Yönetim ve dinci topluluk ilişkileri

Tam boy görmek için tıklayın.

Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU

Otoriter yöneticilerin yönetim yaklaşımı, inançları ve ideolojileri ne olursa olsun, kolay yoldan yönetmek ve egemenlik sürmektir. Kapitalizme, komünizme ve dinciliğe dayanan bütün otoriterliğin, insana, doğaya ve eşyaya bakış açısı, neredeyse birbirinin aynıdır. Her kişinin ve her şeyin, kendilerine kayıtsız şartsız biat etmesi ve bağlılık göstermesidir.

Dinci kuruluş ve topluluklar itaatkârlık okulu gibi çalışıyorlar

Akıl ve bilimi önceleyen inanç ve zihniyetler, insanların özgür olması esasına dayanan bir yönetim sistemi yaratırken; aklı ve bilimi dışlayan inanç ve ideolojiler, itaatkâr kişilik oluşturmaya odaklanıyor.

Akıl ve bilimden soyutlanmış inanç ve ideolojik anlayışlar, kendilerine bağlanmış kitlenin akıl yürütme ve düşünme yeteneğini giderek zayıflatıyor. Kişilerde, kişisel irade kaybından dolayı inandığı otoriteye karşı aşırı bir düşkünlük ortaya çıkıyor. Her şartta biat ve itaat etmeye hazır bir tür biyolojik robot meydana geliyor.

Aslında, ‘özgür insan’ ile ‘itaatkâr kişi’ arasındaki şahsiyet farklılığı, büyük ölçüde ‘bilmek’ ile ‘inanmak’ kavramları arasındaki temel ayrımdan kaynaklanıyor. Bilimsel bilginin birtakım kanıtları olmasına karşılık, inanma eyleminde herhangi bir kanıta gerek görülmeden öylece kabullenme söz konusu oluyor.

Bilme kavramında esas olan ‘kuşku’ duymaktır. Bu yüzden, bilimsel bilgiye herhangi bir bağımlılık olmuyor. Karl Popper’ın ‘yanlışlanabilirlik’ ilkesine göre, bilimsel bir bilginin doğruluğu kanıtlansa da sonradan yanlışlığı anlaşıldığında geçersiz oluyor. İnanma kavramında ise kuşku duymaksızın her daim kabullenme söz konusudur. Bu yüzden, inanç eyleminde ‘kesinlik’ ve çok şiddetli bir bağlılık psikolojisi oluşuyor. O zaman, akıl ve mantık yanında vicdan ve sosyal ahlak da kayboluyor.

Yönetici sınıfın haksızlığına yönelik itiraz ve itaatsizliğin en güçlü motivasyon kaynağı, akıl, bilim, felsefe, sanat ve ahlaki değerlerdir. Buna karşılık, yöneticilere kayıtsız şartsız itaat ve biatin en güçlü kaynağı ise temel öğretisinden koparılmış siyasal ve popülist dinciliktir. Bu yüzden, gizli ajandaları olan siyasal iktidarlar, kendi hedeflerine ulaşmada tetikçilik yapacak grupların seçiminde en fazla dinci topluluklarla iş birliği yapma eğiliminde oluyor.

Muhaliflere tahakküm ederken liyakatsiz kişilere mahkûm olmak!

Demokrasi bilincini yeterince içselleştirmemiş yönetici sınıf ile akılcı düşünce ve bilimi aşağılayan dinci topluluklar arasında oy pazarlığı yapılıyor. Siyasal ve popülist dincilik anlayışını destekleyen müfredat ve okullar üzerinden kolay biat eden ve itaatkâr bir oy potansiyeli yaratılmaya çalışılıyor. Bu kapsamda, etkili bir propaganda gücü için, ‘din adamlığı’ olarak tanımlanan uğraşlar genişletiliyor. Üretken bir millî eğitim anlayışı yerine, yapılacak uygulamaları hiç eleştirmeyen ve itiraz etmeyen ‘diplomalı’ bir kuşak yetiştirilmek isteniyor. Bu arada, yetenekli ve özgür olmak isteyen genç beyinler dışarıya kaçıyor. Toplumsal gelişmeye katkıda bulunacak liyakatli insan ihtiyacı karşılanamaz duruma geliyor.

İslamiyet’in asıl öğretisi dışında oluşan/oluşturulan paralel dinci anlayışa mensup olan kişilerde bütün heyecan, bu topluluğa olan bağlılıklarını gösterme çabasında yoğunlaşıyor. Bu kitlenin, bilim, felsefe, sanat, hukuk ve ahlaki değerler konusunda fazla bir motivasyonu olmuyor. Oysa, yönetim sistemlerinin niteliği ve başarısı kimlerle birlikte yol yüründüğüne bağlıdır.  Birbirlerine karşı, karşılıklı minnet borcu olanların ıskaladıkları liyakat ve ehliyet gibi niteliklerden yoksunluk, iktidarları çok kısa bir sürede yıpratıyor. Yıpranan ve başarılı olamayan her iktidar, konumunu ve elde ettiği imkânları korumak adına meşruiyet görüntüsü altında kendi halkına karşı şiddet kullanmaktan çekinmiyor. Kendi halkına karşı adaletsizlik yapan ve şiddet kullanan iktidarlar ise -seçimle işbaşına gelmiş olsalar bile- meşruiyetini kaybediyor.

Farklı zaman ve kültürlere ait yönetim tarihlerine bakılacak olursa despotik ve otoriter sistemler, çoğunlukla kendi içinden çürüyerek çökmüştür. Bu yönetim çöküşleri, en fazla liyakatsiz yönetim kadroları yüzünden oluyor. Bir anlamda, despotik ve otoriter sistemler, toplumda her şeye hükmetse bile, kendileri de liyakatsiz ve beceriksiz yandaşlarına mahkum oluyor.

Kim kime daha fazla muhtaç?

Popülist siyasal iktidar olmayı, dinci anlayışlar ve topluluklar üzerinden elde eden yönetici sınıf, çoğunlukla iktidarlarını bir biçimde onlarla paylaşmak zorunda kalıyor. set ve demokraside hiçbir şey karşılıksız olmuyor. İktidarın karar merkezi, bir oy pazarlığına bağlı olarak kendilerini iktidara taşıyan topluluk mensuplarını, çoğunlukla yetkili ve akçeli görevlere getiriyor. Belirli bir süre kamu yöneticiliği liyakat ve nitelikten yoksun kalıyor.  Aslında, devlet kurumunun ciddiyetini, esas olarak istihdam edilen insan kalitesi belirliyor.

İnancını siyasete alet eden kesimlerin, büyük ölçüde aynı kolektif psikolojiye ve davranışa sahip oldukları gözleniyor. Bunlar, siyasete çoğunlukla salt çıkar için dahil oluyor. İktidara eklemlenmek suretiyle ülke kaynaklarının yağma ve talanından paylarını fazlasıyla almak istiyorlar. Toplum sorunlarına etkili ve verimli çözümler önerecek ya da uygulayacak liyakatte olmadıkları gibi, sürekli gereksiz yere sorun çıkarıyorlar. Bu yüzden, güvenlikten yargıya, ekonomiden siyasete, eğitimden yargıya, hayatın her alanında şiddetli krizlerin yaşanması kaçınılmaz oluyor. Tarihte ve günümüzde yıkılmaz sanılan güçlü devlet yapılarını çökerten temel etkenlerin başında, yönetici liyakatsizliği ve yetmezliği geliyor.

Akıl gücüne karşı yandaş tahakkümü

Akıl ve bilimi önemseyen bir yönetim için devlet gücünün kullanımı, her şeyden önce hukuki ve ahlaki ilkeler çerçevesinde gerçekleşir. Buna karşılık, ‘keyfe mâ yeşâ’ yani yöneticinin kendi keyfine göre işleyen bir yönetimde, yasa ve ahlaka pek uyulmaz. Muhalif birey ve grupları baskılamak için çoğunlukla hukuka aykırı bir biçimde devletin polis ve jandarması ile yargısı kullanılır. Hukuk ve ahlak dışı müdahaleler, devlet gücünü şiddete dönüştürür. Muhaliflerini ve itiraz edenleri susturmak ve sindirmek isteyen yöneticiler, her olayda polis ve jandarma ile yargıyı kullanamaz. Bu durum, yönetimin hukuki ve ahlaki duyarlılığından çok, özgür dış dünyaya karşı bir ‘demokratlık’ gösterisidir. Toplumda saçma sapan konularda bir takım kutuplaşma yaratılarak, yandaşların muhalif düşünce sahiplerine yönelik birçok hukuk ve ahlak dışı saldırıları yoluyla toplumun bir kesimi üzerinde tahakküm kurulmaya çalışılır. Dürüst ve namuslu insanlar hukuktan korkarken, saldırılarına göz yumulacağını ya da siyasallaşmış yargı sayesinde kurtulacaklarına inanan militan ruhlu yandaşlar, bilgili ve direnen insanları açıktan taciz eder.

Siyasal dinci yönetim, aydın insanların ve toplulukların kendilerine yönelik karşıtlık mücadelesini, dinci toplulukların varlığı ile dengelemeye çalışır. Direnen vicdanlı insanlar, bir yandan devlet gücü ile resmi olarak baskılanırken bir yandan da iş birlikçi dinci topluluklar tarafından gayriresmî olarak tahakküm altına alınmaya çalışılır.

Dinci toplulukların inşası

Her toplumun genel hayat tarzına göre, farklı kıstaslara göre farklı alt kültürlerin olması kaçınılmaz bir durumdur. Ancak, siyasal İslamcı yönetimler, kendi iktidarlarını sürdürme uğruna dinci toplulukları besliyor ve diğer hayat tarzlarını baskılıyor.

Dinci topluluklar, siyasal iktidarın verdiği ihaleler, sağladığı vergi muafiyetleri, göz yumduğu kayıt dışı ekonomi kıyakları, Tevhîd-i Tedrîsât Kanununa (Öğretim Birliği Yasasına) aykırı eğitim etkinlikleri ve layık olmadıkları üst düzey kamu yöneticiliklerine yaptığı atamalar yüzünden imtiyazlı bir topluluk haline geliyor.

Sonuçta, dinci toplulukların, çıkar ilişkilerine dayalı blok oy pazarlıkları, yönetim sistemleri üzerindeki haksız ve çeldirici etkileri nedeniyle millî devleti zayıflatıyor ve demokrasiyi zehirliyor.

——————————————-

Kaynak:

https://millidusunce.com/misak/yonetim-ve-dinci-topluluk-iliskileri/#google_vignette

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen