Ahlák Kavramını Tekrar Tanımlama İhtiyacı

Tam boy görmek için tıklayın.

Abdurrahim TOPRAK

“Ahlák nedir, ahlâkın kaynağı nedir?” gibi sorularla ilgili farklı disiplinlerde bugüne kadar sayısız çalışma ve tartışma yapılmıştır. Bu yazıda ahlák konusu bu bağlamda ele alınmayacak. Daha çok ahlák kavramının bugün toplumda nasıl anlaşıldığına ve bundan kaynaklanan sorunlara dikkat çekilecek.

Günümüzde ahlák kavramının Türk toplumunun geniş kesimleri tarafından “alkol, kötü alışkanlıklar, cinsellik, kıyafet” alanlarıyla sınırlandırılmış olduğu görülüyor. Bu bağlamda göz önünde olan yaşantılara istinaden “toplumun ahlâkının bozulduğu veya bozulacağına dair” tespitler serzenişler yapılmaktadır. Hatta bunun büyük felaketlere neden olacağından dem vurulur.

Ahlâkı bu başlıklarla sınırlamak, görünürlük üzerinden keskin hükümler vermek ahlák kavramının yanlış anlaşıldığını gösterir. Toplumun üzerinde doğru biçimde anlaşmış olması gereken hayati derecede önemli bir kavramın hatalı-noksan anlaşılması hayati sorunlar doğurur. Toplumun geniş kesimlerince ahlâkın konusu kabul edilen “alkol, kötü alışkanlıklar, cinsellik, kıyafet” başlıkları, öncelikle bireysel tercihlerin, özgürlüğün konusudur. Eğer kişi inançlı biriyse bu başlıklar ahláktan çok dinin konusudur. Günah-sevap kavramlarıyla ilişkilidir. Vatandaşlık statüsü bakımından da yasanın, hukukun, suçun konusudur. Alkol almak haramdır-günahtır, belirlenmiş mekân ve şartlarda alkol kullanmak yasaktır, alkollü biçimde başkasına zarar veren kişi suç işlemiş olur ve başkasına zarar verdiğinde mesele ahlâkın konusu olur. Kötü alışkanlıklar ve diğerleri de benzer biçimde örneklendirilebilir. Bu tür durumlar; rıza varsa ve başkasına zarar verme söz konusu değilse ahlâkın alanından çıkabilir. Bahsi geçen konular öteki için propagandaya, teşvike, zorlamaya dönüştüğünde ahlâkın konusu olur. Zira bu meseleler gündeminde olmayan kişi için pekâlâ kötü, zararlı olabilir. Ötekine zararı dokunmadıkça bu meselelerin ahlâkın konusu olup olmadığı tartışmalıdır. Ancak bu başlıkların görünürlüğü ve dinle olan bağlantıları toplumun geniş kesimlerinin “ahlák” kavramıyla ilgili noksan-hatalı kanaatler edinmesine sebep olmuştur. Ahlák yanlış tanımlandığında sağlıklı bir toplumsal yaşamdan söz edilemez. Zira din artık toplumun sabitesi değildir.

Daha önce yapılmış tüm tanımlamalardan farklı olarak ahlák “ötekini yanıltarak ondan menfaat temin etmemek, ötekini yanıltarak ona doğrudan ya da dolaylı olarak zarar vermemek” şeklinde anlaşılmalıdır. Bireysel anlamda kişinin kendisini ilgilendiren, ötekine zararı dokunmayan, başkasını ilgilendirmeyen tutum ve davranışlar doğrudan ahlákla ilişkilendirilmekten vazgeçilmelidir. Kişi kendi doğrularıyla çelişmeden yaşamını sürdürüyorsa ahláklı sayılmalıdır. Zira herkes kendi hayatına dair doğruları seçme hakkına sahiptir. Bu doğrularla çelişmedikçe dürüst-ahláklıdır. Hülasa ahlâkın temel ilkesi “ötekine zararı dokunmamak” olarak belirlendiğinde sağlıklı bir toplumun oluşabileceği düşünülebilir.

Konu insanların kıyafetleri, yiyip içtikleri, kişisel yaşamlarındaki aykırılıklarla sınırlandırıldığında; rüşvet-iltimas, çevre kirliliği, iklim krizi, trafikte kaos, iş hayatındaki verimsizlik, adaletsizlik kaçınılmaz sonuçtur. Çünkü toplumu asıl ilgilendiren meseleler ahlâkın konusu olmaktan çıkmış olur. “Ötekini yanıltmamak, ötekine doğrudan ya da dolaylı olarak zararı dokunmamak” ilkesinin önemsendiği toplumlarda, toplumsal yaşamın diğerlerine nispeten daha sağlıklı olduğunu söylenilebilir. Dünya savaşları, sömürgecilik tarihi ve vahşi kapitalizm başlıkları görmezden gelinerek bakıldığında bazı Batılı ülkelerin kendileri için kurdukları yaşamın diğer toplumlardan daha medeni olduğu görülür. Bu da ahlák-etik kavramını doğru biçimde tanımlayarak elde ettikleri bir sonuçtur. Bazı Batı devletlerinde şehirleşmenin, iş hayatının, hukuk sisteminin, toplumsal ilişkilerin ne kadar imrenilecek düzeyde olduğu şahit olanlarca anlatılmakta, konu üzerine pek çok yazılı eser kaleme alınmaktadır. Aykırı cinsel tercihlerin, esrar gibi uyuşturucu maddelerin yasal sayıldığı, marjinalliğin artık sıradanlaştığı bu toplumlarda; toplumsal yaşamın intizamı, iş hayatının verimliliği, toplumsal barışın tesis edilmiş olması, refahın toplumun geniş kesimlerine olabildiğince paylaştırılmış olması ancak ahlák-etik kavramının doğru tanımlanması ile mümkün olmuştur.

Marjinal olmak bu toplumda ahláken kusurlu olmak sayılırken, bir babanın çocuğuna güzel bir gelecek kurmak için adamını bularak bir işi halletmesi ahlâkın konusu sayılmaz. Hatta bu davranış sebebiyle kişiye “iyi, çocuğunu düşünen ve sorumluluğunu yerine getiren bir baba” olarak bakılır.

Bu toplumda alkol ahlâkın konusu sayılırken ötekinin hayatına dair yorum yapmak ahlâkın konusu olmaktan çıkmıştır.

Kumar ahlâkın konusu sayılırken, anlaşılan ücret karşılığında yapılacak işin savsaklanması ahlâkın konusu olmaktan çıkmıştır. Hatta haksız kazanç için genelgeçer bir hukuk kaidesiymiş gibi “Bal tutan parmağını yalar.” şeklinde gayriahláki bir anlayışın toplumsal düzeyde kabul gördüğünden bile söz edilebilir.

“Hangi konu kişisel yaşamın, kişisel tercihlerin konusudur; hangi konu hukukun, kanunun, cezanın konusudur; hangi konu günahın, dinin konusudur; hangi konu ahlâkın konusudur?” sorularına doğru cevaplar vermek gerekir. Bu soruların tamamı az ya da çok ahlákla ilgili olsa da ahlák bunlardan başka bir şeydir. Ahlák “ötekini yanıltarak ondan menfaat temin etmemek, ötekini yanıltarak ona doğrudan ya da dolaylı olarak zarar vermemek” ilkesine olan bağlılıktır.

Yani kültürel, geleneksel ya da dini açıdan hoş karşılanmayan tutum ve davranışların tamamını ahlákla ilişkilendirmek ahlák kavramını yanlış anlamaya ve kavramdan asıl beklenen iyiliğin ortaya çıkmamasına neden olur.

Peki, toplumda ahlák konusundaki bu kusurlu kabulün nedeni nedir? İnsanın kendini iyi kılması, kendini düzeltmesi zordur. Bu; bilgi, vicdan, emek ve irade ister. Bu çabayı göstermek yerine yüksek sesle “ötekinin ne kadar kötü ve ahláksız olduğunu” belirtmek, bunu belirtenin iyilik ve ahlák konusunda hassas bir insan olduğu intibaını uyandıracaktır. Böylelikle kişi kolayca etrafında iyi insan intibaına sahip olacaktır. Hülasa ötekini görünüşü üzerinden tenkit etmek, onu ahláklı olmaya davet etmek; davetçinin iyi görünmesini sağlar. Bu bir çeşit zevahiri kurtarmak yöntemidir. Aslında kurnazca bir ahláksızlıktır.

Hâlbuki ötekinin hakkına riayet ve hadde tecavüz etmemek hassasiyeti ahlâkın temel zeminidir. Toplum bu zeminde buluşunca rüşvet, iltimas, kaytarma, zorbalık, cehalet, zulüm gibi olumsuzlukların toplumsal yaşamda kendisine daha zor yer bulacağı muhakkaktır.

Ahlâkı bu temel ilke bağlamında anlamak aynı zamanda insan ve toplum için hayati derecede önemli adalet ve hürriyet kavramlarının da sağlıklı biçimde insanların zihninde yer etmesini sağlar. Ahlák bu zeminde inşa edildiğinde vergi mükellefi vergi vermekten kaçınmazken, toplanan vergiyi vatandaşlar adına harcama yetkisine sahip olan yetkililer de o verginin tek kuruşunu kendi kişisel çıkarları için harcamazlar. Toplumsal yaşamın tüm alanlarında bu ahlák anlayışı kendisini en güçlü şekilde gösterir. Ahlák “günahın, yasanın, suçun konusu olacak başlıklarla” sınırlandığında adaletten eğitime, spordan ekonomiye kadar her alanda toplumsal çürümenin sonuçları görünür. Bu alanlara münhasıran yapılan hiçbir düzenleme beklenen çözümü üretmez.

Bu toplumun bir türlü aşamadığı; adalet, şehirleşme, çalışma hayatı, eğitim, spor, ekonomi gibi alanlardaki büyük problemlerin kaynağı ahláki çürümedir. Toplumun ahláken çürümesi felaket zamanlarında daha da belirginleşir. Modernleşememe tarihi boyunca çatışan taraflar felaketin mahiyeti ne olursa olsun felaketin “öteki” yüzünden gerçekleştiğini ya da “öteki”nin felaketin etkisini artırdığını çeşitli argümanlarla savunur. Dinî ya da millî bayramlarda tarafların karşılıklı olarak nasıl saldırganlaştıkları bilinmektedir. Cinayet, tecavüz, istismar gibi olumsuz haberlerde tarafların hemen suçlunun ait olduğu inanç, ideoloji veya etnik kökeni tespit ederek aslında “öteki tarafın bu aşağılık fiili inanç ya da ideolojik saikle işlediği, ötekinin mensup olduğu sosyal yapının tümüyle kötü ve ahláksız olduğunu” çeşitli argümanlarla savunduğu görülür. Suç eğer kendi ait olduğu sosyal yapı içinde biri tarafından işlendiyse derin bir sessizlik oluşur. Hatta bazen durumu mazur, meşru göstermek için çeşitli yollara başvurulduğu malumdur.

Toplumsal uzlaşının kaybolduğu, tarafların güç-iktidar çatışmasının yüz yılı aştığı bir yerde ahlák kavramı üzerinde uzlaşıya varmak pek de mümkün görünmemektedir. Ahlák bu toplumda ötekini suçlamanın, ona itibar kaybettirmenin, menfaat, güç ve iktidar çatışmasının bir aparatına dönüşmüş durumdadır. Ahlák kavramının doğru tanımı üzerinde uzlaşmadan uzun vadede adalet, eğitim, medya, spor, ekonomi gibi sahalardaki büyük sorunların çözülmesi mümkün değildir.

———————————————–

Kaynak:

https://fikircografyasi.com/makale/ahlák-kavramini-tekrar-tanimlama-ihtiyaci

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen