Yine Türkçe
*Vakit-Zaman
Çoğu zaman birbirinin yerine kullandığımız bu iki kelime arasında fark vardır.
Vakit, daha dar bir zaman aralığını gösterir: Söz gelişi, namaz vakitleri deriz. Her gün, Müslümanın 5 sefer, Yaradanın buyruğu gereğince, O’nun dîvânına durup, “yaradılmış” olduğunu, yaptığı ve yapmadığı her şeyin hesâbını vereceğini hatırladığı, namazını kıldığı, ‘belli’ zaman dilimidir.
Zaman ise, çok daha geniş kapsamlıdır: ekim zamanı, hasad zamanı gibi.
Çağ kelimesi, ‘zaman’ karşılığı olarak kullanılmaktadır. ‘Eski zamanlarda’ yerine ‘Eski çağlarda’ diyor olmamız gibi; ‘Eski vakitlerde’ demek yanlış olur.
*Paylaşmak.
Ortadaki şeylerden herkesin, payına düşeni, hissesini alması demektir: mîrâs paylaşımı, gibi. Tabiî, ‘paylaşılan’ nesne, artık mevcut değildir, parçaları (paylar) artık, ayrı ayrı kişilerdedir, sâhiplerindedir.
Günümüzde, bu kelime, ‘nakletmek’, ‘iletmek’, ‘bildirmek’, ‘yaymak’ gibi birçok değişik anlamlar için kullanılmaktadır: Tv sunucuları, haberleri ‘paylaşır’ oldular.
*İzlemek.
Bir dilde kullanılan kelimeler, o dilin sâhibi milletin tecrübelerini, yaşanılmış olaylarını anlatır. Türk milleti de, ava çıkan avcının, avını bulmak için tuttuğu yolu, ‘av hayvanını, izini tâkip ederek bulmak’ işini, ‘izlemek’ diye ifâde etmiştir: Avcı, avını izler.
Anlaşılan, kifâyetsiz heveskârın biri ‘seyr etmek’ dememek için ‘izlemek’ deyimini ortaya attı, ve bu yanlış kullanılış yayıldı. Bu fakîr-i pür-taksîr, televizyona bakarken, ne yaptığım sorulunca, “seyrettiğimi” söylüyorum, televizyonda, değersiz bulduğum, çok kızdığım kimseleri de izliyorum. Tavsiye ederim, iyi gelir.
*İçmek-almak.
Türkler, bardağa konulmuş olan çayı, fincandaki kahveyi içerler. İngiliz ise alır (to have fiilini kullanır: would you like to have a cup of coffe?).
Bâzılarımız, dikkatsiz bir davranışla, birilerinden öyle duyduğu için olmalı: (hem de kibarlık olsun diye) “kahve alır mıydınız?, çay alır mısınız ? der. Kahveyi, çayı alıp cebimize koyacaksak, bu söyleyiş doğrudur: kuru kahveciden alışveriş yapılırken kullanılırsa, yerindedir.
*Geçen-geçtiğimiz.
Zamanla ilgili olarak ‘geçmek’ fillini kullandığımızda, özne (fâil) olarak ‘zaman’ı kullanırdık, yüz yıllarca öyle yaptık: Geçen Salı, geçen hafta, geçen ay, geçen yıl, gibi. Ama, birileri, özne olarak kendimizi kullanıyor, sanki, biz zamanı geçiyormuşuz gibi, ve bu yanlış kullanılış yayılma yolunda: Geçtiğimiz Salı, geçtiğimiz hafta diyorlar. Biz, Salı gününü NASIL geçeriz? Haftayı, yılı, NASIL geçeriz?
Kelimeleri kullanırken, biraz düşünsek, iyi olacak.
*Selâm-günaydın.
Bir gazeteci, bağıra bağıra, ‘selâm’ ile ‘günaydın’ın, AYNI olduğunu ilân ediyordu, ‘günaydın’ın, ‘selâm’ın Türkçesi olduğunu korkusuzca haykırıyordu; birçoklarının zannettiği gibi.
Böyle vatandaşlara nasıl anlatırsınız ki, kelimeler, bir milletin yaşanılmışlıklarının, birikimlerinin hazînesidir, ‘kamus, nâmustur’ denilmiştir ve kesin doğrudur. Bu vatandaş, kendine göre, Türkçecilik yapmaktadır, Arapça bir kelime yerine Türkçe kelime getirdiğini zannetmektedir. Tabiî, Arapların, eskiden beri, selâmlaşmak için, hep ‘selâmunn aleykum’ dediklerini sanmaktadır ve bu zannının, ‘kesin olarak’ ‘doğru’ olduğu kanâatindedir. BİLMEZ ki; Araplar, İslâm’dan önce başka türlü, başka kelimeler kullanarak selâmlaşırlardı. Türkçede de, ‘selâmlamak’ karşılığı, ‘esenlemek’ kelimesi kullanılırdı: Darîr’in, yazma eseri, Siyretle ilgili kitabında: ‘Hazreti Ali, o kabileye vardı, onları esenledi’ cümlesini görmüştüm.
Bedir savaşında babası öldürülen zengin bir müşrik, intikam için, Hz. Muhammed Aleyhis Selâm’a suikast yapmak üzere Umeyr adlı diğer bir müşrikle anlaşır. Umeyr, zehir sürdüğü kılıcıyla Medîne’ye gelir, Peygamberimiz A.S.ın huzûruna çıkar, eski müşrik âdeti üzre, o kelimeleri kullanarak selâm verir. (Araplar, ‘imte sabâhan, ‘imte mesêen, kral için, ebeylel la‘ne gibi ibâreler kullanırlardı.) Peygamber Efendimiz: ‘Allah bize daha güzelini verdi, Cennet Ehli’nin selâm şeklini’ dedi. Umeyr’e, suikast için geldiğini, kimsenin bilmediği, anlaşma yaptıkları yeri bile bildirdi ve Umeyr îmâna geldi, Müslüman oldu. Selâmun Aleykum (Selâm Size) (Selâm üzerinize olsun, DEĞİL) deyimi, İslâmla gelen bir deyimdir.
Türk Milleti de, İslâmla şereflendiğinden beri, bin yıldır, bu, Cennet Ehli’nin selâmıyla selâmlaşır. Tanzîmat’la resmen, devlet politikası olarak başlayan Avrupalılaşma, çağdaşlaşma akımının devamı olarak, İslâm’dan uzaklaşmak, sıyrılmak eğilimi etkisiyle, okulda öğrendikleriyle yetinen okumuşlarımız da bu ‘günaydın’ kelimesini kullanmayı, ‘çağdaşlık’ saymaktadırlar.
Günaydın kelimesi, yeri gelince, tabiî kullanılabilir; yanlış olan, ‘çağdaşlık’, ‘modernlik’ adına yapılan ‘dayatma’dır.
*** *** ***
22 Eylûl 2024