Prof.Dr. Sait YILMAZ
İnsanlık tarihi, bir anlamda savaş tarihidir. Tarih boyunca insanlar ne zaman değerli bir şey bulsalar onun için savaştılar.
Osmanlı 1463’de Bosna-Hersek’i işgal ederek kıtanın tek gümüş kaynağına el koyduğunda; Avrupalılar, para için maden bulmak üzere okyanuslara açıldılar. 1500’lerde yeni dünyada buldukları altın ve gümüş için, 1800’lerin sonuna doğru da Afrika altını ve elması için yarıştılar. 20. Yüzyılın başından beri savaşlar doğal enerji kaynakları için yapılıyor. Bu savaşlarda kullanılan yeni teknolojiler savaş alanlarını değiştirdi. Kara savaşları önce denizlere, 20. Yüzyılda ise havaya taşındı. Soğuk Savaş sonrası Batılıların silah teknolojisine verdiği önem Körfez Savaşı’ndan başlayarak savaş sanatında esaslı değişimlere yol açmaktadır. Silah sistemleri ile ilgili teknoloji arayışlarında parametreler; isabet, menzil ve hedef tespiti (hedef seçimi dâhil) idi. Bunlara atıcı platformların görünmezliği (stealth uçaklar) gibi yardımcı teknolojiler eklendi. Balkanlardaki NATO operasyonlarında görüldüğü gibi isabet güdümlü mühimmat, savaşta silahlı kuvvetlerin etkinliğini önemli ölçüde artırdı.
Dünya genelinde işler iyi gitmiyor. 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ile Soğuk Savaş sonrasının iyimserliğinden jeopolitiğe yani büyük güç çekişmelerine geri döndük. Dünya Batı ve Çin arasında yeni bir dünya savaşı beklerken, Ukrayna ve Ortadoğu’da işgaller ve acımasız saldırılar yaşanıyor. Dünya süratle silahlanıyor, yeni savaş senaryoları yazılıyor. Bu senaryoları destekleyecek silah teknolojileri, tüm insanlığı yok edecek tehlikeleri umursamadan yani hiçbir hukuk ve etik sınırlaması olmadan gelişiyor. İnsanlığın hizmetinde olması gereken teknolojiler, onu yok etme yolundalar. 21. Yüzyıl “akıl çağı” olacak, her şeyin akıllısı (akıllı araba, akıllı şehir vb.) yapılırken, savunma sanayileri de yapay zekâ, 6G, kuantum teknolojisi, biyoteknoloji gibi alanlarda yeni gelişmeler peşinde. Askeri teknolojiler silahlı kuvvetlerde büyük dönüşümleri getiriyor yani eskinin tüplü silahları artık tarih oluyor. Akıllı teknolojiler otonom sistemlerle “Akıllı Savaş”a yol açacak. Bu makalede, savaşların ve silahların geleceğini anlatırken, yeni teknolojiler ve savunma sanayii konusunda yapılan çalışmaları ele alacağız.
Savunmada Değişim; Reform, Modernleşme ve Dönüşüm
1990’larda Amerikan askeri üstünlüğünün unsurları Körfez Savaşı’nda büyük bir gösteri yapmıştı. Bu göz alıcı sistemler; görünmez uçaklar, anti-balistik füzeler, akıllı mühimmatlar ve entegre komuta-kontrol mimarisi vardı. Bu sistemlerin donanımları ise Küresel Konumlandırma Sistemi (GPS), JSTARS ve AWACS uçakları, (otomasyona tabi entegre deniz silah sistemleri olan) Aegis savaş gemileri ile C4I2 idi. Bütün bunlar aslında dört ana kabiliyet sağlıyordu;
(1) Mükemmele yakın, her seviyede komutanlara gerçek zamanlı istihbarat.
(2) Uzaklığına ve alınan karşı tedbirlere rağmen büyük ölçüde doğru hedef tespiti.
(3) Gelişmiş teknoloji kullanan bilgi üstünlüğü ile düşmandan hızlı hareket etmek.
(4) Yüksek öldürücü mühimmatla uzak mesafelerden isabetle hedefleri vurmak.1990 yılındaki Irak Savaşı’ndan beri orta güçte bir devlet için konvansiyonel savaş ortamı pek değişmedi. 11 Eylül 2001 sonrası Kara Kuvvetleri doktrinel bir dönüşüm yaşadı. Afganistan ve Irak’ta sonuç almak için üç ana unsur öne çıkmıştır;
(1) Çok uzun menzilli B-2 ve B-52 bombardıman uçakları,
(2) Kuvvetlerin uyumlu çalışmasının esasını oluşturan sayısal haberleşme sistemleri ve,
(3) Yeni muharebe alanı silahı olan küçük, feda edilebilen pilotsuz Predator hava araçları.
Yaklaşık 20 yıl askerler ayaklanmaya karşı harekât eğitimi aldı. Bugün ise Suriye ya da Ukrayna gibi yerlerde vekâlet savaşlarına dönülmüşken, büyük güçlerin kendi aralarındaki bir savaş için teknoloji kullanımı ağırlıklı yeni doktrin hazırlıkları sürüyor. Yapay zekâ gibi yeni teknolojiler savaş alanı daha şeffaf hale getirirken mekanize birlikleri yakın hedef haline getirebilir. Siber kabiliyetlerin hava savunma sistemlerinde kullanılması, hava taarruzlarının etkinliğini azaltabilir.
Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1990 yılında ortadan kalktığı düşünülen, büyük güçler arasında bir büyük savaş olasılığı 2014 yılında Ukrayna krizi ile birlikte geri döndü. Öte yandan, dünyanın pek çok yerinde silahlı çatışmalar devam etmektedir. Bu savaşların önemli bir kısmı eski savaşların mirası olan sorunlar üzerine yapılmaktadır. Özellikle gelişmekte olan dünyada savaşlar güvensizliğin ana kaynaklarından biri olmayı sürdürmektedir. Bununla beraber, son 200 yıldır savaşın doğası ve savaş alanı ile ilgili temel özellikler de önemli bir değişim içindedir. Öncelikle Clausewitz’in anladığı savaş alanı oldukça değişmiş; hava, uzay, siber gibi boyutlarının yanında özellikle 11 Eylül 2001 sonrasında tüm küreyi sarmıştır. İlk insandan beri savaşın doğası değişmedi; istihbarat, hedefi bulmak, daha hızlı hareket etmek ve yok etmek.
Savaşlar artık büyük şehirleri de savaş alanı haline getirmiş, terörle mücadele gibi sonu olmayan uzun savaş yöntemi ortaya çıkmıştır. Terör madalyonunun iki yüzünde de olan devletler, işi kitabına uydurmak için devlet egemenliğini hiçe saymak için ‘halkı koruma sorumluluğu (R2P)’ ve düzensiz kuvvetler veya terör örgütleri ile işbirliği yapmak için ‘melez savaş’ konseptini uydurdular. Örneğin Suriye’deki Rus operasyonları gelecek için yeni bir savaş türü ortaya çıkardı;
(1) İki ülke arasında (uçuşa yasak bölge vb.) hava karşılaşmaları,
(2) Hava savunma sistemlerinin yarattığı çatışma tehlikeleri,
(3) Üçüncü ülkede vekil güçler üzerinden çatışma.
Büyük güçlerin üçüncü ülkede savaşması devletler arasında ciddi krizlere yol açabilir. Geçmiş yüzyıllara göre savaşlarda çatışmalar daha yoğun ve siyasi amaç, büyük güçlerin istekler arasında bir dengeye ulaşmaya odaklanmış durumdadır.
Öte yandan sosyal mühendislik yani ayaklanma uzmanları o kadar çoğaldı ki artık bilimsel kongreler düzenliyorlar.
Her ulus kendi yeteneklerine göre uygulayacağı teknolojiyi seçerek ulusal askeri teknolojisini meydana getirir. Harekât ortamındaki değişimlere paralel olarak, silah teknolojisindeki gelişmelerle desteklenen yeni bir savaş kültürünün doğum aşamasındayız. Mevcut ve gelecekteki kuvvetlerden hangisine daha fazla ağırlık verileceği hem taşıdığı riskler hem de bütçe tahsisi bakımından önemli bir stratejik karardır.
21. Yüzyılın güvenlik ortamı ve savunma ihtiyaçları çok farklıdır. Askeri gücün geliştirilmesi her şeyden önce bir strateji meselesidir. Böyle bir strateji; askeri tecrübeye, askeri ve politik koşullara, ekonomik ve moral potansiyele, savaşın icrasındaki yeni teknoloji, doktrin ve vasıtalara dayanır ve muhtemel rakiplerin savaş hakkındaki görüşlerini dikkate alır. Geleceğin savaşlarının koşullarını ve yapısını öngörür. Bu kapsamda, savaşa hazırlanma metotlarını, savaşın yönetimini, Silahlı Kuvvetlerin teşkilatlanma etkinliğini ve stratejik kullanma esaslarını geliştirmeyi, savaşın teknolojik ve maddi boyutlarına hazır olmayı hedefler.
Günümüzde silahlı kuvvetlerde geliştirme gayretleri üç ana eksende yürümektedir;
(1) Mevcut sistemin idame edilirken, yeniden yapılanma ve süreçlerin yenilenmesi (reform),
(2) Modası geçmiş kabiliyetlerinin daha güncel teknolojilerle değiştirilmesi (modernizasyon) ya da
– Geleceğin (uzun vadede savaşılacak) ordusunun hazırlanması (dönüşüm).
Amerikalılar, dönüşümün uzun zaman alması nedeni ile modernleşme ve dönüşüm arasına yeni bir safha koymak zorunda kaldılar; geçiş ordusu. ABD ordusundaki değişim gayretleri 2000’li yılların başında üç eksende planlanmıştı;
(1) Mevcut kuvvetin idamesi.
(2) Gayretlerin çoğunluğunun yöneltildiği geçiş dönemi kuvveti (Stryker).
(3) Bilim ve teknoloji faaliyetlerinin odaklandığı 2020-2030 yıllarının kuvvetinin oluşturulması.
ABD’nin Geleceğin Muharebe Sistemleri adını verdiği teknolojilerin 2020 yılına yetişmesi öngörülmüştü ama 12 yıl geçtikten ve 18 milyar dolar harcandıktan sonra çocuk ölü doğdu. Yapılan savaş deneyleri ve simülasyonlardan istenen sonuçlar alınamadı. Bunun üzerine, ABD ordusu geleceğin ordusu ile bugünün ordusu arasına Hedef Kuvvet adı altında bir ara projeksiyon belirlemek zorunda kaldı. Başarılı olduğu düşünülen eski model araçlar (Büyük Beşli; Abrams, Bradley, Apache, Blackhawk ve Patriot) ile yola devam edilmektedir.
Geleceğin Ordusu ya da Dönüşüm Ordusu çalışmaları ise 2030’u hedefliyor. Bu tarihte söz konusu ordu için teknolojiler olgunlaşınca savaş oyunları, konseptler ve eğitimler ile askeri hazırlıklar tamamlanacak. Bu da 2035 civarı demek yani daha önce birkaç kere yazdığım Üçüncü Dünya Savaşı’na hazır bir ordu anlamına geliyor. Ancak ABD bir yandan hala bir nesilden daha eski olan Büyük Beşliye önemli para yatırmaya devam ediyor.
Savunma teknolojisi geliştirmek; güçlü bürokratik ve mali engeller, başarısızlığa tolerans eksikliği, yaratıcı fikirlerin zor bulunması ve riskli deneyler ve çok ender başarı demektir. Gaipten size bir buluş fısıldanmış olsa bile, kurumsal engelleri aşmanız çok zordur. Bunu başarsanız bile kağıt üzerinde kalabilir. İlgili kurumlarda ve okullarda yeniliğin doktrin haline gelmesi, askerlerin kalbine ve aklına girmesi gereklidir. Sonunda savaşı kazanan gerçek birlik ve kabiliyetlerin arkasında dönüşümcülerin imzası vardır.
Savunma Teknolojilerinde Beklenen Dönüşümsel Değişimler
Şu anda hayatımızın ve toplumumuzun tüm yönleri değişimine neden olacak hızlı teknolojik gelişmeler içindeyiz. 30 yıl önce ‘bilgi teknolojisi’ olarak adlandırılan başlangıç bugün gelişmiş bilgi-işlem, ‘büyük veri’ analitiği, yapay zekâ, otonomi ve robotiklerle çok daha farklı bir döneme giriyor. Bunlar geleceğin savaşlarında savaşmak ve kazanmak için gerekli olan en yeni yıkıcı teknolojik özellikler barındırıyor.
Bilim ve teknolojinin getirmekte olduğu yenilikler şu şekilde sıralanabilir;
– Uygulamalı meta malzemeler (üç boyutlu kompozit malzemeler,
– Aktif sensörler,
– Yüksek çözünürlüklü optik malzemeler, lensler vb.,
– Nano malzemeler,
– Enerji yoğunluğu artırılmış yakıt ve bataryalar,
– Biyokimya ve biyoloji mühendisliği (beyin-makine ilişkisi vb.),
– Sistemlerin entegrasyonu (küresel üretim, otonom robot sistemler, açık kaynak dizaynı, mikro-nano uydular, yakın uzay kabiliyetleri).
Yeni teknolojilerden beklenen esas olarak silahların isabetliliğinin artması, savaş zayiatının azaltılması ve masum insanlara daha az zarar verilmesidir. Uzaktan algılama, haberleşme, seyrüsefer, meteoroloji, güdüm sistemleri, füze savunması gibi konularda uzayın kullanımı artmakta ve hava hâkimiyeti ötesinde uzay hâkimiyeti de önem kazanmaktadır.
Savaş alanına uygulandığında akıllı makineler savaşın karakterini değiştirebilir ve daha önce yazılmış konseptleri ve kuralları yok sayabilir. Savaş gittikçe hızlanırken, konseptler kadar kuvvet yapılarında da değişimler bekleniyor. Savaş ağları, üstün yeni aletlerin hâkim olduğu savaş kümelerine dönüşecektir. Makine hızındaki yeni savaş, taktik seviyede de sürü halindeki akıllı makinelerin savaş alanına sahne olacaktır.
Geleceğin savaşlarında bütün savaş ortamlarında (kara, deniz, hava, uzay, siber vd.) kuvvetlerini koordine edebilen ve birlikte hareket ettirebilen askerler üstünlük sağlayacaktır. Rakibinden daha hızlı ve etkili izleyen, angaje olan, karar veren ve birlikte hareket eden müşterek kuvvetler başarılı olabilir. Geleceğin savaş vasıtaları bugüne göre daha irtibat halinde, daha veriye dayalı ve akıllı olmaya doğru gidiyor. Sensörler, sistemler ve eşyaşların interneti gibi teknolojiler çok ortamlı savaş halinde başarının anahtarı olmaya aday ve bu kapsamda dönüşümsel kabiliyetler geliştiriliyor.
Modernize edilmiş askeri sistemler, güvenli şebekeler ve haberleşme ağları yeni teknoloji ve süreçlerle insanları ve veriyi irtibatlayarak daha hızlı ve daha iyi kararlar almasını sağlayacak. Çok ortamlı savaş alanında savaşmak;
– İleri teknoloji,
– Yazılım,
– Platform entegrasyonu,
– Gelişmiş sensörler,
– Otonomi,
– İnsanlı ve insansız yapılar,
– Komuta ve kontrolün sürdürülmesi için güvenli ve sürdürülebilir haberleşme sistemleri gerektirmekte.
Üstelik bu sistemler müttefikler ile birlikte müşterek kullanılabilirliğe ve uyuma sahip olmalıdır.
360 derece kaplama sağlayan sensörler savunmanın ilk hattıdır. Bunu radar kabiliyetleri ve ateşleme platformları izleyecektir.
Geleceğin (uzun vadede savaşılacak) ordusunun hazırlanması dönüşüm teknolojileri ile gerçekleşecek. Dönüşüm, eski modelin tamamen terk edilmesi yerine yeni bir şey ortaya çıkması demek. Dönüşüm teknolojileri beş alanda toplanıyor;
(1) Gelişmiş malzemeler; havacılık, savunma ve uzay kabiliyetlerinde fark yaratan ürünler. Bunlar içinde;
– Galyum nitrit gibi enerji yoğunluğu ve radar mesafesini geliştiren yarı-iletkenler.
– Daha etkili elektro-optik/kızıl ötesi görüntü sağlayıcı mükemmel yarı-iletkenler.
– Motor etkinliğini artıran, yakıt kullanımını azaltan, silikon karpit gibi, seramik matriks kompozitler.
– Yüksek hızlı araçlar ve modern uçak fren sisteminin merkezindeki karbon-karbon kompozitler.
– Tasarımı optimize eden, zamanı azaltan ve kullanma noktasında parça üreten katkılı üretim.
(2) Yapay zekâ; ürünlerin tasarım, geliştirme ve testlerinde kullanma dışında onları daha akıllı, daha kolay kullanılan ve daha yetenekli ve emniyetli hale getirmektedir. Yapay zekâ, makine öğrenmesi ve otonomi ile şunlar yapılabilir;
– Makine öğrenmesi, fiziksel modelleme ile birlikte daha önce görülmemiş malzemelerin keşfini hızlandırabilir; uçak planı dâhil donanım tasarımını kolaylaştırabilir; yeni sistem mimarileri geliştirebilir.
– Otonomi yardımı ile pilotların insansız uçakları kullanmasına yardım edebilir.
– Komuta-kontrol sistemleri yapay zekâ ile büyük, farklı veri kaynaklarını birleştirerek, karar vericilere uyumlu, harekete geçilebilir öngörüler sağlayabilir.
– Bu teknolojiler emniyet ve operasyonlarda etkinliği artırmak için kullanılabilir.
(3) Elektriklendirme; ileri teknolojiler enerji ikmali, sensörler, kinetik ve kinetik olmayan etkiler yanında elektrikli ve melez elektrik itici kuvvet olarak kullanılabilir.
– Artan şekilde fosil yakıtla çalışan motorlar, elektrikli motorlar ve bataryalar ile değiştirilmektedir.
– Melez elektrik itme teknolojisinin uçuş testinde kullanılmasında başarı elde edildi.
– Savunma uygulamalarında elektronik güç kaynağının daha küçük, hafif ve daha etkili olması için çalışmalar devam ediyor.
(4) Gelişmiş algılama; radyo-frekans (RF), elektro-optik/kızıl ötesi algılama, haberleşme ve elektronik savaş sistemlerinin uzay, hava, kara, deniz ve deniz altı ortamlarında geliştirilmesi.
– RF sistemleri daha yüksek enerjili mikroelektronikler, artan işlem enerjisi ve yazılım tanımlı radarları kullanır. Bunlar yeni nesil radar, elektonik savaş, haberleşme ve çok işlevli RF uygulamalarının geliştirimesi için gereklidir.
– Elektro-optik/kızıl ötesi ve diğer sistemlerin geliştirilmesi uzayda konuşlu çok izgesel sensörler ve elektro-optik radar sistemleri çeşitleri için önemlidir.
– Tehditlere karşı tedbir geliştirmek için yüksek-band genişliğinde dijital dalga üretimi, yapay zekâlı akıllı sinyal işleme ve gelişmiş nöromorfik işleme kullanılmaktadır.
– Sonar, haberleşme ve yönlendirme için yüksek hassasiyet, yön veröe, çoklu giriş ve çok modlu aktir ve pasif kabiliyetler ile mayın avlama ve deniz altı ağ kabiliyetleri gibi akustik sistemlere ihtiyaç vardır.
– Gelişmiş işleme algoritmalar ile küçük ve daha hafif füze arayıcılar pek çok tehdide karşı tedbir getirebilir.
(5) Gelişmiş itme; ticari ve askeri uçaklar kadar kinetik ve kinetik olmayan etkileyiciler için çok çeşitli itme sistemleri geliştirilmektedir.
– Gelişmiş itmeli motorlar için melez elektrik itme, buhar enjeksiyonu ve alternatif havacılık yakıtları kullanılmaktadır.
– Ses hızında, parçaları hareket etmeden çalışan, hava yanmalı scramjet sistemlerine de uygulanmaktadır.
(6) Entegre sistemler; dijital mühendislik ve operasyon analizi, daha akıllı, hızlı ve daha etkili sistemler yaratmak için uygulanabilir.
– JADC2, ISR, ağ, entegre haberkeşme ve etkiliyeciler gibi konseptlere uygulanabilir.
– Hipersonikler dâhil yeni füze ve füze savunma sistemleri dâhil pek çok seçeneğin geliştirilmesini sağlar.
– Geleneksel kinetik sistemler ile yüksek enerjili mikrodalgalar gibi doğrudan enerji sistemlerini entegre ederek hava savunma seçeneklerini daha az masraflı hale getirebilir.
– Ölçek, ağırlık ve enerji etkinliğinde tasarruf sağlayarak, gelecek nesil ticari ve askeri platformlar için itme gücü, enerji ve termal yönetim sistemleri geliştirilebilir.
– Uydular, itme sistemleri, havacılık unsurları ve savunma platformları dâhil siber güvenlik için güvenli sistemler ve yazılım geliştirilmesine yardımcı olabilir.
SM-6 füzesi; hava önleme savaşı, balistik füze savunması ve deniz yüzet sabaşı önleme görevleri için kullanılabilir.
Gücün dijital dönüşümüne ayak uydurmamız yeni güç statüsünde yerimizi belirlemek kadar, krizleri nasıl çözeceğimizi, işleri nasıl yapacağımızı da belirleyecek. ABD, İngiltere, Japonya, Avustralya, Çin, Rusya ve diğer birçok devlet artan şekilde robotlaşma, yapay zekâlı kuvvet ve kabiliyetler oluşturarak, demografiye daha az bağımlı hale geliyorlar. Yapay zekâ, otonomi ve otomasyon kullanma seviyesinin yükselmesi devletlerin üretim ve zorlama kapasitesindeki eski sınırları azaltarak, gücün tanımını yeniden yapıyor.
Gücün dijital dönüşümü henüz başlıyor. Jeopolitik, coğrafyanın ötesine geçiyor, demografinin ulusal güç üzerindeki kısıtlamaları azalıyor ve önümüzdeki on yıllarda uluslararası sistemin düzenlenmesinde yeni dijital gelişmelerin rolü olacak. Yapay zekâ, jeopolitik çekişmenin merkezi oldu. ABD ve Çin asimetrik kabiliyetleri ile bu çekişmede başa baş durumdalar.
Savunma Sanayi
Savunma sanayi, ülkenin silahlı kuvvetleri için taktik, stratejik ve savunma amacına yönelik silah sistemleri ve donanımlarını tasarlayan, geliştiren ve üreten, özellikle yatırım malları üreten sanayi dalları başta olmak üzere, diğer bütün ekonomik faaliyet alanları ile iç içe olan özel ve kamu kuruluşlarının mülkiyetindeki işletmeler topluluğudur.
Genel anlamda savunma sanayi; bir ülkenin savunmasında ihtiyaç duyulan her türlü savunma teçhizatının üretimi ve hizmetlerin planlanması ile bütün endüstriyel iş kollarını kapsayan bir organizasyondur. Savunma sanayinin başlıca özelliği, müşterisinin daima savunma konularıyla ilgili resmi makamlar, yani devlet olmasıdır. Savunma sanayi alanında üretim yapan kuruluşların tek ve nihai müşterisi silahlı kuvvetlerdir.
Savunma sanayii sadece askeri malzeme üreten değil genellikle daha geniş bir alanda faaliyet gösterirken bir kısım askeri eşya da üreten endüstri sektörlerinden meydana gelmektedir. Ürünün niteliği ve tek alıcısının kamu olması nedeni ile genellikle devletler savunma sanayiine müdahale etmek zorundadır. Çünkü ürünü alacak devlet niteliklerini de belirlemektedir.
Öte yandan, devlet çok masraflı bu sanayi alanını yaşatmak ve geliştirdiği teknolojiyi korumak için bu alandan gözlerini ayırmamalıdır. Özetle hükümetin desteği, istekleri ve ihtiyaçları ile ayırdığı bütçesi savunma sanayiine yön verir.
Genel sanayi içinde farklı dinamikleri bulunan savunma sanayi şu özellikleriyle dikkat çeker;
(1) Yüksek teknolojiye dayanan hassas üretim teknikleri.
(2) Özel kalite standartları.
(3) Yetişmiş insan gücü.
(4) Sürekli olarak en yeni teknolojileri kullanmayı gerektirmesi.
(5) Büyük ölçüde Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerine ihtiyaç duyulması.
(6) Yüksek oranda yatırım gerektirmesi.
(7) Tek alıcıya ve sınırlı ihtiyaca dayalı olarak üretim yapma zorunluluğu.
(8) Sürekliliğin sağlanması için dış pazarlara açılma gereksinimi.
(9) Güvenlik, gizlilik gibi özel koşulları olması.
Devletler bu sanayi dalını ileri teknolojilere ulaşabilmek, ülkelerindeki diğer sanayi dallarının gelişmesinde savunma sanayiinin teknolojik anlamdaki önderliğinden yararlanmak ve silahlı kuvvetlerinin ihtiyaçlarını özgün biçimde ve ekonomik ölçeklerde karşılayabilecek güvenilir ürünlere sahip olabilmek ve bu sayede bağımsız politikalar uygulayabilmek için desteklemektedirler.
Sistemler başlangıçta teknolojik gelişmelere açık olarak tasarlanmalı ve ömür devri içinde geliştirilebilmelidir. Bunun yanı sıra savunma sistemlerinin, ömür devri boyunca idame ettirilebilirliğinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Cihaz ve sistemlerin yazılım kontrolünde çalışan sistemler olması, savunma sistemlerinin idamesinde üreticisine bağımlılığı arttırmıştır. Bu bağımlılık savunma sanayiinde her ülkenin kendi güçlü ve ulusal kadrosunu yetiştirmesini bir zorunluluk haline getirmiştir.
Savunma sanayinin gelişiminde Ar-Ge ve yüksek teknolojinin korunması hayati bir konudur. Bir ürünün geliştirilmesinde yapılan Ar-Ge çalışmalarının masrafı ürünün fiyatına da yansıyacaktır. Ancak teknolojinin korunması kolay iş değildir. Bu yüzden devletler bu alanda merkezi bir kontrol sistemi oluşturma eğilimindedir. Rakiplerin yeni teknolojileri edinmesini önlemek için yüksek teknolojili silahların ihracına sınırlar konmaktadır.
Soğuk Savaş sonrasında savunma sanayileri üç hâkim paradigmanın etkisi altına girdi; küreselleşme, ticarileşme, birleşme. Küreselleşme, özellikle çok pahalı yatırım gerektiren havacılık ve uzay sektörü başta olmak üzere ülke dışına taşan hissedarlar, küresel tesisler, uluslararası yönetim ve sözleşmeler nedeni ile söz konusu şirketlerin ulusal vasfının kaybolmasına neden olmaktadır. Varlıklarını sürdürebilmek için; masrafları azaltma, yeni pazarlar bulma, pazarı genişletmek için müşteri ihtiyaçlarına odaklanma gibi faktörler ise savunma şirketlerini daha çok ticari kaygılar ile hareket etmeye zorlamaktadır.
Öte yandan, ülkelerin savunma bütçeleri küçülürken şirketler de ya daha küçük sözleşmelerle yetinmeye ya da ortak projeler dâhilinde gruplaşarak tutunmaya çalışmaktadır. Sağlam bir stratejik ortak bulmadan büyük işlere girmeyi riskli bulmaktadırlar.
Güvenlik sektöründeki küresel olarak 2024 yılı itibarı ile en büyük 25 savunma şirketinin 13’ü Amerikan, 5’i Çinlidir. İngiltere, Almanya, İtalya, Güney Kore, Fransa/Hollanda ve İsrail’den birer şirket bulunmaktadır. Amerika’nın en büyükleri arasında Lockheed Martin, RTX, Boeing, Norhtrop Grumman, General Dynamics ve Boeing başta gelmektedir.
Günümüzde ve gelecekte savunma sanayinin değişmez çelişkisi şu şekilde formüle edilebilir; en ileri teknolojinin kullanımı, Ar-Ge faaliyetlerinin sürekliliği ve üretimin devamlılığı sağlanırken gizlilik ve güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması, tek alıcı riskinin azaltılması, üretim artarken maliyetlerin düşürülerek pazar genişletilmesi, bütün bunlar için de büyük yatırımlara girişilmesidir. Ancak, savunma sanayi alanında ülke bazında üretim yapmak üzere kurulan kuruluşlar günümüzde sektörün gerektirdiği yüksek yatırım ihtiyacını karşılayacak finansal güce erişememektedirler.
Özellikle karmaşık silah sistemleri ve zaman sınırlaması söz konusu olduğunda teknolojide ilerlemek ve Ar-Ge masraflarını azaltmak için uluslararası işbirliğinin önemli bir seçenek olduğu unutulmamalıdır. Bu aynı zamanda yabancı pazarlara girmenin de bir nedenidir.
Savunma ve Teknoloji
20. Yüzyıla girerken önce buhar gücü sonra petrol ürünlerinin deniz ve kara vasıtalarında yoğun olarak kullanımı, içten yanmalı motorlar ve dizel teknolojisinin gelişmesi; sivil araçlar ile birlikte savaş araçlarının da hareket kabiliyetini önemli ölçüde artırmıştır. Dizel-elektrik motorlu denizaltılar, II. Dünya Savaşı’ndan sonra nükleer-buhar teknolojisi ile çalışan denizaltı platformlarının su altında kalabilme zamanları ve su altı süratlerini artırdı. Aerodinamik alandaki gelişmeler ile hava platformlarının (uçak, uydu vb. uzay araçları) ortaya çıkışı, yüzyılın ortalarına doğru gaz türbini ve jet motoru teknolojilerinin ilerlemesi ile hava gücünün önemini artırmıştır.
Çelik, alüminyum alaşımlarının yerini kompozit, titanyum, plastik vb. yeni malzemelerin alması ile savaş platformlarının menzili arttı, platformlar daha hafif ve daha fazla silah taşıyabilir hale geldi. Nükleer, biyolojik, kimyasal ve radyolojik silahların tahrip güçleri ve atma vasıta ve menzilleri gelişti. Elektromanyetik dalgaların haberleşme yanında radar, sonar, lazer, GPS, INS gibi teknolojiler içinde kullanılması ile keşif ve algılama donanımlarında devrimsel gelişmeler oldu, güdümlü silahlar (füzeler) ve harp başlıkları ortaya çıktı. Algılama ve uzaktan vurma teknolojisindeki gelişme ile birlikte sivil zayiatı azaltacak şekilde nokta hedeflerine akıllı mühimmat kullanımı artmıştır. Körfez Savaşı’nda akıllı mühimmat kullanımı % 10 iken, Kosova harekâtında % 30, Afganistan ve Irak’ta ise % 70-80’lere çıkmıştır.
20. Yüzyılda yaşanan en büyük teknolojik devrim hiç şüphesiz bilgi teknolojisi alanında olmuştur. Algılama ve uzaktan vurma teknolojisindeki gelişme ile birlikte sivil zayiatı azaltacak şekilde nokta hedeflerine akıllı mühimmat kullanımı artmıştır. Transistor, mikro-elektronik, bilgisayar, film-optik kablolar, süper iletkenler gibi buluşlar elektronik teknolojisinin gelişmesine, özellikle uydu haberleşmesi ve görüntü istihbaratına önemli katkılar sağlamıştır. Uzaktan algılama, haberleşme, seyrüsefer, meteoroloji, güdüm sistemleri, füze savunması gibi konularda uzayın kullanımı artmakta ve hava üstünlüğü ötesinde uzay üstünlüğü de önem kazanmaktadır. İnsansız hava araçları uçakların görevlerini yapmakta, insansız araçlar (robotlar) kara ve deniz platformlarında da geliştirilmektedir.
Stratejik hava ulaştırması alanında en önemli gelişme turbojetlerin hava lojistiğinde kullanılması ile olmuştur. Bu alanda ilk büyük ürün 1954’de üretilmeye başlanan Lockheed’in efsanevi C-130 Hercules uçakları idi. C-130J versiyonu olarak halen kullanımda olan bu uçaklardan 2200 tane üretildi, bunların 60 tanesi KC-130 tanker uçağı versiyonudur. G-222 ve CASA CN-235 taktik ulaştırma uçakları C-27J ve C-295 modelleri ile değiştirilmektedir. Ancak, yeni ulaştırma uçakları araştırma ve geliştirme faaliyetleri sonucu ortaya çıkmadılar. Dolayısıyla 10-15 yıl sonraki stratejik ulaştırma uçakları 1980’lerdekiler ile benzer olmaya devam edecektir.
Teknoloji geliştirmenin geleceğin operasyon ortamını nasıl dönüştüreceği, insan-makine operasyonlarının nasıl entegre olacağı ve buna ilişkin konsept ve senaryolar ile yardımcı yetenek geliştirme, askeri yetenek gereksinimlerinin uzun vadeli analizine ihtiyaç var. Bir yanda; böcek insansız hava araçları, yeni nesil uçaklar, sensörler, (yapay zekâ kullanan) insanımsılar, insan-makine, otonom sistemler ve bunların kullanılacağı uzay, siber gibi yeni platformlar var. Diğer tarafta ise beynindeki çip ile her an internete bağlı, bir merkezden kontrol edilen insan 2.0 yani yeni model bizler olacağız. Stephen Hawking’in uyardığı gibi insanlara en büyük tehlike internetteki virüslerden gelecek.
Ukrayna bize üç şey öğretmektedir;
– Dünyada hala tek taraflı askeri işgaller mümkündür,
– Amerika’ya dayanmak yerine kendi caydırıcı gücümüzü geliştirmek zorundayız (böylece daha değerli bir müttefik oluruz) ve,
– NATO gibi ittifaklar hem önemli hem de çok bel bağlanamaz güvenlik örgütleridir.
Savunma sanayileri için hız, ölçek ve etkinlik bakımından yeni bir yaklaşım gerekiyor. Savunma çözümleri için iki ana alana odaklanılıyor;
(1) Radarlar, elektronik savaş sistemleri ve pod, taret ve FLIRs gibi görev cihazları.
(2) Uzaydan görüntü ve mikroelektronikler.
Bu sistemler; uzay, hava ve kara platformlarının küresel olarak entegre edilmesinde kullanılmaktadır.
Ukrayna ve Avrupa savaş alanı için mevcut Çoklu-Boyutlu Hedefleme Sistemi, EO/IR (Elektro-Optik/Kızıl Ötesi) sistemler ve lazer kabiliyetlerine adapte edilmektedir.
Öte yandan, elektro-optik alanında GaN teknolojisi, odaklı düzlem dizisi (focal plane arrays) üzerinde çalışılmaktadır.
GaN, galyum nitrit, 5G teknolojisine uyumlu ve büyük arama radarları için uygun bir yarı-iletkendir. GaN şu anda APG-79V(4) için kullanıma hazır ancak gelecek nesil savaş uçakları için dizayn ediliyor.
Askeri, ekonomik ve teknolojik yetenekler endüstriyel kapasitenizden doğarlar. II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, ABD küresel GSYİH’nın yarısını sanayi ürünleri oluşturuyordu ve o dönemde ABD GSYİH’sının dörtte birinden fazlası üretim sektöründen geliyordu. Soğuk Savaş sonrası Çin, küresel üretim çıktısının neredeyse %29’unu oluşturarak dünyanın üretim süper gücü olarak Amerika Birleşik Devletleri’ni geride bıraktı ABD ise sadece %17’nin biraz altında bir payla geride kaldı. Amerikalılar bu düşüşün nedeni olarak üretimde onlarca yıl dış kaynak kullanmaya bağlıyor. Endüstriyel yeteneklerin Çin’e devredilerek, o ulusun demokratikleşeceğine ve bize daha çok benzeyeceğine safça inandıklarını düşünüyorlar.
Çin’in üretimdeki yükselişi sadece ucuz oyuncaklar, giysiler ve büyük mağazalarımızı dolduran giysilerle ilgili değil; elektrikli araçlar, robotik, yapay zekâ, güneş enerjisi teknolojisi, ilaçlar, drone’lar, piller ve gemiler gibi ekonomik, ulusal ve kişisel güvenliği etkileyen anahtar teknolojileri de içeriyor.
Elektrikli araçlar ve gemi yapımı gibi bazı sektörlerde Çin, Amerika’nın endüstriyel kapasitesini geride bıraktı. Çin, dünyanın %57 ile dünyanın en büyük elektrikli araç üreticisidir. Çin, ABD’den 230 kat fazla kapasite ile dünyanın en büyük gemi üreticisidir. ABD sanayi kolları, kırılgan tedarik zincirlerine sahip motorlar, bilgisayarlar, mikroçipler, karmaşık alaşımlar ve sayısız diğer kritik teknolojiler gibi kritik bileşenlere ihtiyaç duyar. Çin, bu tedarik zincirlerinin çoğunda baskın pozisyonlara yerleşmeyi başardı. Örneğin, çelik sektöründe Çin artık küresel pazarda komuta konumunda olarak dünya üretiminin yarısını üretiyor.
ABD’de üretim canlanması, endüstrinin omurgası olan binlerce küçük ve orta ölçekli işletmeyi destekleyen bir ortama ihtiyaç duyuyor. Böylece, inovasyon ve istihdamın önemli itici güçleri olan küçük işletmelerin aşırı konsolidasyonu önlenebilir.
ABD’de büyük fabrikalardan küçük makine atölyelerine kadar tüm kapasitemizi yeniden inşa edilmiş bir endüstriyel tabana entegre eden bir stratejiye ihtiyaç duyuluyor. Özel sektör Ar-Ge yatırımı ve teknoloji şirketleri yarışta ön safta kalmanın anahtarıdır. Üretim tesisleri enerji ile çalışır. Geleceğin enerji kaynağı olarak nükleer ve füzyon, endüstriye güç sağlamada önemli roller oynayacaktır. Endüstriyel güç askeri üstünlüğü, ekonomik gücü ve teknolojik beceriyi ayakta tutan şeydir. Ülke insanlarından doğal kaynaklara kadar üretimde tekrar zirveye çıkmak için gereken tüm bileşenlere önem verilmelidir. Kararlı bir şekilde ve süratle yeniden sanayileşme için yüksek teknolojiye önem verilmelidir.
ABD ve Çin, kuantum teknolojileri alanında yarışıyor. Şu anda Çin’in Çin, dört kuantum alanının üçünde önde gittiğini söyleyebiliriz. Çin’in Ancak, bu yarış için bir ölçüm yapmak zor. Kuantum, birbiri ile ilgili pek çok teknoloji dizisi içeriyor ve farklı uygulamalar ve potansiyelleri ile tek bir şeye odaklanmıyor. Örneğin Çin’in kuantum radarı karıştırma ve görünmezliğe karşı dirençli. Normal radar, hedefe (uçak) çarpan radyo dalgalarının geri yansıması ile çalışır ve hedefin konumunu da böylece belirler. Görünmezliğin esası ise geri gelen radyo dalgalarının emilmesi ile radara yansıma olmamasıdır. Kuantum radarı ise en zayıf yansımaları bile tespit eder yani çok daha hassastır. Çünkü atom altı parçacıkları bile tespit edebilir. Sensör bu parçacıkları çift olarak üretir, birini hedefe gönderir, diğeri referans olarak kullanır ve yansımasına göre tespit eder.
IBM’in Osprey şifre kırıcı projesi, kuantum bilişim sistemleri üzerinden çok daha etkili teknikler peşinde. Klasik bilgisayar, ‘0’ veya ‘1’ işaret (bit) ikilisini kullanırken, kuantumda sonsuz olasılık var. Kuantum bilgisayarın 48 mantıksal işarett içinde 280 fiziksel işaret kullanması öngörülüyor. Gelecek nesil çipler, bugünkünden 20 kat daha iyi ve 200 kat daha etkili olacak. Sorun bu mantık işaretlerinin geliştirilmesinde. Süper iletken metaller ve iyon kullanılması düşünülüyor.
Kuantum saatleri, sensörler vasıtası ile daha doğru hesaplamalar yapma imkânı verir. Bir kuantum saati, GPS’ten bir milyon kez daha isabetlidir; doğruluk, haberleşme ve elektronik savaşa daha çok yardımcı olur. Kuantum saati, içindeki ultra-isabetli lazeler ile saniyenin milyonlarca parçasını dahi ölçecek teknolojiye sahiptir. GPS zaman sinyali elektronik savaş ile karıştırılabilir ama kuantum saatinde böyle bir durum söz konusu değildir.
Bütün hepsine üstün bir bilgisayar henüz yok. Kuantum dirençli veya kuantum sonrası şifreleme ile ilgili pek çom uydurma bilgi var. Kuantum hacklemesi için bir kuantum bilgisayarına da ihtiyacınız yok. Tehdit, “şimdi topla, sonra şifre kır” taktiği. IBM’e göre, 4.000 kuantum işareti (qubit) RSA şifreleme sistemi tarafından deşifre edilebilir. Bunun deşifre edilmesi normal bilgisayarda milyonlarca yıl sürecekken, kuantum ile 10 saniye alacak. Bu yüzden, ileri teknoloji ile çalışan istihbarat örgütleri için kuantum bilişim en yüksek önceliğe sahip. Şimdi şirketler kuantuma direnişli çipler geliştiriyor. İhtiyacınız olan devlet seviyesinde yaklaşık 200 milyon dolar değerinde 4 veya 5 kuantum bilgisayarı. Kuantum bilgisayarı durdurmak için başka bir kuantum bilgisayara ihtiyacınız yok. Şifreleme algoritmaları yeterli. Bu algoritmalar çeşitli parçalarla iyileştirilmiş klasik bilgisayarlarda da iş görüyor.
Pasifik’teki savaşın ikmali için ABD tarafından geliştirilen programlardan birisi de bir noktadan diğerine havadan ikmali öngören Roket Kargo. Konsept, yeryüzündeki birliklerin ikmali için uzaydaki tesislerin de kullanılmasını planlıyor. Bu amaçla SpaceXi ile dev bir kargo aracı yapılması için sözleşme yapıldı. SpaceX, BlueOrigin, Sierra Space ve Rocket Lab, bu alanda Ar-Ge çalışmaları yapıyor.
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için bkz;
https://www.academia.edu/123916391/Yeni_Teknolojiler_ve_Savunma_Sanayii
——————————————
Kaynak:
https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/yeni-teknolojiler-ve-savunma-sanayii