aynı zamanda son dönemlerde AB üyesi Fransa ile ilişkilerde sorunlar yaşayan Azerbaycan’ın da kısa bir süre önce BRICS’e resmî başvuruda bulunması da önemli. Bu adımlar Rusya’nın bir yandan eski Sovyet coğrafyasındaki etkisini yitirirken diğer yandan bu kaybını tamamlamaya çalıştığı izlenimi veriyor. Azerbaycan gibi ekonomik açıdan daha müreffeh devletlerin BRICS’e üyeliği ile Rusya aslında Ermenistan’daki kaybını Azerbaycan ile gidermeye çalışıyor.
Tam da ulaşım, alt yapı ve enerji koridorlarıyla ilgili mücadelelerinin yaşandığı bir dönemde BRICS’in Avrasya coğrafyası için önemi daha da artıyor. Özellikle Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesinin güzergâhı açısından da bu bölge büyük bir önem arz ediyor. Yine enerji kaynaklarının transferi açısından da BRICS önemli bir potansiyel barındırıyor. Bununla bağlantılı olarak BRICS ülkelerinin dünya ekonomisindeki yerlerinin giderek artış gösterdiği de biliniyor.
Tüm bu iyimser tabloya karşın BRICS çatısı altındaki devletlerin siyasi ve ekonomik konularda tam bir fikir birliğinin de olmadığını unutmamak gerek. Tıpkı AB üyesi devletlerde olduğu gibi. İngiltere’nin Brexit süreci AB’ye önemli bir darbe indirmiş, birlik çatısı altında fikir ayrılıklarının ne kadar derin olduğu Brexit ile gün yüzüne çıkmıştı. BRICS üyesi devletlerin de hem birleştiği hem de ayrıştığı çok fazla başlık var. Bu husus ise bir kez daha hem BRICS’in de AB benzeri bir yapı olduğunu hem de fırsatlar kadar ciddi riskleri de barındırdığını ortaya koyuyor.
NATO üyelerinin Türkiye’nin BRICS’e üyeliğine bakışı
Son günlerde uluslararası kamuoyunda sıklıkla gündeme gelen Türkiye’nin BRICS üyeliğine dair resmî anlamda henüz bir teyit söz konusu değil. Öte yandan Rus tarafı ise Türkiye’nin başvuruda bulunduğunu ve Rusya’nın üyeliğe sıcak baktığını dillendiriyor. Bu açıdan bakıldığında henüz resmî bir teyit olmasa da Türkiye Brüksel toplantısı öncesinde resmî bir başvuru yapmış ise zamanlaması dikkat çekici. Eğer öyleyse, bunun bazı mesajlar içerdiği söylenebilir.
Birincisi, Türkiye bu vesileyle AB’ye “Artık sana bağımlı değilim” ya da “Seni beklemeyeceğim” mesajı vermiş olabilir. İkincisi ise “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” taktiğidir. Yani uzun bir aradan sonra AB’ye üyelik konusunda artık ısrarcı olmayacağını ve alternatiflere sahip olduğu mesajını vermeye çalışmıştır.
Türkiye gerek siyasi gerekse ekonomik ilişkilerde artık yeni bir döneme girdi. Bu yeni süreçte Türkiye’nin yegâne amacının her açıdan ilişkilerini çeşitlendirmek olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle tam da bu noktada BRICS’in pek çok ülke için olduğu gibi Türkiye için de önemli fırsatlar sunduğunu hatırlatmakta fayda var. Zira son dönemlerde yaşanan pek çok bölgesel ve küresel krizdeki çözüm arayışları ve arabuluculuk rolüyle Türkiye’nin öne çıkması aynı zamanda taraflara eşit mesafede durduğunu da göstermesi açısından önemli. Bu yüzden Türkiye’nin BRICS’e olası üyeliği başta NATO’da Türkiye karşıtlığıyla bilinen bazı kesimlerin ekmeğine yağ sürecektir. Hatta Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması tartışmalarını dahi gündeme taşıyabilir. Fakat bu husus aynı zamanda BRICS üzerinden yürütülen tartışmaların da daha çok su kaldıracağını gösteriyor.
BRICS’in geleceği
Küresel ölçekteki gelişmelere bakılırsa uzun bir süre daha BRICS adından söz ettirecek gibi görünüyor. BRICS biraz da küresel güçlerin kurduğu sistemde meydana gelen boşlukları ekonomik gücüyle kapatma amacıyla yola çıkan bir yapı. Bu nedenle aslında kuruluşundan bu yana çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen yapının etrafında yer alan ülkelere bakıldığında iyi bir gelecek vadediyor. Bu açıdan genişleme güçlenerek devam edecek. Her geçen yıl daha da genişleyen bu yapıyı bazı kesimler AB’ye alternatif olarak değerlendirirken bazı kesimler ise tarihi Doğu – Batı çekişmesinin yeni bir boyutu olarak değerlendiriyor.
BRICS’e üye ülke sayının her geçen gün daha da artması başta yapının ismi olmak üzere içeriğinde de önemli değişikliklere neden olacak. BRICS bu açıdan bakıldığında genel hatlarıyla aslında Doğu ve Batı dünyasının tıpkı Soğuk Savaş dönemindeki kutuplaşmasıyla benzer bir yapıya doğru ilerliyor. Burada önemli olan husus, NATO üyesi bir ülke olarak Türkiye’nin BRICS’e üyeliği konusunda nasıl bir yol izleyeceği.
Hatırlanacağı üzere Türkiye’nin NATO’ya üyelik sürecinde dünyadaki kutuplaşmanın Türkiye üzerinde önemli etkileri olmuştu. Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı dünyası arasındaki mücadele, İkinci Dünya Savaşı’na girmemiş olmasına rağmen Türkiye’yi ciddi anlamda etkilemişti. Türkiye modern Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren dış politikada Batıcılık ilkesini izlemiş ve sonrasında İkinci Dünya Savaşı’nın ardından da bazı güvenlik kaygıları nedeniyle tercihini Batı’dan yana kullanmıştı. Günümüzde ise BRICS’e üye olması halinde tüm bu politikalardan koparak yepyeni bir eksen kaymasına neden olabilir. Ancak böyle bir adım Türkiye’nin içinde bulunduğu uluslararası kurum ve kuruluşların yapısıyla da örtüşmeyeceği için beraberinde yeni sorunlar da doğurabilir.
Gelinen noktada her geçen gün jeopolitik risklerin daha da artmaya başladığı bir coğrafyada Türkiye jeopolitik konumu nedeniyle bu risklere en fazla maruz kalan ülkelerden biri. Dolayısıyla Türkiye mevcut konumunun kendisine sağladığı olanakları artık iki bloğa karşı da kullanabileceği bir sürece girmiş bulunuyor. BRICS’e üyelik konusunda yapılan açıklamalardaki farklılık biraz da bu tutumdan kaynaklanıyor. Türkiye’nin bugün bu yapı ve bloklara yönelik tutumunda geçmişte Doğu ve Batı dünyasından edinmiş olduğu acı-tatlı deneyimlerin önemli bir payı bulunduğunu da unutmamak gerekiyor.
—————————————–
Kaynak:
https://fikirturu.com/jeo-politika/turkiyenin-brics-basvurusu-abye-mesaj/