Bir Kabak Hikayesi

Sabah erkenden Adana’dan yola çıktık. Düşüncemiz otobandan Pozantı’ya uğrayıp dağ havası almak, orada biraz mola vermek.
Mahmut da gittiğimiz yere göre türkü dinletiyor.
Yolumuz Yenice’nin yanından giderken “Yenice yolları bükülür gider” türküsünü dinledik.
Gezici aşıklık yaptığı dönemlerde yolu Yenice’ye düşüyor Aşık Feymani Ağabey’in, yıl 1968. Yanında Abdulvahap Kocaman da var. Çalıp söylerken köylüler “Ramazan geliyor, teravih kıldıracak hoca bulamadık. Siz çok yer geziyorsunuz, bir hoca bulursanız çok seviniriz. Biz onu misafir ederiz. Karnını doyururuz, çok iyi bakarız. İyi de para toplarız” diye konuşuyor.
Dinlenmek için gittikleri evde Feymani Ağabey yol arkadaşına takılıyor; Üstad, sen buraya imam dursaydın hem namaz kıldırırdın, hem para toplardın. Üstelik mercimeği çok seversin, fıkradaki gibi sana her gün mercimek çorbası içirirler.” Gülüşüyorlar. Yörede anlatılan bir fıkra varmış. Bir köye imam duran kişi “mercimeği çok severim” dediği için bütün ramazan boyunca mercimek yedirmişler.
O fıkra geliyor aklına Feymani Ağabey’in.
Abdulvahap Kocaman’ı imam olarak düşünmüş. Kabağı da hiç sevmezmiş. Mercimek yerine kabağı koymuş.
Hayal bu ya;
Abdulvahap Kocaman imam durmuş. İlk gün muhtar yemeğe götürmüş. Hanımının da misafir geleceğinden hiç haberi yok, kabak varmış yemekte. Hoca da ayıp olmasın diye “kabağı çok severim” demiş. Köylülerden her gün başka biri yemeğe götürüyor. İkinci günü yemeğe götürecek muhtarın hanımına sormuş, hoca ne seviyor diye. O da “kabağı çok seviyor, başka bir şey yapma yemez” demiş. Öyle öyle ramazan boyu her gittiği evde kabak yemeği ikram etmişler hocaya.
Son gün bir sepet kabak hediye ederler. Bir de “Hocam sen güzel ilahi okuyorsun. Gitmeden bize güzel bir ilahi oku” derler, hoca da okur;
Yeni köye imam oldum,
Yenice belamı buldum.
Kabak yemeye mi geldim?
Olur mu ya Resûlallâh?
Akşam kabak, sabah kabak,
Bana olan şu işe bak,
Otuz günde doksan tabak,
Yenir mi ya Resûlallâh?
Yeni köyde yuttuk hapı,
Kabak gezer kapı kapı,
Kabaktan kaşığın sapı,
Döner mi ya Resûlullâh?
Hasret kaldım bala, ete,
Kabak pişer tüte tüte,
Kabak Yeniköy’den öte,
Gitmez mi ya Resûlullâh?
Öğün bire kabak öğün,
Ne nişan oldu ne düğün,
Ömrüm bitti şu otuz gün,
Bitmez mi ya Resûlullâh?
Yeni köyün önü yokuş,
Ecel etti değiş tokuş,
Kabağın dalında baykuş,
Ötmez mi ya Resûlullâh?
Sanki kabak kuzu eti,
Hayallerim bazı eti,
Çok özledim kazı, eti,
Olur mu ya Resûlullah?
Kabak pişer ılık ılık,
Ben bakarım alık alık,
Neme gerekti imamlık,
Pişmanım ya Resûlullah.
Sahip iken tunç bedene,
Bak oldum bir dal çedene,
Kabak sohbeti edene,
Düşmanım ya Resûlullâh.
Kabağa bir kaşık saldım,
Bir deri bir kemik kaldım,
Yeter ben dersimi aldım,
Usandım ya Resûlullâh.
Komşu kadın Fatma Teyze,
İlan eder geze geze,
Her yanım oldu geveze,
El aman ya Resûllulâh.
Mahkemeye gidemedim,
Gidip dava edemedim,
Can borcumu ödemedim,
Reva mı ya Resûllullâh.
Fatma Teyze kabak devşir,
Ancak akşama ulaşır,
Bayramda da kabak pişir,
Reva mı ya Resullullâh.
Yoksulluktan düştüm gama,
Umutlandım her akşama,
Beş- on hasta oldu ama,
Ölen yok ya Resûllullâh.
Otuz günün arası ya,
Söylemenin sırası ya,
Muska yazdım veresiye,
Olur mu ya Resûllulâh…
Yenice’nin rahatı yok,
Öşürü yok, zekâtı yok,
Ölüsü yok, ıskatı yok,
Olur mu ya Resûllullâh…
Bu Yenice neden yeni,
Biraz düşündürdü beni,
Yırtarsam iyi kefeni,
Kaçarım ya Resûllullâh.
Yenice’ye biri geldi,
Köylü onu veli bildi,
Zekatı, fitreyi aldı,
Reva mı ya Resûllullâh.
Vaaz etti abuk- sabuk,
Dedi “Nebi aşı kabak,
Dedi “Yiyin tabak tabak,”
Doğru mu ya Resûllullâh…
Ona koç- kuzu kestiler,
Sahurda kazı kestiler,
Benden cızbızı kestiler,
Reva mı ya Res’ullullâh.
Sabah olur uyanmazlar,
Nasihat etsem kanmazlar,
Ne söylesem inanmazlar,
Reva mı ya Resûllullâh.
Teravide baş kaldırdım,
Yatarak namaz kıldırdım,
Arife günü çıldırdım,
Reva mı ya Resûllullâh.
Kaçarsam gelmem bu köye,
Kabak oldum yiye yiye,
Kabak verdiler hediye,
Olur mu ya Resûlullâh.
Ben böylesi köyü nedim,
Kabağına destan dedim,
Rüyamda da kabak yedim,
Reva mı ya Resûllullâh.
Arife gününü seçsem,
Kabak yemem gökte uçsam,
Bayramı yapmadan kaçsam,
Olur mu ya Resûllullâh.
İlahimi hep duydular,
Kavli karara uydular,
Yolumdan alıkoydular,
Reva mı ya Resûlullâh.
Kabak Hoca der ki yazık,
Kalbim kara, gönlüm üzük,
Sağ parmağıma bir yüzük,
Taktılar ya Resûllullâh.
Yenice’de bizim hayat,
Acıyken tatlandı kat kat,
Muhtara da olduk damat,
Hayranım ya Resûllullâh.
Kabak pişti seyran oldu,
Yiyen köylü hayran oldu,
Bayram iki bayram oldu,
Şükranım ya Resûllullâh.
Bayrağı diktim yüceye,
Gündüzü kattım geceye,
Bundan sonra Yenice’ye,
Damadım ya Resûllullâh.
Kabak yaprağı solmadan,
Aylık mühletim dolmadan,
İsyankâr, katil olmadan,
Kurtuldum ya Resûllullâh.
Kabak Hoca der ki hürüm,
Kabak yerim dürüm dürüm,
Feymani’ye teşekkürüm,
Kabul et ya Resûllullâh.
Aşık Feymani’yken nolduk,
Bir sevda yeliyle solduk,
Biz de Kabak Hoca olduk,
Reva mı ya Resullullâh.
Kabak Hoca ben kin gütmem,
Hakkımı da helâl etmem,
Yeni köylü oldum gitmem,
Çok şükür ya Resûllullâh…
Bunu bazı aşıklar okuyorlar.
Rahmetli Aşık İmami’den dinleyelim bu kabak hikayesini.
Biraz değiştirilmiş ama olsun.
Biz de Yenice’nin kenarından usulca geçip gittik zaten.
Bir Kerkük Türküsü var;
“Nergizi deste bağladım,
Desteyden beste bağladım,
Birini öz yarim için,
Birini dosta bağladım.”
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen