M. Zekâi ÖZCAN[i]
Önce iki hatırlatmada bulunmam lazım: Bizde problem kanun çıkarmakta değil, onlara uymamaktadır. Birincisi budur. İkincisi, kurallar bozulmak içindir anlayışının normalleştiği bir ülke haline gelme tehlikesiyle her zaman karşı karşıya oluşumuzdur. “Hile-i şer’iyye”, hukuka karşı yan yollara sapmadır ve bizde kanuna karşı hile şeklinde kullanılır. Bir müeyyideyle karşı karşıya kalan hemen sorar, “Bunun bir yolu yok mu?”
Bizde bu yan yollar aramalar yaygın olduğu için neredeyse hemen her anormallik normal karşılanır hale gelmiştir. Arapsaçına döndürdüğümüz emeklilik meselesi böyle bir örnektir. Bir kere kavramları yanlış kullanıyoruz. Emeklilik “insan hakkı” değil, bir sigortalının, memurun belirli prim gün ve yaşı doldurduktan sonra kazanacağı bir “hak”tır. “İnsan hakkı”na girecek uygulama, kendine bakacak durumu olmayanlara bağlanan aylıklardır. Mesela 65 üzeri yaşlılık aylığı böyledir.
BASİTÇE ANLATMAYA ÇALIŞALIM
Emeklilik, bir düzen ve denge üzerinde yürür. Bugün çalışanların ödedikleri primler, geçmişte çalışarak emekli olmayı hak eden sigortalıların maaşlarını karşılar. Gelecekte çalışacak sigortalıların primleri de bugün çalışarak emekliliği hak edecek sigortalıların maaşını ödeyecek. Bu şekilde nesiller arası kaynak tasarrufu ve aktarımıyla aktüeryal denen bir denge kurulur.
Sistemin dengede kalabilmesi için belli şartlar vardır. Dört(4)çalışan bir(1) emekliye bakar. Emekli oranı çalışana göre yükseldikçe sistem tökezler. 2 çalışana bir emekli düşer hale gelirse tehlike çanları çalar. Oran 2’nin altına düşerse büyük açıklar ve sürdürülemez bir durum ortaya çıkar. Bizde şimdi son EYT’li denenlerin emekli edilmesiyle sosyal sigorta sistemini batıracak bir orana(1,5’e) gelinmiştir. Bu durumun sürdürülebilirliği yoktur. Bunu açacağım. Fakat önce kısa bir tarihçe vermem lazım. Çünkü buraya adım adım ve uzun zaman aralığına yayılan yanlışlarla geldik.
“Emeklilik Sigortası” sisteminde kişilerin hayatta kalma beklentisi esas alınır. Emeklilik, yaşama süresinin yaklaşık son dörtte veya beşte birlik bölümündedir. Daha erken olursa denge bozulur. Bizde emeklilik sigortası 1950’de yürürlüğe girdi. Emeklilik öncelikle devlette çalışanlar içindi. 1950’de erkek/kadın emekli olma yaşı, sigortanın temel ilkeleri (aktüeryal denge) gözetilerek 60 olarak belirlenmişti. Sistem doğru kurulmuştu.
BOZGUNUN BAŞLANGICI
İlk yanlışlık 19 yıl sonra(1969) yapıldı ve 60 yaş şartı kaldırıldı. Tahmin edeceğiniz gibi yine bir seçim rüşvetiydi. Demirel gibi bir devlet adamının oy uğruna ilk büyük hatasıydı. Emeklilik için 25 yıl ve 5000 prim günü yeterli görüldü ve kadınların 38, erkeklerin 43 yaşında emekli olmalarının yolu açıldı.
17 yıl sonra, bu genç emekliliğin sürdürülmesinin mümkün olmadığı görüldü. Turgut Özal, 1986’da kadınların 55, erkeklerin 60 yaşında emekli olmalarını kanunlaştırdı. Ancak bu kanun uygulama safhasına henüz girmeden 1992’de AP- SHP koalisyonu emeklilik yaşını tekrar 38/43’e indirdi. 1999’da Ecevit başbakanlığındaki koalisyon hükümeti 4447 Sayılı Kanun’la kadınların 58, erkeklerin emeklilik yaşını kademeli olarak 60 yaşına çıkarttı. İşte bu kanuna yapılan itirazlar sonucunda EYT problemi ortaya çıktı.
Eski kanuna göre çalışmaya başlayan, yeni düzenlemenin kendilerini bağlamayacağını ve dolayısıyla erken yaşta emekliliği hak ettiklerini düşünenler siyasetçiler üzerinde baskı oluşturan bir dernek ve çeşitli sosyal platformlar etrafında birleştiler. Muhalefet partileri de onlara güçlü destek verdiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim kaybetmeme yol açsa bile bu EYT’lileri emekli etmem dediği halde, seçim kaybetmeyi göze alamadı ve sözünden döndü. Muhalefetin de bastırmasıyla önünü arkasını düşünmeden seçim rüşveti karşılığında bir kanun çıkardılar ve milyonlar emekli edildi.
SON DARBE GİBİ
2023’te bu kanun çıktığı sırada Türkiye’de doğuşta hayatta kalma beklentisi ortalama 73,2 yıldı. 60 yaşında bir kişinin hayatta kalma beklentisi ise erkek/kadın 80/84’e yükselmişti. Belki 40-50 yıl daha yaşayacak gepegenç insanları emekli ettik. Tekrar dikkatinizi çekerim: OECD ülkelerinde emeklilik yaşı 65-67 iken, biz doğum yapabilecek, top koşturabilecek 38/43 yaşındaki gençlere bile 1969’dan günümüze kesintisiz emeklilik aylığı veriyoruz. Bu kısa vadeli siyasi çıkarcılık, gelecek kuşakların haklarının gaspı demektir. Sigorta tekniği ve ekonomik açıdan bunun bir izahı olamaz!
Burada doğru olmayan birkaç husus var: Büyük kitlenin menfaati ve sistemin korunması esastır. Kişilere ve gruplara göre değil, buna göre düzenlemeler yapılır. Bu durumlarda “Ben işe başladığım zaman prim gün sayısı ve yaş sınırı şuydu..” diyerek itiraz edilemez. Bu, temel özlük hakkı değildir. Burada mağduriyet yoktur. Temel olan çalışma hakkıdır. Herkesi asgari refahını karşılayacak maaşı alabileceği bir iş sahibi yapmak esastır. Ona o hakkı sağlamazsanız veya elinden alırsanız, sebepsiz işten atarsanız hakkı ihlaldir.
EYT’yi gasp edilmiş bir hakkın iadesi gibi göstermek yanlıştır ve dünyadaki örneklere de uymaz. OECD ülkelerinin çoğu çalışılan dönem kadarını kazanılmış hak olarak koruma altına alır. Önemli bir ayrıntıdır. Gelecekte öngörülen çalışma kısmı için ileriye dönük bir koruma sağlanmaz. Hatta bazı OECD ülkeleri, geriye dönük müdahaleler de yaparak, kazanılmış hakları da yeni duruma göre ayarlamışlardır.
KURALLARA UYMAMANIN SONUCU
Geldiğimiz yeri iyi anlamak lazımdır. Bu kuralsızlıkta başka bir sonuç beklenmez. Şimdi tartışılan konu emekli aylıklarının biraz olsun yükseltilmesi. “Nas” ekonomisi ve benzeri gerçeklerle bağı kurulamayacak, seçmeni ökseleme dışında bir maksadı gözetmediğini gördüğümüz icraat paketleri, vatandaşın cebini ve devlet hazinesini boşalttı. O halde nereden kaynak çıkaracak ve emekli maaşlarını yükselteceksiniz? Siyaset kurumunun, iktidar gücünü kullananların bu yaptıklarına devam ederken çare arar görünmeleri de tuhaf bir iştir. Yol tıkandı ama nasıl tıkandı? Buraya bakıl(a)mıyor. Bu durumda yeni yanlışlar yapılmasına şaşılmaz.
Bürokrasi ve Siyaset Dedikleri adını verdiğim hatıralarımda sosyal güvenlik konusu ağırlıkla yer aldı. Yeni çıkan ikinci baskısında konuyu aktüel yönleriyle açtım. Meraklısı oradan da bakabilir. Bu durumda ne yapılabilir?
Emeklilerin yoksulluk eşiğinden kurtulabilmesi için en kısa yol sistemin eksiklerini gidermektir. Öncelikle hizmet sunucuları kamu/özel sektör; katılımı yarı zorunlu; finansman şekli fon esaslı İkinci Katman Emeklilik Programı (ek emeklilik planı) daha fazla geciktirilmeden kurulmalıdır. Diğer taraftan ülkemizde gönüllü bireysel hesaplara dayanan ve üçüncü katman olarak nitelendirdiğimiz bireysel emeklilik programının kamu teşvikleriyle, yaygınlaştırılması da gereklidir. Bu düzenlemelerin yanı sıra üretime dayalı bir ekonomi politikasıyla kayıtlı istihdam sayısını artırmak ve çalışanların aktif maaşlarını yükseltmek, verilecek eğitimle ileri yaşta sigortalıların becerilerini artırarak onlara uygun istihdam sağlayarak emekliliklerini geciktirmek de olmazsa olmazlardandır.
Sistemin sürdürülebilirliğini sağlamak için erken emekliliğin önüne mutlaka geçilmelidir. Emekli olabilmek için gerekli olan 7200 asgari prim-gün sayısı ve daha fazlası içinde uygulanan sabit yüzde 2 aylık bağlama oranı, 7200’ün üzerindeki ilave 1800 gün için yüzde 2,3’e, 9000 günden fazla çalışılan süre için de yüzde 2,5’a yükseltilebilir. Ayrıca yasal emeklilik yaşını doldurduğu halde devam edenlere de her yıl için yüzde 4’lük bir aylık bağlama oranı ilave edilebilir. Böylelikle daha fazla emekli maaşı almaları sağlanabilir.
BUNLAR YAPILMAZSA?
Emeklilerimiz, böyle giderse 2024 mahalli seçimleri hatırına aldıkları 10 bin liralık asgari emekli aylığını, alım gücü değeri bakımından düşünülürse bir daha alamayacaklar. Belirttiğim öneriler eğer acilen hayata geçirilmezse beğenmediğimiz bugünlerin de çok aranacağını bilmek lazım. Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, 31 Mart 2024 yerel seçim öncesi, anketlerde geriye düştüğünü görmesine rağmen, “Sözü edilen emekli aylık artışlarını, ülkenin tüm yatırımlarını durdursak, eğitim veya sağlık harcamalarının tamamını buraya aktarsak, kamu görevlilerine maaş vermesek bile karşılayamıyoruz” demesi, sistemin nasıl tahrip edildiğinin bir itirafıdır.
Tablo bu iken, ana muhalefet partisinin iktidara gelmesi halinde, ikinci yılda en düşük emekli aylığını, asgari ücretin 1,5 katına çıkartacağını söylemesi de sistemden ve gerçeklikten uzak bir açıklamadır. Kaynak yönünden bakılınca mümkün değildir. Sigorta tekniğine, nimet-külfet dengesine aykırıdır ve dünyada da bir benzeri yoktur. CHP Genel Başkanı Özgür Özel‘in bu vaadi, vatandaşa hoş görünme fırsatçılığı olabilir. Bilelim ki uzun vadede ceplerimizi kurutan halk dalkavukluğu ve bozguncu bir hovardalıktır. Bunu defalarca gördük, yaşadık. Emekliliklerin ve toplumun, siyasetin bu gittikçe azan ve hatta devletin devamı anlayışından kopmayı getiren istismarından kurtulamayacağını göstermesi bakımından yeni ve önemli bir örnektir. Tekrar edeceğim: Gerçekleştirilmesi imkânsız bir vaattir. Ekonomiye ve sigorta sistemine yıkıcı etkileri dolayısıyle dehşet verici bulunması gereken bir açıklamadır.
EYT YIKIM HENÜZ TAMAMLANMADI
Birkaç yıl içinde EYT şartlarını haiz 5,3 milyon sigortalının tamamı emekli olduğunda toplam bütçe transferi, SGK’nın tahsil ettiği (GSS primi hariç) emeklilik sigortası primini aşacak. Bunun ne demek olduğunu çok iyi düşünmek lazım: SGK, emekli ödemelerini yapabilmek için genel bütçeden daha fazla kaynak alacak ve bu miktar kendi topladığı emeklilik sigortası priminden fazla olacak.
Devlet garantisi altındaki asgari emeklilik aylığının mutlak yoksulluk sınırı üzerinde tutulması ve mali durum elverdikçe de daha fazla yükseltilmesi gereklidir. Bunun yolları vardır. Aslında bütün bir çalışma hayatı, emeklilikte de rahat yaşama şartlarını hazırlamak için planlanır. Tekrar tekrar hatırlatılacak husus bellidir: Sadece maaştan kesilen emeklilik primiyle yetinmeyeceksiniz. Kaynakları çeşitlendireceksiniz. En önemlisi istihdam yaratacak ve çalışan nüfusu artıracaksınız. Tasarrufu türlü yollarla teşvik edeceksiniz. Geri dönüşü böyle sağlayacağız. Şimdi yaptıklarımız bunun tam tersidir.
Asgari ücretin, asgari refahı karşılamayacak kadar düşük tutulması gelir dağılımımızı ve sosyal dokumuzu bozuyor. Son 20 yılda çoğu ihtiyaç dışı (taşeron ve sözleşmeliler dâhil) personel istihdamı devlet mekanizmasını hantallaştırmış ve verimsizleştirmiştir. Yine dikkatinizi çekerim, kamuyu küçülteceğim iddiasıyla iktidara gelen Ak Parti, kamudaki personel sayısını (TBMM’de olduğu gibi) tam iki kat şişirmiştir. Böyle bir yapıda bütçe açıklarını kontrol edemezsiniz. Bu akıl dışı; ekonominin, yönetimin ve emeklilik sisteminin temel ilkelerine uymaz durumların getireceği ağır yüklerle, sürdürülemez bir ekonomik tabloya girdiğimizi görerek çareler ararsak buradan çıkmanın yolları bulunur. Zaman alır ama tahribatı önemli ölçüde düzeltmek mümkün olabilir.
———————————-
Kaynak:
https://www.karar.com/gorusler/siyasi-istismarin-kacinilmaz-sonucu-ve-emeklinin-cilesi-1890033
[i] Eski SSK Genel Müdürü