Yemen Türküsü

Tam boy görmek için tıklayın.

Ne zaman bu türküyü dinlesem meltem rüzgârları altında bu eski Yemen türküsünün baştan başa şu gâm yüklü inhinaları bir külçe alev gibi gelir boğazıma düğümlenir. Tanpınar’ın Beş Şehir’de Erzurum’u anlatırken uzak gurbet çöllerinde unutulmuş uzun bir esaretten sonra evine dönen bir redifin  “Begim nereye gidiyorsunuz?” sorusuna “Nereden geldiğim belli değil mi Efendi!! cevabı aklıma gelir. Bu yanık, insanı baştan başa saran türkü harbi umuminin o uzun senelerindeki derin bir aşk macerasını söyler. Ben nerede olursam bu türküyü dinlediğimde gönlüm havalanır uzak dağ başlarında bikes gurbet çöllerinde unutulmuş, kuş uçmaz kervan geçmez çöllerde kara toprağa sarılmış ebedi uykusuna yatmış şehitlerin o muazzez hatırası aklıma gelir. Yemen de şehit olan nur yüzlü şehitlerin temiz beyaz mert yüzlerini hatırlarım. Ah eder şanlı mazinin çileli günlerine dalarım.

“Mızıka çalındı düğün mü sandın,

Al beyaz bayrağı gelin mi sandın,

Yemene gideni gelir mi sandın,

Dön gel ağam dön gel dayanamiram.”

Bu sesin tesiri mi? Yoksa bu seste farkına varılan gönülden gelen pek belli belirsiz bir ruh ılıklığı mı nedir bu böyle !!  “Ayrılmak olur mu taze geline?” Bu hazin şefkat dolu ağlayan gönül yangını iniltisiyle inleyen bir neşide mi? Bir beste ki uzaktan uzağa bu melâle âşina çıkıyordum. Bu kederli inlemeler erken sönmüş hayat ışığının yarım kalmış neşidesiydi.

Yakıcı içli sesin rüzgârı varlığı önüne katarak benden daha uzaklara götürüyor. Sanki bir matem vâveylası feryadı. Bu türküyü uzun seneler evvel Hafiziye mahallesinin küçük kerpiç damlı evlerinin penceresinden sızan sesten dinlemiştim. Bu türküde kelimelerin nasıl sihirli bir hayat nefesine dönüştüğünü canlanarak uçtuklarını gönül yangınına dönüştüğünü anlamak için türkünün merâretini ve efkârını bütün hisleriyle kavramalı insan. Öyle bir söyleyiş ki türkünün kanatlarından kelebekler gibi renklerle beraber nağmeler, ahenkler ince içli feryâtlar bu pür terennümle sizi bütün ruhunuzla bütün varlığınızla sürükleyip götürüyor.

Bana öyle geliyor ki gerçek sanat bu milletin yarattığı ve yaşattığı bu söyleyişleri sevebilme ruhudur.  Her söyleyiş onun halk dilinde büründüğü güzellikleri ve incelikleri bile bile sevebilme anlayışıdır. Siz artık, hayalhanenizde bu elim maceranın kahramanlarını gözünüzde nasıl canlandırırsanız Türkü’nin sözlerinden ve nağmelerinden dinleyen herkes nasibine düşeni alabilir.

Van 100. Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yazar
Sait EBİNÇ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen